• Sonuç bulunamadı

CEHENNEMİN ÖFKESİ

Belgede Kur'ân-ı Kerim'e göre öfke (sayfa 168-173)

C. YÖNTEM

2.6 CEHENNEMİN ÖFKESİ

Müfessirler cehennemin öfkesini ifade eden ayet-i kerimelerin hakiki manada mı yoksa mecazi manada mı olduğu noktasında farklı görüşlere sahiptirler. Kur’ân-ı Kerîm’de, kelimeler hakiki anlamda kullanılabildikleri gibi, mecaz anlamda da kullanılırlar. Bazı ayetlerde mecaz anlamın mı yoksa hakiki anlamın mı kastedildiği noktasında müfessirler ihtilaf etmişlerdir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

“Sonra duman halindeki göğe yönelmiş; ona ve yere; ‘İsteyerek veya istemeyerek

gelin.’ demişti; ikisi de; ‘İsteyerek geldik.’ diye cevap vermişlerdi.”

“Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri, işledikleri şeye karşı

onların aleyhine şahitlik edecektir. Derilerine: ‘Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?’ derler. Onlar da: ‘Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. İlk defa sizi o yaratmıştır. Yine O'na döndürülüyorsunuz’ derler.”

“‘Ey yer, suyunu yut! Ey gök suyunu tut!’ denildi. Su çekildi, iş bitti; gemi Cudi’ye

oturdu.”

“Ey Ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol.”

“(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut

daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.”1058

Bu ayetlerin hakiki anlamda olduğunu söyleyen âlimler yer, gök, ateş, taş, göz, kulak, deri ve benzerlerinde Allah’ın (c.c) hayat, akıl ve anlayış yaratması, onlara bu özellikleri vererek onlara emir vermesi ve mükellefiyetler yüklemesi mümkündür derler.1059 Delil olarak

1055

et-tövbe 9/120.

1056 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XII, 226.

1057 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, 1996, IV, 381. 1058

Fussilet 41/11, 20–21; Hûd 11/44; el-Enbiyâ 21/69; el-Bakara 2/74. 1059 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, XIX, 363–364.

hadislerden Hz. Peygamber ile (s.a.s) yemek yiyen sahabenin yemeğin tesbihini işitmesini, hurma kütüğünün ağlamasını, taşların Peygamber’e (s.a.s) selam vermesini1060

örnek verirler.1061 Ayrıca “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik (vermek istedik), ama onlar

bunu yüklenmekten çekindiler.”1062

ayetini de delil olarak kullanırlar. Bu ayet, cansız varlıkların Allah’ın (c.c) yüklemiş olduğu mükellefiyetleri yerine getirebilecek özelliklere sahip olduğunu gösterir, derler.1063

Bir engel olmadığı sürece ayetin anlamının zahire göre verilmesi gerektiğini de ifade ederler.

Bu ayetlerin mecaz anlamda olduklarını düşünenlerse Allah’ın (c.c) cansız varlıklara emir vermesinin zihinlerde Allah’ın (c.c) güç ve kuvvetini daha iyi canlandıracağını söylerler.1064

Cansız varlıkların konuşmasını, akletmesini, sorumluluk yüklenmesini mümkün görmezler. Dolayısıyla bu ayetlerin mecaz anlamları üzerinde dururlar.1065

Mecaz anlamları açıklarken de edebi sanatlara değinirler. Gerçekten de Kur’ân-ı Kerîm’de istiare, kinaye, tasvir, teşhis, tecsim, tahyil gibi sanatlara ait pek çok örnek bulmak mümkündür. Bu sanatlarla bir mana ya da manzara, bir insan tipi, bir tartışma, psikolojik bir durum, olmuş bir olay, kıyamet manzaraları ve benzeri durumlar anlatılırken ayetler resimlendirilerek ruha ve duyulara hitap eder hale getirilir. Mesela “Hayır, Biz hakkı batılın tepesine (indirip) atarız da

