• Sonuç bulunamadı

9. - 10. Hükümet Başbakanı

Celal Bayar’ın babası Abdullah Fethi Efendi, tarımla ilgilenen ailesi yerine, ilmi seçmişti. Plevne Türklerinden Remzi Efendi’nin kızı Emine Hanımla evlendikten sonra üç erkek çocuğa sahip oldu. Behzat, Asım ve Mahmut Celal. Ne yazık ki Celal Bayar’ın ağabeyleri babalarının istediği gibi Osmanlı ordusuna zabit olamamış, vereme yakalanarak peşi sıra vefat etmişlerdi. Küçük yaşta olan Celal Bayar’ın çocukluk ve gençlik çağlarını etkileyen önemli bir olaydır. 16 Mayıs 1883’de doğan Mahmut Celal bir köy çocuğu olmakla beraber, tam bir kent kültürünü benimsemiştir. 5 yaşındayken ilkokula başladı ve 12 yaşında rüştiyeyi bitirdi.75

Bayar, 17 yaşında Ziraat Bankası’nın Mudanya Şubesi’ndeki boş bir kadro için açılan sınavı kazandı ve Bursa Şubesi’ne veznedar olarak atandı. Bursa’da Alman sermayeli Deutsche Orient Bank açılınca Ziraat Bankasından istifa eden Bayar, bu bankaya girmiştir. 1903 yılında İnegöllü Refet Bey’in kızı Reşide Hanım’la evlendi.

Bayar’ın düşünmeyi ve okumayı seven yapısı fikir dünyasında izler bırakan bir takım kişilikleri tanımasını sağlamıştır:

Mustafa Şevket: Mahmut Celal’in dayısıdır. Onun sayesinde ilk kez siyasete ilgi duydu.

75 Erkan ŞENŞEKERCİ, Türk Devriminde Celal Bayar, (1918-1960), Alfa Yay, I. Baskı, Nisan

Bakkal Nuri: İkinci siyasete ısındıran kişidir. Mülkiyeli bir Osmanlı aydınıdır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bir mensubu olarak etrafını etkilemiş, bunlardan biri de Bayar olmuştur. Bayar’a Namık Kemal’in eserlerini vermiştir.

Namık Kemal: Dayısı ve Bakkal Nuri sayesinde eserlerini okumaya başlamıştır. Böylelikle vatanseverlik, milli his gibi duyguları pekişmiştir.

Süleyman Nazif ve Hamza Bey: Süleyman Nazif, gazeteci, Hamza Bey ise, maiyet memuru idi. Memleketin geleceği konusunda fısıldamaları, İttihat ve Terakki yanlısı olmaları Bayar’ı etkilemiştir. 76

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Bursa Katibi Mesulü olduktan sonra patlak veren 31 Mart olayının bastırılmasına Bursa’da kurulan Gönüllü Bölük’e katılarak Mudanya’ya geldi ve isyanı bastırmakla görevli Harekat Ordusu Komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın emrine girerek hadiselerin Bursa’ya sıçramamasında önemli rol oynadı. İzmir’in işgali tehlikesi belirdiğinde Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti’ne girdi ve Galip Hoca takma adıyla halkı uyarmaya ve bir direniş hareketi örgütlemeye çalışmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Ege Bölgesi Yunanlıların uygun faaliyet alanı haline gelmiştir. Rumlar bölgenin iktisadi alanına hâkim olmuş durumdadır. İttihat ve Terakki’nin İzmir Kâtibi Mesullüğü’ne atanan Bayar, aldığı siyasi ve iktisadi tedbirlerle Rum Göçü’nü en iyi şekilde sonuçlandırmış, Rumları karşı adalara ve Yunanistan’a göç ettirmiş, bölgeyi temizlemiştir.

Türkiye’nin bu dönemde bir iktisadi devrime ihtiyacı vardı. Bunu destekleyecek bir finansman güce ihtiyaç duyuluyordu. Mustafa Kemal’de bir banka kurulması fikrini destekliyor ve Bayar’ı başına getirmek istiyordu.

