• Sonuç bulunamadı

Bizans Mimarisinde Mimari Plastik Eserler:

Geçmiş de her medeniyet, kendine özgü bir sanat yaratma çabası içerisinde olmuş ve bu çaba içerisindeyken bir başka kültürü etkisi altına almış veya o kültürden etkilenerek yeni bir sanatın doğmasına zemin hazırlamıştır. Bizans sanatında ise bu etkileşimin izlerini görmekteyiz. Hıristiyanlıkta plastik sanatların kökeni üzerine yapılan araştırmalar oldukça geç dönemde gerçekleşmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren batılı araştırmacılar tarafından başlatılan Bizans sanatı, 20. yüzyılın son çeyreğinde bilimsel ve sistematik çalışmalarla yayınlanmaya başlamıştır (Doğan, 2001: 31). Eski çağlardan beri plastik sanatların var olduğu konusunda günümüze gelebilmiş örneklerden anlayabiliyoruz. Eski Roma ve Yunan uygarlıklarında, Pagan inanışlarında, Hıristiyan sanatında oldukça çok sık icra edilmiştir (Bayet, 1879: 28- 29).

Günümüzde yoğun olarak kullanılan plastik sanatlar terminolojisinden farklı olarak, arkeoloji ve sanat tarihi’nin mısır, Hitit, Girit, Yunan, Roma, Bizans, Gotik, Rönesans, Barok dönemlerinin yontu sanatıdır. Almancada “plastik” Byzantinische bauplastik, romanische plastik, gotische plastik gibi birbirinden farklı isimlerle yontu sanatı adlandırılmıştır. Günümüzde ise plastik sanatlar yontuyla sınırlı olmayıp daha geniş kapsamlı olarak kullanılmaktadır (Parman, 2001: 227).

Terminolojide yoğun kullanım alanı içerisindeki anıtsal plastik olarak bilinen heykel, büst ve kabartmaların yanı sıra mimari plastik denilen önemli bir grup yer alır. Mimariye bağlı yapı elemanları, taşıyıcı ve litürjik işlevli olarak mimari plastik eserleri oluşturmaktadır. Sütun başlıkları, sütun, kemer, lento, arşitrav, söve, friz, korkuluk levhaları ve sütunları bağlayıcı unsur olarak önemli taşıyıcı elemandır. Ambon, templon, altar, kiborium, vaftiz tekneleri (Parman, 2002: 91) litürjik elemanlardandır. Ahşap, fildişi ve madeni malzemeden yapılan küçük süs ve takı eşyaları ise küçük plastik eserleri oluşturmaktadır (Kunduracı, 1989: 11).

4. ve 5. yüzyıllarda Eusebius, Amasra ve Asterius gibi antik tarih yazarları, o günde yapılmış plastik heykellerle ilgili nesnelerden bahsetmişlerdir. Ayrıca Eusebius, 4. yüzyılda İmparator Constantin, Hıristiyan Bizans imparatorluğu yapılarını süslemek amacıyla yüksek yerlerin ortalarına, çeşmelere yüzlerce ilahi

kelimelerle birlikte mimari anıtlar üzerine kabartmalar yaptırdığını belirtirler (Bayet, 1879: 28- 29). Tarihçiler, Suriye, Filistin, İstanbul ve İtalya’daki birçok mimari yapılardan alıntılar yaparak, bazilika, kilise ve şapellerdeki gelişim çizgisine paralel olarak mimari dekorasyonunda beraberinde gelişmeye başladığı bahsetmektedir (Bayet, 1879: 47).

3. veya 4. yüzyılda Roma’da yapılan anıtlarda veya heykellerde özgür düşünceler etkisiyle, oryantal akımlar, bu yapılara hâkim olmaya başlamıştır (Bayet, 1879: 34). Bu dönemde oldukça sade uygulanan süsleme unsurları, 5. yüzyılda Sasani etkili farklı form ve kompozisyonlarla yeni bir oluşum içersine girmiştir. Yapıldığı alana göre farklılık gösteren bezemenin mimarideki amacı, yapıdaki sağır alanları hareketlendirmek ve daha canlı bir görüntü elde etmek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Eski doğu kültüründe var olan geometrik süsleme, Bizans sanatına soyut yaratmaların zengin bir içerikle yansıtılmasıyla Bizans süsleme sanatı hayat kaynağını bulmuştur (Wulff, 1914: 265; Frantz, 1934: 42-101). Bu gelişmelerin sonucunda geometrik bezemenin çeşitli tipleri Hıristiyanlık sanatında oldukça fazla kullanılmıştır. Güney Asya’nın mimari küçük dekoratif elamanları birbirleriyle ilişkili olarak gelişim göstererek sonsuzluğu simgeler şekilde hep birbirini takip eden bir dekoratif süslemenin hâkimiyeti altına girmiştir. Bu stilize edilmiş haç rozetleri, açılmış yıldız motifleri, çok kollu yıldızlar, akant yaprakları ile dini sembolik motiflerden oluşan üzüm bantları, dört nehir, kutsal kâseden su içen tavus kuşu ve geyik ana karakterler olmuştur. Erken Hıristiyanlık sanatına giren süsleme unsurları ve kutsal dini sembolik motifler, mimari ve mimari parçalarda bol miktarda kullanılmıştır Yine bu dönemde soffit motifleri de (Abbasoğlu, 1994) en çok kullanılan süsleme elemanlarından olmuştur. Erken Hıristiyanlık Döneminde kullanılan mimari elemanlar daha sonraki dönemlerde spolien malzeme olarak tekrar ortaya çıkmış, fakat sadece dekoratif unsur görevinde kullanılmıştır ( Bouras, 2001: 261).

