• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM: ŞİİRLERDE “DİL”İN KULLANIMI VE DİLE GELENLER

D. Tezde Kullanılan Yöntem[ler]

I. BÖLÜM: ŞİİRLERDE “DİL”İN KULLANIMI VE DİLE GELENLER

ŞİİRLERDE “DİL”İN KULLANIMI VE DİLE GELENLER

A. Gülten Akın Şiirlerindeki Yalınlık

Gülten Akın poetikasında “dil” öncelikli bir öneme sahiptir. Şairin altmış yıllık şiir yazma sürecinde şiirlerindeki belirli izlekler sabit kalsa da, şiirinin seyri sürekli değişmiştir ancak yayımlanan ilk şiir kitabı Rüzgâr Saati’nden son kitabına kadar tüm şiirler yalın ve akıcı bir dille yazılmıştır. Yabancı dillerden kelimeler, metaforlar, referanslarla boğulmamış şiir dilinde, şiirin gücü, derinliği dilin sadeliğiyle açığa çıkar. Söz oyunları, gösterişli ifadelerle kurulmayan şiir dilinde, gündeliğin karmaşık olmayan duruluğu ve akıcılığı hâkimdir, fakat bu şiirlerin sıradan bir dille yazılmış olduğu şeklinde yorumlanmamalıdır; aksine bunun ötesine geçen bir şiir dili inşa edilmiştir, bu şiir dili kelimelerin bir aradalığının yarattığı çağrışım gücü, ahenk ve şiirin ritmi ile sağlanmıştır.

Akın şiirlerinde bazı izlekler şairin poetikasının temelini oluşturur. Özellikle kadınların toplumsal yaşamdaki konumları, var oluş mücadeleleri, kendilerini ifade edip edemedikleri, korku, kaygı, endişe gibi duygu durumları şiirlerde dile getirilir.

Şiirlerde üst sınıflardan gelen, yaşamda kalabilmek için mücadele etmek zorunda olmayan kadınlar değil, aksine bağımsızlıklarını kazanabilmek ve kendilerini gerçekleştirmek için çaba harcayan, hem kendileri hem de sistemle savaş hâlinde olan kadınlar; ayrıca yaşamlarını değiştirip dönüştürebilecek maddi ve manevi güce sahip olmamalarına rağmen “ezilmişliklerinin” farkında olan emekçi kadınların sesi duyulur. Dolayısıyla kırılganlık, kırgınlık, utangaçlık, dilsizlik, yoksulluk, özgürlük özlemi, tutkusu ve mücadelesi de şiirlerde sıklıkla kullanılan şu kelimelerde açığa çıkar: “Serçe, dalların kırılması, çocuk, sonbahar, geçen günler, orman, yalnızlık, yılgınlık, korku, gücenme…”.

Farklı biçimsel özelliklerin görüldüğü Akın poetikasında halk edebiyatına ait türler kullanılmış, bu şiirlerde yerel söyleyişlere de yer verilmiştir. Seyran Toplu Şiirler’deki “Güz” isimli şiir yerel söyleyişler için iyi bir örnektir:

Ağlama kız, deme incinirim Yâr, Yâr

Ben ağlamam dağlar, taşlar ağlasın

körüm, çelimsizim, göğnüğüm

sebebolanları nerden bulayım

adamdan içerli kuşlar ağlasın (120)

“Kış” başlıklı şiirde de şiirin geçtiği coğrafyada hâkim diyalekt kullanılır: “Yastığına Memedalim yakışır / gömdük bir iyice eceliyinen / urbaları Osmanıma iygeldi / Beşyüzü, babası Ombaşıyına”. (121). Bu kullanımlarda şiirin samimiyetini bozmadan ahengi sağlamak oldukça güçtür. Akın şiirlerindeki bu söyleyiş biçimleri akıcı, doğal ve okurun şiirlerden uzaklaşmasına neden olmayacak içten bir üslupla kullanılmıştır.

Akın, Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı (1971) ile 1972 TRT Ödülü’nü kazanmıştır. “Kurtuluş Savaşı”nda Maraş’ın nasıl “gavurlardan” temizlendiği anlattığı ve “destan”laşan bu hikâye, biçim ve içerik açısından geleneksel destan formuna uygun olarak ve yerel söyleyişlerle inşa edilmiştir:

On üç çocuk doğurdu Yemliha

Altı duranın anası oldu

Bu Ökkeş ortalarda

Suyu çekildi, kocaldı Yemliha

Gâvurun girdiğini duydu Maraş’a. (178)

Biçimsel özelliklerinin yanı sıra içerik açısından da geleneksel kadın ve erkek rolleri şiirde yer bulur. “Suyu çekildi, kocaldı Yemliha” dizesindeki suyu çekilmek kadınların doğurganlıklarını kaybetmesine dolayısıyla “yaşlanmasına” işaret eder. Bu bağlamda “destan” boyunca, kullanılan üslup içerik ve biçim açısından birbiriyle uyumludur. Kadın ve erkek rolleri belirgin şekilde ataerkil toplumsal yapının öngördüğü şekilde işlenmiştir. Ayrıca alıntılanan dizeler Yemliha’nın kendisine yaktığı bir “ağıt” olarak da okunabilir. Maraş’ta verilen mücadelenin destanının yazılığı bu eserde “Ökkeşin karısı” geleneksel “kadınlık” rolleriyle var olur; oğluna “nen” çalar: “Oklağam ekmek dolalı / Yumak yumağa ulalı / Beyaz döşlüğü yamalı / Nenni oğlum. Nenni, nenni” (171).