4 Temmuz 1924 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde “İş Bankası” başlığı ile konu ilk sayfadan verildi. Buna göre; banka bir milyon lira sermaye ile kurulacak ve Genel Müdürü Celâl Bey olacaktır. 5 Temmuz tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yine baş sayfada, bankanın adının “İmar İş Bankası” değil “İş Bankası” olduğu izah edilmiştir.77

76 Burhanettin BİLMEZ, Galip Hoca Komitacı Celal Bayar, Art Basım Yay, 2. Baskı, 2008 Ankara,

s. 51

O dönem basınında, kurulacak bankanın bir devlet bankası mı olduğu

77

92 Cumhuriyet, 4-5 Temmuz 1924’den aktaran İhsan Fuat ÖZGEN, Cumhuriyet Dönemi’nde

Celal Bayar’ın Siyasi ve İktisadi Faaliyetleri (1923-27 Mayıs 1960), Marmara Üniversitesi,

tartışmaları üzerine, 6 Temmuz tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde İş Bankası’nın hususi bir kuruluş olduğu haber verildi. Bankanın hükümetle alâkası olmadığı ifade edilen haberde, böyle bir bankanın tesis edilmesinin öteden beri Celâl Bey’in ideali olduğu, bankanın kurulması hakkında Kabine’de resmî surette bir müzakere geçmediği kesin bir dille ifade edilmiş, bankanın, yalnız tüzüğünün usul icabı Vekiller Heyeti’nden geçeceği, ilgisinin bu kadar olduğu belirtilmiştir. Tüzüğün, Celâl Bey’in İmar Vekâleti’nden istifasından sonra yapılacağı yazılan haberde, Celâl Bey’in istifası resmen teyit edilmemiştir.78

Celâl Beyin İmar ve İskân Vekilliğinden istifa ederek, İş Bankası’nı kurması, Cumhuriyet tarihi açısından çok derin olayların yaşanacağı bir dönemde siyasetin yıpratıcı yönünden uzak kalmasını sağlayacaktır. İstanbul, eski başkent olduğu için devrim karşıtı en büyük tehlikeleri barındırmaktaydı. 23 Ağustos 1924’te, İstanbul’da silah taşınması yasaklanmıştı. Bu yeni tedbirler alınacağının alâmetiydi. Bu gergin siyasi hava İş Bankası açılış gününün belirlenmesine de yansımıştı.

79

1937 senesinde iç politikamızın en önemli olayı, hiç şüphe yok ki, İnönü’nün başvekillikten istifası hadisesiydi. Yeni Türk Devleti’nin temeline emek harcını, Atatürk’le birlikte koyan Cumhuriyet’in ilk başbakanı İsmet İnönü’nün on dört senelik bir hizmetten sonra bu makamdan ayrılışını, halk normal karşılamamış, Atatürk’ü daima İnönü ile birlikte görmeye alışık olanlar bu ayrılışı son derece yadırgamışlardı. Dargınlığı ise hiçbir surette izah edememişler, izah edilse bile bu varsayımdan öteye gidememişti.

Böylelikle 26 Ağustos 1924’de Türkiye İş Bankası açıldı.

80

25 Ekim 1937’de Bayar’ın başbakan olmasında belli başlı hususlar vardır: 1) Atatürk İsmet Paşa ile iktisadi model konusunda uzlaşamamış ve

sonuçta onu iktidardan uzaklaştırmayı tercih etmiştir.

2) Atatürk, İsmet Paşa’yı dış politika tercihlerindeki bazı uyumsuzluklar nedeniyle istifa ettirmiştir.

78 ÖZGEN, a.g.t., s. 21 79 A.g.t., s. 23 80 KAYA, a.g.t., s. 15

3) İsmet Paşa’nın madun ruhlu bir devlet adamı olması, Bayar’ın başvekilliğe tercih edilmesinde bir sebep olmuştur.81

Celal Bayar’ın yönetimindeki hükümetin bir tek görevi vardır: ülkede ‘iş’in çoğalmasını, zenginleşmesini sağlayacak, hür teşebbüsü teşvik edip ülkenin de kalkınmasına yol açacak kararları almak ve uygulamak.82

Bayar, CHP Kurultayı’nın olağanüstü toplantısına başkanlık etmiş ve önemli kararların alınmasına ortak olmuştur. Kararlar sonucunda Bayar, Parti Genel Başkan Vekilliği’ne, Refik Saydam’da Parti Genel Sekreterliği’ne getirilmiştir.

