• Sonuç bulunamadı

B. DÜġÜNCE TARĠHĠNDE NEDENSELLĠK

B.3. Kelâmda Nedensellik

1.1.2. Araz

1.1.2.2 Arazların Bekâsı

Öncelikle belirtelim ki burada bekâ ile kastedilen arazların varlığının sonsuza kadar sürekli olması değildir. Çünkü araz kavramı zaten sonradan var olan ve varlığı geçici olan anlamını ihtiva etmektedir. Bu yönüyle arazların geçici olduğu konusunda tüm Muʻtezile âlimleri hemfikirdir. Burada arazların bekâsı ile kast edilen Ġskâfî‟nin ifadesiyle onların iki durumda ve iki anda varlığını sürdürebilmesidir.130

Yani arazlar bir kez yaratıldıktan sonra belli bir süre tekrar yaratılmaya ihtiyaç duymaksızın varlıklarını sürdürebilirler mi, yoksa her an Allah tarafından yeniden mi yaratılmaktadırlar? TartıĢma konusu olan husus tam olarak budur.

Muʻtezile âlimleri bazı arazların bâkî olduğunu kabul etmektedir. Ancak hangi arazların bâkî olduğu konusunda farklı fikirlere sahiptirler. Ġbn Meymûn onların hangi araz türlerinin bâkî olduğu, hangilerinin olmadığı konusunda bir ilkeleri olmadığını belirtmektedir.131

BiĢr b. Mu‟temir‟e göre sükûn bâkidir. Sakin olandan bir hareket meydana gelmedikçe sükûn sona ermez. Aynı Ģekilde siyah da bâkidir. Siyah olanda beyaz ve diğer bir renk gibi zıddı meydana gelmedikçe siyahlık sona ermez. Diğer arazlar için

127

EĢʻarî, Makâlât, 2: 35; Tritton, İslam Kelâmı, 99. Dhanani de eserinde araz sayısını sık sık yirmi dört olarak zikretmektedir. (Dhanani, The Physical Theory of Kalâm, 30, 33, 36, 179.)

128 Ġbn Metteveyh, Tezkire, 34.

129 Bağdâdî arazların sayısını otuz olarak zikretmekte, Nesefî ise otuza yakın olduğunu belirtmektedir. Bk. Bağdâdî, Usûl, 59-64; Nesefî, Tabsira, 1: 73. Araz çeĢitleri için ayrıca bk. Yavuz, “Araz”, 3: 339.

130 EĢʻarî, Makâlât, 2: 52.

65

de durum aynıdır.132 Ebu‟l-Huzeyl‟e göre renkler, tatlar, kokular, hayat ve kudret arazları bâkidir. Sükûnun ise bir kısmı bâkidir, bir kısmı değildir. Ona göre sürekliliği olan arazlar Allah Teâlâ‟nın bir mekânda olmayan “bâki ol (ibkâ)” sözüyle süreklilik kazanmaktadır. Hem cisimlerin hem de bâki olan arazların sürekliliği bu Ģekilde mümkün olmaktadır. Elemler ve lezzetler için ise durum farklıdır. Ona göre cehennemliklerin elemleri ve cennettekilerin lezzetleri kendilerinde bulunan bir bekâ ile bâkidir.133 Basra ekolü Ebu‟l-Huzeyl‟in bu görüĢlerini sürdürmemiĢ, onun aksine cevherlerin, cisimlerin ve renk, tat, koku, sıcaklık, soğukluk, rutubet, kuruluk, hayat, kudret, ekvân ve ictimâʻ gibi arazların Allah‟ın emrine ve bekâ arazına ihtiyaç duymaksızın belli bir sürekliliğe sahip olabileceğini, çünkü bunun onların zâti niteliklerinin bir sonucu olduğunu benimsemiĢtir.134

Nazzâm ise hareketi tek araz olarak kabul etmekte ve bunun da sürekli olmadığını belirtmektedir. Ona göre hareketler bağlı bulundukları cisimde yalnızca bir an varlığını sürdürebilir,135

bu nedenle de sürekli olarak yeniden yaratılmak durumundadırlar. Cisim olarak kabul ettiği diğer bütün nitelikler ise belli bir bekâya sahiptirler.136 Ebu‟l-Huzeyl ve Ebû Ali de hareketin sürekli olmadığı konusunda Nazzâm gibi düĢünmektedir.137 Ancak Ebû Ali sükûn konusunda farklı bir yaklaĢım sergilemektedir. Ona göre sükûn iki çeĢittir. Cansızların sükûnu, canlıların sükûnu. Canlıların doğrudan kendinde meydana getirdiği sükûn bâki değildir. Ölülerin sükûnu ise bâkidir. Renkler, tatlar, kokular, hayat, kudret ve sağlık gibi arazlar bâkidir. Baki olan arazlar bir bekâ arazına ihtiyaç duymaksızın bakidir. Canlıların doğrudan meydana getirdiği arazlar da bâki değildir. Bâki olan arazlar bir bekâ arazı olmaksızın bâkidir. Cisimler de aynı Ģekilde bekâsız bâki olur.138

ġeyh Müfîd, Bağdat ekolünün cevherlerin ve cisimlerin sürekliliğini benimsediğini, ancak arazların sürekli olmadığını kabul ettiğini aktarmaktadır.139

Bu ekolün önde gelen isimlerinde Kaʻbî renkler, tatlar, kokular, hayat, kudret, acz, ölüm,

132

EĢʻarî, Makâlât, 2: 45. 133 EĢʻarî, Makâlât, 2: 44.

