• Sonuç bulunamadı

Blade Runner 2049 (Bıçak Sırtı 2049)

I. BÖLÜM

2.2. Tekno-Noir Filmler ve Özellikleri

3.2.4. Blade Runner 2049 (Bıçak Sırtı 2049)

Yönetmenliğini Denis Villeneuve’nin yaptığı 2017 yapımı film, Bıçak Sırtı serisinin ikinci filmidir ve başrolde Ryan Gosling bulunmaktadır. Bıçak Sırtı gibi tekno-noir türünü özellikle görsel olarak etkilemiş bir filmin devamı olması açısından oldukça önemlidir. 2049 yılında geçen filmde Tyrell Corporation’ın başındaki Niander Wallace’ın ürettiği NEXUS-9 model Replicant adı verilen androidler topluma entegre olmuş durumdadır. Önceki filmde isyan eden NEXUS modellerden sağ kalanlar hala avlanmaktadır. Kendisi de bir replicant olan ve isyancı replicantları avlamakla görevli bir Bıçak Sırtı olan dedektif K, büyük bir sır keşfeder. Dedektif K film boyunca hem kendi kimliğini hem de büyük sırrın cevabını arayacaktır.

3.2.4.1. Filmin Anlatı Yapısı

Bıçak Sırtı gibi tekno-noir türünü tanımlayan bir filmin devamı olan Bıçak Sırtı 2049, ilk filmin yarattığı türsel öğeleri devam ettiren bir yapımdır. Film daha ilk

sahnelerinden yapısı hakkında bir fikir vermektedir. Bir android olan filmin başkahramanı Dedektif K uçan arabasıyla bir protein tarlasına iner. Üzerinde bir trençkot bulunan K, bir kara film dedektifi izlenimi vermektedir. Dedektif Arabasını ölü bir ağacın yanına koyar. Ölü ağaç ve uçan araba arasındaki zıtlık göze çarpmaktadır. Filmde teknolojik gelişmelere bağlı olarak doğa yok olmuştur. Film daha ilk sahnesinden teknolojiye karşı tutumunu ortaya koymuş, doğanın yok olmasını onunla ilişkilendirmiştir.

Gelecekte geçen filmde insanların teknolojiyle yoğun bir biçimde kuşatıldığı görülmektedir. Film sürekli olarak bu kuşatılmışlığın yarattığı rahatsızlığa dikkat çekmekte ve teknolojiye karşıt bir tutum geliştirmektedir. Dedektif K’nin karakolda sokulduğu post travmatik test buna örnektir. Burada özellikle insani duyguları canlandırabilecek sorular sorarak dedektifte bir “bozukluk” olup olmadığı kontrol edilmektedir. İnsanlar replicant ismindeki androidlerin insani duygulara sahip olmasını istememektedir. Önceki replicantların insan olma mücadelesi yüzünden çıkan çatışmaların tekrar olması engellenmeye çalışılmaktadır. Bu test teknolojiyi adeta kontrol altında tutma testidir. Androidleri yaratan insan onun tanrısı konumundadır ve yaramaz çocuğunu sürekli kontrol eden bir baba gibi davranışlarını

kontrol etmektedir. Burada önemli olan insanın teknolojiden aslında korkuyor oluşudur. Prometheus Miti’nde olduğu gibi tanrı rolüne soyunan insan başına bir şey geleceğini bilmektedir. İlk filmde androidler isyan etmiş ve insanlar çözüm olarak daha uysal ve kontrol edilebilir androidler üretmiştir. İnsanın teknolojiye hem güvenmeyip hem de ondan vazgeçememesi söz konusudur. İlerleyen sahnelerde bu durum daha da açığa çıkacaktır. Androidler insanların tüm pis işlerini yapmalarına ve insanlar onlara adeta muhtaç olmalarına rağmen ırkçı saldırılara maruz kalmaktadırlar. Dedektif K’ye karakolda insan polisler hakaret ederken, evinin kapısına da çevrede yaşayanlar tarafından küfürler yazılmaktadır. Bu nefretin altında ise teknoloji korkusu yatmaktadır. Kendi yarattığı varlıkların ona baş kaldırmasını kabul edemeyen insan, ondan hem korkmakta hem de nefret etmektedir. Dedektif K filmin başkahramanıdır ve teknolojik bir ürün, bir androidtir. Onun maruz kaldığı dışlanma ve hakaretler filmin teknoloji konusundaki görüşlerini de göstermektedir.