Atatürk'ün hastalığına denk gelen başbakanlığı sırasında ülkenin siyasi bir bunalıma sürüklenmesine yol açacak gelişmelere meydan vermedi. Özellikle eski başbakan İnönü'yü siyasi hayattan silmeyi amaçlayan komploların karşısında yer aldı.

Atatürk’ün vefatının hemen ertesi günü, 11 Kasım 1938’de, TBMM’de, Başbakan Celâl Bayar’ın teklifi ile, İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı seçildi ve İnönü, Bayar’ı Hükümeti kurmakla görevlendirdi.83

Başbakanlıktan istifa ettikten sonra siyasi, hayatını sıradan bir milletvekili olarak sürdüren Bayar, ikinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili düzene geçilirken CHP içinde bir muhalefet hareketi başlattı. 1945 Eylül’ünde milletvekilliğinden, aralıkta da CHP'den istifa ederek, 7 Ocak 1946'da Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan'la birlikte Demokrat Parti'yi (DP) kurdu. DP, 1946 seçimlerinde CHP’ye karşı görece bir başarı elde ederek 62 milletvekili çıkardı ancak iktidara gelemedi. Samet Ağaoğlu’nun kaleme aldığı Siyasi Günlük adlı kitabında Ağaoğlu, 1950 seçimlerini büyük ekseriyetle kazandıklarını Cumhurbaşkanı’nın Bayar’ı hükümeti kurmaya davet ettiğini, bunun üzerine Bayar’ın da Meclisin toplanmasına Kasım 1938' de ikinci hükümetini kuran Bayar, Ocak 1939'da başbakanlıktan istifa etti. Seçimleri gerekçe göstermiş olsa da, düşünülen şu ki, seçimlere kadar geçecek zamanda zaten zor günlerini kendisini beklediğini ve seçimlerden tekrar iktidar olarak çıkamayacağını düşünerek, iktidarda kalmayı anlamsız bulmuştur. Bu istifa ile Başbakanlığı Refik Saydam’a bırakmıştır.

81 ŞENŞEKERCİ, a.g.e., s.146

82 Hikmet BİLA, CHP 1919-1999, Doğan Kitap, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1999, s. 76 83

kadar eski hükümetin iş başında kalmasının gerekli olduğu yanıtını verdiğini anlatmıştır.84

14 Mayıs 1950'de DP'nin iktidara gelmesinin ardından, 20 Mayıs’taki DP Grup toplantısında 379 oyun 345’ini alarak Cumhurbaşkanı adayı olmuş85

Demokrat parti dönemi hem seçkinlerin, hem yığınların politik rekabet sisteminin işlemesini tanıdığı, deneyimler edindiği bir dönem olmuştur.

, 387 oyla da, 22 Mayıs'ta cumhurbaşkanı seçilmiştir. DP Genel Başkanlığını Başbakan atadığı Adnan Menderes'e bırakmıştır. Cumhuriyet’in asker kökenli olmayan ilk Cumhurbaşkanı’dır.

86

10 yıl süren DP iktidarının 27 Mayıs 1960 harekâtıyla devrilmesi üzerine cumhurbaşkanlığından istifa etmesi istenen, ancak bu isteği "Seçimle geldim, seçimle giderim" diyerek reddeden Bayar, diğer DP yöneticileriyle birlikte tutuklandı. Yüksek Adalet Divanı'nca Yassıada’da yargılanarak l5 DP'liyle birlikte 15 Eylül 196l'de "vatana ihanet" ve "anayasayı ihlal” suçlarından idam cezasına çarptırıldı.

