• Sonuç bulunamadı

1.2. Cümle

2.1.16. Neden-Sonuç İlişkisi Kuran İfadeler

Bir cümle içindeki anlam bağlantılarını daha iyi kavrayabilmek için olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisi büyük önem arz eder. Çünkü anlatılan unsurun öncesini ve sonrasını bilmek olaya daha yakından vâkıf olmak anlamına gelir. Aşağıdaki örneklerde de bu tıp eseri içerisinde geçen neden-sonuç ifadelerini, durumları daha iyi anlamlandırabilmek için göstermeye çalıştık:

1. bir ġulām iĥżār olunup didiler ki gāh gāh bunuñ bedenine bir teşvįş ve istirħāǿ Ǿārıż olur sebebi vāfirce müddetdir ki atdan başı üzerine düşmüş idi ve ol vaķtda faśd olunmuş idi (16a/2-3-4)

162 Neden

atdan başı üzerine düşmüş idi ve ol vaķtda faśd olunmuş Sonuç

bedenine bir teşvįş ve istirħāǿ Ǿārıż olur

Açıklama: Attan düştüğü için vücudunda bir sersemli bir gevşeklik meydana gelmiş.

2. Ǿillevś Ǿilletinüñ sebebi nedir didim buyurdılar ki fāsid ķandan başa buòār çıķup şiryānede vāśıl olur (20a/9-10-11)

Neden

fāsid ķandan başa buòār çıķup şiryānede vāśıl olur Sonuç

Ǿillevś Ǿilleti

Açıklama: Vücuttaki bozulmuş kanın başa doğru yaptığı rahatsızlık èillevs (hazımsızlık) rahatsızlığına sebebiyet vermektedir.

3. üstāda suǿal eyledim ki faśd ile ayāric istiǾmālini cemǾ eyledi eyledügüñüzüñ sebebi nedür buyurdılar ki çünki ĥarāret ve bürūdunda ġalebe yoķdur Ǿillet-i mücerred maddeǿ-i zāǿidedendür (33b/19, 34a/1-2)

Neden

çünki ĥarāret ve bürūdunda ġalebe yoķdur Ǿillet-i mücerred maddeǿ-i zāǿidedendür Sonuç

faśd ile ayāric istiǾmālini cemǾ eyled(i) eyledügüñüzüñ sebebi nedür

Açıklama: Üstadın kan aldırma ve macun verme sebebi, hararetin yoğun olmamasındandır.

4. üstād buyurdılar ki burnundan seyelān iden śu sebebiyle ħalāś olmuş (48b/9-10) Neden

burnundan seyelān iden śu sebebiyle Sonuç

ħalāś olmuş

Açıklama: Burnundan kan aktığı için bu hastalıktan kurtulmuş.

163 5. bir kimseniñ verekine iki gün bir vacaǾ Ǿārıż olmuş idi sebebi keşkiyye ekl eylemesi idi (68a/9-10)

Neden

sebebi keşkiyye ekl eylemesi idi Sonuç

verekine iki gün bir vacaǾ Ǿārıż olmuş

Açıklama: Kemiklerindeki ağrının sebebi keşkiyye (Arpa çorbası türünde yiyecekler) tüketmesi idi.

6. bir kimseye vacaǾ-ı nıķrįsiñ ĥiddetinden ve ayaġından olan süħūnetiñ şiddetinden şikāyet idüp didi ki bu şiddete sebeb śandal ve emŝāli baǾżı müberridāt vażǾ eyledigümdür (72b/1-2-3-4-5)

Neden

bu şiddete sebeb śandal ve emŝāli baǾżı müberridāt vażǾ eyledigümdür Sonuç

bir kimseye vacaǾ-ı nıķrįsiñ ĥiddetinden ve ayaġından olan süħūnetiñ şiddetinden şikāyet idüb Açıklama: Sandal (çeşitli türleri olan bir ağaç) ve bazı soğuk nesneleri sürdüğüm için ayağımda şişme ve sıcaklık meydana geldi.

