• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet Döneminde başbakanlar: Sosyo-ekonomik geçmişleri, siyasal düşünceleri ve performansları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet Döneminde başbakanlar: Sosyo-ekonomik geçmişleri, siyasal düşünceleri ve performansları"

Copied!
155
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAŞBAKANLAR:

SOSYO-

EKONOMİK GEÇMİŞLERİ, SİYASAL

DÜŞÜNCELERİ VE PERFORMANSLARI

Burcu SARAÇOĞLU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mehmet Akif ÇUKURÇAYIR

Konya 2009

(2)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI...v

Sayfa No TEZ KABUL FORMU………vi

ÖZET...vii

ABSTRACT...viii

KISALTMALAR...ix

GİRİŞ...1

BİRİNCİ BÖLÜM CUMHURİYET DÖNEMİNDE SİYASAL SİSTEM ve BAŞBAKANLIK KURUMU 1.1. Cumhuriyet Döneminde Siyasal Sistem…...…...…...…..3

1.1.1. 1924 Anayasası…...………...……...………4

1.1.2. 1961 Anayasası………...…...7

1.1.3. 1982 Anayasası………...…...9

1.2. Başbakan Kimdir ve Görevleri Nelerdir...10

1.2.1. Başbakan Kimdir?...10

(3)

İKİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAŞBAKANLAR: SOSYO- EKONOMİK GEÇMİŞLERİ, SİYASAL DÜŞÜNCELERİ ve

PERFORMANSLARI

2.0. Giriş………..…...15

2.1. İsmet İNÖNÜ (1884-1973)………...………...20

2.2. Ali Fethi OKYAR (1880-1943)………..………...…28

2.3. Celal BAYAR (1883- 1986)………..………....31 2.4. Refik SAYDAM (1881- 1942)………..…..….….38 2.5. Şükrü SARAÇOĞLU (1887-1950)………..……...42 2.6. Recep PEKER (1889- 1950)………...….….47 2.7. Hasan SAKA (1886- 1960)………..…....50 2.8. Şemsettin GÜNALTAY (1883- 1961)………...….….53 2.9. Adnan MENDERES (1899- 1961)………...55 2.10. Cemal GÜRSEL (1895- 1966)…...……….……….64

2.11. Emin Fahrettin ÖZDİLEK (1898- 1989)……….……….67

2.12. Suat Hayri ÜRGÜPLÜ (1903- 1981)……….……..68 2.13. Süleyman DEMİREL (1924- ..)………...…70 2.14. Nihat ERİM (1912- ..)………..77 2.15. Ferit MELEN (1906- ..)………...….80 2.16. Naim TALU (1919- ..)……….………...83 2.17. Bülent ECEVİT (1925- 2006)……….………..85 2.18. Sadi IRMAK (1904- 1990)……….………..…92 2.19. Bülend ULUSU (1923- ..)………...…………...…94 2.20. Turgut ÖZAL (1927- 1993)……….………...…….96 2.21. Yıldırım AKBULUT (1935- ..)……….…………...…102 2.22. Mesut YILMAZ (1947- ..)……….……...…...…103 2.23. Tansu ÇİLLER (1946- ..)………..…………...106 2.24. Necmettin ERBAKAN (1926- ..)……….…………....109 2.25. Abdullah GÜL (1950- ..)……….………...113

(4)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BAŞBAKANLARIN LİDERLİK ÖZELLİKLERİ FARKLILIKLARI ve BENZERLİKLERİ

3.1 Liderlik ve Liderlik..………....………121

3.2 Liderlik Türleri……….………...124

3.2.1 Otokratik Lider……….……….124

3.2.2 Demokratik ve Katılımcı Lider…..………125

3.2.3 Tam Serbesti Tanıyan Liderler……..……….126

3.2.4 Karizmatik Lider………....……….126

3.3 Siyasal Liderlik….………...……….127

Sonuç………..………130

Kaynakça ………...……….134

(5)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(6)

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Burcu SARAÇOĞLU tarafından hazırlanan Cumhuriyet Döneminde Başbakanlar: Sosyo-Ekonomik Geçmişler, Siyasal Düşünceleri ve Performansları başlıklı bu çalışma 30/10/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç.Dr. Mehmet Akif ÇUKURÇAYIR

(7)

ÖZET

Bu çalışmanın konusunu; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarının, Türkiye’nin sosyo-ekonomik durumuna göre nasıl hareket ettikleri, konumları için neler yaptıkları ve siyasal düşünceleri oluşturmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana süre gelen başbakanlık görevi, hem hükümetin, hem de icraatlarının yönetilmesine yardımcı olmuştur. Çalışmada, başbakanlık sisteminin ne olduğu ve Türkiye’deki gelişimi ile birlikte, başbakanların tek tek incelemesi bulunmuştur.

Cumhuriyet Dönemi Başbakanları, genelde spesifik olarak incelenerek günümüze kadar bir çok kaynakta yer bulmuştur. Ancak geniş kapsamlı bir inceleme konusu oluşturulmamıştır. Cumhuriyet Dönemi Başbakanlarının o dönemden, günümüze kadar ki gelişmeleri Türk Siyasi Hayatı için önemli bir konudur. Günümüze kadar Türkiye’nin başından, başbakanlarıyla beraber birçok olay geçmiştir. Bunlar karşısında bile Türkiye kendini gösteren önderleriyle ayakta kalmıştır. Bu çalışma, anılan neden ve durumlarla, Başbakanların sosyo-ekonomik geçmişlerini ve düşüncelerini geniş bir şekilde gündeme taşımayı amaçlamaktadır.

(8)

ABSTRACT

This study shows that : Prime Ministers of the Republic of Turkey, how they move according to Turkey's socio-economic status , what they do for their position and their political thought. Since the begining of republic, taks of prime ministers and the government, helped to manage the performance of goverment. This study show that system of ministery and its developments in Turkey with review of all its Minister.

Nowadays Prime Minister of the Republic period took place in a lot of sources but without a comprehensive research. Prime Ministers of turkish republic, from the begining until today is an important issue for turkish political life. hitherto lots of event have been happened in turkey with its ministers.Although Turkey has managed to remain stand out with its leaders. This search is intended to carry Turkish Prime Ministers of the socio-economic background and their thoughts on a broad agenda.

(9)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri a.g.e. : Adı geçen eser

a.g.m. : Adı geçen makale a.g.d. : Adı geçen dergi a.g.t. : Adı geçen tez

AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP : Anavatan Partisi

AP : Adalet Partisi

C : Cilt

CGP : Cumhuriyetçi Güven Partisi CHP : Cumhuriyet Halk Partisi

CKMP : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi DB : Dünya Bankası

DP : Demokrat Parti DSP : Demokratik Sol Parti DTP : Demokratik Toplum Partisi DYP : Doğru Yol Partisi

Ed : Editör

FP : Fazilet Parti HF : Halk Fırkası HP : Hürriyet Partisi MC : Milliyetçi Cephe

MDP : Milliyetçi Demokrasi Partisi MGK : Milli Güvenlik Konseyi MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MKP : Milli Kalkınma Partisi

(10)

MSP : Milli Selamet Partisi MTTP : Milli Türk Talebe Birliği RP : Refah Parti

s : Sayfa

SCF : Serbest Cumhuriyet Fırkası TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TCF : Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları

(11)

GİRİŞ

Antik Yunan'da demokrasi soyluların, varlıklı sınıfın yönetimiydi. Halkın ve kölelerin; oy, söz hakkı yoktu. Ancak on yedinci yüzyıl sonlarına doğru halk ve özgürlüğüne kavuşan köleler, Fransız Devrimiyle; oy, söz, seçilme ve seçme haklarına kavuştular. Demokrasi kavramı ancak bundan sonra kontra demokrasiden kurtuldu. Bunun içindir ki, günümüzde halkın katılımı olmadan demokrasiden bahsetmek olanaksız hale geldi.

Demokrasilerde özgürlük bir amaçtır. Demokrasinin amacı, halkın tam anlamıyla özgür olmasıdır. Bu da halkın seçtiği liderlerin yönetimiyle olur. Liderler ne kadar halka yakın, ne kadar halkın içinden olura, halkın duyacağı memnuniyet ve kurulacak refah düzeni bir o kadar sağlanmış olur.

Siyasetçilerin kişisel tavrı ve liderlik üslubu bütün dünyada siyaset kurumunun meşruiyetini, otoriter rejimlerden demokrasiye geçişleri ve demokrasinin istikrarını etkiler. Bu yüzden sosyal bilimlerde ileri olan ülkelerde 'siyasal liderlik' çalışmaları siyaset biliminin alt disiplini olarak kurumsallaşmış ve konu üzerine geniş bir literatür üretilmiştir. Türkiye'de ise; siyasal liderlik yerleşik/ileri demokrasilerde olduğundan daha önemli bir role sahiptir. Türkiye'de siyaset lider merkezlidir. Merkeziyetçi yönetim anlayışını yansıtan yasal-kurumsal altyapı, siyasal alana sürekli olarak müdahale edilmesi nedeniyle partilerin kurumsallaşamaması ve Türk siyasetinin temel karakteristiklerinden biri olan popülizm bunun nedenlerindendir. Hal böyleyken siyasal liderliğin çağdaş Türk siyaseti ve demokrasisi üzerine etkilerini bütünlüklü bir biçimde inceleyen yetkin akademik çalışma yok denecek kadar azdır.

Türkiye gibi, birçok badire atlatmış ve yeni baştan inşa edilmesi gereken bir ülke için, tüm yetkilerin toplandığı bir makam olan Başbakanlık görevi, yerine getirilmesi zor görevlerle dolu bir pozisyondur.

