• Sonuç bulunamadı

Bitkiler geliştikleri ortamdan suda çözünebilir formda bulunan çok sayıda elementi alırlar. Örneğin suda çözünebilir altın, bitkiler tarafından alınabilir. (Barak 1999)’ a göre peryodik çizelgede yer alan doğal olarak oluşmuş en az doksan element, bitkiler tarafından alınır. Günümüzde bitkilerin bu kadar çok sayıda elementi niçin aldıkları bilinmemektedir. Bitki besin elementleri denildiği zaman genelde; ‘ışık enerjisi karşısında gerçekleştirilen fotosentez sonucu ışığın fiziksel enerjisinin kimyasal gıda enerjisi şeklinde depo edildiği organik maddelerin yapımında kullanılan ve geliştikleri ortamdan bitkiler tarafından az ya da çok alınabilen elementler’ anlaşılır. Bir elementin bitki gelişmesi için olmazsa olmaz düzeyde, başka bir deyişle mutlak gerekli olabilmesi, ağırlığı ve kromatografik alıkonma zamanı aynı olan moleküllerin dahi nicel ve nitel

analizini mümkün kılmaktadır (Vogeser ve Kirchhoff 2011).

Tekli kuadrupol sistemleri sadece bir kütle kuadrupol filtresi içerirken üçlü kuadrupol sistemleri üç kuadrupol içerirler. LC-MS/MS hibrit cihazında Q1 ve Q3 kuadrupolleri kütle filtresi görevi yaparken Q2 çarpışma hücresi olarak görev yapar. Kuadrupoller taramalı veya filtreli modda kullanılabilirler. Kütle taraması sırasında DC ve RF voltajları uygulanarak tam taramalı kütle spektrumları elde edilir. Bu tip spektrumlar tipik olarak kalitatif data analizleri için kullanılırlar. Halbuki kuadrupol taramasının hassasiyeti az ve düşük hıza sahiptir. Bu yüzden, kantitatif çalışmalarda kuadrupoller filtreli modda çalıştırılırlar.

Bir tekli kuadrupol MS cihazı en seçici olarak Seçilmiş İyon Görüntüleme (Selected Ion Monitoring (SIM)) modunda kullanılır. Bu modda kuadrupole sabit DC ve RF voltajları uygulanarak sadece bir iyonun geçmesi sağlanır ve farklı m/z oranına sahip iyonlar atılır.

Üçlü kuadrupol (MS/MS) cihazının tekli kuadrupolden en önemli üstünlüğü Çoklu Reaksiyon Görüntüleme (Multiple Reaction Monitoring (MRM)) modunda çalışabiliniyor olmasıdır. MRM modu kantitatif analizlerde sinyal/gürültü oranını ciddi biçimde düşürerek yüksek hassasiyet ve seçicilik sağlamaktadır. MRM modunda ilk kuadrupol (Q1) ilgili moleküler iyonu (parent ion) filtreler. İyon kaynağında üretilen ve farklı m/z oranına sahip iyonlar Q1’i geçemezler. Çarpışma hücresi olan ikinci kuadrupol (Q2), Q1’den gelen moleküler iyonun inert bir gaz olan Ar ile çarpıştırılarak karakteristik parçalanma ürünü iyonlar oluşturması için optimize edilir. Bu işleme çarpışmaya bağlı ayrışma anlamına gelen Collision Induced Dissociation (CID) denir. Oluşturulan ürün iyonlar (product ions), sadece belirlenen iyonların geçmesine izin verildiği üçüncü kuadrupole (Q3) aktarılırlar. Q2’de oluşan diğer bütün parçalanma ürünü iyonlar dedektöre ulaşmadan filtrelenip dışarı atılırlar. Böylelikle, LC-MS/MS cihazında MRM modu çifte kütle filtresi gibi çalışarak gürültüyü olağanüstü biçimde azaltarak seçicilik ve hassasiyeti artırır (Yılmaz 2015).

2.12. LC-MS IT-TOF Hibrit Cihaz Sistemi

TOF-MS cihazlarının en öemli niteliklerinden biri bilinmeyen maddelerin tayininde kullanılabilen moleküler iyon ve parçalanma ürünlerinin elementel kompozisyonunu veren tam kütle ölçümüdür (molekül ağırlığının virgülden sonra dördüncü basamağa kadar doğru ölçümü). TOF-MS cihazları yüksek hızda tarama yapabilir ve yüksek kütle çözünürlüğüne sahiptirler. Ancak MSn kabiliyetleri yoktur.