7. sinn-i şeyħuħetde bir kimseniñ bir maraż aķabinde aǾżāsında tehebbüc žuhūr idüp üstād buyurdılar ki eger bu tehebbüc Ǿillet aķabinde olmasa istisķādır tevehhüm olunurdı bu tehebbücüñ sebebi ĥarāret-i ġarįziyesi ķıllet üzre olmaġla ecza-i fużūl dāħilden ħāric mesāmmata mündefiǾa olamadıġıdır (87a/18-19, 87b/1-2-3-4)

Neden

bu tehebbücüñ sebebi ĥarāret-i ġarįziyesi ķıllet üzre olmaġla ecza-i fużūl dāħilden ħāric mesāmmata mündefiǾa olamadıġıdur

Sonuç

bir kimseniñ bir maraż aķabinde aǾżāsında tehebbüc žuhūr idüb

Açıklama: Hastalıktan sonraki bu şişliğin sebebi artık maddelerin gözeneklerden atılamamasıdır.

164 8. bir kimse bir Ǿillet sebebi ile beş dirhem mürdāsenc içüp kendü nefsine ħaŧa itmiş (144a/11-12-13)

Neden

bir kimse bir Ǿillet sebebi ile Sonuç

beş dirhem mürdāsenc içüp kendü nefsine ħaŧa itmiş

Açıklama: Bu hastalık sebebiyle, bir kişi beş dirhem kurşun oksit içmiş ve kendi için yanlış olacak bir iş yapmıştır.

9. bir kimse suǾāl eyledi ki nedendür ki eŧıbbā ķanı iħrāca sāǾir aħlāŧdan ziyāde meyl iderler üstād cevābında buyurdılar ki her vaķtde ķandan ziyāde ruŧūbāt-ı erbaǾadan bir şeyǾ yoķdur ķandan śoñra balġam vardır emmā mirreteyn ziyāde olmaz illā bedene ġalebe ve ķuvvet ile olur (144b/5-6-7-8-9-10)

Neden

her vaķtde ķandan ziyāde ruŧūbāt-ı erbaǾadan bir şeyǾ yoķdur ķandan śoñra balġam vardır emmā mirreteyn ziyāde olmaz illā bedene ġalebe ve ķuvvet ile olur

Sonuç

eŧıbbā ķanı iħrāca sāǾir aħlāŧdan ziyāde meyl iderler

Açıklama: Hekimler, kan aldırmayı neden diğer unsurlardan daha fazla yapıyorlar? Çünkü kan diğer balgam ve diğer safralara göre daha fazla olduğundan kan aldırma bedene kuvvet verir.

10. baǾżı küttāb bir Ǿārıżadan ötüri Ǿırķ-ı ıbŧiden faśd itdirüp aña ġaşy-i şedįd Ǿārıż olmuş idi üstād buyurdılar ki bu ġaşiyiñ bir sebebi bu kimse dün gice uyumamış seher ise ķuvvete żaǾif virür ikincisi bu ŧamar aølāǾ-ı süfliyyeden Ǿamįķa ve ġāmıża mevøuǾları isķı ider (144b/10-11-12-13-14-15)

Neden

bu ġaşiyiñ bir sebebi bu kimse dün gice uyumamış seher ise ķuvvete żaǾif virür ikincisi bu ŧamar aølāǾ-ı süfliyyeden Ǿamįķa ve ġāmıża mevøuǾları isķı ider

Sonuç

baǾżı küttāb bir Ǿārıżadan ötüri Ǿırķ-ı ıbŧiden faśd itdirüp aña ġaşy-i şedįd Ǿārıż olmuş idi

165 Açıklama: Bazı kâtipler, bir hastalıktan ötürü damardan kan aldırınca bayılma durumu olmuş, bayılanın sebebi ise gece uyumamasındandır.

11. suǾal eyledim ki behāyıma ķocalıķ gelmez insāna geldügi gibi bunuñ sebebi nedir buyurdılar ki behāyımıñ ķanları ziyāde ġalįż ve mizācları yābisdür kezalik ķıllarında cefāf vardır ve her şeyǿ ki ġalįż ola anıñ ruŧūbetiniñ taĥallüli serǾidür ve müddet-i Ǿömr ķıllarına cefāf gelecek müddetden azdır (146b/1-2-3-4-5-6)

Neden

behāyımıñ ķanları ziyāde ġalįż ve mizācları yābisdür kezalik ķıllarında cefāf vardır ve her şeyǿ ki ġalįż ola anıñ ruŧūbetiniñ taĥallüli serǾidür ve müddet-i Ǿömr ķıllarına cefāf gelecek müddetden azdur

Sonuç

suǾal eyledim ki behāyıma ķocalıķ gelmez insāna geldügi gibi

Açıklama: Dört ayaklı hayvanlar insanlar gibi yaşlanmaz, bunun sebebi kanları yoğun ve bünyelerinin kuru olmasıdır, aynı zamanda kıllarında kuruluk vardır.