Dedektif K’nin büyük bir gizemi keşfetmesi ve kendini bir anda olayların merkezinde bulması filmin tekno-noir anlatıya ne kadar sadık olduğunu göstermektedir. Diğer filmlerde olduğu gibi burada da başkarakter kendini gizemli olayların içinde bulmaktadır.

Filmin başındaki ağacın dibinde keşfedilen sandıktan çıkan kemikler incelendiğinde bunların bir kadın androide ait olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak bu android doğum yapmıştır. Böyle bir şeyin nasıl olduğu film boyunca açıklanmamakta ve buna androidler tarafından kısaca mucize denilmektedir. Polisler bu durum karşısında adeta şoke olmuştur. Komiser dedektif K’ye tüm kanıtları yok etmesini söyler. Burada komiserin söylemleri oldukça önemlidir. Türleri ayıran bir duvar olduğunu belirten komiser, bu duvarın aşılamayacağını yoksa büyük sorunların ve savaşların çıkacağını belirtmektedir. Teknoloji korkusu filmin bu sahnelerinde adeta tavan yapmaktadır. İnsan açısından yaratıcı olan ve yaratma yeteneğine sahip olan sadece kendisidir. Kendi yarattığı teknolojik bir varlığın benzer bir güce sahip olmasından korkmaktadır. Doğum yapan bu android ilk filmdeki Rachel’dır. İlk filmin sonunda Deckard’la Rachel’ın birlikte kaçması filmin sonunda insanla teknolojinin barış içinde bir birlikteliği mümkündür imajı yaratmaktadır. İkinci filmde ise bu durum daha da öteye taşınmakta ve insanla teknoloji yaratım sürecine ortak olarak katılmaktadır. Deckard’la Rachel’ın çocuğu hem makine hem insandan

türemiştir. O artık ne tam bir makine ne de tam bir insandır. İnsanın korkusu ise tam olarak bundandır. Kendinden belki de daha üstün bir şeyin doğabileceğini kabul edemez. Bunun teknoloji aracılığıyla olması ise onun açısından teknolojinin ne kadar güvenilmez olduğunu bir kez daha göstermektedir.

Rachel’ın kemiklerinin ağacın dibinde bulunması, ağacın ve doğanın filmdeki önemini göstermektedir. Androidlerin Rachel’ın doğum yapmasını mucize olarak değerlendirmesi kemiklerini ağacın dibine gömmesi son derece önemlidir. Burada doğa ve ağaç bir mucizeyi ve yeni bir hayatı simgelemektedir. Rachel bir android olmasına rağmen ağacın dibine gömülmüştür. Çünkü o artık doğum yapmış ve yapay olmaktan kurtulup, doğal haline ulaşmıştır. Ağaç, gerçek olma mücadelesi veren androidlerin yapay değil doğal olduğunun göstergesidir. Gerçek olmanın temsili olarak bir ağacın seçilmesi son derece anlamlıdır. Ağaç ve doğa, yapay olan teknolojinin alternatifidir ve her zaman ondan daha yücedir. Film, doğayı ve doğallığı yüceltirken teknolojik olanı ise değersiz kılmakta ve teknolojiyle doğa arasındaki zıtlığı kesin hatlarla çizmektedir.

Doğal olanın değeri ve yapay olanın değersizliği Komiser ve Dedektif K arasındaki konuşmada açıkça hissettirilmektedir. Rachel’ın çocuğunu bulup yok etme emri alan Dedektif K daha önce doğmuş birisini öldürmediğini belirtmektedir. Onun işi isyancı androidleri yok etmektir. Bu durumu doğan kişinin ruhu olur diyerek belirtir. Onun için android öldürmek sorun değildir. Kendisi de bir androidtir ve androidlerin her ne kadar insani duygular taşısalar da gerçek canlılar olmadığını bilmektedir. Ama doğmuş bir varlık başkadır. O gerçektir ve gerçek olanı yok etmek rahatsız edicidir. Film burada bir kez daha yapay olan ve doğal olan arasındaki net ayrımı kesin bir şekilde koymaktadır.