IT-MS cihazları ise özellikle çoklu fragmantasyon (MSn) özelliği sayesinde

moleküllerin yapısal tayininde çok önemli bir rol oynarlar. Ancak IT-MS cihazları düşük çözünürlüğe sahiptirler (genellikle 1 Da).

Son zamanların en önemli ve sofistike LC-MS cihaz tasarımlarından biri olan UHPLC IT-TOF-MS (yüksek performanslı sıvı kromatografisi ile birleşik hibrit iyon tuzaklı/uçuş zamanlı kütle spektrometresi) cihazı hem TOF-MS hem de IT-MS lerden çok daha yüksek hassasiyet ve doğruluğa sahiptir. Bu eşsiz özelliğinin nedeni doğal ürünlerin IT sayesinde MSn modunda çoklu taraması ile TOF sayesinde tam kütle

ölçümlerinin eş zamanlı olarak yapılabilmesidir (Liu ve ark. 2011; Liang ve ark. 2010). HPLC ile IT-MS ve TOF-MS cihazlarının beraber kullanılışı birçok alanda özellikle de bitkisel sekonder metabolitlerin analizinde yaygın bir biçimde kullanılmaktadır. LCMS IT-TOF sisteminin bu alanda kullanımı son yıllarda dünyada hızla artmış olup fitokimyasal analizde önümüzdeki yıllarda baskın rol oynayacağını söyleyebiliriz (Yılmaz 2015).

2.13. Bitkilerin Beslenmelerinde Gereksinim Duyulan Besin Elementleri

Bitkiler geliştikleri ortamdan suda çözünebilir formda bulunan çok sayıda elementi alırlar. Örneğin suda çözünebilir altın, bitkiler tarafından alınabilir. (Barak 1999)’ a göre peryodik çizelgede yer alan doğal olarak oluşmuş en az doksan element, bitkiler tarafından alınır. Günümüzde bitkilerin bu kadar çok sayıda elementi niçin aldıkları bilinmemektedir. Bitki besin elementleri denildiği zaman genelde; ‘ışık enerjisi karşısında gerçekleştirilen fotosentez sonucu ışığın fiziksel enerjisinin kimyasal gıda enerjisi şeklinde depo edildiği organik maddelerin yapımında kullanılan ve geliştikleri ortamdan bitkiler tarafından az ya da çok alınabilen elementler’ anlaşılır. Bir elementin bitki gelişmesi için olmazsa olmaz düzeyde, başka bir deyişle mutlak gerekli olabilmesi, ağırlığı ve kromatografik alıkonma zamanı aynı olan moleküllerin dahi nicel ve nitel

analizini mümkün kılmaktadır (Vogeser ve Kirchhoff 2011).

Tekli kuadrupol sistemleri sadece bir kütle kuadrupol filtresi içerirken üçlü kuadrupol sistemleri üç kuadrupol içerirler. LC-MS/MS hibrit cihazında Q1 ve Q3 kuadrupolleri kütle filtresi görevi yaparken Q2 çarpışma hücresi olarak görev yapar. Kuadrupoller taramalı veya filtreli modda kullanılabilirler. Kütle taraması sırasında DC ve RF voltajları uygulanarak tam taramalı kütle spektrumları elde edilir. Bu tip spektrumlar tipik olarak kalitatif data analizleri için kullanılırlar. Halbuki kuadrupol taramasının hassasiyeti az ve düşük hıza sahiptir. Bu yüzden, kantitatif çalışmalarda kuadrupoller filtreli modda çalıştırılırlar.

Bir tekli kuadrupol MS cihazı en seçici olarak Seçilmiş İyon Görüntüleme (Selected Ion Monitoring (SIM)) modunda kullanılır. Bu modda kuadrupole sabit DC ve RF voltajları uygulanarak sadece bir iyonun geçmesi sağlanır ve farklı m/z oranına sahip iyonlar atılır.

