• Sonuç bulunamadı

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri küresel sistemde yoksulluğu engelleme, kalkınma stratejilerini belirleme ve daha da genel anlamda Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ndeki eşitlik, özgürlük ve insanların onurlu yaşam hakkını koruma konusunda uluslararası normları oluşturma ve tüm anlaşmalara kaynak olma konusunda egemen devletlerin en geniş katılımla üzerinde anlaştığı hedefleri iletmek bakımından çok önemlidir.

Önceki bölümlerde sözünü ettiğimiz Milenyum Kalkınma Hedefleri’nden daha detaylı, kapsamlı ve bütüncül olarak yazılan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri 25 Eylül 2015 tarihinde BM Genel Kurulu’nda Türkiye dahil tüm üye ülkeler tarafından kabul edilmiştir. 17 hedef ve 169 alt hedef içeren Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH) yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegeni korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel bir eylem çağrısı niteliğindedir. Bu hedefler kapsamında “toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın ve kız çocuklarının güçlendirilmesi” başlı başına bir hedef olarak (Hedef 5) kabul edilmiş, ayrıca tüm diğer hedeflerde de toplumsal cinsiyetin anaakımlaştırılması amaçlanmıştır.

Küresel ve ulusal düzeyde SKH konusundaki ilerlemeleri gözden geçirmek için iki önemli mekanizma vardır. Bu mekanizmalardan ilki BM’nin Üst Düzey Politik Forumu’dur (High-level Political Forum - HLPF). İkinci mekanizma ise, bölgesel ve ulusal düzeyde oluşturulan gözden geçirme mekanizmalardır. Türkiye de Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) bölgesel mekanizması kapsamında gözden geçirilmektedir (“Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri”, t.y.).

Birleşmiş Milletler nezdinde, SKH’nin yanı sıra, norm oluşturucu, kadın haklarının anayasası olarak geçen CEDAW Sözleşmesi’nin 2017 yılında aldığı 35 numaralı tavsiye kararı kadın hakları bakımından çok önemlidir.

BM CEDAW Komitesi’nin 14 Temmuz 2017 tarihli 35 No’lu Tavsiye Kararı

CEDAW Komitesi’nin 1992 yılında gerçekleşen 11. oturumunda kabul ettiği “Kadınlara Karşı Şiddet” konulu 19 No’lu Genel Tavsiye Kararı (GTK), 18 Temmuz 2017’de güncellenmiş ve

“Kadınlara Yönelik Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddet” başlığı altında, 35 No’lu Genel Tavsiye Kararı olarak kabul edilmiştir. 35 No’lu GTK ilkinden daha detaylı bir şekilde toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti ele almış ve taraf devletlerin özen yükümlülüğünü somutlaştırmıştır.

35 No’lu Genel Tavsiye Kararı, 19 No’lu Tavsiye Kararı’nın üzerinden geçen 25 yıl içerisinde kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet konusunda gözlenen çeşitli eğilim ve gelişmeleri gözeterek hazırlanmıştır. 35 No’lu Genel Tavsiye Kararı, kadınlara yönelik şiddeti önlemenin devletler açısından uluslararası bir hukuk normu olarak kabul edildiğini belirtmektedir. 35 No’lu GTK, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, bazı durumlarda işkence kabul edilmesi ve doğurganlık haklarına yönelik kısıtlamaların da kadınlara yönelik şiddet olarak kabul edilmesi gibi farklılıkları ortaya koymaktadır.

Birleşmiş Milletlere İlişkin Diğer Gelişmeler

2009 yılında, BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin denetim organı olan komiteye taraf devletler hakkında yapılacak bireysel başvuruları inceleme yetkisi veren protokol, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 2008 tarih ve 63/117 sayılı kararıyla kabul edilmiş ve imzaya açılmıştır. Protokol, 5 Mayıs 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Ancak 2020 yılı Temmuz ayı itibarıyla Türkiye bu protokolün kabulü ile ilgili herhangi bir işlemde bulunmamıştır.

