• Sonuç bulunamadı

B. DÜġÜNCE TARĠHĠNDE NEDENSELLĠK

B.3. Kelâmda Nedensellik

1.1.1. Cevher

1.1.1.2. Cevherin Nitelikleri

Nedensellik açısından baktığımızda, atomculuk teorisi kelâmcılar tarafından nesnelerde kendi kendine iĢ gören tabiatların reddedilmesi ve tabiattaki tüm eylemlerin birinci dereceden fâilinin Allah olduğunun ispatı için kullanılmıĢtır. Ancak Muʻammer ve Kaʻbî gibi atom teorisini kabul etmekle birlikte tabiat düĢüncesini ve nedenselliği savunanlar da bulunmaktadır. Bunun nasıl mümkün olduğunu anlamak için onların cevherlerin nitelikleri ile ilgili düĢüncelerine ıĢık tutmak gerekmektedir.

a. Cevherin boyutları: Ġlk zamanlarda cevherle ilgili en temel tartıĢma onun bir boyutu ve hacminin olup olmadığıyla ilgilidir. Atomculuk doktrinini kelâma dâhil eden Ebu‟l-Huzeyl‟in etkisiyle cevherlerin tıpkı nokta gibi boyutsuz ve hacimsiz olduğu belli bir süre kabul görmüĢtür. Böyle düĢünen kelâmcılara göre atomun kendisi boyutsuz olmakla birlikte, bir araya gelip oluĢturdukları cisimler geniĢlik, uzunluk ve derinliğe sahiptir. Yani bu boyutlar atomların bir araya gelmesiyle oluĢmaktadır.50

Buradan hareketle Pines, erken dönem kelâmcılarının cevheri boyutsuz, matematiksel bir nokta olarak kabul ettiklerini öne sürmektedir.51 Ancak boyutsuz cevherlerin boyutlu cisimleri meydana getirmesindeki güçlük erken dönemde fark edilmiĢ ve bu probleme iliĢkin çözüm arayıĢına girilmiĢtir. Nîsâbûrî ilk olarak Basra ekolünden Ebû HâĢim‟in cevherin bir uzamı (lehû qistun minel mesâha) olduğunu kabul ettiğini aktarmaktadır. Ebû Ali ve Kaʻbî ise boyutsuz cevher fikrini savunmaya devam etmiĢ, cisme boyut kazandıran Ģeyin te‟lif arazı olduğunu

49 Âsım Efendi, “c-h-r”, 2: 1837.

50 EĢʻarî, Makâlât, 2: 13-14; Dhanani, “Ġslam DüĢüncesinde Atomculuk”, 395.

51 Pines, İslam Atomcluğu, 16. Dhanani‟ye göre de ilk dönem Kelâm atomculuğu ile Yunan atomculuğu arasında gerek atomların varlığını delillendirme hususunda gerekse de atoma atfedilen niteliklerde bariz benzerlikler olmakla birlikte boyutlu cisimleri oluĢturan boyutsuz atomlar tasavvuru sadece kelâma özgüdür. (Dhanani, “Ġslam DüĢüncesinde Atomculuk”, 395.) Konu ile ilgili detaylı bilgi için bk. Bulğen, Kelâm Atomculuğu ve Modern Kozmoloji, 255 vd.

49

savunmuĢlardır. Yani onlara göre cismin sahip olduğu boyutlar, uzamsız atomlardan değildir, cevherlerin cismi oluĢturmak üzere birleĢmesi için gerekli olan te‟lif arazının bir sonucudur.52