Üçlü kuadrupol (MS/MS) cihazının tekli kuadrupolden en önemli üstünlüğü Çoklu Reaksiyon Görüntüleme (Multiple Reaction Monitoring (MRM)) modunda çalışabiliniyor olmasıdır. MRM modu kantitatif analizlerde sinyal/gürültü oranını ciddi biçimde düşürerek yüksek hassasiyet ve seçicilik sağlamaktadır. MRM modunda ilk kuadrupol (Q1) ilgili moleküler iyonu (parent ion) filtreler. İyon kaynağında üretilen ve farklı m/z oranına sahip iyonlar Q1’i geçemezler. Çarpışma hücresi olan ikinci kuadrupol (Q2), Q1’den gelen moleküler iyonun inert bir gaz olan Ar ile çarpıştırılarak karakteristik parçalanma ürünü iyonlar oluşturması için optimize edilir. Bu işleme çarpışmaya bağlı ayrışma anlamına gelen Collision Induced Dissociation (CID) denir. Oluşturulan ürün iyonlar (product ions), sadece belirlenen iyonların geçmesine izin verildiği üçüncü kuadrupole (Q3) aktarılırlar. Q2’de oluşan diğer bütün parçalanma ürünü iyonlar dedektöre ulaşmadan filtrelenip dışarı atılırlar. Böylelikle, LC-MS/MS cihazında MRM modu çifte kütle filtresi gibi çalışarak gürültüyü olağanüstü biçimde azaltarak seçicilik ve hassasiyeti artırır (Yılmaz 2015).

yoğun olduğu şehir havasında bu nedenle kurşun miktarı 1-10 µg/m3 ve hatta daha

yüksek seviyelerde olabilir. Kana geçen kurşunun % 97’si akyuvarlara geçer (Güven 1999).

2.13.2. Bitkilerin Biyomönitör Olarak Kullanımı

Teknolojinin gelişimesiyle birlikte artan sanayileşme ve yaşam standartlarının yükselmesinin yanında çevre kirliliğini de beraberinde getirmiştir. Çevre kirliliğine sepep olan faktörlerden en önemlilerinden biri ağır metallerdir (Akgüç ve ark. 2010). Ağır metaller baca gazları, evsel atıklar, nükleer ve termik santraller, fabrikalar, maden işletmeleri, trafik, tarım ilaçları, aşırı gübreleme ve benzeri gibi faaliyetlerle çevreye yayılmaktadır. Bitkilerin yaşamsal faaliyetlerinin devamlılığı için bazı ağır metallerden az miktarda olması gerekmektedir. Ancak yüksek derişimlerdeki ağır metaller hem bitkiler hemde diğer canlılar için toksiktir (Öktüren ve Sönmez 2006). Ekosistemlerde üretici olarak rol oynayan bitkiler yer değiştirmedikleri için ortamdaki ağır metal kirliliğinden daha fazla etkilenmektedirler. Havadan ve topraktan alınan ağır metaller bitkilerin yüzeylerinde ve çeşitli dokularında birikmekte ve besin zinciri yoluyla diğer organizmalara aktarılmaktadır. Ağır metalleri bünyelerinde biriktirebilen bitkiler kirliliğin belirlenmesinde kullanılırlar. Biyomonitör; çevrenin kirlenip kirlenmediği hakkında bilgi veren bir organizma olarak tanımlanmaktadır (Akgüç ve ark. 2010). Dünyada ve ülkemizde, bitkilerin biyomonitör olarak kukullanılmalarına yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır (Çelik ve ark. 2005). Bitkilerde trafik kökenli ağır metal kirliliği ile toksik etkilerinin araştırıldığı birçok çalışma literatürlerde olmasına rağmen; bu çalışmamızda, Euphorbia türlerin de çevre kirliliğinde oluşan ağır metal gideriminde ve süs bitkisi olarak kullanılma potansiyeli ve çok sayıda tür çalışarak irdelenmiştir. Tıbbi amaçla kullanılan bitkilerde ağır metal için istenilen istenilen limit değerleri Çizelge 2.6.’da verilmiştir.

için belli kriterlerin yerine getirilmesi gerekir (Arnon ve Stout 1939). Burda bahsedilen kriterleri şu şekilde özetlenebilir.

