• Sonuç bulunamadı

Avrupa Birliği’nde Kadın Haklarına İlişkin Düzenlemeler Kurucu Antlaşmalarda Kadın Hakları

Kadın-erkek eşitliği Avrupa Birliği Antlaşması’nın ikinci maddesinde ve Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda yer alan, birliğin temelini oluşturan değerlerden birisidir. Bunlar dışında:

Roma Antlaşması’nda;

• Antlaşmanın 119. maddesi gereğince “kadın ve erkek arasında eşit işe eşit ücret ilkesi”

kabul edilmiştir.

Maastricth Antlaşması’nda;

• 1992 yılında Maastricht Antlaşması’na ek sosyal şartta yapılmıştır. Buna göre eşit veya eşdeğerde işe eşit ücret ödenmesi maddesinin yanı sıra kadın ve erkek arasında fırsat eşitliğinin de sağlanması gerektiği belirtilmiştir.

• Maastricht Antlaşması’nın altıncı maddesinin üçüncü fıkrasında yine kadın-erkek eşitliğinin tüm üye devletler tarafından sağlanması amacıyla üye devletlerin kadınlar için alacağı her türlü kararlarda bu eşitliği desteklemesi öngörülmekle birlikte, bu eşitlik sağlanana kadar kadınlar lehine yapılacak düzenlemelerin ayrımcılık olarak kabul edilmemesi gerektiği bildirilmiştir.

Amsterdam Antlaşması’nda;

• Amsterdam Antlaşması’nda, 3. maddenin 2. fıkrasında üye devletlerin her türlü alanda kadın-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapacağı belirtilmiştir.

Kadınların özellikle istihdam alanında yaşadıkları eşitsizlikler kontrol altına alınacak, ayrıca üye devletlerce takibi yapılacaktır.

• Amsterdam Antlaşması ile Roma Antlaşması’nın 119. maddesi genişletilmiştir. Buna göre her üye ülke eşit veya eşdeğerdeki iş için kadınlara ve erkeklere eşit ücret ödenmesi ilkesini kabul eder.

Avrupa Birliği’nde Kadın Haklarına Yönelik Çıkartılan Direktifler

• 75 / 117 / EEC Sayılı Eşit Değerde İşe Eşit Ücret İlkesine İlişkin Direktif

• 76 / 207 / EEC Sayılı İşe Alımda, Mesleki Eğitim ve İşte Yükselmede ve Çalışma Koşullarında Kadınlara ve Erkeklere Eşit Davranılmasına İlişkin Direktif

• 79 / 7 / EEC Sayılı Sosyal Güvenlik Alanında Kadın ve Erkeğe Eşit Muamele Direktifi

• 86 / 378 / EEC Sayılı İşyerlerinde Sosyal Güvenlik Sistemlerinde Kadın ve Erkeğe Eşit Muamele Direktifi

• 86 / 613/ EEC Sayılı Serbest Çalışan (Tarımda Dahil) Kadın ve Erkelere Eşit Muamele Direktifi

• 92 /85 / EEC Sayılı Gebe, Doğum Yapmış ve Emziren Kadınların İşyerlerinde Sağlık ve Güvenliklerinin İyileştirilmesine İlişkin Asgari Önlemlerin Belirlenmesine Dair Direktif

• 96 / 34/ EEC Sayılı Ebeveyn İzni Direktifi

• 87 / 80 / EEC Sayılı Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Durumlarında İspat Yükümlülüğüne İlişkin Direktif

• 2000/ 78 / EEC Sayılı İşe Alma ve Mesleki Eğitime Giriş ve Çalışma Koşulları ile İlgili Direktif

• 2002 / 73 / EEC Sayılı Cinsel Tacize İlişkin Direktif

• 2004/ 113 / EC Sayılı Mal ve Hizmetlere İlişkin Kadın ve Erkek Eşitliğine Dair Direktif

• 2006 / İstihdam ve Çalışma Koşullarında Kadın ve Erkeklere Eşit Davranma ve Eşit Fırsatlar İlkesinin Uygulanmasına Dair Direktif