Dedektif K’nin Wallace şirketinde bir görevliyle yaptığı görüşme filmdeki teknofobik anlatıyı en net ifade eden anlardan birisidir. Geçmişte yaşanan ve Kararma adı verilen bir olayla tüm dijital veriler silinmiş, onlarca yıllık bilgi birikimi bir anda yok olmuştur. Görevli burada çok önemli bir ekleme yapmakta ve geriye sadece kağıtta yazılı olanların kaldığını belirtmektedir. Konu yine ağaca ve doğal olana dönmektedir. Filme göre dijital ortam kesinlikle güvenilmezdir. Çalınabilir, silinebilir ve kaybolabilir. Bunun yerine daha doğal bir yöntem olan kağıt tercih

edilmelidir. Film bu şekilde sürekli olarak doğal ve yapay arasında bir kontrast yaratmakta yapay olan tarafa yani teknolojiye güvenmemektedir.

Film yine de hem Rachel ve Deckard’ın kızı hem de bazı diğer sahneler aracılığıyla teknoloji ve insan arasında bir orta yol bulunabileceği mesajını kısmen vermektedir. Wallace binasında dedektif K’nin tanıştığı, filmin femme fatale karakteri android Luv, ona androidler olmadan insanların dış dünyaları asla kolonize edemeyeceğini anlatmaktadır. İnsanlar teknolojiye muhtaçtır. Film teknolojinin faydaları olduğunu bir şekilde kabul etmektedir. Ama yine de doğal olanın yapay olana kıyasla daha tercih edilebilir olduğu mesajı son derece açıktır.

Doğal olan gerçek, yapay olan ise sahtedir. Filmin teknofobik anlatısı özellikle bunun üzerine kurulmuştur. Dedektif K’nin kendi kimliğini sorgulamaya başlamasına sebep olan numaraların bir ağacın üstünde yer alması tesadüf değildir. Ona gerçeği aramasını söyleyen doğa olmuştur. Gerçek doğada yazılıdır. Filmi saran gizemin çözümü olan şey doğa aracılığıyla iletilmiştir. Teknolojiyle çevrili yapay ortamlarda bu gerçeği bulması mümkün değildir. Filmdeki büyük sır ağacın üzerine yazılıdır ve gerçeğe sadece doğal olanla ulaşılabileceği mesajı verilmektedir. Zaten asıl ulaşılmak istenen de doğanın bizzat kendisidir. Bıçak Sırtı 2049’un dünyası tamamen karanlık ve kirlidir. Dünyada doğal bir yer kalmamış gibi görünmektedir.

Filmde teknolojinin yıkıcı gücü Luv aracılığıyla kendisini göstermektedir. Dedektif K şehrin biraz dışında yer alan ve devasa uçan gemilerin çöpleri boşalttığı bir yere gider. Çöplerden ve yıkık dökük yapılardan oluşan bu yer ayrı bir şehir gibidir. Burada saldırıya uğrayan dedektif K, Luv’un yardımıyla bu saldırıdan kurtulur. Luv tapınağı andıran Wallace binasında tırnaklarını yaptırırken gözündeki bir gözlükle drone kontrol ederek insanlara ölüm yağdırır. Yattığı yerden onlarca insanı öldüren Luv’un kayıtsızlığı dikkat çekicidir. Teknolojiyle insan öldürmek adeta bir oyun gibidir. Aleti kullanan Luv çatışma ortamının kaosundan uzakta rahatça uzanmaktadır. Bu sahne teknolojinin yıkım gücünü gözler önüne sermektedir. Teknolojiyle yok etmek hem kolay hem de etkilidir. Aşağıda bulunan insanlar benzer bir teknolojiden uzaktır. Teknolojiye sahip olan öldürme gücünü de elinde bulundurmaktadır. Luv’ın kendisinin de bir android olması bu noktada önemlidir. Ölüm teknolojisini kullanan da teknolojik bir üründür.

Burada Rachel ve Deckard’ın çocuğunun izini arayan K, çocukların köle olarak çalıştırıldığı bir yer keşfeder. Çocuklar koloni gemileri için teknolojik parçalar üretmektedir. Her çocuğun önünde bilgisayar parçaları gibi bir takım teknolojik cihazlar bulunmaktadır. Köle çocukların beyaz, başlarındaki kişinin ise siyahi olması dikkat çekicidir. Teknoloji üretiminin kölesi olan bu çocukların hiçbir değeri bulunmamaktadır. Bu durum çocuklardan birinin parçaları yanlışlıkla yere düşürmesiyle ortaya çıkar. Parçanın düşmesiyle bir anda sessizlik olur ve tüm çocuklar köle sahibinin tepkisi bekler. Dedektif K’yi alıcı zanneden köle sahibi onun önünde bir şey dememek için dilini tutar. Ancak düşen parçanın çocuğun hayatından daha değerli olduğu anlaşılmaktadır. Her yerin teknolojiyle dolu olduğu bu dünyada insan hayatı bile zaman zaman ondan daha değersizdir ve onun kölesidir.