Ġlk dönem kelâmcıları cevherin boyutları ve hacminden söz etmezken53

Ebû HâĢim ile birlikte bu konunun tekrar gündeme gelmesinin nedenini EĢʻarî ve Nîsâbûrî‟nin ifadelerinden anlamak mümkündür. EĢʻarî, “Cevherin varlığını kabul eden bazı kimselere göre cevherin kendince bir uzunluğu vardır. Eğer bu olmasaydı cevherlerin oluĢturduğu cismin uzun olması da mümkün olmazdı. Çünkü uzunluğu olmayan iki Ģey bir araya geldiği zaman asla bir uzunluk meydana getiremezler.” demektedir.54 Nîsâbûrî‟ de uzamının olması her cevherin sahip olduğu zâtî bir özelliktir dedikten sonra, “bundan dolayı cevherlerin birbirine eklenmesiyle üç boyutlu nesneler ortaya çıkabilmektedir” ifadesini kullanmaktadır.55 Ġbn Metteveyh ise cevherlerin bir büyüklüğe (mesâha) sahip olduğunu, ancak uzunluk ve geniĢlik boyutlarına sahip olmadığını kabul etmektedir. Onun büyüklükten kastı ise her cevherin bir tehayyüze sahip olmasıdır. Bunun sayesinde cevher baĢka bir cevherle birleĢtiğinde boyutlu nesneler ortaya çıkmaktadır. Cevherin tehayyüz sahibi olması ise onun var olmasının bir gereğidir. Yani cevher için tehayyüz ve vücûd sıfatları aynı Ģeyi ifade etmektedir.56

Bu ifadelerden hareketle, boyutlu varlıkların oluĢumunun açıklanmasında güçlük yarattığı için önceleri bazı kelâmcılar tarafından öne sürülen boyutsuz cevher fikrinden vaz geçilmiĢ ve cevherlerin bir boyutu/büyüklüğü olduğu ve boĢlukta yer kapladığı kabul edilmiĢtir. Ancak cevherin boyut (kıst) ve yer kaplama (hayyiz) özelliklerinden söz edilmesi, onun cisim gibi üç boyutlu olarak tasavvur edildiği anlamına da gelmemektedir.57

Bu durumda kelâmdaki cevherin en belirgin ve ayırt

52 Nîsâbûrî, Mesâil, 58; Pines, İslam Atomculuğu, 17; Orhan ġener Koloğlu, Cübbâîler’in Kelâm Sistemi (Ġstanbul: ĠSAM Yayınları, 2011), 192.

53 EĢʻarî, Makâlât, 2: 4-6. 54 EĢʻarî, Makâlât, 2: 16. 55 Nîsâbûrî, Mesâil, 58. 56 Ġbn Metteveyh, Tezkire, 47, 59, 181, 183.

57 Cevherin tehayyüze sahip olduğu halde, uzunluk, geniĢlik ve derinliğe sahip olmaması bir çeliĢki gibi görünmektedir. Alnoor Dhanani, Kelâmcıların bu düĢüncelerinin temelinde (Epikürcü atomculuktaki gibi) “süreksiz/munfasıl uzay geometrisi”nin olduğunu ifade etmektedir. Ona göre süreksizlik geometrisinde, parçaları olmayan Ģeklinde tanımlanan bir nokta, bölünemez hacim (yani atom) ile eĢdeğerdir. Aynı Ģekilde iki son nokta tarafından sınırlanan bir çizgi, en az iki tane bölünemezi içermelidir. Ġki bölünemez en küçük çizgiyi oluĢturuyorsa, bu en küçük, uzunluk boyutunu da oluĢturmuĢ olur. ĠĢte kelâm atomu da uzunluk, geniĢlik ve derinlik boyutlarına sahip

edici özelliğinin yer kaplaması (mütehayyiz)58

ve fiziksel bir varlık olarak tasvir edilmesi olduğunu söyleyebiliriz.59

Cevher tasavvurundaki bu değiĢim kelâmcıların benimsedikleri cevher-i ferdin, filozofların kabul ettiği soyut cevherlerden ve Yunan atomculuğundan farkını da ortaya koymaktadır.

b. Cevherin tek tip (mütemâsil ve mütecânis) olması: Tabiatta zorunlu nedensel iliĢkileri reddeden ana akım kelâm ekollerinin dayandığı temel argümanlardan biri, cisimleri meydana getiren en küçük birimlerin özü itibarıyla her bakımdan birbirine benzer olmasıdır. Kelâm eserlerinde bu durum cevherlerin mütecanis, mütemasil ve müteşâbih olması Ģeklinde ifade edilmektedir. Buradan hareketle kelâmcılar her bakımdan birbirine denk ve tek cins olan atomların birbiri üzerinde hiçbir etki oluĢturamayacağını savunmaktadır. Çünkü bir atomun öteki üzerinde etki oluĢturabilmesi için mutlaka ondan farklı bir yanının bulunması gerekir.

