• Sonuç bulunamadı

1.1.5. Çocuğun SosyalleĢme Sürecini Doğrudan ve Dolaylı Yoldan Etkileyen

1.1.5.3. BoĢanma, Ölüm ve Yoksulluk

BoĢanmanın kelime karĢılığına bakılacak olur ise“eşlerden birinin boşanma ilamı almasıyla evlilik birliğinin son bulmasıdır”(Akt: T.D.K, 23.03.2015 15:30).

BoĢanmanın birden çok Ģekli mevcuttur. BoĢanma olayı çocuğun sosyalleĢme olayını yakından etkilemektedir. BoĢanmanın duygusal boyutu, çiftin karĢılıklı olarak birbirlerini duygusal anlamda tatmin etmemesi iken ekonomik boyutu ise çiftleri bütçelerini koparması anlamına gelmektedir. BoĢanma, evli çiftlerin karĢılıklı hukuki sözleĢmelerinin akitlerinin fesh etmeleri ile meydana gelir. Evlilik ve boĢanma her ülkede açık bir Ģekilde medeni kanun tarafından belirlenmiĢtir (ġentürk, 2006: 61).

Günümüzde de geçmiĢte de her türlü toplumda boĢanma Ģekli ne olursa olsun boĢanma, anlam olarak kötü bir olayı akıllara getirmektedir. Bir de boĢanma hareketlerinin eskiden erkekten gelen bir hareketle meydana geldiği ancak günümüz de ise bu hareketin çoğunlukla kadın tarafından geldiği görülmektedir. Günümüzde kadının iĢ hayatına girmesi, kendi ayakları üzerinde durması bu boĢanma hareketinin artık kadından hareketle de gelmesine neden olmuĢtur (Arslan, 2013: 98-104).

BoĢanma oranları eskiye oranla bir hayli artmıĢtır. BoĢanma, eĢlerin birbirlerine olan saygısını azaltırken küçük sebeplerden dahi boĢanmanın gerçekleĢmesine neden olmuĢtur (Akyüz, 2008: 139).

BoĢanma, her çocuğu muhakkak etkilemektedir. Ancak her çocuğu farklı oranlarda etkilemektedir. Özellikle 0-5 yaĢ dönemi için boĢanma anlaĢılır bir olay değildir. Bu dönemi çocuğun anlaması zor bir olaydır. Bu dönemde çocuk, büyük bir ayrılık kaygısı yaĢayacaktır. Bu kaygıda çocuğun bir sürü olumsuz tavırlar sergilemesine sebep olacaktır. 2-3 yaĢ arası tepkilerini, tutumsal olarak sinirlilik, agresiflilik olarak gösterirken, 3-5 yaĢ arasında ise küsme ve yas ilan etme Ģeklinde duygularını ortaya koyacaktır. BoĢanma hadisesi özellikle 0-5 yaĢ arası baĢlayan cinsel kimlik geliĢimi açısından da oldukça önem arz etmektedir (Cirhinlioğlu,2001:184). Örneğin erkek çocuk için evde baba modelinin olmayıĢı, kız çocuğu için anne modelinin olmayıĢı cinsel kimlikte model alarak öğrenme yöntemine ket vurmuĢ olacaktır.

BoĢanma vakaları çocukların ileriki yaĢları için birçok olumsuz vakaların oluĢmasına neden olmaktadır. BoĢanmanın çocuğun, 0-5 yaĢ arasında olduğu döneme rast gelmesi çocuk için oldukça anlaĢılması güç olup, bu sürece ayak uydurması da oldukça zor geçecektir. (Cirhinlioğlu, 2001: 184).

BoĢanma durumlarında çocuğun mekansal olarak ruhsal olarak yer değiĢtirmiĢ olması onu derinden etkilemektedir. Genelde boĢanma sonrası çocuk annede durmaktadır. Ayrıca boĢanma sonrasında çocuğun refah düzeyi geçmiĢe göre düĢmektedir. Bu durumda her Ģekilde çocuğun olumsuz etkilenmesine neden olmuĢtur (Newman, 2013: 98-105). Özellikle boĢanmıĢ ailelerde büyüyen çocukların anne ve babaya olan özlemi, sosyal hayatları açısından da sosyalleĢmesi açısından da olumsuz izler bırakacaktır (Tezcan, 1985: 159). BoĢanma çocuklarda sapma davranıĢlarının da ortaya çıkmasına neden olabilir. Karı koca sürekli haklı olma ve bu haklılıkla üste çıkma gayesi içindedirler. Bu durumdaki hissettiklerini de sürekli çocuklarına aksettirir ve kendi haklılıklarını çocuğu ile ispatlama yoluna giderler. Ailelerin böyle tavırlar serrgilemeleri, çocuklarda felaketlerin oluĢmasına neden olmaktadır (Özdoğan, 2000: 133). Bu durum çocuklarda suçluluk psikolojisinin yaĢanmasına neden olabilir. Çocuk boĢanmanın nedeni olarak kendisini sebep olarak görebilir. Ġlk yıl özellikle boĢanma sonrası olarak sayılır ve bu yıllar çocuklar için Ģok yılı olarak da ifade edilebilir (Yavuzer, 1995: 80-84).

