• Sonuç bulunamadı

B. DÜġÜNCE TARĠHĠNDE NEDENSELLĠK

B.2. Felsefede Nedensellik

B.2.3. Ġslam Filozofları

Ġslam filozoflarının ilki, MeĢĢâî/Aristotelesçi geleneğin öncüsü ve aynı zamanda kelâm ile felsefe arasında bir geçiĢi temsil eden Kindî (ö. 252/866),114 Aristoteles‟in eserlerinin tümünü tanımıĢ ve onun felsefesini benimsemiĢtir. Nedensellik düĢüncesini de bu doğrultuda inĢa eden Kindî‟ye göre sebeplilik bağlantısı olmadan hakikatin bilgisini elde etmek mümkün değildir.115

Bu nedenle herhangi bir ilim dalında araĢtırma yapan kimsenin öncelikle o ilmin alanına giren Ģeylerin sebeplerini araĢtırması gerekir.116

Çünkü sahip olunan bilgilerin her birinin sebebi tam olarak bilinmedikçe, gerçek anlamda o bilgiye sahip olunamaz.117

Kindî varlık felsefesini “Ġlk Gerçek”, “Ġlk Sebep” ve “Ġlk Fâil”118 olarak isimlendirdiği, her Ģeyin varlığının ve sürekliliğinin sebebi olan Allah‟ı merkeze alarak ĢekillendirmiĢtir. Ona göre âlemdeki tertip, düzen ve nedensellik iliĢkisinden hareketle Allah‟ın varlığına ulaĢmak mümkündür.119 Bu düĢüncesini nedensellikle ilgili dört ilkeye dayandırmaktadır: Bunlardan ilki, hiç bir Ģey kendi kendisinin sebebi olamaz, hareketin sebebi hareket, hareketlinin sebebi hareketli değildir.

113

Aristoteles, Fizik, 193a 20-25.

114 Mahmut Kaya, “Kindî” , TDV İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2002), 26: 41- 42. 115 Abdülmesîh b. Ġshâk el-Kindî, Felsefî Risâleler, trc. Mahmut Kaya, (Ġstanbul: Klasik Yayınları,

2013), 126. 116

Kindî, Felsefî Risâleler, 134. 117 Kindî, Felsefî Risâleler, 126.

118 Kindî, Felsefî Risâleler, 126, 127, 206. 119 Kindî, Felsefî Risâleler, 208, 209.

Aksini iddia etmek imkânsız bir çeliĢki meydana getirir.Ġkincisi, nedensellik zinciri sonsuza dek geriye götürülemez. Üçüncüsü, hiyerarĢik düzende neden nedenlinin dıĢındadır, ondan öncedir ve ondan üstündür. Dördüncüsü ise, oluĢan varlıklar mutlaka bir nedene bağlıdır, neden ortadan kalkarsa nedenli de ortadan kalkar.120

Tabiat söz konusu olduğunda Kindî, Aristoteles‟in dört nedenini olduğu gibi benimsemektedir. Ona göre ay-altı âlemde ateĢ, hava, su ve topraktan ibaret dört unsur ve bunların bileĢikleri bulunmaktadır. Burada meydana gelen tüm oluĢ ve bozuluĢların yakın sebebi dört neden; uzak fâil sebebi ise Allah‟tır. Ancak tabiî alanda bir cismin baĢka bir cisme etki etmesi, yani bir cismin baĢka bir cisimdeki hareket ve değiĢmenin sebebi olması mümkündür. 121

Ona göre Allah dıĢındaki bütün nedenler ancak mecâzî olarak bu Ģekilde isimlendirilir. Çünkü gerçek fiil var olanları yoktan var etmek; gerçek fâil de etki türlerinden hiç birinin etkisinde kalmadan varlığa etki edendir. Diğer bütün fâiller ise bir bakımdan etkide bulunurken, baĢka bir bakımdan etki altında kalabilirler. Dolayısıyla diğer bütün fâiller aslında edilgin durumdadır. Çünkü mecâzî fâillerin ilki yüce Allah‟tan etkilenmiĢ, daha sonra baĢka varlıkları etkilemeye baĢlamıĢlardır.122

Ay-üstü âlemde bulunan varlıklar (yıldızlar, gezegenler, güneĢ ve ay) ise değiĢime uğramazlar.123