EĢʻarî cevherlerin temasülü ile ilgili yedi farklı görüĢ aktarmaktadır: Ġslam dıĢı akımlardan Aristoteles taraftarlarına göre âlemin cevheri tek bir cevherdir. Cevherler kendilerine iliĢen arazlar sebebiyle farklılaĢır ve benzeĢirler. Düalistlere göre cevherler nur ve zulmet olmak üzere iki cinstir. Markuniyye‟ye göre ise cevherler birbirinden farklı üç cinstir. Ebû Ali cevherlerin tek bir cins olduğunu, birbirlerinden farkı olmadığını, aldıkları arazlara bağlı olarak farklılaĢtıklarını kabul etmektedir. Tabiat fikrini savunanlara (ashâbu‟t-tabâiʻ) göre cevherler sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve yaĢlık olmak üzere dört zıt cinstir. Onların bir kısmına göre ise cevherler dört tabiat ve ruhtan oluĢan beĢ zıt cinstir. Nazzâm ise cevherlerin zıt cinsler olduğunu savunmaktadır. Bunlar beyaz-siyah, sıcaklık-soğukluk, tatlılık- ekĢilik, yaĢlık-kuruluk, Ģekil ve ruhlardır.60

Yukarıdaki aktarımlar Muʻtezilî kelâmcıların bu konuda üç farklı anlayıĢa sahip olduğunu göstermektedir. Bunlardan ilki Basra ekolünün, bütün cevherlerin tek bir cins, yani mütemâsil olduğu Ģeklindeki anlayıĢıdır. Onlara göre cevherlerin

değildir, fakat tıpkı süreksiz geometrinin bir bölünemezinde olduğu gibi bir hacme sahiptir. (Dhanani, “Ġslam DüĢüncesinde Atomculuk”, 396. Bu konuda ayrıca bk. Alnoor Dhanani, “Kelâm[cıların] Atomları ve Epikürcü Minimal Parçalar”, trc. Mehmet Bulğen, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 40 (2011/1): 252 vd.

58

Kelâmcılara göre “hayyiz” cisim gibi yayılan veya cevher-i ferd gibi yayılmayan Ģeylerin kapladığı vehmî bir boĢluk, yani takdiri bir mekândır. (Cürcânî, “Hayyiz”, 99.)

59 Munâ Ahmed, Tasavvur’z-zerrî, 26-27. 60 EĢʻarî, Makâlât, 2: 9.

51

cevher olmak, yer kaplamak, var olmak ve bir yönde bulunmak Ģeklinde dört zâtî özelliği bulunmaktadır.61

Ancak cevherlerin bu özellikleri ortaktır ve herhangi bir farklılığa sebep olmaz. Cevherler ancak arazları yüklendiklerinde birbirlerinden farklı olabilirler.

Ġkincisi, Kaʻbî‟nin savunduğu cevher anlayıĢıdır. Ona göre cevherlerler benzer (mütemâsil) olabileceği gibi birbirinden farklı (muhtelif) da olabilir.62

Cevherin kevn (oluĢ), temeyyüz (farklılık), vücûd (var olmak), bir konumda bulunmak (kevnuhâ kâineten fi‟l-muhâziyâti elletî tahsulu fîha) Ģeklinde dört özelliği olduğunu kabul eden Kaʻbî, cevherlerin farklı olmasında cevherin bu zâtî özelliklerinin ve bu özelliklerin gereklerinin etkili olduğunu belirtmektedir.63 Bu cevher tanımından hareketle Kaʻbî, Allah Teâlâ için cisim denilemeyeceğini savunmaktadır. Çünkü cevherler benzer veya farklı olabileceğinden cisimler de birbirinden farklı veya benzer olabilir. Oysa Allah Teâlâ‟nın benzeri olması düĢünülemez.64

Kaʻbî‟nin bu cevher tanımı, atomculuğu kabul ettiği halde, nedenselliği ve varlıklardaki sürekliliği nasıl temellendirdiğinin ipuçlarını vermektedir.