Günümüz değiĢen aile yapılarında, çok küçük sebeplerden dolayı boĢanmaların görülmesi aile yapısının bozulduğunu göstermektedir. BoĢanma sonrası çocuklar, sorumluluklar edinememekte ve özgüvenleri çok düĢük olup içine kapalı saldırgan tavırlar sergilemektedirler (Okur, 2012: 47). BoĢanmalar, aile içi yaĢanan iniĢ çıkıĢlı iliĢkilerden kaynaklıdır. BoĢanmanın meydana gelmesine özellikle sürekli Ģikayet edilmesi, Ģikayetlerin sorunlara değil eleĢtirilere dayalı olması, Ģikayetlerin kesin haklılıklara dayalı olarak haksızlıkları çıkarma gayesinin olması gibi daha sayamadığımız bir çok davranıĢ mevcuttur (Canel, 2011: 42-43). BoĢanmalara sebep olan bir diğer önemli hususda Ģiddettir. Bu Ģiddet her açıdan düĢünülmelidir. Bireylerin özgürlüklerini kısıtlayacak bedensel, ruhsal, maddesel açıdan olumsuz tavırlara maruz bırakacak, moralin bozulmasına sebebiyet verecek her türlü takınım aile içi Ģiddettir (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı[ASPB], 2014: 6).

Ölüm, aileyi derinden etkileyen önemli bir olaydır. Özellikle anne veya babanın ölümü çocuğun her türlü geliĢim alanını etkilemektedir. Bu ölüm olayı çocuklara muhakkak ki kademeli olarak anlatılmalı ve ölümün ne anlama geldiği gerçek boyutu ile alıĢtırarak çocuğu anlatılmalıdır (Yavuzer, 1995: 87).Ölüm olayının çocuklarda anlama yaĢ sınırı en alt 7 yaĢtır. 7 yaĢ altının ölüm olayını anlama olasılığı azdır. 0-2 yaĢ için anne babanın ölümü halinde çocuklar baĢkalarının ilgisini reddedecek o kiĢilere karĢı saldırgan ve sinirli tavırlar gösterecektir. Ġki üç yaĢ döneminde anne veya babanın vefatının gerçekleĢmesi halinde ayrılık kaygısının hat safhada yaĢanmasına neden olacaktır. 3-4 yaĢlar arasında çocuğun anne veya babanısının vefatından anladığı, uzun ve geri dönüĢü olmayan bir yere gittiği Ģeklindedir. 4-5 yaĢ döneminde ise çocuk, geri dönüĢü hakkında artık bir Ģeyler öğrenmiĢ, bu uzun ayrılığa uyku adını vermiĢ ancak bu uykudan uyanıp geri döneceğine bu yaĢta çocuk inanmaktadır. Bu ölüm hadisesi eğer, anne ya da babanın birisinde gerçekleĢtiyse, çocukta diğer ebeveynin de öleceğine iliĢkin ayrılık kaygısı oluĢabilecektir. Ölüm özellikle 0-5 yaĢ arasında çocuklarda gerileyici bir etki oluĢturur. YaĢına göre geliĢimsel özellikleri geriden hareket etmeye baĢlar (Cirhinlioğlu, 2001: 186- 188). Çocuğun sosyalleĢmesi açısından ölüm hadisesinden etkilenmemesi imkansızdır. Bu etkilenme olumsuz Ģekilde olacaktır (Yavuzer, 1995: 87). Çocuğun geliĢimsel düzeyi dikkate alınarak ölüm olayını kavrayıp kavramadığı tespit edilerek anlatılmaya çalıĢmalıdır.

