• Sonuç bulunamadı

CEHENNEMDEKİLERİN ÖFKESİ

Belgede Kur'ân-ı Kerim'e göre öfke (sayfa 173-177)

C. YÖNTEM

2.7 CEHENNEMDEKİLERİN ÖFKESİ

Bu konuyla ilgili dört ayet-i kerime inceleyeceğiz. Bunlardan birincisinde cehennem meleklerinin sert ve öfkeli hallerinden bahsedilmektedir. Ayet-i kerime şöyledir: “Ey iman

etmiş olanlar! Nefislerinizi ve ailelerinizi bir ateşten koruyunuz ki, onun yakacağı, insanlardır

ve taşlardır. Üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır. Onlar, Allah'ın kendilerine emrettiği şeyde asi olmazlar ve emrolundukları şeyi yapıverirler.”1102

Bu ayet-i kerimede cehennemde görev yapan meleklerin vasıfları anlatılmaktadır. Bu meleklerin adı zebanidir. Onlar katı kalpli, merhametsiz ve öfkeden yaratılmışlardır. Kendilerinden merhamet istenirse merhamet etmezler. Âdemoğullarına yeme içme sevdirildiği gibi onlara da azap etmek sevdirilmiştir. Bedenleri güçlü, kuvvetli; sözleri sert, davranışları kabadır. Cehennem halkını yakalayışları kuvvetlidir.1103

Onların kâfirlere karşı alabildiğine sert tabiatlı, Allah (c.c) dostlarına karşı ise alabildiğine merhametli olduğunu aktaran müfessirler de vardır. Bu görüşte olan müfessirler zebanilerin yaratılışlarında öfkenin olmadığını ancak işlerini yapma konusunda böyle sert tabiatlı olduklarını söylerler.1104

Nitekim mü’minler hakkında da: “(Onlar), kâfirlere karşı alabildiğine sert; birbirlerine karşı

ise son derece merhametlidirler.”1105 buyrularak kâfirlere karşı sert oldukları ancak mü’minlere karşı merhametli oldukları ifade edilmiştir. Yani kâfirlere karşı bu meleklerin kalplerinden merhamet duygusu silinmiştir.1106

Bu yüzden mü’minlere cehennemden hem kendilerini, hem de ailelerini korumaları emredilmiştir. Cehennemde görevli melekler katı kalpli, merhamet isteyenlere müsamahasız, ilahi emirlere karşı gelmeyen, emirleri uygulama noktasında sert, görünümleri korkunç ve ürkütücü, gerektiğinde kaba davranıp sert konuşan, belki de öfkeden yaratılmış olduklarından oradan kaçmaya ve kurtulmaya müsaade etmeyen meleklerdir.1107

İnceleyeceğimiz ikinci ayet-i kerimede cehennemliklerin pişmanlıktan dolayı kendilerine öfkelenmeleri anlatılmaktadır. Ayet-i kerime şöyledir: “O gün her zalim

1101 Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, 2001, XIII, 472. 1102 et-Tahrim 66/6.

1103

Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XVII, 482. 1104 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XXI, 559–560.

1105 el-Fetih 48/29. 1106

İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 1985, XIV, 7967.

öfkesinden parmaklarını ısırarak şöyle der; ‘Keşke peygamberin yoldaşı olsaydım.’”1108

Kıyamet gününde her şey apaçık belli olunca kâfirler dünyadayken yanlış bir yola girip o yolda yürümüş olduklarından dolayı kendi kendilerine öfkelenecekler, büyük bir pişmanlık duyacaklardır.1109

Hatta onların öfke ve pişmanlıkları o derece ileri olacak ki onlara tek elinin parmaklarını ısırmak yetmeyecek diğer elinin parmaklarını da ısıracaklardır.1110

Dünyada dost bildikleri herkes, kendisini o gün yalnız bırakmıştır ve girdikleri yolun artık dönüşü yoktur. Dünyadayken mü’minlere ve Allah’ın (c.c) ayetlerine öfkelenerek parmaklarını ısıranlar o gün “Neden peygamberin yolunu tutmadım.” diyerek parmaklarını ısıracaktır.1111

İnceleyeceğimiz üçüncü ayet-i kerimede hem cehennemliklerin kendilerine öfkeleri, hem de Allah’ın (c.c) onlara gazaplanması anlatılmaktadır. Ayet-i kerime şöyledir: “Şüphesiz

küfredenlere de (şöyle) seslenilir: ─ ‘Allah’ın gazaplanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazaplanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.’”1112

Bu ayet-i kerimede kâfirlerin, peygamberlerin söylediği her şeyin hak ve doğru olduğunu gördüklerinde, dünyadayken onların getirdiği hakikatlere inanmadıklarından dolayı kendilerine öfkelendiklerini öğreniyoruz. Ancak onlara, kendilerine öfkelenmelerinden daha kötü bir durum hatırlatılıyor. O da Allah’ın (c.c) onlara öfkesinin onların kendilerine öfkelenmelerinden daha büyük olduğudur.

