• Sonuç bulunamadı

Burjuva Devrimi’nden Çin Halk Cumhuriyeti’ne Giden Yol (1911-1949)

2. ÇİN’İN SERBEST PAZAR SOSYALİZMİNE GEÇİŞİ VE YÜKSELİŞİ

2.1. Burjuva Devrimi’nden Çin Halk Cumhuriyeti’ne Giden Yol (1911-1949)

Tarihsel olarak feodal bir yapıda olduğu görülen Çin’de 1911’de gerçekleştirilen yönetim değişikliği literatürde burjuva devrimi olarak adlandırılmaktadır. Ancak burjuva devrimi kavramı çok boyutlu bir kavramdır ve geleneksel toplum yapısının yanında siyasal ve ekonomik sistemin yeni ilkeler çerçevesinde tesis edilmesini içermektedir. Fakat aşağıdaki kısa tartışmada da görüleceği gibi hanedanlık dönemine son veren 1911 yönetim değişikliğinin devamında 1949’a kadar olan süreçte söz konusu değişimin gerçekleşmediği görülmektedir. Dolayısıyla başlangıçta demokratik temelde bir yapı hedeflenmiş olsa da gerek Japon saldırısı gerekse iç kargaşa nedeniyle bu adlandırmanın bir niyetten öteye geçemediğini, kavramın içeriğinin doldurulamadığını söylemek mümkündür.

Feodal köylülere dayanan Maoist Devrim’in başarıya ulaşması da adlandırmaya uygun bir dönüşümün tam anlamıyla gerçekleştirilemediğinin başka bir işaretidir. Bu nedenle burjuva devrimi, burjuva demokratik devrimi gibi adlandırmalara mesafeli yaklaşmak ve açıklamaları bu çekinceler çerçevesinde değerlendirmek gerekmektedir.

Çin’de asırlar boyunca devam eden feodal yönetim 1911 Devrimi ile sona ermiştir. Afyon Savaşları ve devamında gelen Boksörler Gizli Örgütü’nün isyanları gibi birçok olayın iyice zayıflattığı Mançu Hanedanı’na karşı Sun Yat Sen’in başlattığı isyan başarılı olmuş ve 200 yıldan fazla bir zamandır ülkeyi yöneten Mançu Hanedanı sona ermiştir. Mançu Hanedanı’nı deviren bu isyan, feodal yönetimle birlikte İngiltere’ye karşı da verilen bir bağımsızlık savaşıdır. Savaşın liderliğini yapan Sun Yat Sen’in o dönemlerde ikamet ettiği ABD’nin de yardımını alarak sömürgecileri ülkesinden kovmayı amaçladığı görülmektedir (Oskay, 1967: 293).

33

Çin’de Maoist Devrim olarak da adlandırılan sosyalizm temelinde şekillenen dönüşümü gerçekleştiren Mao’dur. Mao, Çin’deki köylü devrimin örgütsel yapısını oluşturan Çin Komünist Partisi’nin dört kurucusundan birisidir. Çin’de 1917 Ekim Devrimi’nden sonra Marksizm’in etkisini artırdığı, iç sorunlarını çözüme kavuşturan Sovyetler Birliği’nin ideoloji ihracı çabalarına bağlı olarak Sovyetlerin etkisindeki Marksistlerin etkisini artırdığı görülmektedir. Ancak Mao’nun Rusya’nın etkisindeki komünistlerle Çin’in bağımsızlığa kavuşturulabileceği düşüncesinde olmadığı ve doğrudan Çin köylüsüne dayalı bir mücadele yöntemini benimsediği görülmektedir.

Bu konuda Mao’nun görüşü, Çin’de bir devrim kentlerdeki zayıf burjuva ile mümkün değildir ve gelecekte köylülerin desteğine ihtiyaç olduğunda küstürülen köylülerden beklenilen desteğin gelmeyeceği şeklindedir. Bu nedenle düşüncesini ve hareketini daha baştan Çin nüfusunun ana gövdesini oluşturan köylü kitleler merkezinde şekillendirmiştir (Oskay, 1967: 293-294).

Temiz yürekli bir lider olarak tanımlanan Dr. Sun Yat Sen, iyi niyetli bir şekilde harap olmuş ülkesini ABD’nin de yardımı ile feodalizmden kurtarmaya çalışmasına karşın istediği başarıyı elde edememiştir. Toprak ağalarından ve feodalizmden kurtarılmış modern bir Çin ümidini 1925’teki ölümüne kadar sürdüren Sun Yat Sen, 1911 Devrimi ile oldukça yıpranmış bir ülke devralmış, devletin düzenli bir ordusu olmaması nedeniyle isteyenin yanına üç beş kişi toplayarak çeteler kurması, toprak ağaları ve feodallerle anlaşarak çeşitli bölgelerin haraca bağlanması karşısında yeterli çözümler üretememiştir (Oskay, 1967: 294).