Ebeveynini kaybetmiĢ ya da bir tanesini kaybetmiĢ çocuktaki oluĢan hislerden bir tanesi ise, anne babasının sevgili evladı olma hükmünü kaybetmiĢ olma hissinin hakimiyetidir (Davis, 1990: 92). Ebeveyn aile iliĢkilerinin iyi olması ve olası olumsuzluklarda bu durumu korumasını sağlamak için ilk önce çocuğun ne istediğini bilip bu kötü durumdan çocuğunu nasıl çıkaracağını araĢtırılmalıdır. Özellikle ebeveynlerden baba öldüyse anne, anne öldüyse baba ilk önce kendini iyi hissetmelidir. Eğer bu durum bu Ģekilde olmazsa kalan ebeveyn ne kendisine ne de çevresine karĢı faydalı olamayacaktır (Davis, 1990: 96-97). Ölümün meydana gelmesi halinde ailenin hayatında refah düzeyi açısından düĢüklüklüğün yaĢandığı görülür (GĠddens, 2010: 120).

Yoksulluk çocuk yetiĢtirilmesinde oldukça önemli hadiselerden bir tanesidir. GeçmiĢte de günümüzde de yoksulluk olgusu toplumsal yaĢamı etkilemektedir. Yoksulluk denilince ilk akla gelen durum ekonomik durumdur. Ġki çeĢit yoksulluk

durumu mevcuttur. Ġlki mutlak yoksulluktur. Mutlak yoksulluk, Ġnsanların hayatlarını idame ettirebilme ve birincil ihtiyaçlarını karĢılayabilme düzeyidir. GeçmiĢte birincil ihtiyaçlarda mutlak yoksul denilebilmesi için asgari düzeyde gıda gereksinimini karĢılayamama durumu baz alınırken, 1970 yılından sonra uluslar arası çalıĢma örgütü (KO) ve Dünya Bankasının (DB) mutlak yoksulluğun belirlenmesinde sadece gıdayı baz almamıĢ, geniĢ olarak kiĢinin ya da ailenin birincil ihtiyaçlarını karĢılayabilmesi için gerekli olan giyim, kalacak yer, gıda sağlık ve eğitim kıstaslarına da yer vermiĢtir. Göreli yoksulluk ta ise; birincil derecede ihtiyaçları karĢılanmıĢtır. Ancak bulunduğu toplum ve ülke refahı açısından kendi durumu karĢılaĢtırılınca kendi düzeyinin bu düzeyden altında kalıĢı göreli yoksulluğu oluĢturmuĢtur (Uçar, 2011: 3-10). Bu durum, bireyin yaĢadığı toplumun refah düzeyinden yeterince yararlanamadığı anlamına gelir.

Maddi anlamda kiĢinin gücünün artması refah seviyesini artıracak ve yoksulluktan kendisini ya da ailesini çıkarmıĢ olacaktır. Aile ve çocukta gücün artması karĢılıklı olarak birbirini etkilemektedir. Ailenin güçlenmesi çocuğu güçlendirirken, çocuğun güçlenmesi de aileyi güçlendirecektir (Özgü Baltacı, 2011: 98). Özellikle de ailenin maddi olarak güçlü olması çocuğun her türlü alanda geliĢimini etkiler ve sosyalleĢme sürecinde de çocuğu ileriye doğru götürür.

Aile, çocukların okul hayatı ve sonrası için topluma kendini kazandıracağı döneme kadar çocuklarına maddi anlamda destek vermelidir. Çocuğunu muhtaç etmemesi, çocuğun kiĢiliğini olumlu yönde etkileyecektir. Böylelikle çocuk ihtiyaçlarını karĢılayabilmek için yanlıĢ hal ve tavırlar içerisine girmeyecektir. Bu imkansızlıkla çocuk içine kapanıp sosyal çevresinden uzaklaĢmaz, sosyalleĢme süreci istenilen düzeyde gerçekleĢmiĢ olur (ASPB, 2014: 9).

Sosyal dıĢlanma ile yoksulluk arasında bağ vardır. Toplumda dıĢlanan birey, aile kuramaz, sosyal aktivitelerde yer almaz ve bunun sonucunda da buhranlı bir durum içerisine girer. KiĢinin her yönden toplumdaki imkanlardan yoksun kalması toplumdan kendisini uzaklaĢtırmasına bunun sonucunda sosyal olarak dıĢlanmasına neden olacaktır. (Uçar, 2011: 14). Her birey için sosyalleĢme muhakkak ki gerçekleĢecektir. Ancak sosyalleĢme sürecinin nasıl gerçekleĢeceği, kiĢinin içinde bulunduğu imkanlar ile doğru orantılıdır.