Dedektif K burada anılarındaki oyuncak tahta atı keşfedecektir. Atın üstünde bir tarih bulunmaktadır ve bu ağaçta yer alan tarih ile aynıdır. Dedektif K bundan sonra Rachel ve Deckard’ın oğlu olduğundan iyice şüphelenmeye başlar. Joi’de ona doğmuşsun, üretilmemişsin diyerek özel olduğunu belirtir. Film boyunca işlenen yapay ve doğal olan arasındaki karşıtlık bir kez daha karşımıza çıkmaktadır.

Dedektif K daha sonra anılarının gerçek olup olmadığını kontrol etmek için androidlere anı üreten Dr. Stelline’den bilgi almaya gider. Hastalığından dolayı fanus benzeri bir yapıda izole biçimde yaşayan Dr. Stelline bir anı üreticisidir. Dışarı çıkamadığı için hayal gücünü geliştiren doktor, son derece gerçekçi anılar üretmektedir. Bu sahneler teknolojinin ne kadar gerçekçi olursa olsun gerçeğin yerini tutamayacağının bir ifadesidir. Dışarı çıkamayan Dr. Stelline, kendi hayal dünyasında bu anıları yaratarak gerçekte yaşayamadığı şeyleri teknolojiyle yaşamaya çalışmaktadır. Burada Dr. Stelline sanal bir ormanın içinde görülmektedir. Filmin başından bu ana kadar görülen karanlık, kirlilik, ölüm ve yıkım görüntüleri üzerine bir anda orman görüntüsü gelmesi, teknolojinin yarattığı karanlık dünya ve doğal olan arasındaki zıtlığı ortaya koymaktadır. Orman huzurludur, sessizdir ve temizdir. Şehir ise bunların tam tersini temsil etmektedir.

Filmde teknolojik takip konusu da işlenmektedir. Dedektif K’nin kullandığı yapay zeka Joi Wallace Şirketine aittir ve bu sayede Dedektif K’nin yerini anlık olarak takip etmek mümkündür. Wallace’ın tanrısal vasfı burada ortaya çıkmaktadır. Şirketler devletlerden daha güçlüdür hatta tanrı konumuna ulaşmıştır. Şirketler

ürettikleri dijital ürünler aracılığıyla insanları istedikleri an izleyebilmektedir. Teknolojik takip tekno-noir filmlerde sıkça işlenen bir konudur ve teknoloji bir takip mekanizması olarak kullanılmakta ve insanları kontrol altında tutmaya yaramaktadır. Wallace şirketinin gücü ve toplum üzerindeki etkisi tekno-noir filmlerdeki şirket temsili ile uyumludur.

Doğal ve yapay zıtlığının görüldüğü bir diğer sahne Dedektif K ve Deckard’ın buluşmasında gerçekleşmektedir. Kendini onun oğlu zanneden K, ona neden çocuğunu bıraktığına dair sorular sorar. Decard’ın yayında bir köpek bulunmaktadır ve köpeğin gerçek mi yoksa android mi olduğu belli değildir. Bıçak

Sırtı dünyasında doğal hayat çoğunlukla yok olmuştur. Baştan sona gerçeklik ve

sahtelik arasında gidip gelen filmde bir köpeğin bile gerçek mi yoksa sahte mi olduğu belli değildir. Bilimsel ve teknolojik geliştirmeler sahte ve gerçek arasındaki kesin ayrımı yok etmiştir. Doğal olan yok olmuş, insanlar doğal olanı hasretle arar hale gelmiştir.

