KATILIM BANKALARININ FAALİYETLERİ VE KLASİK BANKALAR İLE KARŞILAŞTIRILMAS
BSMV Mükellefiyet
Açısından
— Katılım bankaları, 02 Kasım 1984 Tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1.maddesi kapsamında ticari faaliyetlerle uğraştıkları için Katma Değer Vergisi Mükellefi olmaktadırlar.
— Yukarıdaki ifadeden
anlaşılacağı üzere katılım bankaları fon kullandırma yöntemleriyle gayrimenkul, mal vb ticaretinde bulundukları için KDV kapsamına girmektedirler.
— Klasik bankalar, katılım bankalarının aksine ticaretle uğraşmazlar. Dolayısıyla gayrimenkul ve mal ticaretinde direkt olarak yer almazlar. Bu nedenden dolayı KDV kapsamına girmemektedirler.
BSMV Mükellefiyeti
Açısından
— 2005 yılından önce banka statüsü taşımayan katılım bankaları 2005 yılından sonra 5411 sayılı Bankacılık Kanun’u ile bu statü içerisine girmiş ve
— Klasik bankalarda katılım bankaları gibi, finansal kiralama dışında kalan yaptıkları işlemler
doğrultusunda BSMV
kapsamındadırlar.
168
BSMV Kanunu’nun 28/2.
maddesine göre BSMV
mükellefiyeti kapsamına alınmıştır.
Tablo 9. Katılım Bankaları ile Klasik Bankaların Muhasebe Uygulamaları
Yönüyle Karşılaştırılması
Yukarıdaki tabloda katılım bankaları ile klasik bankaların muhasebe uygulamaları ve tabi oldukları kanunlar yönünden benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konmuştur. Katılım bankaları ile klasik bankaların arasındaki benzerliklerin nedeni; her ikisinin de aynı mevzuata tabi olmalarıdır. Farklılıkların nedeni ise; katılım bankalarının faizsiz esasa dayanarak, klasik bankaların ise faizli esasa dayanarak çalışmalarıdır.
2.8. KATILIM BANKALARININ KLASİK BANKALARA BENZEYEN YANLARI
Gerek klasik bankalar, gerekse katılım bankaları devlet karşısında aynı ölçüde sorumlu ve bağımlı pozisyonda bulunmaktadırlar. Bunun nedeni; kuruluş ve faaliyetler için özel izin, faaliyetlerin ve mali durumun denetlenmesi, mali duruma ve yönetime müdahale yetkisi gibi konularda benzer kurallar konulmasıdır.169
Katılım bankaları, klasik bankacılık faaliyetlerinin birçoğunu faizsiz esasa dayanarak yerine getirmektedirler. Fakat katılım bankalarının niteliği gereği ve mevzuat açısından bazı faaliyetleri yapmaları mümkün değildir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra katılım bankaları da Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu kapsamına alınmıştır. Güvence altına alınan tutar, her iki bankacılık türünde de 50.000 TL’dir.
Her iki kurumunda kurulabilmeleri için Bankalar Kurulu’nun izni gerekmektedir. Katılım bankalarının kurulabilmesi için ayrıca Merkez Bankası’nın olumlu görüşü ile Hazine Müsteşarlığının önerisine ihtiyaç vardır. Aynı şekilde bankalarında Sanayi ve
Ticaret Bakanlığının önerisine ihtiyaçları vardır. Katılım Bankaları, bankalar gibi en az 100 ortaklı bir A.Ş. şeklinde kurulabilirler. Yönetim organları bakımından her iki kurum benzerlik göstermektedir. Her ikisi de yönetim kurulu, denetleme kurulu ve genel müdür gibi birimlere sahiptir. Katılım bankaları yaptıkları hizmetler karşılığında aldıkları komisyonlardan dolayı banka ve sigorta muamele vergisi ödemektedirler. Kurumlar vergisi, kaynak kullanımı destekleme fonu, gelir vergisi ve damga vergisine konu işlemlerinden dolayı klasik bankalardan herhangi bir farkı yoktur.170
2.9. KATILIM BANKACILIĞININ DEZAVANTAJLARI
Katılım bankaları, dini inançları doğrultusunda faizden uzak duran insanlara hitap ederken, faizli sistemle çalışan kişi ya da kuruluşlara da hitap ederek klasik bankalara göre avantaj sağlamaktadırlar. Katılım bankalarının bu ve buna benzer bazı avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır. Bunlar;171
- Mali Enstrümanların Azlığı: İslami finansta faiz olmadığı için, mali araç
çeşitliliği geleneksel bankacılığa göre çok daha azdır. Modern finansta enstrüman çeşitliliğini yaratan faiz olgusudur. Halen yaklaşık 1000 kadar faizli enstrüman finans dünyasında işlem görüyor. Faizsiz bankaların hem borç kaynakları (pasif) hem de aktifi oluşturan varlıklar bakımından bir handikapla karşı karşıya olduğunu söylemek mümkündür. Bunun çaresi “yaratıcı İslami finans mühendisliğini” harekete geçirmektir.