Türkiye Cumhuriyeti geçmişine baktığımızda, Başbakanlık koltuğuna oturmuş liderlerimiz, gerek kitle iletişim araçlarıyla, gerek sosyal yaşantılarıyla, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Devleti için yaptıklarıyla kendilerinde söz ettirmiş,

(12)

kimi zaman halkın gönlüne taht kurmuş, kimi zamansa eleştiri oklarına maruz kalmış kişiliklerdir.

Türk Halkı, 600 yıllık padişahlıktan sonra, büyük bir şans olarak Atatürk gibi bir büyük liderle Demokrasiye kavuşmuştur. Atatürk’ten sonra toplum olarak lider arayışımız sürmüş ve bu arayış günümüze kadar son derece dalgalı bir süreçte, iniş çıkışlar yaşanarak süregelmiştir.

Son dönem siyasi liderler, imajlarını geliştirmek ve seçimler konusunda öne çıkmak için çeşitli kitle iletişim araçları kullanmaya başladılar. Bunun başında televizyon gelmektedir. Yayılma alanının en hızlı olduğu bu mecrayı keşfeden liderler yıllardır çeşitli seçim propagandalarını televizyonla kullanmaya başladı. Sonrasında özel danışmanlar yardımıyla jest ve mimiklere gelen hareketler, kılık kıyafet gibi karşı tarafı etkileyecek pek çok ince noktayla liderler, kendilerini göstermeye başladılar.

Türkiye'de demokrasi, siyasi lider demokrasisi olmaya devam ediyor. Siyasi liderlerin düşünsel yapısı, dünya görüşleri, takip ettikleri amaçlar, liderlik üslupları ve stratejileri siyasal hayatımıza damgasını vuruyor. Gündelik hayattaki söz ve davranışları siyasal rejimimizi bir meşrutiyet krizinin eşiğine getirilebiliyor veya böyle bir krizin önlenmesini sağlayabiliyor. Siyasi liderler yalnız yakın tarihlerde ve bugün değil, geçmiş dönemlerde de siyasal hatta önemli roller oynadılar. Bu hem, tek-partili dönemde hem de çok-partili dönemde böyle oldu. Oysa, Türk demokrasisi üzerinde silinmez izler bırakan bu siyasi liderler hakkında atraflı bir çalışma yoktur

Bu tezin amacı, cumhuriyet dönemi başbakanlarını sosyo-ekonomik açıdan incelemek, siyasi yaşamları boyunca ülke, halk ve demokrasi adına ortaya koydukları çalışmaları araştırmak ve düşüncelerini teze yansıtmaktır.

Tez üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Cumhuriyet döneminde siyasi gelişmeler, anayasalar, içerdiği maddeler ve Başbakan kimliği ve Başbakanın görevleri konusu incelenmiştir.

İkinci bölümde; Cumhuriyet Dönemi Başbakanları’nın biyografileri yer almaktadır. Tüm kişisel yaşantıları ve siyasi hayatları dahil edilmiştir.

Son olarak üçüncü bölümde, siyasal süreçte liderlerin rolü irdelenmiştir. Bu konu başlığında ise, liderlik kavramı ve türleri incelenmiş, buna göre liderlik özelliği taşıyan bazı başbakanların hangi tipte lider oldukları incelenmiştir.

(13)

BİRİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SİYASAL SİSTEM ve

BAŞBAKANLIK KURUMU

1.1 Cumhuriyet Döneminde Siyasal Sistem

Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşamı 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanması ve yeni devletin kurulması ile son bulmuştur.1

Anacak bazı muhalefet gruplarının Mustafa Kemal Paşa’nın şahsına yönelik saldırıya geçmesi, Mustafa Kemal Paşa’nın bir siyasi parti kurma fikrini perçinlemiştir. Mustafa Kemal Paşa, 6 Aralık 1922 tarihinde Halk Fırkası adı altında yeni bir siyasi parti kuracağını açıklamıştır. 11 Eylül 1923 tarihinde ise, Halk Fırkası resmen kurulmuş, bununla birlikte daha simgesel bir tarih olan nizamnamenin kabul edildiği gün olan 9 Eylül günü Halk Fırkası’nın kuruluş günü olarak kabul edilmiştir. Yeni kurulan partinin henüz bir programı yapılmamıştır. Ancak kabul edilen nizamnamenin “umumi esaslar” kısmında partinin amaçları belirtilmiştir. Buna göre, Halk Fırkası, ulusal egemenliğin halk tarafından ve halk için uygulanmasına yol gösterecek, Türkiye’yi çağdaşlaştıracak ve hukuk devletini egemen kılacaktır. Parti, halk tanımını herhangi bir sınıfa mal etmiyor, aksine sınıflar üstü bir halk tanımında yola çıkarak, her cins ayrıcalığa karşı olduğunu açıklamıştır. 2

İlerleyen dönemlerde Halk Fırkasında çıkan anlaşmazlıklar, Mustafa Kemal Paşa’nın talebiyle İcra Vekili Heyeti’ni (hükümet) görevden uzaklaştıracak, siyasi bunalım yeni İcra Vekili Heyeti’nin kurulamaması üzerine derinleşmiş olacaktı. Mustafa Kemal Paşa sonuçlarını ve çözümünü önceden düşünüp hazırladığı, yeni bir hükümetin kurulamaması gibi derin bir siyasi bunalımı bizzat yaratarak, uzun

1

Cahit TALAS, Türkiye’nin Açıklamalı Siyasi Politika Tarihi, Bilgi Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, Şubat 1992, s. 63

2

Cemil KOÇAK, “Siyasal Tarih (1923-1950)”, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), Ed: Sina AKŞİN, Cemil KOÇAK, Hikmet ÖZDEMİR, Korkut BORATAV, Selahattin HİLAV, Murat KATOĞLU, Ayla ÖDEKAN, Cem yayınevi, 7.Basım, İstanbul, Ekim 2002, s. 131-132

(14)

zamandan beri gerçekleştirmek istediği, fakat bunun için uygun bir fırsat yakalamaya çalıştığı siyasal amacına oldukça yakınlaşmıştı. Onun görüşüne göre sorun anayasadan kaynaklanıyordu.3 Yeni devletin ilk anayasası olan Teşkilatı Esasiye Kanunu 20 Ocak 1921’de kabul edilmiş ve on gün içinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sadece bir anayasa niteliğini taşımakta, devletin kuruluşunu, işleyişini örgütlemektedir. Yasama, yürütme ve yargı erklerine ilişkin düzenlemeler ile yetinilmiştir. İstilacı düşmana karşı bir ölüm kalım savaşının yürütüldüğü bu dönemde devletin hukuksal yapısının düzenlenmesi, hak ve özgürlükler konusu ele alınmamış, bu, sonraya bırakılmıştır.4

1921 Anayasası 23 maddeden oluşan ve teknik bakımdan pek çok yetersizlikler olan bir anayasaydı. Ancak tarihimiz ve günümüz açısından sonsuz önemi ve ağırlığı, özellikle ilk üç maddesinde ortaya çıkan anlayıştan gelmektedir. Zira bu anayasa egemenlik hakkını “kayıtsız ve şartsız olarak” ulusta gören ilk anayasamızdır. Halkın geleceğini, mukadderatını kendinin yönetimine bırakmaktadır.

5

28 Ekim akşamı Çankaya’da yapılan toplantıda, ertesi gün Cumhuriyet’in ilan edilmesi kararlaştırıldı. O gece Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa birlikte, Teşkilatı Esasiye Kanunu’na ilişkin gereken değişiklik önerisini hazırladılar. Böylece Anayasa, “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir” hükmünün konulması için bir yasa önerisi de hazırlamış oldu. 29 Ekim’de toplanan Halk Fırkası Meclis Grubu’nda önerinin kabulü üzerine Türkiye Büyük Miller Meclisi de aynı gün yapılan toplantıda Cumhuriyet’in ilanı önerisini benimsedi. Yine aynı gün yapılan seçimde Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçildi. 6

1.1.1 1924 Anayasası

İkinci TBMM, seçilmesinden bir süre sonra yeni bir anayasa yapmak için çalışmalar başladı. Kanuni Esasi henüz yürürlükten kaldırılmamıştı ve 1921

3

A.g.e.., s. 134

4

TALAS, a.g.e., s. 64

5 Toktamış ATEŞ, Biz Devrimi Çok Seviyoruz, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı,

İstanbul, Haziran 2004, s.133-134

6

(15)

Anayasası da ihtiyaçlara yanıt veremeyecek kadar kısaydı.7 İmparatorluk ve saltanat da kaldırıldığına göre, devletin gereksinmelerine cevap verecek ve toplumu yönlendirecek yeni bir anayasanın yapılması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. İkinci TBMM yeni rejimin anayasasını kabul etmeden önce, anayasa hukuki yönden önemli olan üç yasa çıkarmıştır. Bunlardan biri, askerlikle milletvekilliğinin aynı kişide birleşmeyeceğin, ikincisi, tüm okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmasına ve üçüncüsü de hilafetin kaldırılmasına ilişkin yasalardır. Anayasa, Meclisin 20 Nisan 1924 günlü toplantısında kabul edilmiştir. 1924 Anayasası bazı değişikliklere uğramış ise de, 1961 Anayasası çıkana kadar yürürlükte kalmıştır. 1924 Anayasası, kısa, basit, sağlam yapılı ve kendi içinde tutarlı bir Anayasadır. 8

1924 Anayasası, meclis hükümeti ile parlamenter rejim arasında karma bir sistem kurmuştur. Bu sistem “kuvvetler birliği ve görevler ayrılığı” olarak adlandırılabilmektedir. 1924 Anayasası, parlamenter sistemin temel ilkelerinden biri olan hükümetin kolektif sorumluluğu ilkesini açıkça kabul etmiştir. Yani Bakanlar Kurulu, hükümetin genel politikasından birlik sorumlu tutulmuştur. 1924 Anayasası sert bir anayasadır. Anayasa değişikliği nitelikli çoğunluklara bağlanmış, değiştirilemeyecek (1. madde) maddeler getirilmiştir. Ayrıca hiçbir kanunun anayasaya aykırı olamayacağı anayasada yer almıştır. Ancak aykırılığı denetleyecek bir yargısal mekanizma ön görmemiştir. 1924 Anayasası, hükümetler konusunda “tabii hak” anlayışını benimsemiştir. Demokratik bir anlayışa sahip olmakla beraber, bir çoğulcu demokrasi değil, 1924 Anayasası çoğunlukçu demokrasi anlayışını yansıtmaktadır. 9

Genel Özellikleri

Devletin dini İslam, dili Türkçe ve başkenti Ankara’dır. • Türkiye bir Cumhuriyettir.