Kindî, Aristoteles‟in felsefî sistemini büyük oranda benimsemekle birlikte, bu felsefenin Ġslam‟a aykırı yönlerini kabul etmemiĢtir. Âlemin yaratılıĢı konusunda Ġslam düĢüncesine uygun olarak ezelîlik fikrini reddetmiĢ, yoktan yaratılıĢı temellendirmeye çalıĢmıĢtır. Aynı hassasiyeti nedensellik konusunda da göstermiĢ ve “Ġlk Sebep” olarak isimlendirdiği Allah‟ın âlemi iradesiyle ve yoktan yarattığına vurgu yapmıĢtır. Tabiattaki bütün varlıkların gerçek sebebi olarak Allah‟ı görmesi, diğer tüm sebepleri mecâzî ve ikincil sebepler olarak nitelemesi de onun Ġslam düĢüncesine bağlı kalmaya çalıĢtığını göstermektedir.

MeĢĢâî felsefeyi sistematik hale getiren ve Aristoteles‟in en büyük Ģârihlerinden biri olarak kabul edilen Fârâbî (ö. 330/950), nedensellik düĢüncesinde

120

Kindî, Felsefî Risâleler, 126, 134, 144, 158-160, 234. 121 Kindî, Felsefî Risâleler, 211, 212.

122 Kindî, Felsefî Risâleler, 190. 123 Kindî, Felsefî Risâleler, 211-212.

27

büyük oranda Yeni Platonculuğun etkisinde kalmıĢtır.124

Allah-âlem iliĢkisini sudûr teorisi ile izah eden Fârâbî‟ye göre Allah zâtı gereği zorunlu tek varlıktır.125 Diğer tüm varlıklar ise O‟nun zatından taĢmak suretiyle meydana gelmiĢtir. Ancak bu tam bir hiyerarĢik düzen ve nedensel zorunluluk içerisinde gerçekleĢmiĢtir.126

Bu bakımdan O‟nun dıĢındaki tüm varlıklar zâtları itibarıyla mümkin, varlıklarının Allah‟a dayanması itibarıyla da zorunludur.

Böylece âlemdeki her varlık ve olay bir sebep-sonuç iliĢkisi içerisinde meydana gelmekte ve varlığını da bu iliĢki içerisinde sürdürmektedir. Fârâbî‟ye göre bu sebep-sonuç iliĢkisi ay-üstü âlemde mutlak bir zorunluluk Ģeklinde gerçekleĢmekte, yani neden sonucunu mutlak anlamda zorunlu kılmakta ve her Ģey mükemmelden daha az mükemmele doğru dikey bir hiyerarĢi içinde var olmaktadır.127 Ay-altı âlemde ise Fârâbî, hem doğal varlıklar hem de suni varlıklar için Aristoteles‟in dört nedenini kabul etmekte; dört neden, irade, tabiat ve gök cisimlerinin etkilerinin de içinde olduğu daha esnek bir yapı ortaya koymaktadır. O, bu yapıda varlıkların sahip oldukları tabiatın ve birbirleri üzerindeki etkilerin mutlak bir zorunluluk içermediğini belirtmektedir. Çünkü tabiatın gereği olan fiillerin ortaya çıkması bu etkinin ortaya çıkacağı nesnenin bu etkiyi kabule uygun olmasına bağlıdır. Sözgelimi ateĢ yakıcıysa, yanmayı kabule hazır bir Ģey bulunmadıkça yanma gerçekleĢmez. Benzer olaylarda da durum böyledir. Bu nedenle ona göre tabiî varlıklara ait özellikler çoğunlukla gerçekleĢen mümkin olaylar olarak kabul edilmelidir.128 Ayrıca ona göre tabiî alanda canlı varlıklar için nefis, cansız varlıklar için ise tabiat, ortaya konan fiillerin gâî nedeni olarak etkili olmaktadır.129 Gök

124 Macid Fahri, İslam Felsefesi Tarihi, trc. Kasım Turhan (Ġstanbul: AyıĢığı Yayınları, 1996), 103. Bu konuda detaylı bilgi için bk. Aydın, Neden ve Nedensellik Sorunu, 123.

125 Ebû Nasr el-Fârâbî,“ʻUyûnü‟l-mesâil (Felsefenin Temel Meseleleri)” İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, trc. Mahmut Kaya, (Ġstanbul: Klasik Yayınları, 2014), 118-119.