2.1.17 Günümüz Türkçesine Aktarılmış Bazı Metin Örnekleri

Kelimelerin geçmişteki ve günümüzdeki anlamlarını bilmek ve cümleleri ona göre yorumlamak anlam çalışmalarının önemli bir bölümünü oluşturur. Burada çalıştığımız 18. yüz yıl tıp metni, 900’lü yıllarda yazılan bir eserden tercüme edildiğinden anlatılanı kavramak güçleşmektedir. O sebepten metni, Türkiye Türkçesi kelimeleri içerisinde değerlendirmek, daha iyi anlamamıza vesile olacaktır. Elbetteki günümüz Türkçesine çevirirken birebir çeviri yapmak imkânsızdır. Ancak kelimeler ve cümleler, günümüzdeki kullanışları itibariyle daha iyi yorumlanabilir. O sebeple aşağıda örneğini verdiğimiz bölümler sözlük bölümünün yorum katılmasıyla oluşmuştur, denebilir. Yapılan çeviriler anlam bilim alt başlıklarını da incelerken onların daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

7a cübne yaǾni sūrtuķāya sükker ile iżāfe idüp istiǾmāl eylemegi emr eyledi* bir kimse buħrdan yaǾni aġız ķoķusundan ve śudāǾdan şikāyet idüp faśd ile fevķa’l-gāye ķan ihrāc eyledim didi üstād aleyhi’r-raĥme nabżına yapışup mümtelį bulduķda buyurdılar ki bu Ǿillet şerā yini(ñ)dedir eger sāǿir Ǿuruķda olsa emr-i sehl olur idi iħrāc-ı demde isrāf eylemişsin bu ĥarārete devā ile Ǿilāc Ǿidüp bedeniñe ġıdā ile ķuvvet virilmege muĥtācdır tā ki bir defǾa daħı ķan iħrācına müstaǾidd olasın imdi her śabaħ seksen dirhem māǿü’r-rummānı ŧebāşir ile

166 istiǾmāl eyle ve ŧaǾāmıñ oġlaķ etinden yapılmış ķarįś olsun kezalik ŧayhūc ve ferrÿc gögüs etleri vāfirce marul ile seõāb iżāfe olunmaķsızın maśūś olunup śufārü’l-beyaż terbįye olunsun ve śadrıñı śandal ve mÀǿü’l-verd ve kāfur vażǾ eyle śandal ve kāfur ve māǿü’l-verdi ekŝer evķÀtda şemm eyle ve ŝelc ile tebrįd olunmuş māǿü’l-verd ile mażmaża eyle ve başıñda mevżıǾ-ı êarabāne māǿül-verd ile meblūl bezler vażǾ eyle diyü emr eyledi

7a Üstad ona peynir suyuna şeker ilave edip kullanmasını söyledi. Bir kimse ağız kokusundan ve baş ağrısından şikayet edip çok fazla kan aldırdığını ifade etti. Üstad nabzını kontrol etti.

Kanı kontrol ettiğinde bu sıkıntının atardamarlardan geldiğini anladı. Eğer başka damarlarda olsa bu işin çözümü kolaydı. Ancak fazla kan aldırmışsın. Vücudunun toparlanması ve tekrar kan aldıracak duruma gelmen için gıda takviyesi yapman gerekir. Şimdi söyleyeyim ki, her sabah nar suyunu tebaşir (bambu şekeri) ile beraber iç. Oğlak etinden yapılmış yiyecekler ye.

Aynı şekilde sezab (sedef otu) kullanmadan ŧayhūc (turaç kuşu) ve piliç göğüs eti, çokça marul kullanarak terbiye et bu şekilde yemek hazırla. Göğsüne sandal, gül suyu ve kafur uygula. Sandal, gül suyu ve kafuru sık sık kokla ve kar ile soğutulmuş gül suyunu gargara yap. Başında zonklayan yere gül suyu ile ıslanmış bezi sür.

