• Sonuç bulunamadı

Bireylerin Hukukî Güvenlik İçinde Olması

1. Hukuk Kurallarının Belirliliği

Hukuk devletinde vatandaşlar hukuki güvenlik içinde olmalıdırlar. Hukuki güvenliğin temel şart, vatandaşların hangi kurallara tâbi olduklarını önceden bilmeleri ve davranışlarını ona göre ayarlayabilmeleridir. Bunun için de hukuk kurallarının belirli olması gerekir. Hukuk kurallarının belirliliği devletin pozitif hukukunu oluşturan bütün kuralların vatandaşlara duyurulmasıyla sağlanır. Nitekim Türk hukuku bakımından, kanunların ve diğer düzenleyici işlemlerin Resmî Gazetede yayımlanması kuralı, belirlilik ilkesini gerçekleştirme amacına yöneliktir. Resmî Gazetede

251 Atar (2005): s.90.

252 Geniş bilgi için bkz. 1. Bölüm, II. C. 3. Hak Arama Özgürlüğü 253 Atar (2005): s.90.

yayımlanması mecburi olmayan kural ve işlemlerin ise, ilgililere bildirilmesi zorunludur255.

2. Hukuki İstikrar

Hukuki güvenliğin bir diğer şartı hukuk kurallarının istikrarlı olması, yani sık sık ve keyfi olarak değiştirilmemesidir256. Hukuki istikrar hukuk kurallarının gerekli olan durumlarda değiştirilmesine engel değildir. Kuşkusuz hukuk kurallarının toplumsal değişmeye uydurulması da bir zorunluluktur. Ekonomik, sosyal ve teknolojik gelişmeler hukuk kurallarının değişmesini gerekli kılar. O halde ekonomik, sosyal, teknolojik vb, gelişmeler doğrultusunda hukuk kuralları değiştirilmeli, ancak bu faktörler ortaya çık- madan ve keyfi olarak hukuk kurallarıyla oynanmamalıdır. Örneğin, vergi oranları bireylerin ekonomik ve ticari faaliyetlerinin planlanması ve sürdürülmesi bakımından önemli bir etkendir. Dolayısıyla, vergi oranlarının çok sık ve keyfi olarak artırılması bu faaliyetleri olumsuz şekilde etkiler. Yine suç oluşturan fiillerin suç ve cezalara ilişkin ilkelerle bağdaşmayacak şekilde sık sık değiştirilmesi bireyleri, hangi fillerin suç olduğu ve nasıl davranmaları gerektiği konusunda ciddi tereddütlere sevk eder257.

3. Kazanılmış Haklara Saygı

Hukukun genel ilkeleri arasında yer alan kazanılmış haklara saygı, yani kazanılmış hakların korunması hukukî istikrarın da önemli bir unsurudur. Kazanılmış hak, yürürlükteki hukuk kurallarına uygun olarak kişiler lehine doğmuş bulunan hukuki durumlardır. Kazanılmış haktan söz edebilmek için hakkın bütün sonuçlarıyla fiilen elde edilmiş, gerçekten, kazanılmış olması gerekir. Tamamlanmamış hukukî durumlar, kişiler lehine hak yaratmazlar. Hukukta haklan kazanmanın yolları ise kurallarla belirlenmiştir258.

Anayasa Mahkemesi de: “Kazanılmış hakların tanınması ve korunması hukuk devletlerinde benimsenen bir ana hukuk kuralıdır, Türkiye Cumhuriyeti

255 Atar (2005): s.91.

256 Atar (2005): s.91; Erdoğan (2001): s.97. 257 Atar (2005): s.91.

Anayasasında bu kuralı ortadan kaldıracak hiçbir hüküm yoktur; olabilmesi de düşünülemez.”yorumunu yapmaktadır259.

4. Kanuni Hâkim Güvencesi

Hukuk devleti, en genel anlamda, vatandaşların hukuki güvenliğini sağlamayı amaçladığına göre, Anayasanın 37'nci maddesinde yer alan “kanuni hâkim güvencesi” bu ilkenin en doğal gereklerinden birisidir260. Kanuni hâkim güvencesi, bir kişinin kanunen yargılanması gereken mahkeme dışında başka bir mahkemece yargılanamamasını, yani suçun işlenmesi anında o davaya bakmakla görevli mahkeme tarafından yargılanmasını ifade eder261.1961 Anayasasının i l k metninde (md.32) bu güvence, “tabiî yargı yolu” başlığı altında şu şekilde düzenlenmiştir: “Hiç kimse, tabiî hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.” Madde 1971 Anayasa değişikliği ile değiştirilmiş ve halen 1982 Anayasasında yer alan ifade kabul edilmiştir262. Anayasanın “kanuni hâkim güvencesi”ne ilişkin 37'nci maddesine göre, “hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran vargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.”