Uluslararası Alanda Kadın Haklarının Korunmasına İlişkin Diğer Gelişmeler

Uluslararası alanda BM öncülüğünde ayrıca 1957 tarihli Evli Kadınların Vatandaşlığına Dair Sözleşme ve 1967 tarihli Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Bildirisi, önemli metinlerdir. Bu metinler esasen bağlayıcı gücü haiz olan, denetim usulünü ve organını kurucu sözleşmesi aracılığıyla düzenleyen temel bir sözleşmeye hazırlık mahiyetindedir. Bu tip hukuki bağlayıcı güce sahip bir sözleşme için 1979 yılına, Kadınlara Karşı Her Biçimiyle Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin kabulüne kadar beklenmesi gerekmiştir.

1945 yılına kadar Avrupa’nın büyük bölümünde ve ABD’de kadınlar ve erkekler arasında yasal ve siyasal eşitliğin sağlanmasına imkan veren yasal düzenlemeler yapılmıştı. Ancak ortaya çıkan somut gelişmeler yasaların kadının özgürlüğünün sağlanması ve somut eşitliğin hayata geçirilmesi için yeterli olmadığını açıkça göstermiştir. 1960’lı yılların sonlarından itibaren İkinci Dalga Feminizm, bu tespit ışığında yasal olarak sağlanan eşitliğin erkeklerle farklı yaşam koşullarına sahip olan kadınların eşitliği ve özgürlüğü için yeterli olmadığı bilinci ile hız kazanmıştır. İkinci Dalga Feminizm’in teorisi ise bu süreçte diğer Avrupa ülkeleri ve ABD’ye kıyasla kadınların yasal ve siyasal haklarına kavuşması bakımından geride kalan Fransa’da ortaya çıkmıştır.

Fransız filozof Simone de Beauvoir, 1946’da yayımlanan İkinci Cins (Le Deuxième Sexe) adlı eserinde, kendi deneyimlerinden hareketle toplumda kadın olmanın ve toplumun kadına yüklediği rolleri değerlendirmiştir. Amerikalı Betty Friedan da 1963’te yayımlanan Kadınlığın Gizemi (The Feminine Mystique) eserinde kadınların annelik ve birey olmak arasındaki yaşadıkları çatışmaya ve geleneksel toplumda kadına ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.

İkinci Dalga Feminizm kürtaj hakkı, doğum kontrol araçlarına erişim, çocuk bakımı, ev içi roller gibi konuların güç ilişkileriyle ilgili olduğunu ve cinsler arası eşitsizliği artırdığını belirleyerek,

“özel olan politiktir” deyimini benimsemiştir.

Simone de Beauvoir, sloganlaşan “Kadın doğulmaz, kadın olunur” sözüyle kadının ötekiliğinin, biyolojik cinsiyetten değil, dönem ve kültür fark etmeksizin toplumsal öğretilerden kaynaklandığı ve doğal olmadığını ifade eder.

“Simone de Beauvoir’ın ele aldığı cinsellik, beden, annelik gibi özel yaşamla ilgili konular ve cinsiyetçi-cinsiyet rollerinin toplumsal olarak kurgulanması meselesi ağırlıkla 70’lerden itibaren yeni bir ivme kazanan feminist harekette ve teoride tartışıldı. (…) Toplumsal cinsiyetten kaynaklanan ve kadınların gündelik yaşamlarında karşılarına çıkan sorunlar, kişilere özel ya da belli durumlara has sorunlar değildi. Tüm bunlar bir sistemin, ataerkil düzenin sonucu, ürünüydü. Daha önce türlü bahanelerle gizlenen, görmezden gelinen tüm bu neden ve sonuçlar deşifre edilmeli, açığa çıkarılmalı, erkeğin kadın üzerindeki sistematik baskısı açıklanmalı ve ona başkaldırmanın yolları bulunmalıydı (Çakır, 2008, s. 436-437).