• Sonuç bulunamadı

Sakıflı camilerin bozulma nedenleri ve koruma sorunları, diğer taşınmaz kültür varlıklarının korunması konusunda karşılaşılan sorunlar ile örtüşmektedir. Camilerin tarihsel süreçlerinden de anlaşılacağı üzere bu yapılar çeşitli dönemlerde bir takım doğal ve insan kaynaklı etkenlerle bozulmalara uğramış ve çeşitli dönemlerde onarımlar geçirmişlerdir. Camilerin bozulma nedenleri, “doğal etkenler” ve insan kaynaklı etkenler” olmak üzere iki ana başlık altında verilmiştir.

3.4.1 Doğal etkenler

- Yapının konumu ve zemin yapısı etkileri: Yapının bulunduğu yer eğimli bir arazide veya dere yatağında ise, bu durum iklime bağlı etkenlerden daha fazla zarar görmesine neden olabilir. Yer altı suları ile ilgili gerekli önlemlerin alınmaması sonucu yapı temeli zarar görmektedir. Yapının fay hattı üzerinde yer alması depremlerden daha fazla zarar görmesine yol açabilir. Nitekim İstanbul’un yüzyıllar içerisinde geçirdiği depremler dikkate alındığında bu etken İstanbul’un taşınmaz kültür varlıklarını her zaman olumsuz etkilemiştir. 16. Yy. sakıflı camilerinin tarihçeleri göz önüne alındığında da farklı dönemlerde depremler nedeniyle hasara uğradıkları ve onarım geçirdikleri görülmektedir. Yapıların bulunduğu zemin mukavemetinin düşük olması ya da yapının temelinin oturduğu her bölgede homojen olmaması, yapıda dönme, farklı oturma gibi gözle görülebilen bozulmalara da neden olabilmektedir (Ahunbay, 1996).

- İklim etkileri: İklimler arasındaki ısı farklılıkları yapı malzemesinin fiziksel ve kimyasal yapısını bozmaktadır. Güneş ışınlarının ultraviyole bileşeni, ahşap tekstil ve pigmentleri üzerinde hasar verici etkiye sahiptir. Yağmur ve kar suları da yapı malzemeleri üzerinde aşındırıcı etkiye sahiptir. Çeşitli yollarla yapı bünyesine ulaşan su, malzemenin nem miktarında artışa neden olarak aşınmaya sebep olmaktadır. Soğuk havalarda malzeme gözeneklerine nüfus eden su donduğunda hacmi arttığından deformasyona neden olmaktadır. Rüzgar etkisiyle yapı yüzeylerinde patinalar oluşur. Rüzgar ile taşınan toz, kum gibi parçacıklar malzeme yüzeyine çarparak aşınmalar oluşturur. Ayrıca rüzgarın taşıyarak getirdiği tohumların boşalmış derzlere ve

yapıdaki bir takım oyuklara yerleşmesiyle yapı üzerinde bir takım bitkiler üremekte, bu bitkilerin kökleri de yapıya zarar vermektedir.

- Doğal afetlerin etkileri: Aniden şiddetli bir felaket olarak ortaya çıkan deprem, sel, fırtına, yıldırım düşmesi, volkanik patlama, heyelan, çığ düşmesi, gibi olaylar tarihi yapıların ciddi bir şekilde zarar görmesine neden olmaktadırlar. Deprem etkisi ile tarihi yapılarda çatlama, ayrılma, kısmen veya tamamen yıkılmaya varan hasarlar oluşmaktadır. Volkanik patlamalar çevresindeki tüm yapıları etkileyerek bir yerleşmeyi tamamen yok edebilmektedir. Sel, Tsunami gibi doğal afetlerde yapıda parçalanma, yıkılma gibi sorunların yanısıra malzemelerinin ıslanması sonucu bozulma sürecini tetiklemektedir. Şiddetli fırtınalarda yapıların çatıları öncelikli olmak üzere, tüm yapı elemanları hasar görebilmektedir. Ayrıca bu fırtınalar sırasında yıldırım düşmesi yangınların oluşumuna sebebiyet verebilmektedir.

3.4.2 İnsan kaynaklı etkenler

- Yapıların terk edilmesinin etkileri: İnsanlar tarafından sosyo–ekonomik sorunlar nedeniyle bir yaşam alanının terk edilmesi bu yerleşimdeki yapıların bakımsız kalarak zaman içinde harap olmasına yol açmaktadır.

- Tasarım hataları ve bilinçsiz müdahalelerin etkileri: Tarihi yapılarda onarım uzmanlık gerektiren bir iştir. Uzman olmayan kişiler tarafından yapılan onarımlar yapıya hasar vermektedir. Nitekim 16. Yy. sakıflı camilerinde en sık karşılaşılan sorunlardan biri de zaman zaman iyi niyetli de olsa bilinçsiz müdahalelerdir. Yapıların kötü kullanımı, ihtiyaca göre yapıya eklenen ara katlar, çeşitli amaçlarla pencere oranlarının değiştirilmesi, yapının yüklerini de etkilediğinden hasar sürecini hızlandırmaktadır. Yapıyı oluşturan yapı bileşenlerinin uygun bağlayıcı malzemelerle ve teknik detaylarla birleştirilmeleri yapının dayanımını arttırmak ve onları daha uzun süre koruyabilmek açısından önemlidir. Binaların taşıyıcı sisteminde düşey taşıyıcıların, üzerlerine gelen yatay ve düşey yükleri taşıyabilecek kesitlerde yapılmamaları durumunda yapıda ciddi hasarlar oluşabilmektedir. Bununla birlikte kullanılan malzemelerin iyi nitelikli olmaması, yapıların bozulma sürecini hızlandırmaktadır. Tarihi eserin yakınındaki bir başka yapının yıkımı

veya yapılması esnasında topraktaki yüklerde değişiklikler oluşacağından tarihi yapıda bozulmalara neden olabilmektedir.