Yukarıda bütün bu anlatılanlara göre, işlenmiş bir suç için yeni bir mahkeme kurulması ya da hâkim atanması söz konusu olmamalıdır.

Anayasanın bu hükmüne rağmen, kanuni hâkim, her zaman, hukuk devletinin gereği olan “tabii hâkim” anlamına gelmez. Nitekim ülkemizde sıkıyönetim mahkemeleri ile devlet güvenlik mahkemelerinin özel mahkeme niteliği taşıması, tabii yargı yolu ilkesi ile uyumlu değildir263.

Çağdaş anayasalar, “yargıç hakkı”, hatta “doğal yargıç hakkı” güvencesini içeren hükümler öngörürler. Gerçek veya tüzel, yurttaş ya da yabancı her kişinin haklarını savunmak için adalete giriş hakkı ilkesi, hakları yargı yoluyla korumanın en açık ifadesidir264.

259 Atar (2005): s.91; E. 1963/106, K. 1963/270, k.t. 11. 1 1.1963, AMKD, Sayı 1, s . 473. 260 Özbudun (2005):s.118.

261 Atar (2005): s.92. 262 Özbudun (2005):s.118. 263 Atar (2005): s.92. 264 Kaboğlu (2002): s.166.

Belli bir hukuk sistemini uygulayan yargıcın kendisinin de “özgürlükler hukuku güvencesi” olarak kimi özelliklere sahip bulunması gerekir, ilk garanti, yargıcın misyonuna bağlıdır. Latince bir sözcük olan “jurisdictio”, haklı olanı söyleme, hakkı dile getirme anlamına gelir ki bu da adaleti sağlama amacına yönelir. Diğer bir güvence, yargıcın statüsünden kaynaklanır. Bu yargıcın bağımsızlığıdır. Anayasaların çoğunda öngörülen ve düzenlenen böyle biri statü, güvence sıfatının önkoşuludur. Sonuncu güvence, yargıcın yargılama işlevini kullanma biçimine bağlıdır. Yargıç, faaliyetini “önceden belirlenmiş usullere göre yürütür. Bu usuller, duruşmanın ve kararların açıklığını (aleniyet) gerekli kılar; taraflar için bütün kanıtları sunma olanağını içeren, savunma haklarına saygıyı öngören, ayrıca yargıç kararlarını gerekçelendirme yükümlülüğünü getiren ilkeler bütünüdür. Bu usul gerekleri ötesinde, kararlara karsı başvuru yolları, kararlarda olası yanlışlıkların giderilmesini amaçlar. Kaboğlu’na göre son sözü söyleme yetkisi ile donatılan yargıcın temel koşul olarak iyi bir eğitimden geçmiş olması, güçlü bir formasyon kazanmış olması gerekir265.Ne var ki, yargıca ve onun uygulamak durumunda olduğu hukuka ilişkin güvence ilkeleri, ancak “doğal yargıç” ilkesinin tanınmasıyla gerçeklik kazanabilir.

Doğal yargıç, suç ve suçluya göre mahkemelerin kurulamaması anlamına gelir. Bu, insan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nde “yasayla kurulmuş mahkeme” şeklinde ifade edilmektedir266.

1961 Anayasasındaki “Tabii yargı yolu” kenar başlıklı olup, “Hiç kimse, tabii hâkiminden başka bir merci önüne çıkarılamaz” şeklindeki 32. madde; 1971'de, “kanuni yargı yolu” kenar başlığıyla, “Hiç kimse, kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz” şeklinde değiştirilmiştir267.

1982 Anayasası'nda ise, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” (md. 37). Bu yasağın aksine “olağanüstü mahkemeler kurulamaz.” (f. 2). Kısaca doğal yargıç, atfedilen sucun işlendiği tarihle var olan ve yetkileri yasayla açıkça belirlenmiş mahkemenin yargıcıdır. Doğal yargıç ilkesinin korunması özellikle kriz dönemlerinde uygulanan olağanüstü rejimlerde önem kazanmaktadır268.