o, bunun beynini parçalar.”1066

ayetinde hak sert bir cisme batıl ise zayıf bir cisme benzetilerek istiare sanatı yapılmıştır. Ayrıca mücerret bir mana olan hakkın güçlü ve sert bir cisme benzetilmesi ve onun, zayıf ve güçsüz olan batılın tepesine bir darbe indirmesiyle batılın yerle bir olup ruhunun çıkacağının hayal edilmesi tecsim, teşhis ve tahyîl sanatlarının bir arada kullanılmasına güzel bir örnektir. Tecsim, hakkın ağır darbe alacak biçimde tasvir edilmesinde; teşhis, hakkın batılın beynine darbe vurup onu parçalamasında; tahyîl ise, vurma hareketinin anlattığı ağırlıkta ve beyne vurulmasıyla beynin parçalanmasının hayal edilmesinde kullanılmıştır.1067

Cehennemin öfkesi ifade edilirken de bu sanatlar kullanılarak etkili bir ifade tarzı oluşturulmuştur. Hiç kimsenin elinden kurtulamadığı, doymak bilmez,1068

doğru yola çağrıldığı halde, bu yola gelmeyerek sırt çevirenlere karşı son derece öfkeli,1069

onları uzaktan

1060

el-Buhârî, “Menâkıb” 25; et-Tirmîzî, “Cuma”, 357 (10); Müslim, “Fezâil”, 1; et-Tirmîzî, “Menâkıb”,7. 1061 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, II,177– 179.

1062 el-Ahzâb 33/72.

1063 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XIX, 363– 364. 1064 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, XIII, 34.

1065

er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, XVII, 112– 114; XIII, 34; XIV, 496; XIX, 363– 364. 1066 el-Enbiyâ 21/18.

1067 Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri (tr. M. Said Şimşek), Hibaş Yayınları, Konya, ts., s. 257. 1068

Kâf 50/30. 1069 el-Furkân 25/12.

gördüğünde öfkeden homurtuları işitilen,1070

gel diye çağıran1071 bir cehennem tarif edilmektedir.1072 Bu ayetlerde cehennem sanki bir insan gibi tasvir edilerek istiare sanatı yapılmıştır. O vicdanî tepkiler göstermekte ve duygusal hareketlerde bulunmakta, ağlayıp feryat edenler gibi sesler çıkarmakta, öfkelenip hiddetlenmektedir. Keskin duyguları olan bir cana sahiptir.1073

Kur’ân-ı Kerîm’de cehennemin öfkesini ifade eden iki ayet-i kerime bulunmaktadır. Bu ayetlerden ilk inceleyeceğimiz: “Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu

işitirler. Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: ─ ‘Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?’ diye sorarlar.”1074 ayetidir.

“Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.” şeklinde meali verilen ayetteki “şehîk” kelimesi uğultu,1075 çirkin ve korkunç ses1076 ve öfkeli kimsenin kuvvetle aldığı nefes sesi1077

anlamlarına gelir.

Müfessirler bu sesin nereden ya da kimden geldiğine dair farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Mukatil, bu sesin cehennemden geldiğini söylerken, Ata, daha önce cehenneme atılanların sesi olduğunu söylemiştir. “Onlar bu sesi kendilerinden duymuştur.” diyenler de olmuştur.1078 Tercih edilen görüş bu sesin cehennemden geldiğidir.

Daha sonra “Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak.” buyrulmuştur. Cehenneme kâfirler atıldığında cehennem o kadar öfkelenecek ki, öfkesinden coşacak, kabaracak,1079

çatlayacak dereceye gelecek,1080

kendi kendini parçalayacaktır.1081

Görüldüğü üzere bu ayetlerde cehennem öfkeli kimsenin sesi ve hareketleriyle canlı bir varlık gibi tasvir edilmiştir.1082

O öfkeyle kabarmakta, fokur fokur kaynayarak çıkardığı uğultulu sesler işitilmektedir. Her tarafı öfkeyle dolmakta, çatlayacak hale gelmektedir. Cehennemin bu öfkesi öyle şiddetlenmiştir ki öfkesi sebebiyle cehennem, Allah’ı (c.c) inkâr edenleri görmeye bile tahammül edememektedir.1083

1070

el-Mülk 67/7– 8. 1071 el-Meâric 70/15–18.