- Yasal düzenlemelerin etkileri: 1930 yılındaki 1580 sayılı Belediye kanununun 115. maddesine göre tarihi değeri olan yapıların sahiplerine onarım yapmaları için bildirimde bulunulacak, yapılmadığı takdirde bedeli mal sahibinden taksitle alınmak suretiyle Belediye tarafından yapılacaktı, bu tür yapıların onarımının mümkün olmaması durumunda Belediye tarafından kamulaştırma bedeli ödenmeden yeni yapı yapılabilecekti (Madran, 1997). Türkiye’de camilerin ve din görevlilerinin ihtiyaç durumları ile ilgili bilgilerin edinilmesi amacıyla, 17 Nisan 1927 tarihli 1011 sayılı bütçe kanununun 14. maddesine göre Türkiye’nin ne kadar cami ve ne kadar din görevlisi ihtiyacı olduğunun 31 Mayıs 1928 tarihine kadar belirlenmesi istenmiştir (Meydan, 2010). Yapılan çalışmanın ardından 22 Kasım 1935 yılında çıkarılan 3163 sayılı kanun ile ihtiyacın bulunmadığı tespiti yapılan bazı camiler kadro harici bırakılmıştır. 1933 yılı 2290 Sayılı Belediye Yapı ve Yollar Kanununa göre “Yapıların boyut ya da cephe değişimini gerektiren tamiratlar için Belediyeden ruhsat alınacak, ancak yıkılacak halde olan ve yenilenmesine olanak olmayan yapılar mal sahibi ya da Belediye tarafından onbeş gün içinde yıktırılacaktır” yıkılacak duruma geldiğine kimin, hangi kriterlere göre karar vereceği belirsiz olduğundan bu maddeye dayanılarak bir çok yıkım yapıldığı düşünülmektedir (Madran, 1997). 1930’lu yıllarda çok büyük çaplı eski eser yıkımı yaşanmış, ikinci yoğun tahribat dönemi de 1950-1960 yılları arasında olmuştur (Çal,1990). 1935 yılında 2762 sayılı Vakıflar Kanunu çıkarılmış, bu kanunla Vakıflar İdaresi, kendilerine ait olan eserlerin imar ve korunmasından sorumlu tutulmuş, değerini yitiren vakıf mallarının tasfiyesi öngörülmüş fakat tarihi ve mimari eserlerin satılamayacağı belirtilmiştir (Mumcu, 1972). 1951 yılında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu (GEEAYK) kurulmuştur19

. Bu kurul kurulmasına rağmen tahribatın önüne geçememiş, Belediyeler kimi zaman “mail-i indiham” raporlarına dayanarak, kimi zaman siyasi etkiyle GEEAYK’nın kararlarına uymayarak eski eser tahribatına devam etmişlerdir (Çal, 1990).

1950’li yıllarda çeşitli imar faliyetleri ve yeni yol yapımları nedeniyle hükümet ve belediyelerce bir çok caminin yıkılmasına veya nakline karar verilmişken Gayri Menkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından hazırlanan liste ile bir kısım caminin muhafazası sağlanmış, fakat diğer bir kısmı kaderine terk edilmiştir (Ünsal, 1968). Demiryolu güzergahı üzerinde ve Divanyolu caddesinin genişletilmesi çalışmalarında yol üzerinde bulunan eserlerin bazıları kesilmiş, bazıları geri çekilmiş, bazıları ise tamamen ortadan kalkmıştır (Ünal ve Mazlum, 2017). 1957 yılında 7044 sayılı kanun ile herhangi bir yolla, Belediyelere, hazineye, özel idarelere geçen ama aslında Vakıf yoluyla yapılan taşınmaz mallar içinde korunması gerekli tarihsel veya mimari değer taşıyan eserlerin mülküyetleri Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçmektedir. Bu kanunla mülkiyetine geçen eserleri koruması altına almış bir ölçüde tahribatları önlemeye çalışmıştır (Mumcu, 1972). 1973 yılında 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu, 1983 yılında 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu çıkarılmıştır. Günümüzdeki imar düzenlemeleriyle kat yüksekliklerinin aşırı artması tarihi yapıları olumsuz etkilemektedir.

- Yangınların etkileri: Ülkemizde sıkça görülen yangınlar sebebiyle ahşap yapı elemanları tahrip olmuştur. Tarih boyunca İstanbul’da büyük semt yangınları olmuştur. Bu yangınlarda diğer ahşap yapılar gibi sakıflı camilerin ahşap çatıları, son cemaat yeri ahşap direkleri ve diğer ahşap yapı elemanları büyük hasar görmüştür.

- Savaşlar ve Vandalizmin etkileri: Savaşlarda bombaların etkisiyle çeşitli tarihi binalar harap olmaktadır. Patlamaların oluşturduğu basınç kuvveti yapılarda hasara yol açmaktadır. II. Dünya savaşı sonrasında Avrupa’da bir çok kent harabeye dönmüştür. Uzun yıllar süren Ortodoğu savaşı Mezopotamya’da yer alan tarihi eserlerin tahrip edilmesine yol açmıştır. Bosna savaşı sırasında Sırplar tarafından yıkılan Mostar köprüsü günümüzde dinleri ve insanları birleştiren bir öğe olarak yeniden yapılmıştır. Vandalizm eserleri kasıtlı olarak tahrip etme anlamına gelmektedir. Bosna savaşı sırasında Osmanlı egemenliği izlerini taşıdıkları için, camiler yok edilmek istenmiştir.