1976 yılında yayımlanan Ağıtlar ve Türküler’de de, Akın’ın ağıt ve türkü formunu kullanarak yazdığı eserleri yer alır. Bu ağıtlar ve türkülerde de yine kadın ve erkek rolleri “geleneksel” biçimiyle yani ataerkil anlayışın kadın ve erkeklere

yüklediği şekliyle yer bulur. Bu şiirlerle Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’nda yer alan şiirler arasındaki temel fark şiir kişisinin politik görüşleridir.

Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’ndaki Ulusalcı, Kemalist anlayış sonrasında Akın şiirinde ideolojik düzlemde önemli bir dönüşüm gerçekleşir. Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı’ndan sonra yazdığı şiirlerde bu ideolojik bakışın etkisi kalmaz, şiir kişisi sosyalist düşüncenin savunucusu olarak konumlanır. Türkiye’deki devrimci mücadele şiirlerin temel izleği hâline gelir ve bu mücadeleyi veren gençlerin öldürülmesi karşısında duyulan öfke; ölümler ve haksızlıklara yakılan “ağıt”lar şeklinde ortaya çıkar. Dolayısıyla bu ağıtlar ve türküler arasında gerçek yaşam hikâyelerine dayananlar da vardır. Örneğin, “Ağıt” başlıklı şiirde kullanılan

kelimeler, söyleyiş biçimi ve içeriği bağlamında halk edebiyatı geleneğine uygundur: “Garbi yeli miydin, yavru şahan mıydın / Seni bir çağıran mı vardı / Durduğun yerde durmazdın” (214). 1977 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde, jandarma

tarafından öldürülen Ertuğrul Karakaya’ya yakılan “Ertuğrul Ağıdı”nda türün biçimsel özellikleri de muhafaza edilerek eleştirel bir ses duyulur: “Hasına canın hasına / Haber salın babasına / Okulda bir yiğit ölmüş / Kuşlar dönüyor yasına” (273). Halk edebiyatına ait formların kullanımında ortaya çıkan dikkate değer özelliklerden birisi şiir kişisinin tüm şiirlerde pasif bir şekilde konumlandırılması ve “anne”liğinin ya da olup bitenler karşısındaki çaresizliğinin belirginleşmesidir. Bu şiirlerde alternatif bir söylem geliştirilmemiş, ağıt formunun biçimsel özellikleriyle birlikte içerik özellikleri de korunmuş ve şiirlerde sesi duyulan kadınlar ataerkil sistemin belirlediği alanın dışına çıkamamıştır.

Akın poetikasında diyalektlerin yer bulması, sadece halk edebiyatı

formundaki şiirlerle sınırlı değildir. Örneğin “Kars’ın Selim’inden boyacı Hasan”ın hükümet nikahı kıldırdığı Dilber’in hikayesinin anlatıldığı “Ayşe Anasını Göremez”

isimli şiir halk edebiyatı başlığı altında değerlendirilemez. Fakat şiirin içeriğiyle uyumlu olarak, hikâyesi anlatılan “Ayşe’nin anası”nın gündelik dili kullanılmıştır: “Ayşe yedi aylıktı karnında / “ulan karı” dedi boyacı Hasan / “benim çocuğumu doğuracağsen / seni nikah edeceğim resmen” (254). Şiirdeki “herif senin kölen olurem / ayağının altında ölürem” (254) dizeleri de sözünü ettiğimiz geleneksel rollerin şiirdeki yansımaları açısından önemli örnektir.

Akın, 1983 yılında yayımlanan İlahiler isimli kitabında da “ilahi”lere yer vermiştir. “Eller İçin İlahi”, “Bunalan Ozan İlahisi”, “Atriyo İlahi”, “Behçet İçin İlahi”, “Sabır İçin İlahi”, “Acılar İçin İlahi”, gibi başlıklar altında yazılmış şiirler vardır. “İlahi” ismi altındaki bu şiirlerde tanrı övgüsü yapılmaz, şiirler ölüm, sabır, özlem gibi izleklerle yazılmıştır.

Bu değerlendirmeler ışığında Akın şiirinde sadeliğin öne çıktığı, geleneksel formların kullanıldığı şiirlerin içeriğinde siyasal göndermeler de olsa kadın ve erkek rollerinin ataerkil anlayışın belirlediği şekliyle yer bulduğu görülür. Şiir kişisi

özellikle sisteme yönelik eleştirilerini ortaya koyduğu şiirlerde “anne” olarak ve pasif bir şekilde konumlanır.