Mahkemede adeta eski bir ittihatçı olduğunu hatırlatırcasına soğukkanlılığını kaybetmeden duran Celal Bayar, mahkemenin sonuçlanmasından sonra 25 Eylül 1961 günü intihar girişiminde bulundu. Boynuna doladığı bel kemeriyle yaşamına son vermek istedi ama nöbetçi subayı Bayar’ı görerek müdahale etti ve hayatını kurtardı.87

İdam hükmünün infazı için İmralı adasına götürülen 77 yaşındaki Bayar'ın cezası Milli Birlik Komitesi tarafından yaş sınırını aştığı göz önüne alınarak son anda ömür boyu hapse çevrildi. 7 Kasım 1964’e kadar Kayseri Cezaevi’nde kalmış, kalp krizi geçirmesi üzerine serbest bırakılmıştır. 1966’da da dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından affedilmiştir.88

Bayar, cezaevinde kaldığı süre boyunca tuttuğu günlüğü daha sonra kitap haline getirmiştir. Bu günlükten 8 Nisan 1962’ye ait olan yazıda şu tür yorumları yer almaktadır:

84Samet AĞAOĞLU, Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, İletişim Yayınları, 2. Baskı,

İstanbul, Ekim 1993, s. 401

85 ŞENŞEKERCİ, a.g.e., s. 215

86 İlter TURAN, Türkiye’de Siyasal Kültürün Oluşumu, Ed: Ersin Kalaycıoğlu, Ali Yaşar Sarıbay,

Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme, Alfa Yayım, İstanbul, Ocak 2000, s. 370

87 Seyfi ÖNGİDER, Çankaya’nın Bütün Adamları, Aykırı Yayıncılık, Ekim 2006, İstanbul, s. 75 88 Yusuf TEKİN ve Çağatay Okutan, a.g.e., s.136

“Hanım, kızım gelmedi. Hanımı bekliyordum. Hayal kırıklığına uğradım, üzüldüm. Beni görmek isteyen senatör, mebus ve vatandaşlara yine müsaade edilmedi. Bunlara, benim görüşmek istemediğim söyleniyor. Tıpkı Ankara Hastanesi’nden Kayseri’ye ben istediğim için gönderdikleri hemşirelerden başlayarak propaganda ettikleri gibi… İnfaz savcısı daha açık hareket ediyor: “Bayar’ı kırmak lazımdır. Memurların ve halkın kendisini tutmadığını bizzat kendisine ve halka göstermelidir.” talimatına uyarak benimle görüşmek isteyenlere aynen şöyle denmektedir: “360 mevkuftan kiminle konuşmak istiyorsan söyle müsaade edeyim, fakat Bayar ile asla!” böyle bir cevaba muhatap biri de “Aytacımdır” adında eski bir partilidir.

(…)

Bu söylentiler, bugünlerde çıkan gazetelerin yazıları, hükümet ve partiler için mühim hadiselerin geçmekte olduğu fikrini vermektedir. Memleket fena bir duruma düşmüştür. Bu kaygı yanında “af” meselesi tabiatıyla zihinleri kurcalayan bir olaydır. Herkes bu vaziyetten fikir yürütmektedir. Başvekil İsmet İnönü “af” yapmayacağını şef edasıyla “basın” mensuplarına (yazılmamak şartıyla) söylemiş… Koalisyonun diğer kanadını temsil eden Adalet Partisi’nin başkanı afta ısrar etmekteymiş. Şu günlerde halkın tazyiki ile bu partinin daha azimli olduğu anlaşılmakta, gelen haberler de bu görüşü teyit etmektedir. Bu iki zıt cereyan, işleri nasıl bir mecraya sürükleyecektir?