Üçüncüsü ise Nazzâm‟ın cevher anlayıĢıdır. Onun cevher anlayıĢı bütünüyle farklıdır. O, bölünemeyen cevher fikrini reddetmekte ve diğer kelâmcıların araz kabul ettiği bütün niteliklerin cevher olduğunu savunmaktadır. Bu nedenle onun sisteminde arazların sayısı kadar farklı türde cevher bulunmaktadır.65 Nazzâm‟ın bu konudaki düĢüncelerine bir sonraki baĢlıkta tekrar temas edeceğiz.

Cevherlerin tek tip veya farklılığı ile bağlantılı olan bir konu da cevherlerin zâtî bir niteliğe sahip olup olmadığıdır. Bu hususta Ehl-i sünnet kelâmcıları tehayyüz ve araz taĢımayı (kabûlu‟l-aʻrâz) cevherlerin zâtî sıfatları olarak kabul etmiĢlerdir.66

Basra ekolü ise cevherin, var olmak, cevher olmak, yer kaplamak (tehayyüz) ve bir yönde olmak Ģeklinde dört zâtî özelliği olduğunu kabul etmektedirler.67

Ancak her 61 Ġbn Metteveyh, Tezkire, 56-57. 62 Ġbn Metteveyh, Tezkire, 137.

63 Maʻan Ziyâde-Rıdvân es-Seyyid, “Ebû ReĢid en-Nîsâbûrî ve Kitâbuhû”, el-Mesâil fi’l-hilâf beyne’l-Basriyyîn ve’l-Bağdâdiyyîn, thk. Maʻan Ziyâde-Rıdvân es-Seyyid (Beyrut: Maʻhedü‟l- Enmâi‟l-Arabî, 1979), 17.

64

Ebû ReĢid en-Nîsâbûrî, Mesâil, 29. 65 EĢʻarî, Makâlât, 2: 9.

66 Erdemci, Kelâm Kozmolojisine Giriş, 94. 67 Ġbn Metteveyh, Tezkire, 56.

iki durumda da cevherlerin zâtında bulunan özelliklerin tüm cevherlerde ortak olması, onların temasülüne halel getirmemektedir.

Cevherlerin tek tip veya farklı olduğunun savunulması, cevherler arası etkileĢimlerin kabul edilmesi veya reddedilmesinde belirleyici olmuĢtur. Cevherlerin temasülünü savunanlar, bunu cevherlerde sabit tabiatlar bulunduğu fikrini ve varlıklar arası nedensel iliĢkileri reddetmek için kullanmıĢlardır. Çünkü her yönden birbirine benzer olan cevherlerden birinin diğerini etkilemesi için hiçbir neden yoktur. Ayrıca tek tip cevherlerin varlıkların sahip olduğu nitelik farklılıklarını meydana getirmesi de mümkün değildir. Çünkü cevherlerin cisimleri meydana getirmek için birleĢmesi (te‟lîf) dahi arazdır. Bu nedenle özel tarzda birleĢimler de mümkün değildir. Cisimler tüm niteliklerini ancak onlara iliĢen geçici arazlardan almaktadırlar.

c. Cevherlerin bekâsı: Yaratıldığı andan itibaren cevherlerin belli bir bekâya sahip olup olmadığına iliĢkin yaklaĢımlar, nedensellik açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Aslında hem Sünnî hem de Muʻtezilî kelâmcılar cevherlerin bâkî olduğunu kabul etmektedir. Ancak bu bekânın nasıl sağlandığına iliĢkin yaklaĢımlar, farklı neticeleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin cevherleri yaratmanın onlara belli bir süreklilik sağladığı kabul edildiğinde, nedensel iliĢkiler de bir ölçüde kabul edilmiĢ olmaktadır. Bunun aksine cevherlerin bekâsı için sürekli olarak bir bekâ arazı veya baĢka bir araz yaratılmasını zorunlu görmek, nedensel etkileĢimlerin mümkün olmadığı süreksiz bir yapıyı gerektirmektedir.