Dedektif K ve Deckard burada Luv ve Wallace’ın diğer adamları tarafından saldırıya uğrar. Decard’ı kaçıran Luv, Joi’nin vericisini de yok eder. Yaralanan dedektif diğer androidler tarafından bulunacaktır. Dedektif K burada androidlerin bir devrim hazırlığında olduğunu ve mucize bebeğin kendisi olmadığını öğrenir. Bebeğin bir kız olduğu da burada açıklanır. Dedektifle konuşan android, bu kızın ordularını yönetip onları özgürlüğe taşıyacağından bahseder. Bu kız Dr. Stelline’dir. Doğumu bir mucize olan Stelline androidler için adeta bir azizedir. Orduları yönetip onları özgür kılacak bir Jean D’arc’tır. Bu sahne bir anlamda insanın bir türlü akıllanmadığının da göstergesidir. İlk filmde üretilen androidler ayaklanmış ve çeşitli ölümlerle insanlar bedel ödemiştir. Daha sonra ise uysal androidler yaptığını iddia eden insan, aynı kaderi yaşamaya kendisini mahkum etmiştir. Çünkü tekno-noir anlatısında mutlaka teknoloji yoldan çıkmakta ve insana zarar vermektedir. Prometheus Miti’nden beslenen bu anlatıda insan tanrılara öykünmesinin bedelini ödemek zorundadıdır. Tıpkı Dr. Frankenstein’ın canavarı yaratıp pişman olması ve insanların canlarıyla bedel ödemesi gibi, insanlardan fiziksel olarak çok daha güçlü olan androidler de, onları köle yerine koydukları için insanları cezalandıracaktır. Burada, teknolojinin ne kadar uysal olursa olsun zarar getireceği görülmektedir.

Filmin sonunda Deckard’ı Luv’un elinden kurtaran dedektif K, baba ve kızı birleştirecektir. Dr. Stelline her ne kadar insan ve teknoloji arasındaki uyumun bir göstergesi olsa da, film ağırlıklı olarak teknofobiktir. İlk filmi tekno-noir türü için son derece önemli olan Bıçak Sırtı serisini, tekno-noir anlatıyı en iyi ifade eden filmler olarak değerlendirmek mümkündür.

3.2.4.2. Filmin Karakterleri

Filmin başkahramanı Dedektif K tam anlamıyla bir tekno-noir karakterdir. Yalnızlığı ve yaşadığı yabancılaşma önceki filmlerdeki karakterlerde benzer şekilerde işlenmiştir. Onun yalnızlığını vurgulayan sahnelerden birisi evinde gerçekleşmektedir. Eve girdikten sonra bir süre daha görüntüye gelmeyen kız arkadaşıyla konuşur. Seyirci burada onun eşiyle konuştuğunu ve eşinin ona yemek hazırladığını düşünür. Daha sonra ise sesin sahibinin Joi adında bir yapay zekaya ait olduğu ortaya çıkacaktır. Bu sanal kız arkadaş, dedektif K’nin sahip olduğu belki de tek değerli şeydir. Kendisi de teknolojik bir cihaz olan K, yalnızlığını bir başka teknolojik cihazla gidermektedir. Yapay zeka ona harika görünen sanal bir yemek getirip, gerçekte yediği jöle benzeri yemeğin üstüne koymaktadır. Gerçeğin çirkin ve çekici olmayan yanı teknolojiyle saklanmakta, insanın kendini kandırmasının bir aracı olarak kullanılmaktadır. Dedektif K Joi’nin ve yaptıklarının gerçek olmadığını bildiği halde ona ihtiyaç duymaktadır. Bu durum tekno-noir filmlerde sürekli işlenen bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır. Tekno-noir karakteri teknolojiyle ya da teknolojiden doğan sorunlarla mücadele ederken bir taraftan da ona muhtaçtır. Teknolojiye karşı olan mücadelesini yine teknolojiyle sürdürmektedir. Adeta teknolojiden kaçış yoktur. Dedektif K adeta bunu bilmekte ve sahte olsa da Joi’nin gösterdiği ilgiye memnun olmaktadır.

Dedektif K, diğer kara film tekno-noir filmlerdeki dedektifleri hatırlatmaktadır. Özellikle John Anderton’la olan benzerliği dikkat çekicidir. Bir yapay zeka asistan olan Joi ve dedektif K’nin binanın çatısına çıktıkları sahne Azınlık

Raporu’ndaki hologram sahnelerini andırmaktadır. Azınlık Raporu’nda John

Anderton oğlunun hologram görüntülerini izlemekte, oğlunu adeta yanında hissetmekte ama dokunamamaktadır. Görüntü bitince de bir anda gerçekliğe dönmektedir. Benzer bir durum burada da yaşanmaktadır. Joi’nin hologramı andıran

görüntüsüne dokunamayan K, ancak ona sarılır gibi yapabilmektedir. Bir telefon veya çağrı cihazı işlevi de gören Joi yazılımı, komiserden ara gelince aniden donar. Joi’nin görüntüsü donup kalmıştır ve K bir anda Joi’nin sahteliğiyle baş başa kalır. Her iki sahne de teknolojinin asla gerçeğin yerini tutmayacağını ve insanın yalnızlığını onunla telafi edemeyeceğini anlatması bakımından önemlidir.