Avrupa Birliği

Avrupa Birliği, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda üye ülkelerin taahhütlerinin dışında kendisi de tüzel kişiliğiyle uluslararası anlaşmalara taraf olarak bu konudaki normları ve standartları belirleme ve uygulama konusunda ciddiyetini kanıtlamaya çalışmıştır.

AB Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü EIGE’nin Pekin+25 raporunda (Beijing + 25, 2020) belirtildiği gibi, AB, Pekin Eylem Platformu kararlarının uygulanmasını izlemek için göstergeler geliştirmiş, tavsiyeler ve dokümanlar yayımlamıştır. Bunun yanında tüm AB üye ülkeleri CEDAW’ı onaylamış ve AB Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni takip edeceğine yönelik iradesini belirtmiştir. AB Konseyi, AB Komisyonu’nu ve üye ülkeleri Pekin+25 Eylem Platformu’nun hedefleriyle ve BM 2030 gündemindeki toplumsal cinsiyet düzenlemeleriyle uyumlaştırmaya çağırmıştır. AB’nin, silahlı çatışmaların kadınlar ve kız çocukları üzerindeki etkilerine, kadınların barışın sağlanmasındaki rolüne, barış ve çatışma çözme süreçlerinin toplumsal cinsiyet boyutlarına

bölgesel ve uluslararası kurum ve mekanizmalarda, tüm karar alma düzeylerinde daha fazla temsil edilmelerini sağlamayı amaçlayan 1325 numaralı BM Güvenlik Konseyi Kararı’na taraf olması, AB’nin dış ilişkilerinde de toplumsal cinsiyet konusundaki ısrarını anlatması bakımından önemlidir.

AB’nin, kendi kurumları içinde toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlaması için kurduğu komiteler ve çalışma grupları da önemlidir. Avrupa Komisyonu’nda, genel müdürlükler arasında cinsiyet eşitliği sağlamakla görevli olan Adalet, Tüketiciler ve Cinsiyet Eşitliği Müdürlüğü iken, komisyona ayrıca destek veren Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Danışma Kurulu, Toplumsal Cinsiyet Anaakımlaştırmasıyla İlgili Üst Düzey Çalışma Grubu, Parlamentoda Kadın Hakları ve Cinsiyet Eşitliği Komitesi (FEMM) ve 2010 yılından bu yana Avrupa Konseyi’ne destek olan Avrupa Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü gibi pek çok kurum vardır (Beijing + 25, 2020).

2019 yılında Avrupa Parlamentosu seçimleriyle komisyonun yenilenmesi üzerine, AB Komisyonu ilk kadın başkanına kavuşmuştur. Almanya’nın ilk kadın savunma bakanı olarak da görev yapan Ursula Von der Layen’in başkanlığındaki Avrupa Birliği Komisyonu, AB’nin 2020-2025 yılları arasında izleyeceği Cinsiyet Eşitliği Strateji Belgesini 2020 yılının Mart ayında sunmuştur.

Avrupa Birliği Cinsiyet Eşitliği Stratejisi Belgesi (2020-2025)

“Eşitlikçi Bir Birlik: Cinsiyet Eşitliği Stratejisi” ya da “Eşitlikler Birliği: Cinsiyet Eşitliği Stratejisi”

(“A Union of Equality: Gender Equality Strategy”) ön başlığıyla çıkan AB Strateji Belgesi, önceki bölümlerde de incelendiği üzere, cinsiyet eşitliğinin AB’nin temel bir değeri, temel bir hak ve Avrupa Sosyal Şartı’nın anahtar bir prensibi olduğunu hatırlatarak başlamaktadır.

Strateji belgesinde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ilerlemenin ne kadar yavaş olduğu iletilirken, anaakımlaştırmanın altı çizilmiş ve elbette CEDAW ve SKH’lere atıf yapılmıştır.

Kadınlarla ilgili her alanda eşitlik politikalarını, şiddet ve klişelerden muaf olmak, cinsiyet eşitliği olan bir ekonominin nimetlerinden faydalanmak ve toplumda erkeklerle eşit liderlik rolü olmak ana başlıkları altında ele alan strateji belgesi, Avrupa Komisyonu’nun strateji belgesinde olduğu gibi kesişimselliği ve bütçe ayıracağını da taahhüt etmiş ve uluslararası ilişkilerinde cinsiyet eşitliğini önceleyeceğini belirtmiştir (A Union of Equality: Gender Equality Strategy 2020-2025, 2020).