• 1921 Anayasasındaki “Milli egemenlik”, “Tek meclis”, “Meclis üstünlüğü” ve “Güçler Birliği” ilkeleri devam ettirilmiştir.

7 Ankara Murat İnsan Kaynakları Merkezi, Hukuk Ders Notları, Murak Açıköğretim Yayıncılık,

Ankara, 2006, s. 3

8 Şeref GÖZÜBÜYÜK, Anayasa Hukuku, Turhan Kİtabevi, 11. Baskı, Ankara, 2003, s.125 9 Fikret IŞIK, Hukuk Kamu Yönetimi, Nobel Yayınları, 1. Baskı, Ankara, Ocak 2004, s. 41-42

(16)

• Cumhurbaşkanı, TBMM içinden 4 yılda bir seçilecek. Aynı kişi ikinci defa cumhurbaşkanı seçilebilecek.

• TBMM üyeleri 4 yılda bir seçilir. Seçme ve seçilme hakkı yalnız erkeklere verilmiştir.

1924 Anayasasında Yapılan Değişiklikler

• 1928’de “Devletin dini İslam’dır” maddesinin çıkarılması, • Seçmen yaşının 18’den 22’ye çıkarılması,

• Toprak reformunun yapılması, • Ormanların devletleştirilmesi

• 1934’de Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının verilmesi, • 1937’de Atatürk İlkerlerinin anayasaya girmesidir.

Demokratik bir siyasal rejimi simgeleyen kurumların başında birden fazla partiden oluşan bir parlamentonun varlığı gelir. Ama bu gerekli, fakat yeterli değildir. Sağlıklı bir demokraside partilerle birlikte, özgür düşünce, özgür üniversiteler, canlı ve bilinçli bir komuoyu, özgür basın ve sendikacılık, kooperatifçilik ve özgür dernekler vazgeçilemez kurumlardır. Bunların yanında azınlığın hakları yasal güvence altında olmalı, mahkemelerin bağımsızlığı sağlanmalı, yasaların insan haklarına ve anayasaya uygunluğu denetlenebilmelidir. 1946’da başlayan demokratikleşme hareketi bu kurum ve oluşlara ulaşamamış olduğu için eksik kalmıştır. Siyasal partiler kurulmuş, onların demokratik yaşamın vazgeçilmez kurumları olduğu benimsenmiştir. Fakat yukarıda saydığımız kurumların çoğu, yeterince oluşmamış bulunduğu için demokrasiye geçiş eksik kalmıştır. 1946’dan 1950’ye gelinip (14 Mayıs 1950’de) Türkiye’nin yaşamında ilk kez özgür bir seçim sonunda iktidarın değişmesi olayı gerçekleştiği zaman, demokrasinin ancak başlangıcına ulaşılmıştır. 10

1954 seçimlerinden sonra, Demokrat Parti’nin iktidar muhalefet arasındaki ilişkileri düzenleyen, parlamenter sistemin işlemesini sağlayan kural ve gelenekleri yeterince dikkate almaması ve çok partili döneme geçtikten sonra demokratik

10

(17)

düzenin gelişmesi beklenirken, Meclisin üstünlüğü ilkesinin aşırı bir biçimde kullanılması, sert önlemler alınması, tepkilere yol açmıştır. Böylece ortaya bir anayasa sorunu ortaya çıkmıştır. 1950-1960 dönemi sonlarına doğru, Meclis çoğunluğunun bir baskı aracı olarak kullanılmasına, karşıt düşüncelerin cezalar ağırlaştırılarak, özgülükler kısıtlanarak önlenmek istenmesine karşı duyulan tepki ve huzursuzlukların artması üzerine, 27 Mayıs 1960’da ordu ülkenin yönetimine el koymuştur. 38 subaydan kurulu Milli Birlik Komitesi, TBMM’yi kapatmış, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri ile iktidar partisi milletvekillerini tutuklamış, çoğunluğu sivillerden oluşan bir hükümet kurmuştur. 6 Ocak 1961’de göreve başlayan Kurucu Meclis’in başlıca amacı, “demokrasi ve hukuk devleti esaslarını gerekçeleştirip teminat altına alacak olan yeni bir anayasa ile yeni seçim kanunun en kısa zamanda tamamlayarak, en geç 29 Ekim 1961 tarihinde, iktidarı yeni seçilecek TBMM’ne devretmek” olarak belirlenmişti. 11

1.1.2 1961 Anayasası

1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti tarihinde halk oylamasına sunulan ilk anayasadır. 1924 Anayasası’na bir tepki olarak da gelişen 61 Anayasası “ mümkün olabilecek bütün durumların düşünüldüğü ve bunlarla ilgili kuralların önceden konulmaya çalışıldığı” uzunca bir metin olarak hazırlanmıştır.12

6 Ocak 1961-27 Mayıs 1961 arasında dört buçuk ay gibi kısa bir sürede hazırlanan anayasa tasarısı, 9 Temmuz 1961’de halkoyuna sunuldu ve oylamaya katılanların yüzde 60.4’ü tarafından kabul edilerek TC’nin 1960-1980 dönemindeki anayasası oldu. 13

1924 Anayasası’nın millet egemenliğini tek başına temsil eden üstün yetkili Meclis anlayışına karşılık, 1961 Anayasası egemenliğin kullanılışı bakımında hayli farklı bir formül benimsemiştir. Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinin olduğu

11

GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s. 132-133

12 Mümtaz SOYSAL, “100 Soruda Anayasanın Anlamı”, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1987’den aktaran

Sezer AYAN, “Siyasi Yapılanma Sürecinde 1961 ve 1982 Anayasası”, Cumhuriyet Üniversitesi,

İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C. 8, Sayı 2, 2007, s. 3

13 Hikmet ÖZDEMİR, “Siyasal Tarih (1960-1980)”, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908-1980),

Ed: Sina AKŞİN, Cemil KOÇAK, Hikmet ÖZDEMİR, Korkut BORATAV, Selahattin HİLAV, Murat KATOĞLU, Ayla ÖDEKAN, Cem yayınevi, 7.Basım, İstanbul, Ekim 2002, s. 238-239

(18)

yolundaki ifade korunmakla birlikte, milletin egemenliğini “Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle” kullanacağı belirtilmiştir. Böylece TBMM egemenliğinin kullanılmasını anayasada belirtilen diğer devlet organları ile paylaşır olmuştur. 1961 Anayasası tamamen anayasanın üstünlüğü ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Anayasaya uygunluğun denetiminde yargısal mekanizme ilk olarak 1961 Anayasası ile getirilmiştir. 1961 Anayasası kuvvetleri yumuşak ayrılığını benimsemiş ve bu doğrultuda yargı bağımsızlığını bütün güvenceleri ile gerçekleştirebilmiştir. 1961 Anayasası’nın yeniliklerinden biri de yasama organının TBMM ve Cumhuriyet Senatosu olarak iki meclise bölmüş olmasıdır. Başka bir yenilik ise, özel statüye bağlı olan kamu kuruluşları yaratılmış olmasıdır. Bunlar, üniversiteler ile radyo ve televizyon idaresidir. 1961 Anayasası, yeniden yönetim ilkesi bakımından da bazı yenilikler getirmiş ve devlet iktidarının dikey düzeyde de paylaşılmasını sağlamaya çalışmıştır. Ayrıca yerel yönetimlerin genel karar organlarının halk tarafından seçilmesini bir anayasa ilkesi haline getirmiştir. 14

Genel Özellikleri

• Güçler ayrılığı prensibinin getirilmesi, • Yasama TBMM’ye,

• Yürütme Hükümet’e

• Yargı Bağımsız Mahkemelere aittir. • Anayasa Mahkemesi kurulmuştur.

• Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclisli parlamento kurulmuştur.

• Nisbi temsil sistemi getirildi.

• “Cumhuriyetin nitelikleri, resmi dil, Türk bayrağı ve İstiklal Marşı değiştirilemez” hükümleri anayasada yer almıştır.

1961 Anayasası tutucu kesimler tarafından çok tartışılan bir anayasa olmuştur. Kısa sayılabilecek ömrü içinde beş kez (1969, 1970, 1971, 1973, 1974 yıllarında) değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler içinde en önemlisi 1971’deki

(19)

12 Mart ararejimi içinde gerçekleştirilmiş olanıdır. Bu değişiklikler sosyal haklarla da yakında ilgilidir. 15

1.1.3 1982 Anayasası

1982 Anayasası da, her anayasa gibi, hazırlandığı dönemin izlerini taşır. 1982 Anayasası da, 1980 öncesi dönemde karşılaşılan sorunların etkisi altında hazırlanmıştır. Ülkeyi, içinde bulunduğu duruma getiren nedenler arasında, 1961 Anayasasının da payı olduğu görüşü benimsenmiştir. 1961 Anayasasının hazırlanmasında olduğu gibi, ülkenin karşılaştığı toplumsal, siyasal, ekonomik sorunların giderilmesinde, anayasa önemli bir araç olarak görülmüştür. 16

1982 Anayasası cumhurbaşkanına meclis açılış konuşması yapma yetkisi vermiştir. Cumhurbaşkanı bu konuşmasında ne hükümet başkanı, ne de bir siyasal parti başkanı gibi davranamaz. Cumhurbaşkanı, iktidarın izlediği siyaseti eleştiremez. Devletin temel ilkelerini savunurken bile, olabildiğince birleştirici bir yaklaşım benimsemek zorundadır. Yoksa parlamenter demokrasinin koşulu olan siyaset üstü devlet başkanı kuralını çiğnemiş olur.17

Genel Özellikleri

• 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na göre daha kazuistik bir yöntemle hazırlanmıştır. Bir tepki anayasasıdır.