11b bunuñla śarǾadan ħalāś olduñ didi faķįr didim ki baraś žuhūrından emįn olunsa śarǾa ġāǿilesi az ķalmış üstād emr eyledi ki ayda bir kerre ĥabb-ı ķÿķıyādan miķdār istiǾmāl ķadar istiǾmāl ide ve ġıdāsı zeyt ile yāħud duhn-i levz ile Ǿamel olunmuş ķalyeler ola ve behaķ-ı ebyaż maǾcūnuna müdāvemet idüp baǾde mevżıǾ-ı behaķa ŧılā oluna* bir ħātun śarǾa mübtelāt olup şirret-i ĥarāret-i sayf ve ol ħātunuñ żaǾifi ziyāde olmaġla maǾcūnü’s-śarǾa ve ĥabbü’s-sarǾa virilmek münāsib degil idi üstād aña sikencübįn ġuśliniñ gülbeşeker ile istiǾmāl olunmasın münāsib gördi (el-rābiǾ fi’l-maliĥülyā) ve envaǾü’l-cünÿn* māliĥülyāya mübtelā bir yigit getürdiler ve didiler ki śaķalını yolar ve dìvÀrlarıñ ŧobraġını ķoparmaġla meşġūl olur üstād buyurdılar ki bÀselìķden faśd olunsun eger ķanı siyah çıkar ise levni ķırmızı olunca iħrāc olunsun eger ķan siyah degül ise iħrāc olunmayup ŧutulsun ve ayda iki kerre maŧbūĥü’l-eftìmūn virilüp başına vāfirce duhnü’l-benefşec ilķā olunsun ve Ǿādeta olan eger

11b Bununla birlikte sar’a hastalığından kurtuldun dedi, ben de, baras (abraşlık) hastalığının ortaya çıkmasından emin olunsa sar’a hastalığının sıkıntısı azalmış, dedim. Üstad şöyle emr eyledi, ayda bir kere yeterli bitkilerden elde edilen hapı yeterli düzeyde kullansın, zeytinle ya da badem yağıyla yapılmış yiyeceklerden yesin, ak bahak (abraşlık) macununa devap etsin, sonra merhem olarak uygulansın. Bir hatun kişi sar’a hastalığına yakalanmış, yazları harareti

167 fazla ve zayıf bir insanmış. Sar’a hastalığının hapını ya da macununu kullanması uygun olmamış. Üstad ona sikencübin (şerbet) ile gülbeşer (macun)un iyi geleceğini belirtti.

Malihulya (psikolojik rahatsızlık) olan bir yiğit kişi getirdiler ve onun sakalını yolduğunu aynı zamanda duvarların toprağını kopardığı söylediler. Üstad şöyle söyledi, şahdamardan kan alınsın, eğer kanı siyah renkli olursa rengi kırmızı olunca kan dışarı alınsın yok eğer kan siyah renkli değilse dışarı çıkartılmasın ve tutulsun ve ayda iki kere eftimun (bağbozan ) pişirilip ilaç olarak verilsin, başına çokça menekşe yağı sürülsün. âdet olduğu şekilde fazlaca verilsin.

41a (1) ile ħurūc ider ŧabiǾatda bir miķdār lįnet vardır (2) üstād ķurś-ı emir bāris ve ķurśü’l-Ǿÿd istiǾmāli emr idüp (3) ġıdāsını emir bārisiye ve ĥall-i ziyt tenbįh eyledi bir ħātuna (4) ġaşeyān-ı keŝįre gelüp ķayǿ itmezdi üstād ķurśü’l-Ǿÿd (5) istiǾmālini ve sikencübįn ile ķayǿ itmegi emr idüp baǾdü’l- (6) ķayǿ buyurdılar ki mādām ki senden ġaşeyāndan baķıyye (7) ola ķurśü’l-Ǿÿda müdāvemet olunsun* bir kimseniñ (8) śavtında buħħa ve miǾdesinde ħumūżat olup (9) ekl eyledügi eşyāyı ķayǿ ile ekşi ve ķaracigere müşābih (10) ve beyaż meslūķ gibi lezc ve rāyiĥası kerih iħrāc ider (11) idi üstād aña fücl ve sikencübįn ve Ǿasel ile ķayǿ (12) itmek emr idüp ġıdāsını nān ile Ǿasel tenbįh eyledi(13) * bir kimse ŧaǾām itdikde miǾdesinde kebede ķarįb (14) bir nefħa ve aġzına ruŧūbet-i keŝįre gelüp śudaǾ ve devār (15) daħı Ǿārıż olur idi üstād ŧaǾāmdan śoñra devāǾ-yı (16) el-ķay ile ķayǿ idüp baǾde ısıcaķ śu ile gülbeşekere (17) müdāvemet emr eyledi* bir kimseniñ miǾdesinde (18) ŧaǾām ekşir idi ve ishāli var idi üstād (19) aña cevāriş ħÿzı ve sufūf ĥabb ü’r-rummān emr eyledi