Çin’in bağımsızlık kazanmaya çalıştığı ve iç karışıklıkların devam ettiği bu dönemde Sovyetler ile iyi ilişkilerin kurulduğu, hatta Sun Yat Sen’in Çin’in varlığını sürdürebilmesi için Sovyetlerle işbirliğinin devam ettirilmesini vasiyet ettiği görülmektedir (Oskay, 1967: 294; Bekcan, 2017: 372-373). Sovyetlerin antiemperyalist savaşlara destek verme düşüncesinin de etkisi ile 1920’lerden itibaren iki ülke arasında yakınlaşmanın olduğu, 1924 yılından itibaren ise diplomatik ilişkilerin resmen kurulduğu görülmektedir. İlk dönemlerde Sovyetler, Çin’e Sovyetleştirme çabasına girilmeyeceği konusunda garantiler verdiği, Sovyetlerin desteği ile Kuomintang parti ordunun kurulması için finansal ve teknik yardım yapıldığı görülmektedir. Bu ilk dönemde, Kuomintag içerisinde komünistlerin de

34

olduğu ve bunun 1927 yılındaki işçi ayaklanmasına kadar devam ettiği görülmektedir.

Sun Yat Sen’in ölümünden sonra partinin ve devletin başına geçen Çan Kayşek, Şubat 1927’de yarım milyon işçinin katıldığı grevin bir ayaklanmaya dönüşmesi üzerine silaha başvurmuş, ayaklanma şiddetle bastırılırken parti içerisindeki komünistler ihraç edilerek komünistlerin partisi ÇKP de yasadışı sayılmıştır (Bekcan, 2017: 373).

1927’deki grevin kentlere yayılan bir işçi ayaklanmasına dönüşmesi sırasında esasında komünistlerin Kuomintang ile arayı bozmamak için isyancılara beklenilen desteği vermediği belirtilmektedir. Stalin’in de bu noktada bağlantılı olduğu komünistleri uyardığı ve Sovyetlerle Çin’in arasını bozacak eylemlerden kaçınılmasını tavsiye ettiği görülmektedir. Kuomintang içindeki komünistlerin ve ÇKP’ nin kentlerdeki bu ayaklanma karşısında pasif kalmasına karşın Çan Kayşek’in asıl korkusu gerçekleşmiş ve kentlerdeki işçi ayaklanması çok geçmeden köylerdeki köylü isyanlarına yol açmıştır. Bu isyanlar ÇKP’ nin dört kurucusundan birisi olan Mao’nun köylülerle ilgili düşüncesini test etmesi açısından bir tecrübe olmuştur denebilir.

Çünkü köylerde başlayan isyan üzerine ÇKP, Mao’yu Hunan Eyaleti’nde incelemeler yapmaya göndermiştir. İnceleme dönüşünde hazırladığı raporda çok yakında büyük bir fırtınanın patlayacağını yazdığı görülmektedir. Köylülerin durumunu yerinde inceleyen Mao, parti yönetimine Sun Yat Sen’in devrime adanmış ömrünün ve Kuomintang’ın yapamadığını köylülerin birkaç yılda yapacağını söylemiş ancak düşünceleri dolayısıyla eleştirilmiştir. Bunun üzerine Mao, harekete geçmek için uygun olduğunu düşündüğü Hunan’a dönmüştür (Oskay, 1967: 295-297; Bekcan, 2017: 375).

Köylülere dayalı devrim düşüncesini hayata geçirmek için partinin karşı çıkmasına rağmen Hunan’a dönen Mao, 1927’de başarısız bir ayaklanma girişiminde bulunmuş olmasına karşın gözlemlerinden dersler çıkarmış bir lider olarak kuvvetlerini uygun bölgelerde yeniden örgütlemiş, köylüleri bölgeler bazında örgütleyerek planladığı devrimin alt yapısını oluşturma yönünde adımlar atmıştır9.

9 Parti yönetimi ile devrimin nasıl gerçekleştirileceği konusunda görüş ayrılığına düşen Mao’nun Çin şartlarına uygun olmayan bir Marksizmi savunan Marksistlerin hayvan gübresi kadar bile işe

35

Bunun yanında benzer mücadeleler içerisindeki liderlerle işbirliğine giderek hareket içerisindeki konumunu güçlendirmiş ve devam eden yıllarda merkezi hükümete karşı saldırılarını artırmıştır. Bu dönemde ÇKP güçleri içerisinde Moskova yanlısı liderlerin olduğu ve zaman içerisinde ÇKP’ nin ve Çin’deki isyan liderliğinin Moskova kontrolünden çıktığı görülmektedir. Buna karşın 1931’de Japonya’nın Mançurya’yı işgal ederek Çin’e saldırması dolayısı ile Sovyetlerin gerek Kuomintang ile gerekse ÇKP ile ilişkilerini bozmadığı, milliyetçi bir yönetim olan Kuomintang yönetimini yıkılana kadar asker ve silah yardımları ile desteklemeye devam ettiği görülmektedir.

Ancak Sovyetlerin bu süreç içerisinde gittikçe güçlenen Mao dolayısı ile Çin’deki komünist hareketin gittikçe bağımsızlaşan bir harekete dönüşmesine yönelik endişelerinin sürdüğü görülmektedir (Bekcan, 2017: 375).