1982 Anayasası daha katı niteliktedir. Bir geçiş dönemi öngörmüştür.

• Otorite-hürriyet dengesinde otoritenin ağırlığını arttırmıştır. Devlet yapısı içinde yürütme organını güçlendirmiştir.

• Siyasal karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklıkları giderici hükümler getirmiştir. 15 TALAS, a.g.e., s. 68 16 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e.., s. 147

17 Cem EROĞLU, “1982 Anayasa Düzeninde Cumhurbaşkanlığı”, 1982 Anayasası’nın 25Yılı: Bir

(20)

• 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na oranla daha az katılımcı bir demokrasi modelini benimsemiştir.

• Cumhuriyet senatosu kaldırılmıştır. Seçme ve seçilme yaşı arttırılmıştır.

Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu birleştirilmiştir.

• TBMM üyeliğine 5 yıl, Cumhurbaşkanlığına 7 yıl için seçilme şartı getirilmiştir.

Meclis 400 üyeli olmuştur.

• Cumhuriyetin nitelikleri, devletin bayrağı, dili, marşı, başkenti değiştirilemez hükümlerdir. ( Anayasanın 1, 2, 3. md.)18

1982 Anayasasıyla beraber güçlenen diğer bir siyasi kimlik ise Başbakandır:

1.2. Başbakan Kimdir ve Görevleri Nelerdir 1.2.1. Başbakan Kimdir?

23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi; sadece yasama yetkisini değil, aynı zamanda yürütme yetkisini de millî iradenin merkezini teşkil eden Meclis'te toplamakta, Meclis Başkanı aynı zamanda Hükümet ve Devlet Başkanı olarak görev yapmaktaydı.

Büyük Millet Meclisi; 2 Mayıs 1920 tarihinde İcra Vekilleri'nin seçilmesine dair 3 Numaralı Kanun'u kabul ederek ilk İcra Vekilleri Heyeti'ni seçmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet'in ilânına kadar geçen süre içerisinde İcra Vekilleri Heyeti Reisliği görevini de ifa etmiştir.

20 Ocak 1921 gün ve 85 Sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 29 Ekim 1923 gün ve 364 Sayılı Kanun'la Cumhuriyet ilân edilmiş ve bu Kanun'un 12. maddesinde Başvekil'in Reis-i Cumhur tarafından seçileceği hükme bağlanmıştır.

20 Mayıs 1933 gün ve 2187 Sayılı "Başvekâlet Teşkilât ve Vazifeleri Hakkında Kanun" Başbakanlık Merkez Teşkilatı'na ilk vücut veren kanun olmuştur. Ancak bu kanunun icrasında Başbakan ile birlikte Maliye Bakanı da

(21)

görevlendirilmiştir. Bu tarihte Başbakanlık 7 ünite halinde ve sadece 34 personel kadrosu ile hizmet vermiştir. 9 Mart 1954 gün ve 6330 Sayılı "Başvekâlet Teşkilâtı Hakkında Kanun" ile Başbakanlık Teşkilâtı tekrar düzenlenmiş olup, ayrıca başlangıcından bu yana ilk defa, bu kanunun sadece Başbakan tarafından yürütüleceği de hükme bağlanmıştır. 6330 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 9 Mart 1954 tarihinden 1983 yılına kadar, Başbakanlık Teşkilât Kanun'unda herhangi bir değişiklik yapılmamış, ancak Cumhuriyet'in ilanından bugüne kadar, her geçen gün gelişen ve büyüyen Türkiye'nin; sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi şartlarının da gelişip büyümesinin tabii bir sonucu olarak, 1983 yılında, Başbakanlık Teşkilâtı; bir Müsteşar'ın yönetiminde, 3 Müsteşar Yardımcısı, Başbakanlık Müşavirleri ile 24 ünite ve 970 personel kadrosuyla hizmet vermeye, Bakanlıklar arası işbirliğini sağlamaya, Devlet'in en yüksek denetim organı olan Hükümet'in genel politikasının yürütülüp takip edilmesine, Anayasa ve kanunlarla verilen çeşitli görevlerin yerine getirilmesine ve gerekli çalışmaları yapmaya devam etmiştir.19

1.2.2. Başbakan’ın Görev ve Sorumlulukları

Başbakanlık Teşkilâtı'nın 3056 Sayılı Kanun'la düzenlenmesi mecburiyeti, bir bakıma 1982 Anayasası'nda yer alan Başbakan'ın "Görev ve Siyasi Sorumlulukları"ndaki gelişmenin bir sonucudur denebilmektedir.

1961 Anayasası’nda madde 106'ya göre; Başbakan, Bakanlar Kurulu'nun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Her Bakan, kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden ayrıca sorumludur. Bakanlar; dokunulmazlık ve yasaklamalar bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleriyle aynı durumdadır.

1982 Anayasası'nın 112. maddesine göre ise; Başbakan, Bakanlar Kurulu'nun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümet'in genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Her Bakan, Başbakan'a karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi

(22)

içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur. Başbakan, Bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür.

Anayasa ile Başbakan'a verilen bu geniş yükümlülüğü yerine getirebilmek, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak Hükümet'in genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Devlet Teşkilâtı'nın düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek maksadıyla Başbakanlık Teşkilâtı'nın yukarıda bahsedildiği şekilde yeniden düzenlenmesi mecburiyeti hâsıl olmuştur.

Başbakanlığın fonksiyonlarının yıllar itibariyle artması ve hizmetlerin büyük ölçüde çoğalması sonucu; 6330 Sayılı "Başvekalet Teşkilâtı Hakkında Kanun" un, 203 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmesi cihetine gidilmiş ve bu kanun hükmünde kararnameyi kanun haline getiren 10.10.1984 gün ve 3056 Sayılı Kanun'la yeni bir Başbakanlık Teşkilât Kanunu meydana getirilmiştir. 3056 Sayılı Başbakanlık Teşkilât Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce çıkarılmış olan diğer Başbakanlık Teşkilât Kanunları'nın hiçbirinde ünitelerin görev ve sorumluluklarının

tek tek belirtilmediği dikkati çekmektedir.

3056 Sayılı Kanun'un 2. maddesinde Başbakanlığın görevleri genel olarak aşağıdaki gibi sıralanmıştır:

a) Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Anayasa ve kanunlarla verilen hizmetleri yerine getirmek maksadıyla gerekli tedbirleri almak,

b) Devlet Teşkilatının düzenli ve müessir bir şekilde işlemesini temin edecek prensipleri tespit etmek, Hükümet Programı ve kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek,

c) Kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve karar tekliflerinin Anayasaya ve diğer mevzuata uygunluğunu incelemek ve Yasama Organı ile olan münasebetleri yürütmek,

d) Mevzuat hazırlama usul ve esasları ile ilgili ilkeleri tespit etmek ve geliştirmek, yürürlükte bulunan mevzuatın sicillerini tutmak, kodlamak, tek metin haline getirmek, bilgi işlem sistemi içinde takip etmek ve yayınlamak,

e) İdarede etkinliğin sağlanması, görevlerin tam ve verimli bir şekilde zamanında yerine getirilmesi, idari usul ve işlemlerin basitleştirilmesi, Devlet

(23)

Teşkilatının düzenlenmesi için gerekli olan sistem ve prensiplerin geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamak,

f) Devlet Teşkilatındaki teftiş ve denetim sistemini geliştirmek, uygulanmasını takip etmek, gerektiğinde teftiş ve denetim yapmak,

g) Türk Devlet ve millet hayatını ilgilendiren tarihi, hukuki, idari, ekonomik, ilmi doküman ve belgeleri toplamak, değerlendirmek ve düzenlemek, film, mikrofilm gibi ileri teknikleri uygulayarak arşiv malzemesini tek nüsha olmaktan kurtarmak, bunların tahribini önleyecek arşiv laboratuarı kurmak, milletlerarası arşivcilik ile ilgili hareketleri takip etmek, önemli arşiv malzemesini yurt ve dünya bilim çevrelerine sunmak,

h) (Mülga: 16/1/1990 - KHK-406/7 md.)

ı) (Ek: 15/11/1999 - KHK - 583/1 md.) Ülke güvenliğini etkileyecek ölçekteki deprem, heyelan, kaya düşmesi, yangın, kaza, meteorolojik afet, nükleer ve kimyasal madde kazaları ve göç hareketleri ile ilgili acil durum yönetiminin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almak ve acil durum yönetimi gerektiren olayların vukuundan önce alınacak, önlemler olay sırasında yapılacak arama, kurtarma ve yardım faaliyetleri ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.20

Başbakanlık Teşkilatı Hakkındaki Kanun’a göre; “Başbakan Bakanlar Kurulu’nun başkanı, bakanlıkların ve Başbakanlık teşkilatının en üst amiridir.” (m. 4). Bu düzenlemenin Anayasaya uygun olduğu söylenemez. Başbakan bakanlıkların en ‘üst amiri’ değildir. Bu düzenleme mevcut sisteme de ters düşmektedir. Bakanlıkların en üst amiri bakandır. Başbakan’la ters düşen bakanların, hükümetten ayrılmaları gerekir. 1982 Anayasası, Başbakan’ın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı’na, bakanların görevlerine son verme yetkisi de tanımıştır. 21

Anayasanın 118’inci maddesine göre, Millî Güvenlik Kurulu üyelerinden biri de Başbakandır. Cumhurbaşkanının katılamadığı zamanlar, Millî Güvenlik Kurulu, Başbakanın başkanlığında toplanır.

