• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: ZAMAN ve MEKÂN TEMSİLLERİ, ZAMANSIZ VE MEKÂNSIZ

D. Birhan Keskin: Doğal Kadınlar

Keskin’in “Altın Portakal Şiir Ödülü”nü kazanması sonucunda şairin poetikası üzerine hazırlanan bildirilerin yer aldığı kitapta yapılan değerlendirmeler edebiyat eleştirisi için ufuk açıcı olmasa da “ilginç”tir. Bu derlemedeki yazılar, ödülü bu kitapla aldığı için Keskin’in Ba isimli kitabına odaklanır. Veysi Erdoğan, bu çalışmadaki “Birhan Keskin Şiirinin Topografyası” başlıklı yazısının “Bedenin İçindeki Burgaç” bölümünde şairin Ba’sını “kadınlık” açısından şöyle değerlendirir:

Birhan Keskin’in Ba kitabı, Türk şiirinde kadınsılığın biyolojik doğasını yansıtması açısından bir ilk kitap özelliği taşır. Şu ana kadar yazılmış şiirler, genellikle feminist öğeler etrafında şekillenmiş, duyarlılık alanı kadının

özgürleşmesi, kimliği, erotizmi, benlik sayıklamaları üzerinde yoğunlaşmıştır; Fakat Birhan Keskin gibi kadının biyolojik yapısının ruhsal dengeye yansıması üzerine bir söylem geliştiren olmamıştır. (85)

Erdoğan’ın hangi şairleri kastettiğini bilemediğimiz ancak bir şey ifade etmeyen bu yorumu Ba’daki şiirlere yöneliktir. Bu kitap üç bölümden oluşmuştur ve “Monopoz” başlıklı bölümde şiir kişisin menopoza girdiği dönemi anlatan şiirler yer alır. “Estradiol 5.8”de menopoz sürecine girmiş bir kadının duygu durumu dile getirilir ve doğurganlık özelliğini kaybetmesi “eksilmesi” olarak değerlendirilir:

Eksildim ben, azaldı içimdeki su

Oysa

Ben senin bir kimsenim, sensin esin.

Buna inandım uyudum,

Uyandım bununla durdum.

Narın içinde canım niye kanıyor? (17)

Bu şiirdeki doğurganlık ihtimalinin ortadan kalkması “Yaprak” isimli şiirde sevgilinin yani aşkın doğrulması olarak yer bulur: “ben doğurdum seni… / içimdeki kaynaktan, acı sudan… ben doğurdum seni, bir hayal için… / ödünç bir bahardan (58).

Hüseyin Ferhad ise “Siyah Bir Işık Damlası” isimli yazısında

Delilirikler’deki “birinci şahıs Birhan Keskin değildir, Sappho yahut Vergilius’tur. Biri veya diğeridir. Dişi veya erkektir” (49) der. Bu durumun “şairin kadını, erkeği olmaz” argümanına “uygun bir yoklama yoklaması” olduğuna değinen Hüseyin Ferhad Bakarsın Üzgün Dönerim’in (1994) öznesinin “bes Türkçenin, Türk şiirinin değil herkesin, hepimizin kayıp kızkardeşi” olduğunu “zira öbür kitaplarında Birhan Keskin’in cinsiyet işaretine dair tek bir harf bile” olmadığını savunur (49).

Tezin giriş bölümünde şairlerin cinsiyetlerinin poetikalarının

değerlendirilmesinde bir ölçüt olarak görüldüğüne değinmiştik. Ancak Keskin şiirinin “cinsiyetsiz” olduğunu söylemek mümkün değildir. Özellikle şiir dilindeki “hâkim” ton gayet eril bir söylemi barındırır. Keskin şiirinde şiir kişisi daima bilen, evrenin, dolayısıyla doğanın sırlarını çözmüş ve öğreten olarak konumlanır. Örneğin Kim Bağışlayacak Beni’deki “Kışın Bana Yaptıkları...”nda şiir kişisi kırılgan ve aşka inançlı sevgiliye, kendisini ve onu yabancılaştırarak aşkı anlatır: “Seni şimdi bir

yabancı gibi karşıma alıp / sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp / sanki benden bahsetmiyormuşum gibi / hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi / fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana” (125).