Soysal’da doğal yargıç kavramını aynı paralelde yorumlamıştır. Soysal’a göre “Tabii hâkim” ya da “doğal yargıç” kavramı, dar anlamda, “suçun işlenmesinden

265 Kaboğlu (2002): s.166. 266 Kaboğlu (2002): s.167. 267 Kaboğlu (2002): s.167. 268 Kaboğlu (2002): s.167.

önce yasayla belli edilmiş yargıç” diye tanımlanır. Fakat bu temel tanımlamanın yanına, mahkemelere ilişkin yetki ve görev kurallarını, tarafsızlıkla ilgili güvenceleri ve olağanüstü mahkemelerin kurulamaması ilkesini de eklemek gerekir. Bu anlamda, “doğal yargıç” ya da “doğal yargı”, hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından biri olan “yargı bağımsızlığını tamamlayıcı, onu yargılananlar açısından anlamlı duruma getirici bir koşul olmaktadır. Mahkemeler suçun işlenmesinden önce kurulmamışsa, yargıçlar sanıklardan önce belli olmamışsa, o zaman suçlara ve sanıklara göre mahkeme kurup yargıç atamak olanağı ortaya çıkar. Mahkemelerin ve yargıçların bağımsızlığını ortadan kaldıran hükümler de buna eklenince, hukuk devleti ilkesi iyice zedelenmiş olur. Doğal yargı yolu, sanığın suçu islediği anda yürürlükte olan yasa hükümlerine göre kurulmuş bir mahkemede o davaya bakması gerekli olan yargıç tarafından yargılanmasını sağlar. Hukuk devleti anlayışının somutlaştırılmasında ve vatandaşların belli bir güven duygusuyla yaşayabilmelerinde bunun önemi büyüktür269.

Soysal’a göre, yargıcı ve mahkemeyi gösteren yasa, ancak doğal yargıç ilkesine uygun olduğu zaman bir hukuk devletinin yasasıdır; bu ilkenin dışına çıkarsa Anayasadaki “hukuk devleti” ilkesine aykırı olacaktır.'Yargıcın ve mahkemenin yasayla gösterilmesi, bu alanda rastgele yasalar yapılabileceği ve hukuk devleti ilkesini meydana getiren temel unsurların çiğnenebileceği anlamına gelmez. Onun içindir ki, Anayasadaki hukuk devleti ilkesi kaldırılmadığı sürece, “kanunî yargı yolu”nun “doğal yargı yolu” olarak yorumlanması yerinde olacaktır270.

5. Ceza Sorumluluğunun İlkeleri

Hukuk devletinde bireylerin cezaî sorumluluğuna ilişkin bazı ilkeler vardır. Suç ve cezalarla ilgili düzenlemelerin bu ilkelere uygun olması gerekir. Anayasanın, “suç ve cezalara ilişkin esaslar” baslığını taşıyan 38'inci maddesinde bu ilkeler söyle düzenlenmiştir: “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zaman aşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. Hiç kimse

269 Soysal (1997): s.167,168. 270 Soysal (1997): s.167,168,169.

kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz. Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez. Ceza sorumluluğu şahsidir. Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz. Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez. İdare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir. Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.” Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği ve kimsenin yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememekten dolayı özgürlüğünden alıkonulamayacağına ilişkin hükümler, Anayasanın 38'inci maddesine 2001 değişikliği ile eklenmiştir. Öte yandan, 2001 değişikliği ile bu maddeye eklenmiş olan “Savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçlan halleri dışında ölüm cezası verilemez” hükmü 2004 değişikliğiyle metinden çıkarılmış ve “ölüm cezası verilemez” şeklinde yeni bir hüküm konulmuştur. Böylece, 2001 Anayasa değişikliğiyle “savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları” halleriyle sınırlandırılan idam cezası, 2004 yılında Anayasadan tamamen çıkarılmış bulunmaktadır271.

Hukuk devletinin niteliklerine farklı bir yorum getirerek konuyu Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde de inceleyebiliriz;

III. ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARINA GÖRE HUKUK DEVLETİNİN NİTELİKLERİ