20

http://www.basbakanlik.gov.tr/sour.ce/index.asp?wpg=tarihce (2005)

(24)

Başbakan, resmi görevleri dışında başka bir iş yapamaz; devletin ve kamu kuruluşlarının herhangi bir yüklenme işini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kabul edemez. Başbakanın maaşı, temsil ve hayat pahalılığı ödeneği ve yollukları yasa ile düzenlenir.

Kısaca, yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere 1982 Anayasası, diğer anayasalara nazaran Başbakan’ı güçlendiren bir anayasadır.

(25)

İKİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAŞBAKANLAR:

SOSYO-EKONOMİK GEÇMİŞLERİ, SİYASİ DÜŞÜNCELERİ ve

PERFORMANSLARI

20 Ekim 1923 tarihinde ülkenin yeni yönetim şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla ülkede büyük değişimler beklense de, ülkenin gelişmesi ve modernleşmesi için yavaş adımlar atılması gerekiyordu. Çünkü Osmanlı mirasının tümüyle reddedilmesine imkân yoktu; yeni devletin ülkesi de halkı da esas itibariyle aynıydı. Değişen sadece, boyutların küçülmüş olmasıydı. Ayrıca, kurulmaya çalışılan Cumhuriyet'in dayandırılmaya çalışıldığı değerler önemli ölçüde farklı olmakla beraber, bu yeni rejim, dışarıdan bakıldığında yeni bir devlet olarak görülmek yerine, Osmanlı Türkiye'sinin başka bir biçim altında devamı olarak görülüyordu. Başka bir ifadeyle, rejim değişmiş olsa da, yabancıların gözünde Türkiye devleti devam ediyordu.22

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk kendi modernleşmeci toplumsal-siyasal projesini 1922 yılından itibaren gerçekleştirmeye başladı. Önceki bölümde değinildiği gibi 11 Eylül 1923'te Halk Fırkası kuruldu. 10 Kasım 1924'te Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirildi. Mayıs 1935'de 4. Kurultay’da Cumhuriyet Halk Partisi adı benimsendi.

Kazım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy) ve Refet Paşalarla, Rauf (Orbay) Bey ve Adnan (Adıvar) Bey Halk Partisinden ayrılarak 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. Bu hareket, yönetici seçkinler arasındaki ilk ciddî çatlaktı. Liberal-demokrat bir programa sahip olan parti kendini Kemalist kadronun "otoriter" yönelişine karşı çıkan bir oluşum olarak takdim ediyordu. TCF, liberal bir kimlikle ve hak ve hürriyetlere saygı ilkesiyle siyasal yaşamdaki yerini almıştı. Partinin programında en çok göz çarpan hususlar “hürriyet-i şahsiyeyi her sahada

22 Mustafa ERDOĞAN, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Siyasal Kitapevi, 1. Baskı, 1992, Ankara,

(26)

mukaddes” addetme, “umumi hürriyetlerin şiddetli taraftarı” olma23 ve “itikadı diniyeye hürmetkar” olmalıdır.24

Fakat bu parti uzun ömürlü olmadı; 1 Şubat 1925'te patlak veren Şeyh Sait isyanı ile bağlantısı olduğu iddia edilerek 5 Haziran'da kapatıldı.25

TCF ile muhalefet yayılmaya başladıysa da, ülkedeki iktisadi durgunluk ve toplumsal huzursuzluk Mustafa Kemal’i tedirgin etmiş ve eski arkadaşı ve başbakanı Fethi Okyar’a bir muhalefet partisini kurmasını önerdi. Fethi Bey, 12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası adlı partisini M. Kemal'in manevi himayesi ve kefaleti altında kurdu. Ne var ki, bu partinin ömrü bir öncekinden de kısa oldu. Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduğu andan itibaren halk tarafından gerçek bir muhalefet partisi gibi algılanmaya başladı; büyük ilgi ve destek gördü. Tahmin edilebileceği gibi, partiye yönelen halk desteği kültürel ve ideolojik açıdan homojen değildi ve geniş muhafazakâr halk kitleleri de partiye akın edenler ararsındaydı. Ayrıca, Halk Partisi çevreleri Fethi Bey'i Mustafa Kemal'e karşıymış gibi göstermeye çalıştılar ve Mustafa Kemal'le karşı karşıya gelmek zorunda bırakılan Fethi Bey oldukça buruk ve muhtemelen M. Kemal'e kırgın bir şekilde partisini kapatmak zorunda kaldı (17 Kasım 1930).

26

SCF’nin 1930 yılında kendi kendisini dağıtmasından sonra Türkiye’yi 1945 tarihine kadar rakipsiz olarak CHP idare etti. Hâlbuki Türk Anayasası’nda başka partilerin kurulamayacağına dair hükümler mevcut değildi.27

Bir cemiyetten partiye dönüşen Halk Fırkası, 1923 ve 1945 yılları arasında, ülke yönetimine tek başına hakim olmuş ve ülkedeki bütün sosyal etkinliklere ağırlığını koymuştur. Bu yıllar arasında geçen yaklaşık 22 yıllık süre -bu dönem 1924-1925 TCF ve 1930 SCF denemeleriyle iki defa kesilmiş olsa da- ülkemizde tek partili yönetimin uygulandığı bir dönemdir.28

23 Tevfik ÇAVDAR, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950, İmge Kitabevi, Ankara, 1995, s.

248’den kataran Yusuf TEKİN ve Çağatay OKUTAN, Türk Siyasal Hayatı, Orion Kitabevi, 1. Baskı, Ankara, s. 105

Bu uzun sürenin 1930 yılına kadar olan

24 Yusuf TEKİN ve Çağatay OKUTAN, Türk Siyasal Hayatı, Orion Kitabevi, 1. Baskı, Ankara 25ERDOĞAN, a.g.e., s. 266

26 ERDOĞAN, a.g.e., s. 266 27

Selahattin TANSEL, 27 Mayıs İnkılabını Hazırlayana Sebepler, İstanbul 1960, s. 1

28

Osman AKANDERE, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler

(27)

dönemi, daha çok iktidarın güçlendirilmeye çalışıldığı ve tek parti yönetiminin kuruluşunu içeren bir geçiş dönemini ifade eder. Bu yıllar, aynı zamanda siyasal iktidarın karşısında muhalefetin tasfiye edildiği yıllardır. 29

Tek parti dönemi, aslında çok partili döneme geçişi simgeleyen ve ne yazık ki demokrasi yolundaki çok partili döneme geçişte başarısız olarak tanımlanan bir dönemi hatırlatmaktadır. Ancak halkın yeni rejime alışması için farklı uygulamalara ihtiyaç duyması ve bu konuda gösterilen titizlik dönemi sıkıntılı günlere götürmek yerine daha aydınlık bir geleceğe doğru yol almasını sağlamıştır.

1945 yılına kadar olan tek partili dönem, modernleştirmeci bir süreç olsa da demokratik açıdan birçok olumsuzlukları bağrında taşımıştır. Tek partili sistem, çok partili demokratik sistemle taban tabana zıt bir siyasal zihniyetin eseridir. Tek parti, bu zihniyete dayalı olarak bir ülkenin veya tüm dünyanın geleceğini yalnız başına belirlemek ve yönetmek isteyen, bu alanda hiçbir rakip tanımayan bir siyasal örgütlenme biçimidir.30

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri asıl amaç, çok partili sisteme geçmek ve siyasal sistemin tekelden kurtulmasını sağlamaktı. Bu amaçla, 5 Eylül 1945’de faaliyetine resmen başlayan Milli Kalkınma Partisi ile Türkiye çok partili siyasal yaşama geçmiştir. Partinin kurucusu ve ilk başkanı Nuri Demirağ olmuştur. MKP, çok partili yaşamın ilk partisi olması itibariyle önemli olmakla birlikte belirgin bir iz bırakamamıştır.

Modernleşme sürecinde Türkiye, hem direniş gruplarına karşı, hem de tek bir gücün otoritesi altında yürüyor olması tek partili sistemi geçerli kılmıştır.

31

14 Mayıs 1945’de Çiftçiyi Koruma Yasası görüşülmeye başlanmıştır. Yasada toprağı olamayan ya da az olan çiftçilere devlet arazisinden veya yetmediği takdirde büyük toprak sahiplerinin arazilerinden toprak verilmesi öngörülmekteydi. Bu durum CHP’deki büyük toprak sahiplerini rahatsız etmiştir. Yasa üzerinde görüşmeler

Dönemden Çok Partili Döneme Geçiş, Demokrat Partinin Kuruluşu ve Konya Basınındaki Yankıları, S.Ü.Doktora Tezi, Konya, 1996, s 22

29

Mehmet KANDIR, Tek Partili Dönemden Çok Partili Döneme Geçiş, Demokrat Partinin

Kuruluşu ve Konya Basınındaki Yankıları, S.Ü.Doktora Tezi, Konya, 1996, s 22

30 Ahmet KARADAĞ, “Türkiye’de Demokratikleşme ve Demokratik Sistem: Zihniyet, Kurumlar ve

Sorunlar”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, Ed: Adnan KÜÇÜK, Selahaddin BAKAN, Ahmet KARADAĞ, Aktüel Yay. 1. Baskı, C. 1, İstanbul, Ağustos 2005 , s. 329

(28)

devam ederken, 1945 Bütçe Kanunu da Meclis gündemine alınmıştır.32

Bütçe Kanunu’na verilen beş tane red oy ülkede artık yeni bir dönemin başlangıcının sinyaliydi.33

Önerge sonrasında Köprülü, Koraltan ve Menderes CHP’den uzaklaştırılmış, bunu protesto eden Bayar da önce milletvekilliğinden ardından da CHP’den istifa etmiştir.