1072 Kutub, Seyyid, Kur’an’da Edebi Tasvir (tr. Süleyman Ateş), Hilal Yayınları, İstanbul, 1978, s.102-127. 1073 Subhi, Kur’an İlimleri, ts., s. 258.

1074

el-Mülk 67/7– 8.

1075 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, 1996, VIII, 370. 1076 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XVII, 507. 1077 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XXII, 10.

1078 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XXII, 10. 1079

Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XVII, 508.

1080 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XXII, 11; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XVII, 508. 1081 et-Taberî, Câmiu’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, 1996, VIII, 370.

1082

er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XXII, 11. 1083 Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, 1991, XI, 483.

Bu şekilde tasvir edilen cehennem, bizim bilmediğimiz bir hayat şekline de sahip olabilir.1084 Yani Allah’ın (c.c) onda bir can, duygu ve anlayış yaratması mümkündür.

Kur’ân-ı Kerîm’de kâinattaki tüm varlıkların Allah’ı (c.c) zikrettikleri, onun emirlerine gönülden boyun eğdikleri, onu tesbih ettikleri anlatılmaktadır. Ayrıca şirk koşulmasına büyük bir tepki verdikleri de bildirilmektedir. Kâinattaki varlıkların tesbihi hakkında müfessirler iki farklı görüşe sahiptirler. Bir kısmı bu tesbih hakiki anlamdadır derken, bir kısmı mecaz anlamda olduğunu söyler. F. Râzî (606/1209) sözlü olarak hakiki manada tesbihi melekler, cinler ve insanların yapacağını, mecaz anlamda ise Allah’ın (c.c) varlığına, birliğine, izzetine delalet etmek suretiyle hayvanlar ve cansız varlıkların yapacağını belirtir. Ayrıca o bir kelimenin hem mecaz hem de hakiki manada kullanılamayacağını hatırlatarak yer ve göktekilerin tesbihinin mecaz anlamda olması gerektiğini belirtir. Çünkü meleklerin, insanların ve cinlerin varlığı da cansız varlıklar ve hayvanlar gibi Allah’ın (c.c) varlığına, birliğine ve izzetine delalet eder.1085

Ayet-i kerimeler şöyledir: “Yedi kat gök, yer ve buralardaki varlıkların tümü onu

tenzih ederler, noksanlıklardan uzak olduğunu dile getirirler. Evrendeki her varlık O'nu överek tesbih eder. Fakat siz bu varlıkların tesbihlerini anlayamazsınız.”1086

“Ey dağlar, o tesbih ettikçe söylediklerini tekrarlayın. Ey kuşlar siz de.”1087

“Baksana, göklerde ve yerde bulunan herkes ve sıra sıra uçuşanlar Allah’ı tesbih

ederler, her biri salâtını ve tesbihini bilir.”1088

“‘Rahmân çocuk edindi dediler.’ Sizler böyle demekle son derece çirkin bir iddia ileri

sürdünüz. Bu iddia karşısında neredeyse gökler paramparça olacak, yer yarılacak ve dağlar gürültü ile göçerek yerle bir olacak. Onlar Rahmeti bol olan Allah’a çocuk yakıştırdılar diye! Oysa Rahmeti bol olan Allah’a çocuk edinmek yakışmaz.”1089

Allah’ı (c.c) tanıyan, ona gönülden boyun eğen, onu tesbih eden kâinattaki bütün varlıklar, küfre ve şirke karşı öfkeyle dolup taşmaktadır. Kâinattaki varlıklar bu öfkeyle neredeyse parçalanacak, sarsılacak, yıkılacak hale gelmektedir. Kâfirlerin Allah (c.c) hakkındaki yanlış iddialarından dolayı verilen bu tepkiye incelemekte olduğumuz ayet-i kerimede cehennem de katılmaktadır. O, çok değer verdiği ve önemsediği bir şeye saldırılması durumunda öfkelenen ve bunu yapana kin besleyen, öfkesinden çatlayacak gibi

1084 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XXII, 11. 1085

er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XIV, 494– 496. 1086 el-İsrâ 17/44.