41a ile dışarı çıkar. Biraz ishali de var. Üstad diken üzümü hapı ve öd ağacı hapı kullanmasını istedi. Yiyecek olarak da diken üzümü katılmış yiyecekler ve zeytin ezmesi tüketmesini tenbih etti. Bir kadına çokça bayılma hâli gelirdi, kusma durumu yoktu. Üstad, öd ağacı hapı kullanmasını ve sirke ve balla yapılan şerbetle kusmasını istedi. Kusmadan sonra eğer sende kusma devam ederse öd ağacı hapı kullanmaya devat et, dedi. Bir kimsenin sesinde kısılma ve midesinde ekşime vardı. Yediği şeyleri ekşi bir şekilde karaciğer rengine bezer bir şekilde çıkarırdı. Aynı zamanda kaynamış bir şekilde ve yapışkan misali olurdu. Kokusu çok kötü idi.

Üstad, turp, sirke ve balla yapılmış şerbet ve bal ile birlikte kumasını istedi. Yiyecek olarak ekmek ve bal tenbih eyledi.Bir kimse yemek yediğinde midesinde karaciğere yakın bir gaz hissederdi. Ağzı çok sulanırdı. Baş ağrısı ve baş dönmesi de vardı. Üstad, yemekten sonra kusturucu ilaçlarla kusmasını ve sonra da sıcak su ile gül tatlısını tüketmesini istedi. Bir kimsenin midesinde yediği şeyler ekşirdi ve ishali de vardı. Üstad, dövülmüş etten yapılmış sindirimi kolay macun ve nar ağacından elde edilmiş ilaç tüketmesini istedi.

168 56b (1) balġam tükürür idi seyelān-ı lüǾāb daħı olup (2) ŧabiǾatında ınķıbāż var idi üstād aña müshil ü’r-rìķ (3) ve ŧabıħ ü’z-zūfā ve maǾcūn ü‘z-zūfā istiǾmāli emr eyledi* bir kimseniñ (4) suǾāli olup andan ziyādece nefeŝ ħurūc ider idi (5) kezalik burnundan kerih ü’r-rÀyiĥa bir śu gelüp ķarūresi (6) bulanuķ idi üstād aña on dirhem Ǿasel-i ħıyar şenberi (7) otuz dirhem benefşe şerbeti ile istiǾmāl itmegi ve başını (8) māǿ-ı bābÿnece taǾliķ itmegi emr eyledi* bir kimseniñ (9) suǾāl-i yābesi olup ķarūresinden ĥiddet ve ŧabiǾatında (10) yübūset var idi üstād aña gicelerde şarāb-ı benefşe (11) ile Ǿasel-i ħıyār şenbe ve śabaĥlarda benefşe ĥamįresi (12) ve gülbeşeker istiǾmāli emr idüp ġıdāsını bādem yaġı ile (13) bişmiş ısfanah sipāriş eyledi*

Ǿacūze bir ħātunda (14) suǾāl ve ziyādece nefeŝ ve nefeŝinde ķayĥ olup (15) ķarūresi beyaż idi üstād aña bilā sükker Ǿamel (16) olunan ķurś-ı ħaşħāş istiǾmāli emr idüp tenbįh bıyurdı (17) bir kimsede seyelān-ı lüǾāb ve nefes-i keŝįr ve żįķ nefes (18) var idi üstād gicelerde şarāb-ı ħaşħāş ve śabaĥlarda (19) maŧbūħ-ı zūfā (istiǾmāli) emr idüp buyurdılar ki eger żįķ

56b balgam tükürürdü. Salya akıntısı da olup vücudunda kabızlık söz konusuydu. Üstad ondan salya müshili ve haşlanmış ve müshil haline getirilmiş çördük otu kullanmasını istedi.

Bir kimsenin öksürüğü olup çokça nefes alışverişi vardı. Aynı şekilde burnundan kötü kokulu bir su gelirdi. İdrar rengi bulanıktı. Üstad ona on dirhem hint hıyarı balı, otuz dirhem menekşe şerbeti kullanmasını istedi ve başını papatya suyunun buharına tutmasını emr etti. Bir kimsenin kuru öksürüğü vardı. Vücudunda kuruluk söz konusuydu. Üstad ona gece vakitlerinde menekşe suyu, hint hıyarı balı ve sabah vakitlerinde menekşe ile yapılmış hamur ve gülden yapılmış macun kullanmasını istedi. Yiyecek olarak ayrıca badem yağıyla pişmiş ıspanak sipariş etti. Bakıma muhtaç bir kadında öksürük ve çokça nefes alışverişi vardı.