Y’ol’daki “Taş Parçaları VII”de şiir kişisi “Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni / Yoluna Baş koymak diyoruz / Biz barbarlar buna” (19) dizelerinde kendisini “barbar” olarak konumlandırır. “Barbarlık” insanın saf, dünya kaygılarıyla

bozulmamış hâlidir. Aynı şiirin “XXXXIII” numaralı bölümünde “Fazla insansın sevgilim sen fazla insan / Bir barbarım ben oysa, bir hayvan / Dilim bağışlamaktan söz eder benim / Seninki adalet ve intikam” (48). Bu şiirlerde de kendisini “barbar” olarak tanımlayan şiir kişisi erdem sahibidir, “bozulmamıştır”, dünya onu

“kirletmemiştir”. Bu açıdan baktığımızda yine şiir kişisinin söyleminde “eril” bir tonun hâkim olduğunu söyleyebiliriz.

Şiirlerdeki “cinsiyetsizlik” konusuna tekrar dönecek olursak Lâle Müldür şiirine değinmek yerinde olur. Müldür şiirinin de “cinsiyetsiz” olduğuna dair bir belirleme yapılmıştır. Ancak Müldür’de şiir kişisinin özellikle dinsel ve bilimsel konulara yöneldiği şiirler için bu yorum yapılır. Müldür poetikasını incelediğimiz bölümde, şairin Zeki Çelik’le yaptığı söyleşide şiirlerin kendisine Hz. İsa tarafından yazdırıldığını ifade ettiğine değinilmişti. Müldür şiirlerinin neden cinsiyetsiz

olduğunu şöyle açıklar: “Cinsiyetsiz çünkü dediğim gibi bana yardım eden uzaysal varlığın Hz. İsa olduğunu söyledi birkaç kez, daha çok o yazıyor şiirleri, benden sadece kısa bölümler oluyor”.

Bu noktada Keskin’in şiirinde “erkekler”in de yer almadığını kadınların ise çeşitli hâllerde yer bulduğunu belirtmek gerekir. Örneğin Kim Bağışlayacak Beni’deki “Yaz Fotoğrafları”nda “şiir kişisi “hayatından teğet geçen kadınlara”

kırgın olduğunu dile getirir: “Kendime de kırıldım az çok / hayatımdan teğet geçen kadınlara / olduğu kadar” (142). Yine aynı kitaptaki “Woman in Red”de “sevişmeye, atlıkarıncalara, hüzünlere” giden bir kadın vardır: “Kadını dalga sesinden

dokumuşlardı / ay ışıklı ve kumsallı. / Kırılıyordu” (158). Y’ol’daki “Taş

parçaları”nda ise mutfakta reçel yapan kadınlar vardır: “Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan” (21).

Keskin şiirinde şiir kişisinin “bilge” ve “hâkim” olarak konumlandığına bunun da eril söylemin yeniden üretilmesi olarak değerlendirilebileceğine değinmiştik. Keskin’in “Kışın Bana Yaptıkları...” isimli şiiri bu yargının

temellendirilmesi açısından uygun bir örnektir. Şiir kişisi kırılgan ve aşka inançlı sevgiliye, aşkın “ne” olduğunu ve “nasıl” yaşandığını/yaşanacağını anlatır. Şairin şiirlerinin temel kaynağı olan aşk, şiir kişisine göre “yapılan” ve “kısacık” bir “şey”dir ve şiir kişisi konunun hâkimi, “bilen” ve “öğreten” olarak konumlanır:

Seni bir yabancı gibi karşıma alıp

bunun dayanıklı bir şey olmadığını

sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın

yapılan bir şey olmadığını,

başlangıçta bir melek konduğunu

sonunda bir kelebek öldüğünü,

yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın

bir korkular ve alışkanlıklar bütünü

bütün bunları sana

nasıl anlatacağım? (125)

Şiir kişisinin bu yaklaşımıyla eril söylemi yeniden ürettiğini söylemek mümkündür.