Netice merak ile beklemeye değer…”89

Siyasi yasaklı olduğu dönemde de siyasetin dışında kalamayan Bayar AP’den milletvekili seçilen kızı Nilüfer Gürsoy aracılığıyla Demirel’e karşı tavır koymuş ve AP' den ayrılanların 1970'te Ferruh Bozbeyli başkanlığında kurduğu Demokratik Parti'ye destek vermiştir. Yine bu dönemde Ben de Yazdım (1965-1972, 8 cilt) adıyla anılarını yayımlamış ve DP'lileri bir araya getirmek amacıyla "Bizim Ev" adlı bir kulüp kurmuştur. 90 yaşındayken Ecevit hükümetince 1974'te siyasi hakları geri verilen Bayar, Senato Başkanı Tekin Arıburun tarafından yasa gereği eski cumhurbaşkanı sıfatıyla Cumhuriyet Senatosu'na davet edildi. Ancak Bayar "seçim

89

Celal Bayar, Kayseri Cezaevi Günlüğü, YKY Yayınları, hazırlayan: Yücel A. Demirel, 1. Baskı İstanbul, Ocak 1999

dışı bir yöntemle parlamentoya girmenin prensiplerine aykırı olduğunu" söyleyerek daveti kabul etmedi.

Yaşamı boyunca askeri darbelere karşı olduğunu söyleyen Bayar için, "l2 Eylül harekâtı başka"ydı; "l2 Eylül olmasa ülke elden gidecekti ve ülkeyi komünistler ele geçirecekti". Bayar, 2l yıl aradan sonra Çankaya'ya ilk kez 198l Yılında Devlet Başkanı Kenan Evren'in "şeref konuğu" olarak çıktı.

1986'da l03. doğum gününü Umurbey'de siyasi yasaklı Süleyman Demirel ve DP'nin mirasçısı olmaya aday yeni kurulan sağ partilerin politikacılarıyla kutlayan Celal Bayar, öldüğünde dünyanın en yaşlı politikacısıydı.

2.4. Refik Saydam (1881- 1942)

11. - 12. Hükümet Başbakanı

8 Eylül 1881 günü İstanbul'un Fatih ilçesinde, Çırçır Mahallesi'nde doğdu. Mahalle mektebinin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi'ne ve İstanbul Kuleli Askeri İdadisi’ne girdi.

Çatalca Cephesinde savaşa katılan Refik Saydam, savaş sırasında kolera salgınını önleyici çalışmalar yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Sahra Genel Sağlık Müfettiş Yardımcılığına getirildi. Bu görevdeyken kurduğu Bakteriyoloji Enstitüsünde tifo, dizanteri, veba, kolera aşılarıyla tetanos, dizanteri serumlarını üretti ve tifüse karşı hazırladığı aşı tıp literatürüne geçmiştir.90

Refik Saydam, Kurtuluş Savaşından önce, 9. Kolordu Sağlık Müfettiş Yardımcısı olarak Mustafa Kemal’le birlikte Anadolu’ya geçti. Mustafa Kemal’in karargâhı Erzurum’dan Sivas’a nakledildikten sonra, Erzurum Askeri Hastanesi bulaşıcı hastalıklar servisi şefliğine atandı. Kendisine verilen bu görevi kabul etmeyerek binbaşıyken ordudan ayrıldı. 1923-39 arasında, İstanbul milletvekili olarak meclise giren Refik Saydam, bakanlığı sırasında Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas’ta hastaneler, doğumevleri ve çocuk bakımevleri kurdurmuştur. 1928’de, Ankara’da, bugünkü Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün kurulmasına

ve bu alanda eğitim vermek için Hıfzıssıhha Mektebinin açılmasına öncülük etmiştir.91

1937’de İsmet İnönü Başbakanlıktan alınması üzerine, Saydam’da Atatürk’e karşı bir düşmanlık başlamıştır. İnönü’yle arasını daima iyi tutan Saydam, Atatürk’ün ölümünden sonraki Celal Bayar Kabinesi’nde İçişleri Bakanı, kurulan 11. hükümette de başbakan olmuştur.