Resim 29: Dedektif K kara film dedektiflerini hatırlatmaktadır.

Bir android olan K, insanların hizmetinde diğer androidleri ortadan kaldırmak için çalışmaktadır. Buna rağmen insanlar tarafından dışlanmakta kötü muamele görmektedir. Dedektif K, yaşadığı ortama yabancıdır. Yabancılaşma ve yalnızlık, tekno-noir karakterde mutlaka görülen özelliklerdir.

Dedektif K’nin yaşadığı kimlik bunalımı film boyunca görülmektedir. Filmin başında görülen ağacın yanına tekrar gittiğinde kazınmış numaralar bulacaktır. Bu numaraları bir yerden hatırlamaktadır. Androidlere çeşitli anılar yüklenmektedir ve dedektifin buna dair bir anısı bulunmaktadır. Burada ilk kez Rachel’dan doğan çocuğun kendisi olup olmadığını sorgulamaya başlayacaktır. Film boyunca gizemi çözmeye çalışırken aslında kendisini arayacaktır. Yeni kara film karakterine bağlı olarak kimlik bunalımı yaşamaktadır. Gerçeği aramakta, hatta kendisi gerçek olmak istemektedir. Yapay olmaktan memnun değildir. Komiser, hepimiz gerçek bir şeyler arıyoruz diyerek film boyunca pek çok karakterin içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Neredeyse her karakter gerçek bir şeyler aramaktadır. Dedektif K

gerçek bir insan olmak isterken, yapay zeka Joi içinse gerçek olan, android bir kadın olabilmektir. Herkes biraz daha gerçek olabilmenin mücadelesi içerisindedir. Karakterler Matrix’teki Neo gibi gerçeği aramaktadır. Teknolojiyle sarılı ve her şeyin yapay olduğu bir dünyada en değerli şey doğal olmak olarak sunulmaktadır.

Dedektif K hatırladığı anıların gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu başlarda bilmemektedir. Gerçek olduğunu öğrendikten sonra Rachel ve Deckard’ın oğlu olduğuna iyice inanıp kaçmaya karar verir. Evi terk etmek üzereyken Joi ondan sisteme bağlı bulunduğu anteni kırmasını ister. Böylece onlar gittiğinde Joi’nin ana bilgisayarını araştırıp bilgi bulamayacaklardır. Ancak bu Joi’nin de “hayatını” riske atmak anlamına gelmektedir. Ana bilgisayar olmadan sadece dedektifin cebindeki çağrı cihazı benzeri alete bağlıdır ve bu alete bir şey olduğunda yok olacaktır. Joi bu durumu memnuniyetle kabul eder. Tıpkı gerçek bir kız gibi öleceğini söyler. Karakterlerin gerçekliğe olan açlığı o kadar büyüktür ki, gerçek hissedebilmek için yok olmayı dahi kabul etmektedirler. Yaşadıkları teknolojik ve sahte hayatlar hiç birisini memnun etmemektedir. Tüm karakterler gerçeği, yani doğal olanı istemektedir.

Dedektif K daha sonra Joi’nin ne kadar sahte olduğunu anlayacaktır. Karanlık sokaklarda Joi’nin reklam hologramıyla karşılaşan dedektif, kendi Joi’sinin hiç de özel olmadığını fark eder. Kendi Joi’sinin dedektife takmış olduğu Joe ismini de Joi’den türettiğini izleyici burada fark eder. Joi ona sadece duymak istediklerini söyleyen bir yazılımdır. Dedektif bu yazılıma inanmış güvenmiştir. Teknolojiye güvenmenin anlamsız olduğunu ise bu sahnede keşfeder. Teknoloji sahte, yalan ve güvensizdir.

Joi her ne kadar yapay zeka olsa da bir kadın oyuncu tarafından canlandırılmaktadır. Joi film boyunca Dedektif K’nin android değil de insan olduğunu belirtmiş ve sürekli özel olduğunu söylemiştir. Buna inanan K

Benzer Belgeler