Bu red oyları Celal Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Emin Sazak’tan geldi. Bu isimlerden Bayar, Koraltan, Menderes ve Köprülü Meclis’e 7 Haziran 1945’de Dörtlü Takrir denilen önergeyi verdiler. Önerge reddedilmiş ancak yeni bir partinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Önergede, özgürlüklerin daha fazla kısıtlanmaması gerektiği, 1924 Anayasasının demokratik bir anayasa olduğu, çok partili bir siyasî hayata geçirilmesi ve hükümetin TBMM tarafından denetlenebilmesi isteniyordu.

34

Ocak 1946’da nihayet muhalif bir parti kurma çalışmaları son buldu ve Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü Demokrat Parti’yi kurdular. DP kurulur kurulmaz, ülkede tek parti iktidarı ve uygulamalarından hoşnut olmayan tüm toplum kesimleri, muhalefetlerinin kaynakları farklı olsa da, DP’ye katılmıştır.

Böylece çok partili siyasal hayata kısa bir süre sonra geçilecek ve CHP’nin tekeli son bulacaktır.

35

Demokratik ülkelerin zaferiyle sonuçlanan 2. Dünya Savaşı’nın siyasal demokrasilerin cazibesini artırması, yönetici elit arasındaki bölünmenin halkı kendisinden destek alınacak alternatif güç haline getirmesi, tek partili yılların ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunları altında bunalan toplumun sıkıntılarını ifade edebileceği bir kanal arayışı, Demokrat Partinin kurulmasındaki önemli çevresel avantajlar ve faktörlerdendi.36

Demokrat Parti’nin arkasından Sosyal Adalet Partisi, Liberal Demokrat Parti, Çiftçi ve Köylü Partisi, Türk Sosyal Demokrat Partisi, Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi Partisi, İslam Koruma

32TEKİN ve OKUTAN, a.g.e., s. 144

33 Mustafa ÇUFALI, “Çok Partili Hayata Geçiş Dönemi: 1945-1950”, 21. Yüzyılın Eşiğinde

Türkiye’de Siyasal Hayat, Ed: Adnan KÜÇÜK, Selahaddin BAKAN, Ahmet KARADAĞ, Aktüel

Yay. 1. Baskı, C. 1, İstanbul, Ağustos 2005 , s.407

34TEKİN ve OKUTAN, a.g.e., s. 144

35 Adem ÇAYLAK ve Şükrü NİŞANCI, “Türkiye’de Çok Partili Siyasal Sürece Giriş: Demokrasiye

Geçiş Mi Siyasal Rejimin Restorasyonu Mu?” Osmanlı’dan İkibinli Yıllara Türkiye’nin Politik

Tarihi, Ed: Adem ÇAYLAK, Cihat GÖKTEPE, Mehmet DİKKAYA, Hüsnü KAPU, Savaş Yayınevi,

1. Baskı, Ankara Nisan 2009, s, 310

36 Şaban SİTEMBÖLÜKBAŞI, Parti Seçmenlerinin Siyasal Yönelimlerine Etki Eden

(29)

Partisi, Türk Muhafazakâr Partisi, Millet Partisi gibi yeni partiler siyasal alanda boy gösterdi.37 Bu partilere zamanla yenileri eklendi. Ne var ki birkaçı dışında kalan partiler politika sahnesinde hiçbir varlık gösteremeyip zamanla silinip gitti. Yeni partilerin tüzükleri onaylanırken ve açılma izni verilirken cumhuriyet ilkelerine uygunluk aranıyordu.38

1946 seçimlerinden 12 Temmuz 1947 tarihinde yayınlanan “12 Temmuz Beyannamesi”ne kadar geçen süre, çok partili hayata geçiş sürecinde en kritik dönem olarak nitelendirilir. Bu dönemde iki parti arasındaki karşılıklı suçlamalar arttı..39 Partiler arasındaki ilişkilerin kopma noktasına geldiği bu dönemde sorunu çözmek için İnönü aracı oldu ve “12 Temmuz Beyannamesi”ni yayımladı. Cumhurbaşkanı İnönü bu bildiride; hükümetle muhalefet arasındaki ihtilafta Cumhurbaşkanı olarak tarafsız kalacağı güvencesini vermekte, hükümetin meşru siyasî partilere karşı hoşgörülü davranması gerektiğini ve muhalefetin güvence altında faaliyet gösterebilmesinin şart olduğunu belirtmekte, buna karşılık muhalefet partisinin de yasallık sınırları içinde hareket etmeye özen göstermesi gereğini hatırlatmaktadır.40

14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler sonucunda DP’nin seçimleri kazanması çok partili siyasal döneme geçildiğinin bir göstergesidir. Artık ülkeyi CHP haricinde yönetecek ve tercih edilen başka bir parti daha gündemdedir. DP bu gündemini 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar koruyacaktır.

Böylece Cumhurbaşkanı iktidar ve muhalefet partisi arasında tarafsızlığını ilan etmiş oluyordu. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal ihtiyaçlarından birisiydi.

İki parti arasında ve partilerin kendi içinde ortaya çıkan çekişmeler zaman zaman sertleşse de rejim bunalımına neden olmamış, özellikle parti liderlerinin olgun tavırları sonucu çok partili hayata geçiş süreci tamamlanabilmiştir.41

Bu olgun tavırları sergileyen parti liderleri ve başbakanların, sosyo-ekonomik geçmişleri, siyasal düşünceleri ve performanslarını spesifik olarak incelemekte fayda var.

37F Hüsrev TOKİN, Türk Toplumunun Tarihsel Evrimi, Habora Yayını, İstanbul, 1969, s. 77’den

aktaran, Anıl ÇEÇEN, Atatürk ve Cumhuriyet, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara, Şubat 2003, s. 363

38

A.g.e., s. 363

39Atacan ŞAHİN, “Türkiye’nin Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde Seçimler ver Seçmen

Davranışları”, http://www.siyasaliletisim.org/pdf/1946secimleri.pdf

40 ERDOĞAN, a.g.e., s. 277 41

(30)

2.1. İsmet İNÖNÜ (1884-1973)

1- 2- 4-5- 6-7- 8-26-27-28. Hükümet Başbakanı

• İlkokuldan başlayarak her okulda, her sınıfta, her yıl birinci. • Birincilikle Topçu Mülazımı (Teğmen)

• Birincilikle Erkan_ı Harp (Kurmay) Yüzbaşısı • Batarya Kumandanı

• Süvari Fırkası (Tümeni) Erkan-ı-Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı) • Uzun bir atlama ile Yemen’de Genel Kuvvetler Kurmay Başkanı • Balkan Savaşı’nda sağ kanat ordusu kurmaylığında görevli

• Osmanlı-Bulgar Barış Görüşmeleri Komisyonunda askeri danışman • Balkan Savaşı’ndan sonra Genel Kurmay Üçüncü Şube Müdür

Yardımcılığı

• Birinci Dünya Savaşı’nda Birinci Ordu Harekat Şubesi Müdürü, Başkumandanlık Vekaleti Harekat Şubesi Müdür Vekili

• Birinci Dünya Savaşı’nda Ordu Kurmay Başkanı

• Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas, Sina, Filistin Cephelerinde Kolordu Komutanı

• Mütarekede, Milli Savunma Bakanlığı Danışmanı • İstiklal Harbinde Genel Kurmay Başkanı

• İstiklal Harbinde Ordu Kumandanı (Eskişehir Grubu-Batı Cephesi Kumandanı)

(31)

• İstiklal Harbinde Ordular Grubu Kumandanı (Batı Cephesi Kumandanı)

• Mudanya Konferansında Baş delege

• Mudanya Mütarekesinden sonra Dışişleri Bakanı • Lozan’da Türk Delegasyonu Başkanı

• Başbakan

• Cumhurbaşkanı42

1884 yılında Bursa’da doğdu. Babası aslen Bitlis’li olmakla birlikte Malatya’ya yerleşmişti, annesi ise bugün Bulgaristan sınırları içinde olan Deliorman’ın Razgrad şehrindendi. İsmet İnönü ilk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. Bir yıl Sivas’ta Mülkiye İdadisinde okuduktan sonra, 1897 yılında İstanbul’daki Mühendishane-i Berri Hümayun’a (topçu okulu) giren İsmet İnönü, bu okulu 1903’te topçu teğmeni olarak bitirdi.43

1903-1906 yılları arasında Pangaltı’daki Harb Okulu’nun içinde bulunan Harb Akademisi’ne devam ederek, mesleğinin en yüksek öğrenimini büyük bir başarıyla tamamladı ve yine sınıfın birincisi olarak 26 Eylül 1906’da mezun oldu. İnönü’nün aldığı askerî eğitimde Alman modeli örnek alınmıştır. 1903-1904 ders yılında Mustafa Kemal Atatürk de Harb Akademisi’nin son sınıfında bulunuyordu. Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Fethi Okyar gibi Millî Mücadele’de etkili olan isimler de aynı okuldaydılar. İnönü’nün Harb Akademisinde Atatürk ile sıkı bir arkadaşlığı olmamakla birlikte uzaktan bir tanışıkları söz konusudur.

44

İsmet İnönü, dil öğrenmeye meraklı bir insandı. Fransızcayı muntazam konuşmaya başladıktan sonra, Almancaya geçmiş, bu dönemde Erkan-ı Harp yüzbaşısı Ali Fuat Erden ile yakın arkadaşlık kurmuştur. Ali Fuat Erden’le felsefe, sosyoloji ve siyasete ilişkin birçok kitap okumuş, kitaplar üzerine tartışmışlardı.