Ayrıca nefesinde irin vardı ve görüntüsü beyaz idi. Üstad ona şekersiz bir şekilde yapılan haşhaş ilacı kulanmasını tenbih etti. Bir kimsede salya akıntısı, çok fazla nefes alış-verişi ve nefes darlığı vardı. Üstad gece vakitlerinde haşhaş suyu ve sabah vakitlerinde pişmiş çördük otu tüketmesini istedi. Üstad söyledi ki eğer nefes darlığı...

169

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METİN

1b 1

Bismillahirraĥmanirraĥįm FÀèilÀtün / fÀèilÀtün / fÀèilün (1) Ey ĥakįm-i çāre-sāz-ı bį-Ǿadįl Nūş-dāruyı bu òˇÀhed her Ǿalįl (2) Şerbet-i evśāf-ı źāt-ı pāk ile Teşne-lebdür tercümān-ı ķāl ü ķįl (3) Defèine suǿ-i mizāc-ı Ǿālemiñ Eyledüñ irsāl bir źāt-ı celįl

(4) Gördi ol üstād-ı küll şefúat-şiyem Şirk ŧabǾ-ı Ǿālemi ķılmış kelįl

(5) Vaĥdetiñ dārÿsını taǾlįm ile Ķıldı tedbįr ol ŧabįb-i bį-meŝįl (6) Ķıl aǾŧā yā Rab aña hem āline Kāse kāse şerbet-i ecr-i cezįl

***

(7) (Emmā baǾd) naĥārir-i eslāfıñ èallÀme-i mümtāzı

(8) ĥekįm-i rāsiħ Muĥammed bin Zekeriyyā er-Rāzį* ki ķalem ü ĥikmetiñ (9) yeke tāzi* ve Ǿarśa-i ĥaźāķatiñ çāpük-i ser efrāzı

1 Bu bölüm Çorum Hasan Paşa İl Halk Kütüphanesi 2909’da kayıtlı olan eserin Latin alfabesine aktarımından oluşmaktadır.

170 (10) oldıġı bit-tevātür ve’l-iştihār* Ǿale’l ħuśūś teǿlįfā

(11) tından žāhir ü Àşikārdur* óāźıķ-ı mezbūrdan śādır

(12) baǾżı muǾalecāt ü tedābir* ki ĥiźmetine mülÀzım-ı telāmiźesinden (13) vaøèide-i mecmÿǾa-yı taĥrįr baǾde sāǿir kütüb-i ŧıbbįyye-i tertįbi (14) üzre keşįde-i śaĥāyifi tasŧįr ķılınup fį’l-vāķıǾ (beyt )

2a

(1) kitābü’n-lev teemmeleh darįr* leǾāde kerìmetÀh bilā irtiyāb (2) feĥvāsınıñ maśadaķı bir kitāb-ı müsteŧāb olmuşdur*

(3) Ol kitāb-ı kem-yāb-ı keŝįrü’l Ǿāǿide * diyārımızda Ǿamįmü’l- (4) fāǿide* olmaķ içün kelimāt-ı tāziyye-i icāziyesi zebān

(5) zedd-i Ǿaśr olan taǾbįrāt-ı türkiyye naķl olınmasın*

(6) ĥāla aǾžam-ı eczā-yı terkįb-i fuĥūl* cāmièü’l-maǾķūl ve’l-menķūl (7) enmūzecü’l-fażl ve’l-Ǿirfān* hāvį Ǿilmiyyü’l-ebdān* ve*

(8) ‘l-edyān* şeyħ-i meşāyihü’l-islām* Ebu’l-Ħayr Aĥmedü’l-Enām (9)la-zāle śadrü’l-fetva müşerrefen bi-vücūdih* ve sadre ehli’l

(10) Ǿilm münbesiŧān bihimmetih ve cudihi* ĥażretleriniñ bu dāèiyyelerine (11) nįm-i nigāh işāretleri olmaġla faķįr vafįr ü’t-taķśįr*

(12) egerçi ķayd-ı meǾāş kesret-i Ǿiyāl* ve ķıllet-i irād ve øaèf-ı (13) ĥāl ile* keşmekeş-i eşġālden bir nefes āsude ĥāl