Kâfirlerin bu pişmanlığı ve kendilerine öfkelenmelerini kıyameti, cenneti ve cehennemi bizzat gördükleri zaman yaşayacaklarını söyleyen âlimler olduğu gibi, hesap defterleri kendilerine verilip de orada işledikleri suçları gördükleri zaman yaşayacaklarını söyleyen âlimler de olmuştur.1113

Yine kâfirlerin “kendilerine öfkesi” konusunda da farklı görüşler vardır. Bazı âlimler “Kâfirler kendilerini dünyadayken doğru yola girmesine engel olan dostlarına ya da şeytana öfkeleneceklerini” söylerken bazı âlimler de “Onların peygamberlere uymamakla ne kadar büyük bir hata yapmış olduklarını anladıkları için kendi akılsızlıklarına, yanlış kararlarına” öfkelenirler demişlerdir.1114

Kâfirlerin kendilerini doğru yoldan engelleyen kâfirlere ya da

1108 el-Furkân 25/27.

1109 Heyet, Kur’ân Yolu, 2007, IV, 120. 1110

Kutub, Fî Zılâli’l-Kur’ân, 1991, VIII, 339.

1111 Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, 2001, XIII, 492. 1112 el-Mü’min 40/10.

1113

Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XV, 238.

şeytana öfkelenmelerinin “kendilerine öfkelenmeleri” olarak ifade edilmesinin nedeni de onların aynı düşünce yapısına sahip olmalarıdır.1115

Âlimler Allah’ın (c.c) öfkesinin bu dünyada mı, yoksa ahirette mi olduğuna dair de iki ihtimal üzerinde durmuşlardır. Bu görüşlerden biri kâfirlerin peygamberleri ve ayetleri yalanlayarak mü’minlerle mücadele ettikleri sırada, onların bu yaptıklarına dair Allah’ın (c.c) öfkesinin, onların ahirette dünyadayken iman etmediklerinden dolayı duydukları öfkeden daha büyük olmasıdır. Diğeri de Allah’ın (c.c) ahirette onlara öfkesinin onların ahirette kendilerine karşı duydukları öfkelerinden daha büyük olduğu yönündedir.1116

Kâfirlere “Bugün Allah’ın (c.c) öfkesi sizin kendinize olan öfkenizden daha büyüktür.” diyen sesin kime ait olduğu konusunda da farklı görüşler vardır. Bu sesin meleklere ait olabileceğini söyleyenler olduğu gibi cennete gidecek olan mü’minlere ait olabileceği görüşü de vardır.1117

Bu görüşlerin hepsinin de doğru olma ihtimali vardır. Kâfirler cehenneme girdiklerinde, onların hem cennetliklerle, hem şeytanla, hem de insanlardan kendilerini yoldan çıkaranlarla konuşmaları olacaktır. Ayrıca cehennemdeki melekler de onlara azabı hak ettiklerini söyleyeceklerdir. Cehennemliklerle cennetlikler arasındaki konuşmalardan biri şöyledir: “Cennetlikler cehennemliklere: ─ ‘Rabbimizin bize vaat ettiğini biz gerçek bulduk.

Siz de Rabbinizin vaat ettiğini gerçek buldunuz mu?’ diye seslenirler. Onlar: ─ ‘Evet’ derler. O zaman aralarında bir duyurucu: ─ ‘Allah’ın laneti zalimlere!’ diye seslenir. ”1118

Cehennemliklerin birbirleriyle konuşmalarından birkaç örnek de şöyledir: “Nihayet

kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: ─ ‘Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!’ der. ”1119

“Allah onlara: ─ ‘Sizden önce gelip geçen cin ve insan toplulukları yanında

cehenneme girin.’ der. Her cehenneme giren topluluk, yoldaşına lânet okur. Sonunda hepsi orada bir araya gelince sonrakiler, kendilerinden öncekiler için, ─ ‘Ey Rabbimiz, bizi bunlar yoldan çıkardı onun için bunlara bir kat daha fazla cehennem azabı ver.’ derler. Allah da onlara: ─ ‘Her birinizin azabı ikiye katlanmıştır, ama bilmiyorsunuz.’ der.”1120

“Ogün dostlar, birbirine düşmandır.”1121

“Kıyamet gününde birbirinizi inkâr eder ve birbirinizi lanetlersiniz.”1122

1115 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XIX, 258.

1116 er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, 1998, XIX, 258; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, 2001, XV, 238–239. 1117

Arslan, Hülâsatü’t-Tefâsîr, 1984, XIV, 43. 1118 el-A’râf 7/44.

1119 ez-Zuhruf 43/38. 1120

el-A’râf 7/38. 1121 ez-Zuhruf 43/67.