Bu konudaki tek istisna Nazzâm ile ilgili rivayetlerdir. Hem Muʻtezilî kaynaklarda hem de Sünnî kaynaklarda onun, arazları cevher olarak kabul etmesinden dolayı, cevherlerin bekâsını kabul etmediği ve cevherlerin de arazlar gibi her an yeniden yaratıldığını savunduğu aktarılmaktadır.68

Ancak bu rivayetlerin onun tabiat felsefesi çerçevesinde değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Hem Nazzâm‟ın süreklilik düĢüncesini, hem de genel anlamda bekâ problemini çalıĢmamızın ilerleyen baĢlıklarında etraflıca tartıĢacağız.

d. Cevherin diğer özellikleri: Cevherlerin nitelikleri konusunda kelâmcıların ihtilaf ettiği bir çok husus bulunmaktadır. Bunlardan biri de tek bir cevherin hangi

68 Hayyât, İntisâr, 52; ġeyh Müfîd, Evâilü’l-makâlât, 96-97; EĢʻarî, Makâlât, 2: 81; Cüveynî, Şâmil, 160; Ġbn Hazm, Fasl, 3: 769; Bağdâdî, Fark, 12

53

nitelikleri alabileceğidir. Ebu‟l-Huzeyl‟e göre bölünmeyen cevher tek baĢına olduğu zaman cismin alabileceği hareket, sükûn, bunlardan doğan birleĢme, ayrılma ve insanoğlunun fiillerinden doğan (mütevellid) sûret gibi arazları alabilir. Ancak renk, tat, koku, hayat ve ölüm gibi niteliklerin ona iliĢmesi mümkün değildir.Bunlar ancak cevherlerin birleĢimiyle meydana gelen cisimde bulunabilir.69

Ona göre tek bir cevher renk arazı alamayacağından, görülmesi de mümkün değildir. BaĢka bir deyiĢle, ona göre Allah Teâlâ tek baĢına bir cüz yaratmıĢ olsa bile onu kimsenin görmesi mümkün olmazdı.70

Bununla birlikte o, Allah‟ın gözlerimizde idrak yaratarak cevherin görülebilir olmasını sağlamasını mümkün görmektedir.71

Abbâd b. Süleyman ve HiĢâm b. Hakem‟e göre cisimlerde bulunabilecek Ģeylerin cevherde bulunması mümkün değildir. Örneğin bir cevherin hareket etmesi, hareketsiz olması, tek kalması, temas etmesi, birleĢme ve ayrılması mümkün değildir. Abbâd‟a göre cevherin, uzunluğu, eni ve derinliği yoktur. Ayrıca cevherde yön, mekân kaplama, hareket ve sükûn da yoktur. Onun tek baĢına olması da mümkün değildir. Ebû Ali‟ye göre cevher tek baĢına kaldığında bile hareket, sükûn, renk, oluĢ, temas, tat ve koku gibi arazlar taĢıması mümkündür. Ancak onda te‟lif, ilim, kudret veya hayat arazları bulunmaz. BiĢr b. Muʻtemir‟e göre tek bir cevher arazları taĢıyamaz. Muʻammer‟e göre tek bir cevherde ilim, kudret, hayat ve iradenin bulunması mümkün iken; temas, ayrılma, hareket, sükûn, renk, tat ve kokunun bulunması mümkün değildir.72

Kelâmcıların tartıĢtığı konulardan biri de cevherlerin bütün arazlardan soyutlanmasının mümkün olup olmadığıdır. Kaʻbî‟ye göre cevherin renk, tat, koku, sıcaklık, soğukluk, yaĢlık ve kuruluk gibi arazlardan hâli olması mümkün değildir. Ebû Ali de bu fikirdedir. Ebû HâĢim‟e göre ise cevherler kevn (oluĢ) dıĢında bütün arazlardan hâli olabilir.73 Ona göre cevherde bulunan kevn arazı baĢka bir cevherle bitiĢtiğinde te‟lif arazına sebep olur. Tıpkı cevherde rutubet bulunduğu zaman alçalma, kuruluk bulunduğunda ise yükselme eğilimi (iʻtimâd) olması gibi. Ona göre

69 EĢʻarî, Makâlât, 2: 11, 13-14; Tritton, İslam Kelâmı, 88. 70

Bağdâdî, Fark, 118. 71 EĢʻarî, Makâlât, 2: 14.