- Acil İhtiyaçları Karşılamada Yetersizlik: Proje safhası tamamlanmış,
yürüyen işlere (running busines) finansman desteği vermekte katılım bankaları, klasik bankalar kadar etkili olamamaktadırlar. Faaliyet halindeki şirketler; işletme sermayesi kadar spot alımlar ve beklenmedik giderler vs. ihtiyaçları örneğin işçi ücretlerini ödemek, vadesi gelen çek senet bedelini karşılamak için acilen nakit paraya gereksinim duyarlar. Bu iş dünyasının günlük realitelerindendir.
170 Ersan ÖZGÜR, a.g.e., s.97.
171 Sami USLU, “İslam’da Faiz Yasağı ve Çağdaş Finans”, Zafer Yayınları, İstanbul, 2005, s.131-
Kar – zarar ortaklığı sistemi, şirketlerin bu tür ani ve hayati ihtiyaçlarına yanıt vermek için müsait değildir. Katılım bankalarının pratik hayattaki belki en büyük noksanları budur.
- Uzun Vadeli Projelere Kaynak Sağlayamama: Katılım bankacılığı uzun
vadeli, düşük getirili finansmanına yönelemiyor. Onun yerine, murabaha yöntemiyle kısa vadeli ticaret finansmanına yoğunlaşıyor. Çünkü bu tür finansman kısa sürede kar getirir, idaresi kolaydır ve daha az risklidir. Dolayısıyla, kırtasiye, kira, elektrik, su, havagazı vs giderlerini ödeyebilmek için katılım bankaları murabaha işlemlerine bağımlı durumdadırlar. Ancak, gerçekte bu bankaların asıl fonksiyonu; mudaraba ve muşaraka işlemleridir.
- Kamu Finansmanına Katılamama: Kamu finansmanının tamamına yakın
bölümü faiz içeren mali araçlar vasıtasıyla yapılır. Örneğin, ülkemizde kamuya finans sağlayan araçlar hazine bonosu ve devlet tahvilidir. Katılım bankaları, doğal olarak bu alana girememektedir. Çünkü çoğu kez getirisiz alanlara yönelen kamu yatırımlarını kar zarar ortaklığı sistemiyle finanse etmek mümkün değildir. Ancak gelir ortaklığı senetleri, hem İslamiyet’e uygundur hem de kamu finansmanı için uygun bir mali araçtır. Özal döneminde 1984 yılında köprü gelir senetleri çıkarılarak önemli finansman sağlanmıştır.
- Para Piyasasına Girememe: Katılım bankaları kısa vadeli faizli ve likit mali
kıymetlerin alış-verişinin yapıldığı bankalar arası para piyasasında işlem yapamazlar. Bu nedenle, örneğin gecelik (overnight) olarak nakit fazlalarını satarak değerlendirme veya bu piyasada günlük açıklarını kapamak imkanından yoksundurlar.
- Verimli Enstrümanlarla İşlem Yapamama: Ülkemizde kamunun çıkardığı
hazine bonosu ve devlet tahvilleri (DİBS) tam güvenilir, 3 – 12 ay vadeli her zaman enflasyon oranının üzerinde getiri sağlayacak kadar verimli ve son derece likit varlıklardır. 1980’li yılların ortalarından bu yana bankalar; bu mali araçlara yatırım yaparak, yüksek getiri sağlıyor, müşterilerle repo yaparak, istediği zaman ve miktarda nakite dönüyor, kolay kazanç sağlıyor, ayrıca disponibilite gereksinimini bu
kağıtlarla karşılıyorlar. Katılım bankaları aktif yönetimini çok kolaylaştıran bu finansal enstrümandan faiz taşıdığı için, yararlanma imkanına sahip değildirler.
- Senet Karşılığı Kredi Kullandıramama: Ülkemiz bankacılığında verimlilik
ve emniyet bakımından en çok tercih edilen kredi türü olan senet karşılığı krediler, faizli muamele olduğu için katılım bankalarının çalışma alanına girememektedir.
- Bilanço Analizinde Güçlük: Faizli bankacılıkta reeskont işlemleri yoluyla
aktif ve pasif kalemlerin değerlendirilmesi problem teşkil etmez. İslami bankacılıkta ise, faiz olmaması nedeniyle bilhassa aktifin değerlemesi oldukça güçtür.
-
İkincil Piyasalarda İşlem Yapamama:İslami finansal varlıklar için örneğin
borsa gibi organize veya döviz piyasası gibi organize olmayan ikincil piyasalar yoktur. Bir mali varlığın istenildiği an, kolayca ve zarar görmeden alınıp, satılması ikincil piyasanın mevcudiyetine bağlıdır. İslami bankaların hem birincil hem ikincil piyasa olan borsalarda bazı hususlara dikkat etmek koşuluyla işlem yapması mümkündür.
- Faizli Bankalarla Rekabeti: Katılım bankalarının, klasik bankalara göre
ciddi bir dezavantajı da şudur. Faizli bankalar; bir departman kurmak suretiyle İslami esaslara uygun muameleler yapabilir, bu bağlamda murabaha işlemlerine yer verebilir. Nitekim son yıllarda uluslararası bazı bankaların Türk şirketlerine sendikasyon yoluyla murabaha hizmeti verdikleri görülüyor. Buna karşılık, Katılım bankaları, faizli finans kesimindeki bankalarla onların alanında rekabet etme şansına sahip değildirler.