2.13.1. Metal Toksisitesi

Endüstriyel, tıbbi ve tarımsal amaçlı kullanılan esansiyel olan ve olmayan metaller, insan vücudunda başta besinler olmak üzere diğer bazı yollarla (örneğin su ve havadan) alınmaktadır. Böylece ‘vücut metal yükü’ oluşmakta, bazıları (Al, V, Ti, Cr, Sn, Pb ve Cd) kırk yaşına kadar birikerek vücuttaki derişimleri artmaktadır. Metallerin toksik etkileri, her metalin özelliğine göre değişmektedir. Ancak genel olarak bütün metaller birden fazla organ ve sistemi etkilemektedir. Örneğin civa ve arsenik, sülfhidril grubu içeren birçok enzimi inhibe eder. Kadmiyuma en duyarlı organ böbrekler olmakla beraber, karaciğer ve akciğerlerde etkisi görülür. Ağır metallerin toksisitesi ayrıca taşıdığı yüke ve suda veya yağda çözünür olmasına göre de değişmektedir. Toksik ağır metallerin başında kadmiyum, civa ve kurşun gelmektedir. Kadmiyum ileri derecede toksik bir metaldir ve başlıca tehlikesi, kadmiyum metali ya da kadmiyum oksitin teneffüsünden dolayıdır. Sigarada bulunduğundan, çokça maruz kalınır. Ayrıca, endüstriyel yollarla çevreye yayılan kadmiyum sudaki organizmalara geçmekte, buradan besin zinciriyle hayvanlara ve insanlara ulaşmaktadır. Bir paket sigara içildiğinde 2-4 µg kadmiyum solunum yoluyla alınabildiği belirlenmiştir. Besinlerle, sigara ve hava yolu ile günde yaklaşık 18-200 µg kadmiyum alındığı hesaplanmıştır. Kadmiyum kanda proteinlere ve alyuvarlara bağlanır ve bu formda taşınır, biriktiği yer ise böbrek ve karaciğerlerdir. Kadmiyum’un vücuttaki yarılanma ömrü 7-30 yıl arasındadır. Kadmiyum başlıca böbreklerde ve testislerde hasara yol açar. 1944 yılında Japonya’da kadmiyum ile kontamine olmuş pirinci yiyenler arasında zehirlenmeye bağlı olarak görülen itai-itai adlı bir hastalık görülmüştür. Başlıca belirtileri, böbrek hasarı yanında ileri derecede kemik bozukluklarıdır (Güven 1999).

Toksikolojik olarak önemli olan diğer bir metal, kurşundur. Kurşun, tarihin çok eski devirlerinden beri bilinmekte ve kullanılmaktadır. Besin, su ve solunum yoluyla bu metale maruz kalınır; fakat en önemlisi, organik kurşun (tetra etil kurşun) katkılı kurşunlu benzin yanmasından ortaya çıkan havadaki kurşunun devamlı olarak teneffüs edilmesidir. Benzine katılan kurşunlu bileşikler, yanma sonucu egzoz gazları ile havaya çeşitli kurşun bileşikleri (kurşun oksit, kurşun halojenür vs) şeklinde yayılır. Trafiğin

yoğun olduğu şehir havasında bu nedenle kurşun miktarı 1-10 µg/m3 ve hatta daha

yüksek seviyelerde olabilir. Kana geçen kurşunun % 97’si akyuvarlara geçer (Güven 1999).

2.13.2. Bitkilerin Biyomönitör Olarak Kullanımı

Teknolojinin gelişimesiyle birlikte artan sanayileşme ve yaşam standartlarının yükselmesinin yanında çevre kirliliğini de beraberinde getirmiştir. Çevre kirliliğine sepep olan faktörlerden en önemlilerinden biri ağır metallerdir (Akgüç ve ark. 2010). Ağır metaller baca gazları, evsel atıklar, nükleer ve termik santraller, fabrikalar, maden işletmeleri, trafik, tarım ilaçları, aşırı gübreleme ve benzeri gibi faaliyetlerle çevreye yayılmaktadır. Bitkilerin yaşamsal faaliyetlerinin devamlılığı için bazı ağır metallerden az miktarda olması gerekmektedir. Ancak yüksek derişimlerdeki ağır metaller hem bitkiler hemde diğer canlılar için toksiktir (Öktüren ve Sönmez 2006). Ekosistemlerde üretici olarak rol oynayan bitkiler yer değiştirmedikleri için ortamdaki ağır metal kirliliğinden daha fazla etkilenmektedirler. Havadan ve topraktan alınan ağır metaller bitkilerin yüzeylerinde ve çeşitli dokularında birikmekte ve besin zinciri yoluyla diğer organizmalara aktarılmaktadır. Ağır metalleri bünyelerinde biriktirebilen bitkiler kirliliğin belirlenmesinde kullanılırlar. Biyomonitör; çevrenin kirlenip kirlenmediği hakkında bilgi veren bir organizma olarak tanımlanmaktadır (Akgüç ve ark. 2010). Dünyada ve ülkemizde, bitkilerin biyomonitör olarak kukullanılmalarına yönelik çeşitli çalışmalar yapılmıştır (Çelik ve ark. 2005). Bitkilerde trafik kökenli ağır metal kirliliği ile toksik etkilerinin araştırıldığı birçok çalışma literatürlerde olmasına rağmen; bu çalışmamızda, Euphorbia türlerin de çevre kirliliğinde oluşan ağır metal gideriminde ve süs bitkisi olarak kullanılma potansiyeli ve çok sayıda tür çalışarak irdelenmiştir. Tıbbi amaçla kullanılan bitkilerde ağır metal için istenilen istenilen limit değerleri Çizelge 2.6.’da verilmiştir.

