• Sonuç bulunamadı

Bunların sayısı burada zikredilenlerden ibaret değildir Yapılacak bir araştırmayla bir­ çok eserde çeşitli ayrıntıların derlenm esi mümkündür Ahm et İhsan’ın Paul Horigaut’dan

Belgede Atatürk Kültür Merkezi (sayfa 183-185)

M ütefenninleri tâ keşfe kadar tırmanıyor;

12 Bunların sayısı burada zikredilenlerden ibaret değildir Yapılacak bir araştırmayla bir­ çok eserde çeşitli ayrıntıların derlenm esi mümkündür Ahm et İhsan’ın Paul Horigaut’dan

çevirdiği “İstanbul İşgal Altında İken-Asit Russik” (Servet-i Fünun, nu. 1804-119, 12 Mart 1931, s. 239) de şu cümle yer alır: “Acaba Moskoflar İstanbul’a akın edip bir takım barlar açma­ dan gece eğlencesine muhtaç olanlar ne yapıyormuş” (s. 339). “Karanlığa Atlayış” romanı­ nı tanıtırken de Ahmet İhsan yaptığı özette Rusları da başka devlet mensuplarıyla olan karışık münasebetleri içinde gösterir: “Irak’ın teşekkülüne İngilizler hesabına çalışan bir Arap şeyhi ve gayet güzel kızı olan garip maceralı bir Rus kadını ve nihayet pek temiz hissiyata mâlik bir Avusturya diplomatı da var. H epsinin arasında yalnız bir koku duyuluyor. O da petrol! (...) Kadın MoskoPtur. İsmi Naco Sergiyevna’dır. Maktul Nikola Petroviç Melikov Nikola, Kaf­ kas’ta petrol menbaları sahibidir. Katil m eçhul ecnebi memlekette kalmış bir Moskof mül­ tecisi.” “Biz Bağdatlılar zavallılarız. Avrupalılar gözümüzün içindeki sürmeyi bile çalmak istiyorlar. Halet Bey Bolşevik Rusya’nın adam ıdır” Servet-i Fünun, nu. 1624/15, 29 Eylül 1927, s. 318-320.

13 Sodom ve Gomore, s. 90-97. Ayrıca bu romandaki yabancılar hakkında bkz., İ. Enginün “Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Sodom ve Gomore’sinde Yabancılar,” Mukayeseli Edebi­

1039

Ç arlık gem isinden h em en herkes b ir asalet ünvanı k u rta ra ra k gelm işti de­ n eb ilir; -Acayip ve çok tehlikeli b ir p e ri kafilesi gibi, bu sakin baş d in le n ­ d irm e m abadlerine, b ir kısm ı sakat, göğüsleri n işan larla dolu, yine Kafkas ve Kazak kıyafetli erkekleriyle b e ra b e r üşüşm üşlerdi. H e r büyükçe k ah ­ vede tom bala oynanıyor, muayyen saatlerde ışıklar kısılıyor, n a rin endam lı delikanlılar, Kafkas d an sları, k a d ın la r ufak tefek p lastik rak slar yapıyor­ lar, sem tleri dolayısıyla d ah a kapalı, m üşterisi d ah a az y erlere hiç olm az­ sa gezici çalgıcılar u ğ ru y o rlard ı.” 14

Bu m o d alar arasın d a “ h em en herk es b ir Rus kad ın ı ile” yaşar (s. 248). T an p ın a r kalabalık k ad ro lu e serin d e kısa çizgilerle olsa da “esm er, süz­ g ü n bakışlı, şirin ” Rus k ad ın ı Yuneşka (s. 283-284) dan ve o n u n üvey k a r­ deşi M ih a ilo f tan bahseder. Yuneşka b ir karaborsacının m etresidir. E serin k ah ram an ı o n u n la tanıştığında, “ Ne k ad ar çok p u d ra sürm üştü! B una rağ ­ m en çok sevim li ve çekim liydi” (s. 220) diye aldığı izlenim i nakleder. B or­ sa sokağının b ir köşesinde çift kapılı b ir a p a rtm a n d a o tu ra n M ih a ilo fu n evinde iki tabela vardır: Fotoğrafçı ve “ Psişik h astalık lar p ro fe sö rü ” ki bu b ir falcılıktır. Fotoğrafçılığı arkadaşı, Leon Leonoiç kendisi de falcılığı yü­ rü tü r: “ Safdil b ir m ü şteri karşısında, çerçevesiz g ö zlü k lerin in -o zam an d ah a çerçeveli gözlük m odası yoktu- çok p arla k cam ları arkasında b ird e n ­ b ire b u ld u ğ u soğuk ve keskin bakışlarıyla, M ihailof ikinci m esleğini k en ­ disi id are ederdi(..) Ö n ü n e b ir el açıldı m ı derh al, d u rd u ru lm ası im kânsız b ir şelâle gibi konuşm ağa başlar, m üsbet ve m enfi o k ad a r ih tim al ve im ­ kânı b ir a rad a sayardı ki k en d isin i dinleyen m ü şte rin in b ü tü n hayatını ve ru h u n u açık b ir kitap gibi o k u d u ğ u n a in an m am asın a im kân y o k tu ” (s. 285).

T an p ın a r’m , “yüzü k en d isin i hiç güzelleştirm eyen b ir gülüm sem e ile ikiye b ö lü n m ü ş gibiydi” diye tasvir ettiği L eor L eonoiç daim a elindeki k em an ı çalar.