Orta Bizans Döneminde ise litürjik elemanlar ve diğer mimari elemanların oluşumunda kullanılan en önemli nesne dış biçimsel öğelerdir. Bu öğeler aynı zamanda iç mimaride de kullanılmıştır. Mimariye tatbik edilen bu formlar 4. yüzyılda başlamış, şekillenmiş ve 13. yüzyıla kadar gelişim içerisinde olmuştur. Tüm bu formlar Bizans kilise mimarisinde 11. ve 12. yüzyıllarda olgun ve kendi kendine

yetebilen bir sanat olarak kendisini göstermiştir. Kilise binalarının dini ihtiyaçları ve dogmatik tutumlarının yanında, kilise binalarında heykel ve anıtsal resimlerin gelişimi başlamıştır. Bu gelişim içerisinde kilise mimarisi olgun ve muhafazakârlığına ters mimari elemanlar ve parçalar kullanması yeni bir üretim sürecini göstermektedir (Bouras, 2001: 247).

Erken dönemde kullanılan motiflerin Orta Bizans döneminde sürekliliği örülmektedir. Bu dönemde kesişen dairelerin oluşturduğu dört sivri yapraklı çiçek motifleri 6-12. yüzyıllar arasında çeşitlemeleri, inci motifleri, birbirine düğümlenen daire (antrolak), kare, eşkenar dörtgen gibi geometrik kompozisyonların içerisinde dini sembolik motifler, bitkisel, figürlü bezemelerdir. Orta Bizans dönemindeki bir diğer süsleme ise ajur tekniğidir. Erken Bizans dönemi eserlerinde dantel gibi işlenen ajur tekniği, bu dönemde az işçilikle yalın bir biçimde motiflerin arasında oyuk oluşturarak kullanılmıştır (Alpaslan, 2003: 254- 255). Orta Bizans Döneminden sonra artık izole dönemi başlamış, mimaride kullanılan elemanlar veya parçalar izole edilmiştir. Sivri açıklıklar (kapı ve pencereler), ince sütunlar, sivri kolonlar, portaller, sütun başlıkları başlıca olanlardır (Bouras, 2001: 261- 262).

Bizans mimarisinde uygulanan bu yöntem ve teknikleri taş eserlere yansıtan ise Bizanslı sanatçılardır. Bizanslı sanatçılar, mimari yapılarını ortaya çıkartırken bunları tamamlayacak mimari dekorasyonu unutmamışlar ve böylelikle mimari yapılara uygun mimari parçaları ilave ederek bütünlüğü yakalamışlardır. Asya-Roma karışımı bir stil yaratan bu sanatçılar 4. yüzyıldan itibaren farklı coğrafi bölgelerde üretimlerini gerçekleştirmişlerdir. 5. ve 6. yüzyılın başkent atölyeleri, imparatorluğun her yerine malzeme ve usta yollayarak başkent ekolünü taşranın büyük merkezlerinde uyguladığı bilinmektedir. Daha önemsiz ve özellikle denizden uzak olan yerleşimlerde aynı üslubun yerel malzeme ve yerel bir anlatım diliyle uygulanmış olduğu da bu sanatçıların etkisiyle oluştuğu bilinmektedir (Lethaby- Swaınson, 1894: 200).

Bizans Dönemi mimari plastik eserler, spolien malzemeler olmuş, çoğu zaman buluntu yerleri belli olmayan eserler grubuna dâhil olmuştur. Yapılan kazıların genellikle Yunan ve Roma Dönemlerini ortaya çıkarmak amacıyla yapılmasından dolayı, Bizans Dönemi ve sanatına ait katmanların imha edildiği görülmektedir. Bu konuda yayınların değişik yapıların veya topoğrafik özellikli eserleri içinde

rastlamaktayız. Bizans Dönemi mimari plastiği hakkında yeterli kaynaklara ulaşamamaktayız (Yalçın, 2001: 549- 550). Bu yapıların tahrip olması ve geriye kalan malzemenin sonraki dönem yapılarında spolien olarak kullanıldığını eski eserlerden öğrenmekteyiz (Deıchmann, 1975: 1- 101)

Sonuç olarak, mimari plastik eserler, coğrafi bölgenin koşulları, ekonomik durumu, dönemin beğenisiyle birlikte üslup özellikleri belirtme, sınıflandırma ve tarihlendirmede yardımcı olmaktadır ( Peschlow, 1997: 101).

2. KOCAELİ TAŞ ESERLER KATALOĞU