134 Dhanani, The Physical Theory of Kalâm, 46 135 EĢʻarî, Makâlât, 2: 44. 136 Hayyât, İntisâr, 39. 137 EĢʻarî, Makâlât, 2: 44. 138 EĢʻarî, Makâlât, 2: 45. 139 ġeyh Müfîd, Evâilü’l-makâlât, 98.

kelâm ve sesler gibi arazların hiçbirinin iki vakitte bâki olamayacağını savunmaktadır.140

Çünkü ona göre bâki olan ya kendi zatından ya da kendisinde bulunan “bekâ” arazından dolayı bâki olabilir. Bunların zâtlarından dolayı bâki olması mümkün değildir. Çünkü bu durumda yaratıldıkları zaman bâki olmaları gerekirdi. Kendilerinde yaratılmıĢ olan bir bekâ ile bâki olmaları da câiz değildir. Çünkü arazın araz alması mümkün değildir.141 Cübbâîler ise, cisimler renk gibi zıddı olan arazları bir kez aldığında, Allah onun zıddını yaratıncaya kadar bu arazların cevherde sürekli bir Ģekilde bulunacağını kabul etmektedirler.142

Sonuç olarak bazı farklılıklarla birlikte araz kavramının tüm kelâmcılar tarafından kabul edildiğini söylemek mümkündür. Arazın isimlendirilmesi, tanımı ve ontolojik statüsü hakkında farklı düĢüncelerin bulunması ise onu tanımlayanların farklı metafizik ve fizik anlayıĢlara sahip olmalarına ve arazın farklı özelliklerinden hareket etmelerine bağlanabilir.143

Sözgelimi Ebu‟l-Huzeyl‟in temsil ettiği atomcu gelenek cevherin dıĢında kalan her Ģeyi araz kategorisinde kabul ederken, atomculuğu reddeden Nazzâm ve taraftarları ise hareket dıĢında araz kabul etmemekte, bunun dıĢındaki nitelikleri cevher/cisim sınıfına dâhil etmektedirler. Arazların sürekliliği konusunda ise Basra ve Bağdat ekolleri arasında temel bir farklılığın olduğu görülmektedir. Basra ekolü bazı arazların sürekli olabileceğini kabul ederken, Bağdat ekolü tüm arazların geçiciliğini savunma eğilimindedir. KuĢkusuz araz anlayıĢlarındaki bu farklılıklar nedensellik ve süreklilik konularındaki yaklaĢımları da bir ölçüde tayin etmektedir. Bu hususu çalıĢmanın ilerleyen bölümlerinde tekrar ele alacağız.

Varlıkların temel yapı birimleri olan cevherler ve onların terkibi ile meydana gelen eĢyanın niteliklerine iliĢkin Muʻtezile kelâmcılarının düĢüncelerini izah etmeye çalıĢtık. ġimdi de onların, bir cismin nasıl meydana geldiğine iliĢkin görüĢlerini ele alacağız.

140 EĢʻarî, Makâlât, 2: 44. Ġbn Hazm, arazın iki vakitte bâkî kalamayacağını ve arazın araz taĢıyamayacağını savunan kelâmcıları ağır bir Ģekilde eleĢtirmektedir. Bk. Ġbn Hazm, Fasl, 3: 931-933, 935.

141 EĢʻarî, Makâlât, 2: 44. Ġbn Hazm‟a göre Kelâmcıların “araz arazı taĢıyamaz” görüĢü Ģeriata, tabiata, akla ve duyulara aykırıdır. Çünkü tüm insanlık “hızlı hareket, yavaĢ hareket, koyu yeĢil, açık kırmızı, iyi ve kötü huy gibi nitelemeler konusunda ittifak etmiĢtir. Ayrıca Kur‟ân‟da da bu kullanımların örnekleri mevcuttur. Ancak ona göre bir araz, nihayeti olmayacak Ģekilde baĢka bir arazı taĢır demek de yanlıĢtır. (Ġbn Hazm, Fasl, 3: 937.)

142 Nîsâbûrî, Mesâil, 62, 122. 143 Yavuz, “Araz”, 3: 338.

67

Benzer Belgeler