1087 Sebe’ 34/10. 1088

en-Nûr 24/41. 1089 Meryem 19/ 88–92.

olan bir insan gibi homurtulu sesler çıkarıp kabarmaktadır.1090

Sanki cehennemin bu öfkesi kâfirlerin dünyadayken Allah’ın (c.c) kitabına ve peygamberlerine karşı1091

duydukları kin ve öfkenin karşılığıdır.1092

Kâfirler cehenneme atılırlarken onlara bir öfke de meleklerden gelecektir. Cehennem melekleri, onları “Bu korkunç günden sizi korkutup uyaracak bir peygamber size gelmedi

mi?” diye azarlar, kınar gibi sorgulayacaklardır.1093 Bütün bunların anlatılmasının amacı kâfirleri Allah’ın (c.c) gazabıyla uyararak, yanlış yoldan döndürmektir.1094

Cehennemin öfkesini ifade eden diğer ayet-i kerime ise şöyledir: “(Ateş,) Onları uzak

bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazaplı öfkesini ve uğultusunu işitirler.”1095

Cehennem kâfirleri uzak bir yerden gördüğünde öfkeli bir insanın göğsünün kaynaması gibi kaynar. Kâfirlere öfkeli olduğunu belirten bir sesi vardır veya kaynadığı için böyle bir ses çıkarır. Yani kâfirlerin cehennemden işittikleri ses, öfkeli bir insanın sesine benzer. Bu ayet-i kerimeyi “Cehennemlikler için orada öfkeden kaynama ve uğultulu ses çıkarma vardır.” şeklinde de tefsir edenler olmuştur.1096

Yani cehennemlikler cehennemde oldukları için öfkelenerek böyle sesler çıkaracaklardır. Her iki durumda da kâfirler orada, öfkelenmiş ve gazaplanmış kimsenin sesine benzeyen bir ses duyacaklardır.1097

Bu ayet-i kerimede ateşin kaynama sesinin kızgın bir kimsenin sesine ve nefesine benzetilmesinin sebebi, hiddetli kimsenin sesi ve nefesinde öfkesini belli eden titreme ve kızgınlığın olmasıdır.1098

Bu titreme ve kızgınlıktan o insanın öfkesi anlaşılır. Tıpkı bunun gibi kâfirler de cehennemi uzaktan gördüklerinde ya da cehennem onları uzaktan gördüğünde cehennemin öfkesi, çıkardığı seslerden ve hararetinden anlaşılacaktır.1099

Öfkeli bir insanın öfkesini yansıtan söz ve davranışları uzaktan izlendiğinde bile oldukça iticidir. Kimse böyle bir insanın yanına yaklaşmak istemez. Kâfirler ise daha cehenneme girmeden böyle bir manzarayla karşılaşmaktadırlar. Bunun bir sebebi onların Allah’ın (c.c) ayetlerine olan öfkeleri sebebiyle Kur’ân-ı Kerîm’in dinlenmesini önleyebilmek için gürültü1100

yapmaları olabilir. Şimdiyse kendileri öfkeli olan cehennemin korkunç sesini, kaynarken çıkardığı o müthiş uğultuyu dinlemek zorunda kalmışlardır. Onlar bu öfke ve

1090 Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, 1991, XI, 484. 1091

Âl-i İmrân 3/118–119.

1092 Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, 2001, XIX, 451. 1093 es- Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, 1990, VI, 513–514

1094 Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’ân Tefsiri, 1986, XII, 6295. 1095 el-Furkân 25/12.

1096

Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XII, 511; Arslan, Hülâsatü’t-Tefâsîr, 1984, XII, 235. 1097 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XVII, 189–190.

1098 Zuhaylî, Tefsîru’l-Münîr, 2005, X, 26. 1099

er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XVII, 189–190. 1100 Fussilet 41/26.

uğultuyu dünyada yaptıkları işlere karşılık satın almışlardır.1101

Eğer Allah’ın (c.c) gazabından korkar ve Allah’a (c.c), peygamberine, kitabına inanırlarsa bu gazaptan kurtulacaklardır.

Belgede Kur'ân-ı Kerim'e göre öfke (sayfa 168-173)