M ihailoP un m ezelerle dolu içki m asası, sem averi de tasvir ed ilir (s. 294).

İstan b u l’da açılan Ruskaya İzyoşka, L o n d ra b a rla rın ın ad ları zik re d i­ lir. İh san Beyaz R usların b aşlattık ları değişiklikleri şöyle an latır: “Adım başında, lokanta, bar, küçük eğlence yeri... H ele k ad ın ları, bize çok şey aşılayacak gibi görünüyor. Ş im diden h an ım la rım ızın kıyafeti değişti. G ör­ d ü ğ ü n o te p e d e n sıkm a başlar o n la rd a n geçti. A rtık peçe kalktı diyebili­ riz. D üzgün zevki de yine o n la rd a n geçti. K ad ın larım ızın a rtık çalıştığını biliyor m usun? İlk önce, h a rb in so n u n a d o ğ ru fak ir k ad ın la r çöpçü o ld u ­

EDEBİYATIMIZDA RUS TİPLERİ

1 4

lar. Yani u m u m î hizm ete girdiler. S onra o k u r yazarlar postahaneye filan alın d ı. Şim di epeyce m e m u r k ad ın var. D aha da artıyor. D üşün b ir kere, hiç b ir zam an istifade edem eyecekleri İçtim aî h ü rriy e ti, çöpçülüğe k ad ar razı olan bu biçareler getirdi. Sonra da işlerinden ilk çıkarılan onlar oldu..”

(..)Ruslar tom bala diye b ir oyun icat ettiler. İstan b u l’u alt üst etti. D ün akşam D ivanyolu’n d a Şule diye b ir kahvede zavallı b ir m e m u r p alto su n a varıncaya k ad a r h e r şeyini kaybetti. M üthiş b ir kriz geçiriyoruz. H alk ım ı­ za a rtık çok p a ra lâzım ... Şim dilik b u lu n u y o r da. Fakat sonu n ’olacak? Bir vaktin o ld u ğ u zam an Florya p la jla rın a git! O ra d a k adın, erk ek b erab erce yıkanıyorlar... Bizim polis de fellik fellik o ru ç b o za n ların peşinde... Bu­ gü n işlerim iz olm asa idi, b e ra b e r g id e rd ik ” (s. 215-216).

—“Şu lokantaya bak, dedi. Y arısından fazlası Rus m uhaciri! Birkaç Rum ve E rm en i bezirgânla, bizim m irasy ed ilerd en başka h ep si Rus. B un­

la rın çoğu geleli b ir sene olm adı. M ahm utpaşa’da S u ltan a h m e t’te, Baye- zıt’ta b irtakım evlere yerleştiler. A m erikalılar fakirlerine günde yirm i, otuz k u ru ş yardım ed iy o rlard ı. Şim di h ep si p a ra kazanıyor. H em nasıl biliyor m usun? K endi san atların ı bize kabul ettirerek . S inem alara dek o r yaparak, resim yapıp satarak, ev d uvarı boyayarak.. Bir yığın da m usikişinas geldi. B u rad a Tepebaşı’n d a, baletler, oy u n lar veriliyor. Bu akşam galiba çoktan b e ri ilân ed ilen b ir o y unları v a r” (s. 217). Bu g e le n le rd e n b iri “ m e şh u r balerin” Tosca’dır. “Vaktiyle Ç arın heyetinde oynadığı” söylenen “ufak boy­ lu, n a rin , fakat çevik vücutlu, d ah a ziyade yüzüne b ir kedi m anzarası ve­ re n çekikçe gözleriyle güzel b ir k ad ın ”dır(s. 218).

Fâtih-Harbiye’d e 15 Peyam i Safa, b ir Rus kızı ile sevgilisinin yeni hayat

şa rtları karşısındaki k o p u şla rın ı d ram a tik şekilde anlatır. Bu hikâye k en ­ di çevresine yabancılaşm aya başlayan b ir Türk kızını, N erim a n ’ı u y a n d ır­ m ak için anlatılm ıştır. “Yaslar giyinm iş b ir ecnebi k adın” kızın hikâyesini anlatm ıştır. Fevkalâde güzel kızı evvela, g ita r çalan fak ir b ir Rus artisiyle sevişir. Parasızlıktan evlenem ezler. Yıllar so n ra kız a rtık sefalete d ah a faz­ la dayanam az ve karşısına çıkan zengin b ir Rum ’la yaşamaya başlar. “ Rus genci, yine Beyoğlu’nda, bazı Rus lo k a n taların d a g itar çalarak hayatını ka­ zanm aya devam eder; o kadar m a ğ ru rd u r ki hiç kimseye ıztırab ın d an b a h ­ setmez.” Fakat tahsilli ve hisli olan kız, yeni hayatından m em n u n değildir, h e r şeyi “sahte” sevgilisiyle yaşarken, etrafın d a hep görgülü, sam im i adam ­ lar var. ih tilâ ld e n k u rtu lm u ş beyaz Ruslar. B u n ların h epsi fakir. Fakat hep kıym etli adam lar. H ele b a şla rın d a n o k ad a r şey de geçince b ü sb ü tü n a n ­ layışları artm ış, sefalet o n la rı terbiye etm iş” (s. 95-96). Rus kızı b ir gece

Belgede Atatürk Kültür Merkezi (sayfa 183-185)