Refik Saydam’ın başbakanlık yılları II. Dünya Savaşı’nın başlangıç dönemine rastladığı için Türkiye’nin dış politika alanında yoğun ilişkiler yaşadığı bir dönem olmuştur. Türkiye Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” politikasını onun ölümünden sonra da uygulamış ve böylece savaş dışı kalmayı başarmıştır. Özellikle ikili ilişkilerin çok fazla yaşandığı bir dönem olmuştur.92

Refik Saydam’ın başbakanlık yaptığı yıllarda eğitimde görülen en büyük gelişme Köy Enstitülerinin kurulması oldu. Yine bu dönemde toplanan Birinci Neşriyat Kongresi ve Birinci Maarif Şurası da eğitim alanında görülen önemli gelişmelerdir.93

1939’da yapılan genel seçimlerin sonucunda Saydam Hükümeti sona erdi. Yine 1939 seçimleriyle oluşan yeni parlamento da hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından yeniden İstanbul Milletvekili Refik Saydam’a verildi. İkinci Saydam Hükümeti’ndeki vekiller birinci hükümetle hemen hemen aynıydı.

Refik Saydam Hükümetleri dönemi Türkiye’de tek siyasi parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin olduğu bir dönemdir. Bu nedenle hükümet programları dahi mensup bulunulan CHP’nin programını geçekleştirmek amacını taşımıştır. Bu dönemde 1939 yılı Genel Seçimleri yapılmış, CHP Beşinci Kurultay’ı toplanmış ve bu kurultayda CHP içinde Müstakil Grup oluşturulması kararı alınmıştır.94

Bundan sonra Refik Saydam, çalışmalarına Ankara ve İstanbul’dan başlamak üzere devlet dairelerinden Atatürk’ün tablolarını indirmekle başlamıştır. Sonraki zamanlara ise Türkiye çapında köy kahvelerine kadar İnönü posteri astırmıştır. Halk

91

A.g.e., s. 121

92

Zeliha Özlem ÖCAL, Siyasi Açıdan I. ve II. Refik Saydam Hükümetleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 15

93

A.g.t., s.40

94

bu durumdan ciddi şeklide rahatsız olmaya başlamış, Atatürk’ün canı pahasına kurduğu onlarca şeyi yıkmak olarak görmüşlerdir. Ancak tüm bunların üzerine, 1939 baharında Saydam, İnönülü banknotların basılması konusunda fikir beyan etmiş, bu İnönü’nün de hoşuna gitmiş ancak gelecek tepkiler için askıya alınmıştı. 18.11.1940 yılında Başbakan Refik Saydam’ın yazılı talimatıyla 1000 liralık İnönü banknotları tedavüle çıkarılmıştır. Daha sonra 500, 100, 50, 10, 5 ve 1 liralık banknotlarına da İnönü portresi bastırılmıştır. Böylece İnönü, Atatürk’ün gerisinde kalan ikinci adam profilinden sıyrılmış durumda hissediyordu kendini. 95

Saydam’ın yıllardır var olan Parkinson hastalığı görevini aksatmasına sebep olmuş, ancak İnönü’nün isteği üzerine birçok açılışa bizzat katılmıştır. Refik Saydam Başbakanlık görevini sürdürdüğü sırada İstanbul’un iaşe sorununu araştırmak için İstanbul’da bulunduğu sırada 8 Temmuz 1942’de kalp krizi sonucunda vefat etmiştir.96

Genel olarak bakıldığında Refik Saydam, İnönü’ye karşı hiç ters düşmemiş, izlediği politikalardan ve hükümet programlarından anlaşılacağı üzere İnönü’nün gölgesinde bir siyaset yaşamı yürütmüştür.

96

2.5. Şükrü SARAÇOĞLU (1887- 1953)

13.- 14. Hükümet Başbakanı

1887 senesinde Ödemiş’te dünyaya gelen Şükrü Saraçoğlu, ilk ve ortaöğrenimini Ödemiş’te bitirdikten sonra İzmir İdadisi’ ne girdi. İzmir idadisini birincilikle bitirerek, Mekteb-i Mülkiye’ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçti. 1909 yılında Mekteb-i Mülkiye’yi bitirerek İzmir Valiliği Maiyet Memurluğu’na atandı. İzmir Sultanisi’nde matematik-öğretmenliği yapan Saraçoğlu, 1911 yılında İttihat ve Terakki Ticaret Mekteb-i Müdürlüğü görevine getirildi.97