AB nezdinde toplumsal cinsiyetin bu kadar kapsamlı bir biçimde ele alınması ve bu konuların politika belgelerine girmesi kadar önemli olan başka bir gelişme de daha önce kadın farkındalığıyla bakılmayan alanlar olan yapay zekâ, kadınlara yönelik çevrimiçi ayrımcılık gibi konuları kapsamasıdır.

Dünyada Kötü Uygulamalar

2018 yılında Avrupa Parlamentosu’ndaki FEMM Çalışma Grubu tarafından yayımlanan Kadın ve Kız Çocuklarının Haklarında ve Cinsiyet Eşitliğinde Geri Gidiş konulu raporda 2005-2015 yılları arasında Avrupa Birliği ülkelerinde Cinsiyet Eşitliği Endeksi’nde iyileşme olmadığı vurgulanmıştır. Parlamento raporu Avusturya, Macaristan, İtalya, Polonya, Romanya ve Slovakya’da kadın haklarının erozyona uğradığını belirtirken, son yıllarda artan ve muhafazakâr gruplar tarafından ailenin zayıflamasına, geleneksel değerlerin erozyona uğramasına ve özellikle LGBTİ hakları konularında ortaya çıkan cinsiyet eşitliği ideolojisi tartışmalarına dikkat çekti (Backlash in Gender Equality and Women’s and Girls’ Rights, 2018).

Polonya’da sosyalizmin çökmesinden sonra kanunla zorlaşan kürtaj prosedürlerini kadınlar protesto etse de 2016 ve 2018 yıllarında muhafazakâr hükümet kürtaj kanununu daha da katılaştırmak için kanun teklifleri verdi. Kadın örgütlerinin uluslararası dayanışmayı da yanına alan baskısıyla değişiklik yapamayan hükümet, COVID-19 pandemisinde kadın örgütlerinin sokağa çıkamamasından yararlanarak Nisan 2020’de konuyu yeniden meclis gündemine getirdi.

2020’de Neredeyiz?

Milenyumun ikinci on yılında dünyadaki kutuplaşma gittikçe artarken, toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin tartışmalar da bu kutuplaşmadan payını aldı. Özellikle kadına yönelik şiddetin sınır, dil, din bilmemesi nedeniyle kadın hareketinin hem dünyada hem Türkiye’de kadın olma ve ataerki karşıtlığı ortaklığında buluşmasına neden oldu. Oysa hakikat sonrası dünyada artan popülizm bu konuların kültürel görecelik tartışmalarıyla karmaşıklaştırılarak kadına yönelik şiddetin bile yeniden tartışılmasına ve siyasi ortaklaşma olanaklarının yok olmasına neden oldu.

Bir yandan da 2020 yılı, yapay zekâyı, kripto parayı, derin interneti tartışıp Mars’a özel araçlar gönderen dünyada insanlara hayvanlardan bulaşan bir virüs nedeniyle dünyadaki ekonomik aktivitenin durduğu, sınırların kapandığı ve insanların evlerine kapandığı bir pandemiyle başladı. Bu pandemi sırasında bir zamanlar dünyaya İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilmesi için dayatan ABD’nin, başka bir uluslararası norm koyucu örgüt olan Dünya Sağlık Örgütü’nden çıkması, uluslararası norm ve standartların bundan sonraki ahvali konusunda pek de umut vermiyor. Öte yandan, COVID- 19 virüsü evde kalma ve bakım emekleri nedeniyle kadınları erkeklerden daha çok etkiledi. Ayrıca kadın liderler pandemiyi erkek liderlerden daha iyi yönettiler. Pandeminin sonuçlarını incelemek için henüz çok erken olsa da kadınların insan hakları bakımından tüm dünyada görülen hareketliliğin devam ettiğini belirtmek gerekir.