126

Fârâbî‟nin sudûr teorisi için bk. Ebû Nasr el-Fârâbî, Arâu ehli’l-medîneti’l-fâdıla, nĢr. A. Nasri Nader, (Beyrut: Dâru‟l-MeĢrik, 1986), 57-58, 61 vd.; a.mlf. “ʻUyûnü‟l-mesâilʻ, 120; Mahmut Kaya, “Fârâbî”, TDV İslâm Ansiklopedisi (Ġstanbul: TDV Yayınları, 1995), 12: 150; amlf. “Sudûr”, TDV İslâm Ansiklopedisi (Ġstanbul: TDV Yayınları, 2009 ), 37: 467.

127 Aydın, Neden ve Nedensellik Sorunu, 131. 128

Ebu Nasr el-Fârâbî, “Makâle fî mâ yasihhu ve mâ lâ yasihhu min ahkâmi‟n-nücûm (Astroloji Hakkında Doğru ve YanlıĢ Bilgiler)”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, trc. Mahmut Kaya (Ġstanbul: Klasik Yayınları, 2014), 186-187.

cisimleri de yaydıkları parlak ıĢıklar aracılığıyla bu varlıklar üzerinde, onların tabiatına göre bir etkide bulunmaktadırlar.130

Sonuç olarak Fârâbî‟nin nedensellik düĢüncesinin merkezinde Ġlk Sebep olan Allah‟ın bulunduğunu, O‟nun doğrudan ilk aklın dolaylı olarak ise diğer tüm varlıkların ve olayların nedeni olarak tasvir edildiğini söylemek mümkündür. Onun düĢüncesinde ay-üstü âlemde mutlak bir zorunluluk hâkim iken, ay-altı âlemde ise bu zorunluluğun esnetildiği görülmektedir.

MeĢĢâî filozoflar arasında nedensellik konusunu en sistematik biçimde ifade eden kiĢinin Ġbn Sînâ (ö. 428//1037) olduğunda Ģüphe yoktur.131

Varlıktaki nedensellik iliĢkisi kabul edilmeden mutlak sebep olan Allah‟ın varlığına ulaĢılamayacağını belirten Ġbn Sînâ, doğa ilminin konusunu cisimlerdeki hareket, değiĢim ve bunların sebepleri olarak; metafizik alanın konusunu ise fiziksel varlıkların ilk sebeplerinin ve ilkelerinin incelenmesi olarak tespit etmektedir.132

Kendisinden önceki Ġslam filozofları gibi Ġbn Sînâ da sebepsiz olan ve varlığı bizatihi zorunlu olan tek varlığın Allah olduğunu ve O‟nun, sebeplerin ilkesi ve “Ġlk Sebep” olduğunu kabul etmektedir.133

Ona göre zorunlu varlık dıĢında kalan tüm varlıklar zâtı bakımından mümkindir, varlık ve yoklukları bir illete bağlıdır. Bu yönüyle âlem sebep-sonuç zinciriyle birbirine bağlı olayların oluĢturduğu bir bütündür. Bir sebeple meydana gelen mümkin varlıklar var oluĢları bakımından zorunludur, çünkü hem sebeplerinin ilkesi hem de illet-malûl arasındaki iliĢki zorunludur; ancak varlık ve zorunluluklarını Allah'tan aldıklarından onların mahiyetleri yine mümkindir.134 Bu Ģekilde Ġbn Sînâ zorunlu varlık-mümkin varlık ayırımını tamamen nedensellik ilkesini referans alarak yapmaktadır. Buna göre zorunlu varlık nedensiz, mümkin varlık ise nedenlidir.

130 Fârâbî, “Makâle fî mâ yasihhu ve mâ lâ yasihhu min ahkâmi‟n-nücûm”, 188. 131

Ġbn Sînâ‟nın nedensellik düĢüncesi için bk. Muhammet Fatih Kılıç, İbn Sînâ’da Sebeplik Teorisi (Doktora Tezi, Ġstanbul Üniversitesi, 2013).

132 Ġbn Sînâ, Metafizik,1: 24. 133 Kutluer, “Ġlliyyet”, 22: 121.

134 Ġbn Sînâ, Metafizik, 1: 108; Kutluer, “Ġlliyyet”, 22: 121. Âlemin varlığı, zorunlu olarak baĢka bir Ģeyden meydana gelmektedir. Bu da, bir kimsenin ev yapmasında olduğu gibi bir Ģeyin diğer bir Ģeyi meydana getirmesi veya aydınlanmanın güneĢten olması gibi bir Ģeyin varlığının onunla meydana gelmesi ve devam etmesi Ģeklinde olabilir. (Ġbn Sînâ, Dânişnâme-i Alâî, 218; Ġbn Sînâ, Metafizik, 1: 104.)