için belli kriterlerin yerine getirilmesi gerekir (Arnon ve Stout 1939). Burda bahsedilen kriterleri şu şekilde özetlenebilir.

2.13.1. Metal Toksisitesi

Endüstriyel, tıbbi ve tarımsal amaçlı kullanılan esansiyel olan ve olmayan metaller, insan vücudunda başta besinler olmak üzere diğer bazı yollarla (örneğin su ve havadan) alınmaktadır. Böylece ‘vücut metal yükü’ oluşmakta, bazıları (Al, V, Ti, Cr, Sn, Pb ve Cd) kırk yaşına kadar birikerek vücuttaki derişimleri artmaktadır. Metallerin toksik etkileri, her metalin özelliğine göre değişmektedir. Ancak genel olarak bütün metaller birden fazla organ ve sistemi etkilemektedir. Örneğin civa ve arsenik, sülfhidril grubu içeren birçok enzimi inhibe eder. Kadmiyuma en duyarlı organ böbrekler olmakla beraber, karaciğer ve akciğerlerde etkisi görülür. Ağır metallerin toksisitesi ayrıca taşıdığı yüke ve suda veya yağda çözünür olmasına göre de değişmektedir. Toksik ağır metallerin başında kadmiyum, civa ve kurşun gelmektedir. Kadmiyum ileri derecede toksik bir metaldir ve başlıca tehlikesi, kadmiyum metali ya da kadmiyum oksitin teneffüsünden dolayıdır. Sigarada bulunduğundan, çokça maruz kalınır. Ayrıca, endüstriyel yollarla çevreye yayılan kadmiyum sudaki organizmalara geçmekte, buradan besin zinciriyle hayvanlara ve insanlara ulaşmaktadır. Bir paket sigara içildiğinde 2-4 µg kadmiyum solunum yoluyla alınabildiği belirlenmiştir. Besinlerle, sigara ve hava yolu ile günde yaklaşık 18-200 µg kadmiyum alındığı hesaplanmıştır. Kadmiyum kanda proteinlere ve alyuvarlara bağlanır ve bu formda taşınır, biriktiği yer ise böbrek ve karaciğerlerdir. Kadmiyum’un vücuttaki yarılanma ömrü 7-30 yıl arasındadır. Kadmiyum başlıca böbreklerde ve testislerde hasara yol açar. 1944 yılında Japonya’da kadmiyum ile kontamine olmuş pirinci yiyenler arasında zehirlenmeye bağlı olarak görülen itai-itai adlı bir hastalık görülmüştür. Başlıca belirtileri, böbrek hasarı yanında ileri derecede kemik bozukluklarıdır (Güven 1999).

Toksikolojik olarak önemli olan diğer bir metal, kurşundur. Kurşun, tarihin çok eski devirlerinden beri bilinmekte ve kullanılmaktadır. Besin, su ve solunum yoluyla bu metale maruz kalınır; fakat en önemlisi, organik kurşun (tetra etil kurşun) katkılı kurşunlu benzin yanmasından ortaya çıkan havadaki kurşunun devamlı olarak teneffüs edilmesidir. Benzine katılan kurşunlu bileşikler, yanma sonucu egzoz gazları ile havaya çeşitli kurşun bileşikleri (kurşun oksit, kurşun halojenür vs) şeklinde yayılır. Trafiğin

ayırma kısmı ve dedektör bölümü olmak üzere 6 temel parçadan oluşmaktadır (Ha ve ark., 2011).