72 EĢʻarî, Makâlât, 2: 11, 14, 16; Tritton, İslam Kelâmı, 99. 73 Nîsâbûrî, Mesâil, 62; ġeyh Müfîd, Evâilü’l-makâlât, 96.

Allah‟ın renksiz bir cevher yaratması mümkündür. Ancak cevherde bir kez renk arazı yarattığında artık o bu renkten veya zıddından hâli olamaz.74

Sonuç olarak kelâmcıların cevher anlayıĢının, maddi bir cevher ve fiziksel bir gerçekliğe sahip olması bakımından Aristo‟nun salt imkân olan soyut cevher anlayıĢından; bütün cevherlerin tek tip ve benzer olması yönüyle de Demokritos atomculuğundan ve Leibniz‟in monadlarından ayrıĢtığını söylemek mümkündür.75

Diğer taraftan kelâm atomculuğu bir yönüyle Epikür atomculuğuna benzemektedir. Epikür atomculuğunda cisimler atomlardan meydana gelmektedir. Ancak Epikürcü anlayıĢta atomlar, Demokritos atomculuğunda olduğu gibi heterojendir yani değiĢik Ģekillere ve büyüklüklere sahiptir. Kelâmcılar ise atomların farklı Ģekil ve büyüklüklere sahip olduğunu reddederler. Ancak Epikür‟ün atomlarını meydana getiren minimal parçalar ile kelâmcıların atom tasviri arasında önemli benzerlikler bulunmaktadır. Çünkü Epikür atomlarının kendileri bölünemeyen minimal parçalardan oluĢmaktadır. Bu minimal parçalar kelâmcıların atomları gibi aynı Ģekil ve büyüklüğe sahiptir. Kelâm atomculuğunda ise atomların kendisi bölünemeyen en küçük parçalardır.76

Bazı anlayıĢ farklılıklarıyla birlikte atomculuk düĢüncesi Muʻtezile, EĢʻarî ve Maturîdî mezheplerinin büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmiĢtir. Ancak ilk dönemlerde baĢını Nazzâm‟ın çektiği atomculuğa muhalif bir kanadın olduğu da bilinmektedir. Bu dönemde atomculuğu reddedenler HiĢâm b. Hakem (ö. 179/975), Ebû Bekir el-Esâm (ö. 200/815), Nazzâm, Câhız ve Ġbn Hazm‟dır.77

74 Nîsâbûrî, Mesâil, 62. 75

Dhanani, “Kelâm[cıların] Atomları ve Epikürcü Minimal Parçalar”, 253; G. Wilhelm von Leibniz, Monadoloji, trc. Suut Kemal Yetkin (Ankara: MEB Yayınları, 1997), 2-3.

76 Dhanani, The Physical Theory of Kalâm, 191-192; a. mlf. “Kelâm[cıların] Atomları ve Epikürcü Minimal Parçalar”, trc. Mehmet Bulğen, M.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 40 (2011/1), 253-255. Epikürcü atomlar ile Kelâm atomculuğu arasında önemli farklar da vardır. Epikürcülerin atomları sonsuz ve ezelîdir, sürekli hareket halindedir. Kelâmcıların atomları ise sonludur, yaratılmıĢtır, hareket veya sükûn halinde olabilirler. Öte yandan Epikür atomculuğunda renk, tat vb. nitelikler atomların birleĢiminden meydana gelirken, Kelâmcılar bunların atomlara sonradan iliĢen arazlardan kaynaklandığını kabul etmiĢlerdir. (Dhanani, Kelâm[cıların] Atomları ve Epikürcü Minimal Parçalar”, 255.)

77 EĢʻarî, Makâlât, 1: 77, 2: 34-35; Ġbn Hazm, Fasl, 3: 805; Ġbn Metteveyh, Tezkire, 99; Dhanani, The Physical Theory of Kalâm, 7-8, 184.

55

Benzer Belgeler