29

Aristoteles‟in dört neden teorisi ise, Ġbn Sînâ‟nın sisteminde dâhilî ve hâricî sebepler olmak üzere ikiye ayırılmaktadır. Maddî ve sûrî sebepler meydana gelen Ģeyin varlığına dâhil iken; fâil ve gâî sebepler ise o Ģeyin varlığının bir parçası değildir ve onun dıĢındadır.135

Madde ve sûretin dâhili sebepler oluĢu, onların tabiî cisimleri meydana getiren iki prensip oluĢuyla ilgilidir. Dolayısıyla mahiyete iliĢkin olarak bir nesnenin kuvve halinde var olmasını sağlayan maddî illetlerle fiil halinde var olmasını sağlayan sûri illetler hakkındaki bilgiler tabiat ilmini oluĢturmaktadır.136 Maddî ve sûrî sebepler hem fiziki varlığın dinamik yönünü hem de tabiatını yansıtır.137 Fâil ve gâî sebepler ise mümkin varlığın haricinde ve var oluĢuna iliĢkin sebeplerdir. Mümkin varlık mevcudiyetini bunlardan alır veya bunlar sayesinde varlık alanına çıkar. Evin inĢa edilmesiyle hedeflenen barınma gaye neden, evi inĢa eden usta fâil nedendir. Ancak gayenin olduğu yerde bütün sebeplerin sebebi gayedir.138

Ġbn Sînâ, fâil nedeni doğa filozofları ve Aristoteles‟ten daha geniĢ bir anlamda kullanmaktadır. O, fâil neden ile sadece kendisinden baĢka bir varlıktaki hareketin ilkesini kastetmez. Bilakis bu kavramı âlem için, Tanrı gibi varlığın ilkesini ve ona varlık vereni kapsayacak Ģekilde kullanmaktadır.139

Hatta ona göre hakiki fâil sebep olan ve hiçbir Ģeyin malûlü olmayan kâmil illet sadece Allah'tır (Ġllet-i Ûlâ). Bunun dıĢındaki fâilleri ise tabiî, irâdî ve arızî olmak üzere üç gruba ayırmaktadır. Tabiî olan, ona göre, kendi tabiatıyla yakan ateĢ gibidir. Ġrâdî fâil, bir Ģeyi hareket ettiren insan gibidir. Arazî fâil ise bir Ģeyi doğal olarak değil de içindeki arızî bir hal nedeniyle yakan su gibidir.140

135 Kutluer, “Determinizm”, 9: 218;

136 Ġbn Sînâ, Metafizik, 2: 6-8; Ġbn Sînâ, Dânişnâme-i Alâî, 198. 137

Kutluer, “Ġlliyyet”, 22: 121. 138

Ġbn Sînâ, Dânişnâme-i Alâî, 198-200.

139 Ġbn Sînâ, Kitâbü’ş-Şifâ Fizik I, trc. Muhittin Macit-Ferruh Özpilavcı (Ġstanbul: Litera Yayıncılık, 2004), 59-60; a.mlf. Metafizik, 2: 6.

140 Ġbn Sînâ, Dânişnâme-i Alâî, 202. Ona göre fâilin etkide bulunduğu bir maddesi olmalıdır. Madde üzerindeki bu etkiyi fâil bazen aniden yapar, bazen hareket ettirmeyle yapar ve hareketin ilkesi olur. Bazen fâil, zatıyla fâil olur; bazen de bir güçle fâil olur. Sıcaklık gibi zatıyla fâil olan, eğer soyut olarak mevcut olursa etkide bulunur ve ondan çıkan, yalnızca sıcaklık olması bakımından ondan çıkar. Bir güçle fâil ise sıcaklıkta etki eden ateĢ gibidir. (Ġbn Sînâ, Metafizik, 2: 44.)