Şeytanla cehennemlikler arasında da şu konuşma geçer: “İş olup bitince, şeytan:

─ ‘Doğrusu Allah size gerçeği söz vermişti. Ben de size söz verdim ama sonra caydım; esasen sizi zorlayacak bir nüfuzum yoktu; sadece çağırdım, siz de geldiniz. O halde, beni değil kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Beni Allah’a ortak koşmanızı daha önce kabul etmemiştim; doğrusu zalimlere can yakan bir azap vardır.’ der. ”1123

Cehennemliklerle melekler arasında geçen konuşmalara örnek ise: “Her grubun

cehenneme atılışında, cehennemin bekçileri onlara: ─ 'Size, sorumluluğu, hesabı ve cezayı hatırlatan uyarıcı, peygamber gelmedi mi?' diye sorarlar.”1124

Allah’ın (c.c) kâfirlere öfkesinin nedeni ayetin sonunda “Çünkü siz, imana

çağrıldığınız zaman inkâr ediyordunuz.” cümlesiyle açıkça ifade edilmektedir. Onlar

dünyadayken Allah’ın (c.c) peygamberleri ve kitapları aracılığıyla yaptığı çağrılara kulak tıkamışlardı. İman edenlere alaycı tavırlar takınıp onları küçümsemişlerdi. Her türlü günahı işlemekte hiçbir sakınca görmemişlerdi. Ahireti, cenneti, cehennemi yalanlamışlardı.1125

İslam’a, namaza, dini emirlere uymaya çağıranlara öfke duymuşlardı. Bunların çok kötü ve çirkin şeyler olduklarını zannetmişlerdi. Ancak şimdi inkâr ettikleri, yalanladıkları, alaya aldıkları her şeyin hak ve hakikat olduğunu görmüş, pişman olmuş, kendilerine öfkelenmişlerdir. Ama Allah’ın (c.c) onlara olan öfkesi, onların mü’minlere olan öfkelerinden ya da onların kıyamet günü kendilerine duyacakları öfkeden daha büyüktür. Çünkü onlar uyarılara rağmen inanmamışlardır.1126

Uyarıcıların uyarılarını kulak ardı etmişlerdir. Ahirette her şeyin açıkça ortaya çıktığı gün ise şöyle diyeceklerdir: ─ “‘Şayet kulak vermiş veya

aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık!’ diye ilâve ederler. Böylece günahlarını itiraf ederler. Artık (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun, o alevli cehennemin mahkûmları!”1127

İnceleyeceğimiz dördüncü ayet-i kerimeyi konu yakınlığından dolayı Enbiyâ Suresindeki ayet-i kerimeyle birlikte işlemeyi uygun gördük. Bu ayetlerde cehennemliklerin cehennemdeyken öfkeyle nefes alış verişleri anlatılmaktadır. Ayet-i kerimeler şöyledir: “Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları

vardır.”1128 1122 el-Ankebût 29/25. 1123 İbrâhîm 14/22. 1124 el-Mülk 67/8.

1125 Heyet, Kur’ân Yolu, 2007, VI, 644.

1126 Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Tefsiri, 2001, XVI, 476. 1127

el-Mülk 67/10–11. 1128 Hûd 11/106.

“Onlar için bir inleme ve şiddetli soluma vardır! Ve onlar orada (azabın dehşeti

içinde hiçbir şey) işitmezler.”1129

Müfessirler bu ayet-i kerimelerde geçen ve şiddetli soluyuş olarak mealini verdiğimiz “şehîk ve zefîr” kelimelerine daha çok acı ve kederden kaynaklanan kuvvetli nefes alıp verme anlamını vermişlerdir.1130

Müberred Mülk suresi yedinci ayet-i kerimede geçen “şehîk” kelimesini “Öfkeli bir kimsenin aldığı nefes gibi alınan bir nefes.” olarak tefsir etmiştir.1131 “Zefîr” kelimesi ise Furkan Suresinin 12. ayetinde “ً اريِفَزَوً اظُّيَغَت” olarak geçmiş, “öfke içeren uğultu” olarak tefsir edilmiştir.

“Şehîk ve zefîr” kelimelerinin şiddetli üzüntüyle kuvvetli bir şekilde nefes alıp verme olduğunu, üzüntünün de kendinden güçlü kimselere karşı öfkelenince ortaya çıkan bir duygu olduğunu düşündüğümüzde kâfirlerin cehennemde acı, üzüntü ve öfke sebebiyle uzaktan duyulacak şekilde derin derin nefes alıp verdiklerini söyleyebiliriz. Buradan da dünyadayken inkâr eden, şirk koşan, amellerini boşa çıkaranların öbür dünyada cehennem ateşi içindeyken pişmanlık, keder ve öfkeyle inleyecekleri sonucuna varabiliriz.

Belgede Kur'ân-ı Kerim'e göre öfke (sayfa 173-177)