1914 yılının ocak ayında bir devlet bursu kazanan Saraçoğlu, Belçika’ya öğrenime gitti. Kısa bir süre sonra I. Dünya Savaşı patlayınca hemen İzmir’e döndü. 1915 Mayıs’ında tekrar Cenevre Siyasi İlimler Akademisi’nde okumak için İsviçre’ye giderek burada dört yıl kaldı ve bu fakülteyi çok iyi bir dereceyle bitirdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra Cenevre’de Türk Talebe Cemiyeti’ni kurarak bu cemiyet adına Fransızca bir derginin yayınlanmasını üstlendi. Türk Talebe Cemiyeti’nin başkanı olarak Avrupa kamuoyunda Mondros şartlarının olumsuzluğuna tepki yaratmak için uğraşlar vererek Osmanlı Devleti’nin haklarını savundu. O günlerde İzmir işgal edilince Türkiye’ye gideceğini öğrendiği bir İtalyan gemisine kaçak binip yurda döndü. Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne katıldı. Kuşadası, Nazilli ve Aydın yörelerinde kurulan Kuva-i Milliye hareketlerinin örgütlenmesinde

çalıştı. Osmanlı Meclisi Mebusanı’na İzmir milletvekili olarak seçildiyse de, Saracoğlu bu göreve katılmadı.98

1924 Şubat’ında milletvekili Şükrü Saraçoğlu, ilk kez Latin alfabesi konusunu TBMM’ye getirdi. Mecliste büyük eleştirilere yol açan bu düşünce, basında olumlu karşılandı. 1925 ve 1928 arasında, bu konuda Mecliste ve basında epey görüşler ileri sürüldü.99

Dördüncü ve Beşinci İnönü hükümetlerinde Maliye Bakanlığına (1927-1930) getirilen Şükrü Bey, henüz kalkınma programının oluşturulamadığı bu dönemde, Türk ekonomisinin ancak köyden başlatılacak reform çalışmalarıyla kalkınabileceğini ileri sürdü. Bunun yanı sıra memur sınıfının sorunlarına eğilerek personel ve emeklilik kanunlarını yürürlüğe koydu. İktisadi alanda yaptığı işlerden biri de, yabancı bankaların elinde iç ve dış ticaret mevsimlerine göre düşürülen, Türk parasının değerinin korunmasını sağlamasıydı. Bu amaçla Merkez Bankasını kurdu (1930).

Fethi Okyar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Saraçoğlu, 1926’da Yunanlılarla kurulan Mübadele Komisyonu’na başkanlık etti. Başbakanlığına kadar kurulan bütün hükümetlerde görev aldı. Bu hükümetlerde Maliye, Adliye ve Hariciye vekilliklerinde bulundu.100

Bayar’ın ardından gelen Refik Saydam Hükümeti, savaşın başlaması üzerine, ekonomiyi ve fiyatları denetim altına almak için 18 Ocak 1940’da Milli Korunma Kanunu’nu çıkarttı.

Milli Koruma Kanunu, hükümete ekonomik hayatı düzenleyici olağanüstü yetkiler vermişti. Fiyat denetimi ve tespiti, zorunlu hallerde tarım ürünlerine bedeli ödenerek el koymak, ithalat ve ihracatta satış şartlarını belirlemek ve halkın ihtiyacı halinde iktisadi ve ticari faaliyette bulunmak üzere devlet müesseseleri kurmak söz konusu kanunla hükümete verilen yetkilerden bazılarıydı.101

98 Tanju CILIZOĞLU, Mehmet Şükrü Saraçoğlu, Güneş, 1956, derleyen Yılmaz SARAÇOĞLU,

Şükrü Saraçoğlu ve Dönemi, Gelişim Yayıncılık, Haziran, 2000, s. 9

99 Devrim ALICI, “Bir Eğitim Devrimcisi: Mustafa Necati”, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi

Dergisi, C. 4, Sayı 1, Haziran, 2008, s. 70

100 YEŞİLYURT, a.g.e., s.123 101

“Milli Koruma Kanunu”, Düstur, Tertib 3, C.21, s.274-284’dan aktaran M. Selçuk ÖZKAN ve

Benzer Belgeler