Numune Giriş Sistemi: Peristaltik pompa, nebülizör (sisleştirici) ve gaz

girişleri bulunmaktadır. Peristaltik pompa yardımıyla nebülizöre gelen sıvı örnek Peltier Sogutmalı Sprey Odasında (Peltier Cooled Cyclonic Spray Chamber) Argon gazı tarafından örnek aerosol haline dönüştürülür. Peltier soğutmalı sprey odası plazmaya gidecek olan partikül boyutlarının belli büyüklükte oluşmasını sağlar ve plazmaya yüklenen su miktarını azaltır ve bunun sonucu olarak plazma sıcaklığının yüksek ve sabit kalmasını sağlar, bu işlem iyonlaşma etkinliğini artırır ve sinyal kararlığı ile daha iyi matris ayrışımına olanak sağlamış olur. Azaltılmış su buharı poliatomik interferanslarıda (ArO, ArOH ) azaltır. En küçük sıvı damlacıkları sprey odasından geçerek iyon kaynağına (plazma) ulaşır. Plazmada sıvı damlacıklar buharlaşır ve iyonlar oluşur (Agilent Technologies Guide Book 2013)

Plazma: İndüktif olarak eşleşmiş plazma elektriksel bir yük boşalması olup

kimyasal bir alev değildir. Plazma görüntüsü alev gibi olmasına rağmen bir yanma olayı yoktur. ICP kaynağı iyonlaşmış bir argon gazı akışı ile genellikle 27 veya 40 MHz’lik güçlü ve hızlı salınan radyofrekans alanının serbest elektronların indüktif birleşmesi sonucu oluşturulur. Argon gazının kullanıldığı plazma atmosfer basıncında olup çok yüksek sıcaklıktadır. Plazma; kuartz bir tüp (torch) içerisinden geçen gaz akışında tutulur. Örnek aerosolü yaklaşık 6500-10000 oK sıcaklıktaki plazmanın merkezinden

geçer ve enerji çarpışması ile argon moleküllerine geçer. Plazmada; ayrışma, atomizasyon ve iyonizasyon gerçekleşir ve iyonlar spektrometre içerisine yönlendirilir.

Plazmayı başlatmak için tesla bobini ile argonda ilk iyonlaşma yapılır ve oluşan ilk çekirdek elektronlar güçlü radyofrekans alanda yüksek enerjiye ulaşarak çarptıkları diğer argon atomlarını da iyonlaştırırlar. İstenen enerji alanı Radyo Frekans Bobini (RF) ile sağlanır aynı zamanda enerji yüklü Ar iyonlarının ve elektronlarının ani salınımını indükler (Ha ve ark., 2011).

Örnekleme Arabirimi: Sample cone ve skimmer cone ile ekstraksiyon

lenslerinde oluşan üç ana kısımdan oluşur. Arabirim plazmada iyonlaşan atomların ekstraksiyon lenslerine ulaşmasını sağlar. Sırasıyla 1 mm ve 0.4 mm delik çapına sahip bu konların kirlenmesi analiz sonuçlarının önemli miktarda etkilediği için çözelti hazırlanırken fazla derişik olmaması ve temiz çalışılmasının yanı sıra dikkat edilmesi Çizelge 2.6. Bitkisel ilaçlarda toksik metallerin limit değerleri (WHO 2007)

(mg/kg) As (mg/kg) Pb (mg/kg) Cd (mg/kg) Cr (mg/kg) Hg (mg/kg) Cu Bitkisel ilaçlar

için değerler

Kanada Taze bitki 5 10 0,3 2 0,2

Kanada İşlenmiş bitki mg/gün 0.01 mg/gün 0.02 mg/gün 0.006 mg/gün 0.02 mg/gün 0.02

Çin Taze bitki 2 10 1 0,5

Malezya İşlenmiş bitki 5 10 0,5

Singapur İşlenmiş bitki 5 20 0,5

Tayland Taze/İşlenmiş bitki 4 10 0,3 150

Kore Taze bitki 20 (t Pb)

WHO Önerdiği derler 10 0.3 Diğer bitkisel ürünler için değerler Ulusal sağlık örgütünün önerdiği değerler (taze bitki) 5 10 0.3 2 Ulusal sağlık örgütünün önerdiği değerler (işlenmiş bitki) 1mg/gün 0.02 mg/gün 0.02 mg/gün 0.006 mg/gün 0.02 mg/gün 0.02