(14) degül idüm* lÀkin yarì-i tevfįķ-i bāri ile ol emre

(15) iķdām-ı tām* ve teşmįr-i sāǾid-i ihtimām* idüp cenāb-ı (16) serįr-i arā-yı ħilāfet revnaķ efzā-yı kürsi-yi vilāyet* mālik-i (17) riķāb-ı ecnās-ı ümem* mel-ceǿ-i selāŧįnü’l-ǿarab ve’l-èacem*

(18) śāĥibu’l-ķıbleteyn ĥādimü’l-ĥarameynü’l-muĥarremeyn* sülāle-i

171 (19) dūdmān-ı selāŧin* ħalįfetullah fį’l-arżìn*

2b

(1) (beyt) şāhı evreng-i Ǿulā taht-ı nişin-i Ǿažamet*

(2) ĥadd-ı źātında anı vaśfa kimiñ var ĥaddi* ol (3) şehiñ kim ola sulŧān dü kevniñ ismi* nām-ı nāmisi

(4) gibi nāmı ebi vü ceddi* ilā ve huve’s-sulŧānu ibnü’s-sulŧānüǿs- (5) sulŧān Maĥmūd ħān* ibnü’s-sulŧān Musŧafa ħān*

(6) İbnü’s-sulŧān Muĥammed ħān* eyyede Allah milkehu ila aħir ü’z-zamān*

(7) ve şeyyede mebāni devletihi mā-dāme’d-deverān* ĥażretleriniñ (8) ism-i sāmi maómidet karįnleri dibāce bend-i maķāl*

(9) ve duǾā-yı devam-ı devlet şevket-i rehįnleri iştiġāline (10) istiǾcāl olunmışdur* mevhibeǿ-i bi ġāyeǿ-i ilahiyyeden

(11) meǿmūl* ve mekremet-i ma-lā nihāye-i rahmāniyyeden mesǿuldur ki*

(12) bu muħtaśar-ı müfįdden kāffe-i enām müstefįd olup (13) pād-şāhımızıñ duǾā-yı devām-ı devletine żarūrį dest-

(14) güşā* ve ol duǾā-yı bį- riyā ķarìn-i ķabūl-ı dergāh-ı muǾallā*

(15) ola* āmin bi ĥürmeti’n-nebiyyi’l emin* ve Àlihi ve śaĥbihi ecmaǾįn (16) (fihrisü’l-kitāb) maèlūm ola ki bu kitāb otuz bir

(17) ķısma taķsįm olınmuşdur.( El-evvel) fi’s-śudaǾ ve’ş-şaķįķa (18) (es-ŝāni) fi’d-devvār ü teśaǾudi’l buĥārāt ile’d-dimāġ

(19) (es-ŝāliŝ) fi’s-śarǾa (er-rābiǾ) fi’l-māliĥūliyā ve envāè i’l-cünūn 3a

(1) el-ĥāmis fi’l-fālic ve’l-ħadar ve’l-istirĥā ve bāķį emrāżü’d-

172 (2) dimaġ ve’l-Ǿaśab (es-sādis) fi’r-remed ve bāķį evcaǾ i’l-Ǿayn

(3) (es-sābiè) fi emrażü’l-üźn ve evcaǾhā (es-ŝāmin) fi emrāżü’l- (4) enf (et-tāsiǾ) fi’n-nezle ve’z-zükām (el-Ǿāşır) fì emrāżü’l (5) esnān ve evcaǾihā (el-ĥādį aşara) fi evcaǾi’l-ĥalú

(6) ve’l-ħancera ve’l-mereyį ve’l-lisān ve’ş-şefe ve’l-ħanek ve’l-lehāt (7) ve’l-levzateyn (es-ŝāni Ǿaşar) fi evcaǾ i’l-maiǾde ve’l-ķayyi (8) (eŝ-ŝāliŝ Ǿaşar) fì’ş şavśa ve es-suǾāl ve żįķu’n-nefes

(9) ve bāķį emrāż i’r-riyeh ve’s-śadr (er-rābiǾ Ǿaşar) fì evcaǾü’l- (10) mafāśıl ve’l-ĥāśıre ve’l-yedeyni ve’r-ricleyn ve’n-nıķris

(11) (el-ħāmis aşar) fi’r-riyāĥ ve’l ķÿlunc ve’n-nefĥa ve yübsi’t-ŧabiǾat (12) (es-sādise aşar) fì emrāżü’l-ķalb (es-sābièa aşar) fi evcaǾü’l- (13) kebed (eŝ-ŝāmin aşar) fi’l-istisķāǿ (et-tāsiǾa aşar) fi’l-yereķān (14) (el-Ǿişrūn) fì evcāǾ it-ŧıĥāl (e’l-ĥādi ve e’l-Ǿişrūn)