İnönü 1907’de, arkadaşı Ali Fuat Erden sayesinde, Fethi Bey’le tanıştı ve bu tanışma İnönü’nün İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmesini sağladı. İnönü, İttihat ve

42

Ali Fuat ERDEN, İsmet İnönü, Bilgi Yayınevi, İkinci Basım, Ekim 1999 Ankara, s.202-203

43

Ensar YILMAZ, Çankaya Savaşları, 1. Baskı, İstanbul, Ocak 2007, s. 57

44

Sevda MUTLU, Devlet Adamı Kimliği ile İsmet İnönü’nün Düşünce Uygulamalarının

Değerlendirilmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Doktora Tezi, Sivas, Şubat, 2007,

(32)

Terakki Cemiyeti’ne girişini şöyle anlatır: “Bir gün Selanik’ten, esas sınıfı süvari olan Refet adında bir jandarma yüzbaşısı geldi, beni buldu. Fethi Bey’den bana bir mektup getirmişti. Mektupta, Yüzbaşı Refet Bey’e güvenmem ve inanmam için ne lazımsa yazılı idi. Görüştük. Refet Bey bana İttihat ev Terakki Cemiyeti hakkında izahat verdi. Cemiyete giriş usullerini ve yemin tarzını anlattı. Cemiyetin nizamnamesini verdi. Bundan sonra gizli bir cemiyetin mensubu olarak siyasi çalışmalara başladım.”45 İttihat ve Terakki geleneği olarak kabul edilen merkeziyetçi ve devletçi bakış İnönü yönetimine aktif olarak yansımıştır.46

İstanbul’da üç ordudan, yani Batı Rumeli’den İstanbul’a getirilmiş olan avcı taburlarının çavuşları, askerleri harekete geçirmişler, padişah ve şeriatı için ayaklanma tertip etmişler.”47

Kasım 1914’de Alman amirali Souchon komutasındaki Osmanlı donanması Odesa’yı bombardıman etti. Osmanlı Devleti dünyanın üçte ikisine karşı savaşa girdi. Savaşa giriş ile ilgili İttihat ve Terakki liderlerinde saklı bulunan koşullar ve gerekçeler konusunda İnönü öngörüsüyle aynı fikirde değildi. Daha başından beri Almanlarla birlikte savaşa girilmesine taraftar olmayan İnönü, Almanların bu savaştan galip çıkmalarına şüphe ile bakmaktaydı ve Almanların yenileceklerini öngörüyordu. Ancak, asker sorumluluğu taşıyan İnönü’ye göre, emrivaki halinde savaşa girmeye sonra bütün gücümüzle savaşı kazanmaya çalışmaktan başka yapacak bir şey yoktu.

İnönü, 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanmayı Selanik’ten gelerek bastıran Hareket Ordusu’nda görev aldı.

48

İnönü, savaşla ilgili her şeyin oldubittiye getirildiğine inanıyordu. Mademki bu savaşa girildi, o halde en iyi şekilde savaşılması gerekiyordu. İnönü, Ali Fuat Erden’e, “ Memleket bir boşluk içinde, sonsuz hızla, bilinmezliğe doğru gidiyor. Bu korkunç durumda üzülerek söylüyorum ki, Enver Paşa’dan başka dayanak noktamız yok Enver Paşa dayanıklı olursa memleket kurtulur. Başarılı olamazsa çöküntü kesindir. Onun başarısına hizmet etmekten başka kurtuluş yolu yoktur.”49

45 İsmet İNÖNÜ, İsmet İnönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 2. basım, Kasım 2006, Ankara, s.43 46 Sevda MUTLU, “İsmet İnönü ve İttihat ve Terakki Fırkası”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal

Bilimler Dergisi, C: 30, No:2, Aralık 2006, s. 140

47 A.g.e, s.55 48 MUTLU, a.g.t., 23 49 ERDEN, a.g.e., s. 68

(33)

Çalışmaktan özel hayatına zaman ayıramayan İnönü, Nisan 1916’da babasının ısrarına boyun eğerek, komşularının kızları Mevhibe Hanım’la evlendi.50 Evlendiklerinde Mevhibe Hanım 19, İnönü 32 yaşındaydı. Evlilikleriyle ilgili İnönü: “Evlendikten sonra Bayan İnönü ile İstiklal Harbinin nihayetine kadar, hemen hemen yedi sene, nadir fırsatlarla görüşebildik. Elli iki senedir devam eden mesut aile hayatımızda Bayan İnönü’ye rahat yüzü gösteremediğimden mahcubum. Bütün çektiklerimde benim en kuvvetli yardımcım ve desteğim, hayatımın tesellisi olduğu için yüreğimde kendisine hudutsuz bir memnuniyet beslerim.”51

İnönü, Ocak 1917’de otuz üç yaşındayken, IV. Kolordu Komutanlığına atandı. İnönü, Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru Almanların boyunduruğu altına girmekten korkar olmuştu. Almanları sıkı bağlılık ve dayanışma sözü tam bağımsız bir terim değildi. Müttefikimizin uydusu olmak, İnönü ve millet için kabul edilemez bir durumdu.

İnönü, Ocak 1920’de İstanbul’daki görevinden resmî izin alarak Ankara’ya geldi ve ordu ile ilgili çalışmalarla doğrudan ilgilendi. Ancak, Atatürk’ün İnönü’nün İstanbul’da Erkan-ı Harbiye’de çalışmasının Millî Mücadele’ye daha yararlı olacağını belirtmesi üzerine, İstanbul’a döndü. İnönü bu ziyaretinde, Atatürk’ün önemli aşamalar kat ettiğini, Anadolu’da başlıca insan durumunda olduğunu, bunalım ve güçlüklerin üstesinden geldiğini, Anadolu’ya hakim bir düzen kurduğunu gözlemlemiştir.52 İnönü, 1920 er kıyafeti ile Anadolu’ya gitmiş ve İstanbul Hükümeti onu idama mahkûm etmiştir.53

İnönü, 1920 yılının nisanının ilk haftasında Ankara’ya geldi ve Büyük Millet Meclisi’nde Edirne milletvekili oldu. Meclisin kurduğu ilk hükümette, Mustafa Kemal’in teklifiyle, Genel Kurmay Başkanlığı’na seçildi.

54

50Gülsün BİLGEHAN, Mevhibe I, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, Haziran 1995, s. 25-38

İnönü’nün asıl amacı düzenli bir ordu kurmaktı. Kuva-yı Milliye ile bu iş başarılamazdı. 8 Ekim 1920’de İnönü, Batı Cephesi Kumandanlığı’na atandı. Batı Cephesi Kumandanı İnönü’nün Türk temsilcisi olarak 3 Ekim 1922’de Mudanya’da Silah Bırakışma Konferansı’na

51

ERDEN, a.g.e, s. 104

52

Sabahattin SELEK, İnönü Hatıralar I, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1992, s.177

53

ERDEN, a.g.e, s. 153

54

(34)

katılması onun için aynı zamanda hayatı boyunca devam edecek olan siyasî misyonuna da bir giriş basamak noktası oldu.55

Cumhuriyet’in ilanı ile Atatürk, İnönü’yü başbakan olarak atadı. İnönü, toplam 14 yıl başbakanlık yaptı, birkaç yıl ara ile. İnönü başarılı bir dış siyaset yürüttü. Boğazlarda ve Trakya sınırında askersizleştirme kaldırıldı. Eski düşmanlar, dost oldu. Türkiye’yi batı devletleri cemiyetine soktu ve itibarlı bir Avrupa Devleti yaptı. Kuvvetli bir ordu meydana getirdi.56

Öncelikle memleketin eksikliklerinden başladı İnönü. Memleket, yeni baştan bayındır hale getirilmesi gerekiyordu. Yollar, demiryolları, limanlar iskeleleri ile ziraat, ticaret, sanayi, koylar, kasabalar ve şehirleriyle vatanın baştan inşa edilmesi gerekiyordu. Bunlar neredeyse gerçekleşti. Özellikle demiryolu yapıldı. En az başarı mali ve iktisadi alanda oldu. 57

1937 yılına gelindiğinde Ankara’da işler bozulmaya başladı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan on yedi yıldır birlikte çalışmışlardı. İnönü yorulmuş, Atatürk de hastalığının etkisiyle gerginleşmişti. İnönü, yürütmenin başı olarak işine karışılmasını istemiyordu. Atatürk Orman Çiftliği ve İstanbul’daki bira fabrikasının kaderi konusunda araların tartışma çıkmış, bu tartışma o günlerde bir dışişleri meselesi nedeniyle hepten alevlenmişti.58 İnönü, 1937 Eylül’ünde Başbakanlıktan, yönetimdeki yetersizlik ve kendisinin haberi olmadan yapılan işler yüzünden istifa etti. İnönü, Atatürk’e “Devlet işlerine ait kararlar sofrada veriliyor. Sorumlu olmayanlar işe karışıyor. Bakanlar haberim olmaksızın istifaya mecbur ediliyor. Sunduğum görüş, düşünce ve önerilerime güvenilmiyor…” demiştir.59

Atatürk’ün ölümünden sonra 1938 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı olarak seçilen İnönü60

55Şevket Süreyya AYDEMİR, İkinci Adam I, Remzi Kitabevi, 1999, s. 205

, “Milli Şef” ve “Değişmez Genel Başkan” unvanlarını CHP Kurultayı’nda aldı. İnönü, Hürriyet gazetesinde yayınlanan makalesinde, çıktığı Türkiye gezisindeki değerlendirmesini şu şekilde aktarmıştır. “Türkiye medeni alemin anladığı manada hürriyet ve

56

ERDEN, ag.e, s. 189

57

A.g.e, s. 190

58

Can DÜNDAR ve Bülent ÇAPLI, İsmet Paşa Her Devir Bir Hayat, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara, Şubat 2007, s. 66-67

59

Ag.e, s. 200

60

(35)

demokrasi hayatı içinde yeni bir ilerleme ve gelişme yolundadır. Her şeyden kıymetli olan kendine güven ve vatanın geleceğine güven duyguları diri ve tazedir”.61

İnönü’nün, Cumhurbaşkanlığının 10. ayında İkinci Dünya Savaşı çıktı. İlk savaşta arzu ettiği şeyi ikinci savaşta yaptı. Almanya tarafını tutmadı. Ancak siyaseten o kadar da tarafsız kalamamıştır.