Ġbn Sînâ, meydana gelen fiile etki etme Ģekilleri bakımından nedenleri hakiki ve mecâzî neden Ģeklinde ikiye ayırmaktadır.141 Ona göre nedenler bunun dıĢında bazen bizzat, bazen bilaraz, bazen yakın, bazen uzak, bazen özel, bazen genel, bazen tikel, bazen tümel, bazen yalın, bazen bileĢik, bazen bilkuvve, bazen bilfiil olur. Bazen de bunlardan bir kısmı diğerleriyle birleĢik halde bulunur.142 Onun sebepleri bu Ģekilde ayırıma tabi tutması sebep-sonuç arasındaki iliĢkiyi daha ayrıntılı bir terminoloji içinde açıklamaya elverdiği gibi fizik ve metafizik sebepleri ayırmaya da yardımcı olmaktadır.143

Ġbn Sînâ‟ye göre neden ile sonuç arasındaki iliĢki mantıksal bir zorunluluk olmayıp, duyu ve tecrübe sonucu ulaĢılmıĢ meĢhur bir bilgidir. Fakat o, tabiat alanında uygun Ģartlar oluĢtuğunda ve bir direnç ve engel ile karĢılaĢılmadığında neden ile sonuç arasındaki iliĢkinin zorunlu olduğunu kabul etmektedir. Ancak zorunluluğun boyutunu tespit etmek için meydana gelen olayın irâdî bir eylem mi yoksa tabiî bir olay mı olduğunu tespit etmeyi gerekli görmektedir. Zira irâdî eylemlerde belli Ģartlar oluĢtuğunda ve engelleyici bir durum söz konusu olmadığında neden-sonuç iliĢkisi zorunlu olabilir.144

Ancak onun da Aristoteles gibi kurduğu sistemde gaye nedeni nedenselliğin merkezine aldığını ve evrende mutlak bir gayeliliğin hüküm sürdüğünü kabul ettiğini görmekteyiz.145

Ona göre tabiî olayların gerçekleĢmesinin nedeni olan bu gaye “hayır”dır. Mutlak hayır olan ve evrensel hayır nizamını bilen Allah gayeler gayesi olarak âlemdeki teleolojik düzenin de ilkesidir. Bütün tabiî hadiselerin bir gayeye yöneldiği böyle bir âlem anlayıĢında ise saçmalığa, Ģansa ve kör talihe yer yoktur.146

Özetlemek gerekirse, Ġslam filozofları fiziki sebepleri tabiattaki olayların yakın sebepleri olarak kabul etmiĢ ve onları yalnızca tabiat alanıyla sınırlandırmıĢlardır. Tabiatta gerçekleĢen tüm olaylarda bir gayeliliğin hüküm

141 Örneğin, bir kimsenin çatının altındaki sütunu kaldırması çatının yıkılmasına neden olur, fakat çatıyı asıl yıkan bu kimse değil, çatının ağırlığıdır. Çünkü sütun çatının yıkılmasını önler. Sütun ortadan kalkınca ağırlık kendi iĢini yapar. Burada sütunun kaldırılması mecâzî neden, ağırlık ise hakiki neden olmaktadır. (Ġbn Sînâ, Dânişnâme-i Alâî, 202.)

142 Ġbn Sînâ, Fizik I, 68. Nedenlerin halleri ve sınıflandırılması ile ilgili detaylı bilgi için bk. Ġbn Sînâ, Fizik I, 68-73.

143

Kutluer, “Ġlliyyet”, 22: 121. 144 Ġbn Sînâ, Fizik I, 77.

145 Muhittin Macit, “MeĢĢai Gelenekte Nedensellik”, İslâmî İlimler Dergisi 7/2 (2012): 44. 146 Kutluer, “Ġlliyyet”, 22: 121.

31

sürdüğünü, bu gaye ve düzenin ise ilim, hikmet ve kudret sahibi bir varlığı gösterdiğini kabul etmiĢlerdir. Zaten metafizik sahaya geçildiğinde bütün bu nedenler zinciri ilk sebep olan Allah‟ın varlığına bağlanmakta, sebep oluĢlarını ondan almaktadırlar. Kindî‟den itibaren Allah'ın hakiki sebep oluĢuna nazaran bunlara ancak mecazen sebep denilebileceği sık sık vurgulanmıĢtır. Örneğin Aristoteles‟e göre ilk sebep yaratıcı özelliği olmayan ve sadece ilk hareketi veren bir varlık olarak tasvir edilirken, Ġslam filozofları O‟nun varlığın ve oluĢun gerçek sebebi ve mutlak yaratıcısı olduğunu vurgulamıĢlardır.

Benzer Belgeler