(15) fì evcaǾ i’l-küla ve ’l-meŝāne ve’l-bāh (eŝ-ŝāni ve’l-Ǿişrūn) (16) fi evcāǾ i’l-ĥuśa ve’l meźākįr (eŝ-ŝāliŝ ve’l-Ǿişrūn) fì evcaǾ

(17) er-raĥm (el-rābiǾ ve’l-Ǿişrūn) fi emrāzü’l-maķǾad (el-ħāmis ve’l-Ǿişrūn) (18) fi’l-ishāl ve’l-seĥc ve’ź-źaĥįr ve seyelān ü’d-dem (es-sādis

(19) ve’l-Ǿişrūn) fi’l-evrām ve’s-sübūr ve’l-cereb ve’l-ĥikke ve’ş-şeryi 3b

(1) (es-sābiè ve’l-Ǿişrūn) fi’l-ĥummayyāt ve’l-inkisār ve’ŝ-ŝıķl (2) ve’l-ķaşǾarįre ve’l-ĥarāre (eŝ-ŝāmin ve’l-Ǿişrūn) fi’l-baraś

(3) ve’l-bahaķ ve’l-fezaǾ ve’s-śalaǾ ve’l- ķavābį (et-tāsiǾ ve ’l-ǿişrūn) (4) fi’l-żarbeti ve es-saķaŧa ve’l-vuķuǾ mine’d-devvāb (eŝ-ŝelaŝūn)

(5) fi’l-emrāżü’l-müteferriķati’n-nādiratü’l vuķuǾ ve’l-cüdreriy ve’l-ĥaśbe

173 (6) (el-ĥādį ve’s-ŝelaŝūn) fìmā yeteǾallaķ bi’l-ķarābadin min imla-i

(7) Muĥammed bin Zekeriyyā er-Rāzį el-evvel fi eś-śudāǾ ve’ş-şaķįķa (8) sinn-i kühūletde yaǾni yaşı ķırķ ile altmış mabeyninde

(9) bir kimse iki ay śudāǾ ve êarabāne mübtelā olup gözlerinde (10) ġışāve yaǾni perde ve ĥumret yaǾni ķırmızılıķ var idi (11) baǾż eŧibbā aña ayāric virüp faśddan menǾ ve taħvįf (12) itmişler üstād raĥmetu’llÀhi èaleyh faśd ile emr idüp (13) üç yüz dirhem miķdārı ķan iħrāc eyledi baǾde (14) śarı helįle ve şāhtere ve sināmeki ve şekerden (15) Ǿamel olınmış nuķÿǾdan bir şerbet virdi vacaǾ sākin (16) olup alįle bürÿ-ı tām geldi baǾde oġlaķ eti

(17) ve zeyt ve sirkeden yapılmış ķarįs ile taġdiye emr eyledi (18) ki ķuvvet-i zāǿilesin iǾāde eyleye ĥāl bu ki ol

(19) kimseniñ başında imtilā müşāhede olunur idi 4a

(1)bir kimse miǾdeden müteśāǾid buħār-ı śafraviden śudaǾa (2) mübtelā idi üstād küzbere-i yābise ve sükker-i ŧabarzaddan (3) maǾmūl sufūf istiǾmāl eyle ve mākülātı sumākıyya

(4) olup sāǿir ħumūżāta müdāvemet ile emr eyledi*

(5) bir kimsede ĥarāretden nāşį śudāǾ ve suǾāl var idi ve (6) ishāl olup ishāl ile midde yaǾni iriñ

(7) ħurūc ider idi. Üstād ķurś-ı ħaşħāş ve māǿü’ş- (8) şaįr ve ĥabb-ı suǾāl virüp baǾde’l- ĥacāmat

(9) māǿü’l-babūnec ve māǿü’n-nemmām ile kimād emr eyledi*

174 (10) bir kimsede śudāǾ ve śaġ ķulaġında vacaǾ olup

(11) ŧabiǾatı telyįn olunduķda vacaǾıñ ekŝeri zāǿil (12) olur idi üstād aña küzbereǿ-i yābise ve sükker-i

(13) ŧabarzaddan yapılmış sufūfdan her gün istiǾmāl eylemegi

(13) ŧabarzaddan yapılmış sufūfdan her gün istiǾmāl eylemegi