İnönü’nün II. Dünya Savaş’ında izlemiş olduğu dış politikalarında, tarafsız olduğu ve denge oyunu oynadığı şeklindeki yaygın anlayışın aksine, taraflı davrandığı ve denge siyaseti gütmekten ziyade, pragmatist bir politika izlediği iddia edilebilir. Öncelikle, İnönü’nün başından beri tarafsız olmadığı belirtilmelidir. Tarafsız bir politika izlememiştir. İkincisi, İnönü denge oyunu oynamamış, savaşın gidişine ve yönüne göre pragmatist bir yaklaşım içerisinde olmuştur. İnönü’nün pragmatist siyasetini savaşın en başından sonuna, yeni dünya düzeni içerisinde yer alma çabalarına kadar her aşamada görmek mümkündür.62

Yeni seçim yasasıyla CHP ve İnönü, seçimlere kazanacaklarını düşünerek girdilerse de, umdukları sonucu alamadı ve seçimden DP birinci parti olarak çıktı. İnönü seçimleri kaybetmesinden sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasi hayatını sürdürdü.

Türkiye, Almanya’ya savaş ilan ettikten sonra, savaş sona ermiş, böylece İnönü, memleketin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumuştur.

1954 seçimlerinden sonra gerek parti içerisinde Nihat Erim, gerekse parti dışında özellikle DP’liler İnönü’nün parti başkanlığından ayrılması gerektiğini ve siyasetten çekilmesini istediler ancak İnönü böyle bir niyetinin olmadığını İstanbul örgütüyle yaptığı bir toplantıda şöyle ifade etmiştir: “Ben bu partide siyaset hayatımı yaşadım. Ben bu parti sayesinde bir faninin görebileceği bütün ikbali elde ettim. Ben bu partide Başbakan, cumhurbaşkanı oldum. Bugün bu parti azıdişlerinin tecavüzü altındadır. Ben komutanlıktan geldim, ben savaş meydanından geldim. Ben bu partiyi bu halde bırakmam. Ben sonuna kadar mücadele ederim ve bu partiyi tecavüzden korurum. Ama siz bana ‘çekil’ derseniz. Emrinizin başımın üstünde yeri vardır.

61 İsmet İNÖNÜ, “Yeni Bir Hizmet Unsuru”, Hürriyet, 1 Mayıs 1948 62

(36)

Çekilirim ve size müteşekkir olurum. Partiyi kendiliğinden bırakmam.” demiştir ve CHP’yi bırakmamıştır.63

İnönü, 27 Mayıs Harekâtından sonra, Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965’te bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasi hayatına devam etti. 1972’de parti genel başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek, ölünceye kadar (1973) Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliği görevinde bulunmuştur.

İnönü’nün kişilik özelliklerine değinmek gerekirse, İnönü, yaşam boyu aldığı kararlarda titiz bir insandı. Kendi bilgi ve yeteneklerine güvenir, sorunları en ince ayrıntısına kadar düşünür, sonra uygulamaya geçerdi. Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dille dünyada neler olup bittiğini araştırırdı.

İnönü, karar verici ve yön tayin edici bir devlet adamıdır. Çok partili siyasal sisteme geçiş bu özelliğinin öne çıkan en güzel örneğidir. Ancak, İnönü’nün yön tayin ediciliğinde, evrimciliği önemli bir özelliktir. Onun için hiçbir şey, birden bire olmazdı. Bazı şeylerin gerçekleşmesi için sürecin gerekliliğinin farkında olan bir devlet adamıydı. İnönü siyasal kararını verir ve onu uygulamaya koyardı. Ancak bilirdi ki bunun yerleşmesi için zaman gereklidir. Bu konuda da sabırlı olmuştur.64

Sırası geldikçe başarılı bir komutanın nasıl olması gerektiğini anlatırdı. O'na göre başarılı komutan emrindekilere kendisini rütbesi ve otoritesi ile değil, bilgi, kültür ve yeteneğiyle her gün yeniden kabul ettiren adamdır. Gerçekte bu kendi liderlik anlayışının da bir tanımıydı.65

Bakımlı ve iyi giyinirdi. İnsana büyük saygı duyardı. Ağırladığı misafirlerin yanı sıra, özel yaşantısında bile özenle giyinirdi. İlişkilerinde hoşgörülü, konuksever, dikkatli ve uygardı.66

Aydemir İnönü’yü şu şekilde ifade eder: Kendini kolayca ve bütünü ile ortaya atmaz. Orduda ve büroda, çalışkan bir düzenleyici olarak yolunu açar. Hem o devirde, hem bütün hayatı boyunca, nelerin, nereden ve ne kadar riske edileceğini, daima bir Kurmay titizliliği ile hesaplamıştır. Kavga ve mücadeleyi, ancak kesin

63

Metin TOKER, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları 1944-1973 DP Yokuş Aşağı 1954-1957, Bilgi Yayınevi, Ankara, III. Basım 1991, s.56-57’den aktaran MUTLU, a.g.t., s.348

64

MUTLU., a.g.t., s. 168

65

Bayram PEKER İsmet İnönü’nün Başbakanlık Dönemi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Malatya, 2005, s. 18

(37)

neticelerin alınacağını anladığı dönüm noktalarında kabul eder. Ama bu noktaları da anlatmaya çalışır… Kısaca İkinci Adamın hayatı, bir bakışta sessiz gibi görünen bir akış içinde geçer. Kendi rengi, kendi ruh yapısı, kendi mizaç özellikleri içinde gelişir. Ama bu hayat daima dolgun daima hareketlidir.67 İnönü’yü bunlardan yola çıkarak strateji üretmekten çok daha eyleme yakın, uygulamaya değer veren bir kişilik olarak tanımlayabiliriz.

(38)

2.2. Ali Fethi OKYAR (1880-1943)

3. Hükümet Başbakanı

Devlet adamı ve Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurucusudur. 1880 yılında Pirlepe'de (Yugoslavya) doğdu. İyi bir öğrenim gördü. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nde Mustafa Kemal ile beraber çalıştı.68

1913'de İttihat ve Terakki Genel Merkezi'ne üye seçildi ve Genel Sekreter oldu. Aynı yılın son aylarında Sofya'ya elçi olarak tayin edildi. İzzet Paşa’nın kısa süren Sadrazamlığında Dahiliye Nazırı olarak görev alan Fethi Bey, Damat Ferit Paşa tarafından tutuklandı. Bütün muhaliflerini ortadan kaldırmak isteyen Damat Ferit, Fethi Bey'i Enver, Cemal ve Talat Paşaların kaçmalarına göz yummakla suçladı ve Malta'ya sürgüne gönderdi. Ancak, Fethi Bey tutuklanan İngilizlerle değiştirilmek suretiyle 1921 yılında Malta'dan kurtarıldı. Büyük Millet Meclisi tarafından Büyük Taarruzda Dâhiliye Nazırı olarak seçilen Fethi Bey, Roma, Paris ve Londra'ya giderek; Yunanlıların Anadolu'dan çekilmelerini sağlayacak bir barış için çalışmıştı. Fethi Bey bu durumu, o sırada taarruz hazırlıklarını tamamlamak üzere bulunan Mustafa Kemal'e bir telgrafla bildirmişti. Daha sonra da Ankara'ya döndü. Rauf Orbay'ın Başbakanlık görevinden ayrılması üzerine Başbakan seçildi. (4 Ağustos 1923).

1908 da Paris'te ateşemiliter olan Fethi Bey, Trablusgarp Savaşı çıkınca Paris'ten ayrılıp, Afrika'da yapılan savaşlara katılmak üzere Trablusgarp'a geçti.

68 Süleyman YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, Kültür Sanat Yayınları, 1 Baskı, Ankara,

Referanslar

Benzer Belgeler

— Konya Milletvekili Necmettin Erbakan ve 21 arkadaşının, Türkiye'de devlet ve millet hayatındaki israfı önleyerek, bütçe açıklarını kapatmak için alınacak tedbirleri

Bir Akit Tarafın havacılık otoriteleri tarafından bir kişiye veya tayin edilen havayoluna veya belirlenen hizmetlerin işletilmesinde kullanılan bir hava aracına

ibaresi "Cumhurbaşkanına” şeklinde değiştirilmiştir. Ç) 108 inci maddesinin birinci fıkrasına "inceleme,” ibaresinden önce gelmek üzere "idari

MADDE 70– Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Başbakanın veya bir bakanın veya bir siyasî parti grubunun yahut yirmi milletvekilinin yazılı istemi üzerine kapalı

9- Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından önce 19 Kasım 2019 tarihinde, daha sonra 09.12.2019 tarihinde yapılacağı duyurulan ihalenin 6 Aralık 2019 tarihinde iptal edilmesi

Teklifle, Kanunun 60 mcı maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yapılan değişiklik ve Kanuna eklenen 61/A maddesi uyarınca, taşınmaz satış

MAHMUT TANAL (Ġstanbul) – Tabii, burada baktığımız zaman biz BaĢbakanlığa bağlı 8 kurumun bütçesini görüĢüyoruz fakat 8 kurumun bütçesinde, 8 tane, bakanlıkta

24.08.1984 tarih ve 2981 sayılı “İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanunu'nun Bir Maddesinin