• Sonuç bulunamadı

Tip IV: Yer değiştirme pelvis vertikal yüksekliğinin %20’si veya daha fazlasında veya %100 ya da daha fazla çıkık

(N) Önce Sonra

4.2.10. Bireylerin Depresyon Düzeyleri ile İlgili Bulgular

Tablo 4.48. Konvansiyonel Fizyoterapi Grubu’ nda depresyon düzeyinin tedavi öncesi-sonrası grup içi karşılaştırılması.

Depresyon Düzeyleri (Puan) Önce Sonra Ortanca (1.ve 3.Çeyrek) Ortanca (1.ve 3.Çeyrek) Z p

Beck Depresyon Env. Skoru 22 (13,25;24,5) 15 (8,25;16) -2,527 0,008 Wilcoxon İşaret Sıra Testi, p≤0,10.

Env.: Envanter.

Tablo 4.48’ de Konvansiyonel Fizyoterapi Grubu’ nda bireylerin tedavi öncesi- sonrası grup içi depresyon düzeyi dağılımları arası istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p≤0,10). Depresyon düzeyine ilişkin tedavi sonrası ortanca değeri 1. ve 3. çeyrekler arası dağılım aralığının önce değeri istatistiklerine göre daha düşük olduğu görülmüştür.

Tablo 4.49. Core Stabilizasyon Grubu’ nda depresyon düzeyinin tedavi öncesi- sonrası grup içi karşılaştırılması.

Depresyon Düzeyleri (Puan) Önce Sonra Ortanca (1.ve 3.Çeyrek) Ortanca (1.ve 3.Çeyrek) Z p

Beck Depresyon Env. Skoru 18,5 (13,25;20,75) 6 (0,75;11) -2,524 0,008 Wilcoxon İşaret Sıra Testi, p≤0,10.

Env.: Envanter.

Core Stabilizasyon Grubu’ nda bireylerin tedavi öncesi-sonrası grup içi depresyon düzeyi dağılımları arası istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p≤0,10). Depresyon düzeyine ilişkin tedavi sonrası ortanca değeri 1. ve 3. çeyrekler arası dağılım aralığının önce değeri istatistiklerine göre daha düşük olduğu görülmüştür (Tablo 4.49).

Tablo 4.50. Bireylerin tedavi öncesi-sonrası depresyon düzeyi farklarının gruplar arası karşılaştırılması. Depresyon Düzeyleri (Puan) Konvansiyonel Fizyoterapi Grubu Core Stabilizasyon Grubu Ortanca (1.ve 3.Çeyrek) Ortanca (1.ve 3.Çeyrek) Z p

Beck Depresyon Env. Skoru -6 (-8,5;-2,5) -8 (-14,5;-6,5) -1,320 0,201 Mann-Whitney U Testi, p≤0,10.

Env.: Envanter.

Tedavi öncesi-sonrası bireylerin depresyon düzeyi farkları gruplar arası karşılaştırıldığında; gruplarının dağılımları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,10) (Tablo 4.50).

5. TARTIŞMA

Gelişimsel kalça displazili (GKD) erişkin bireylerde konvansiyonel fizyoterapi uygulaması ile Core stabilizasyon eğitiminin etkinliğini araştırdığımız ve bu tedavilerin etkinliklerini birbirleriyle karşılaştırdığımız bu çalışmanın sonucunda her iki grupta tedavi sonrası tüm parametreler açısından anlamlı gelişmeler olmuştur. Ancak gruplarda tedavi öncesi-sonrası görülen farkların karşılaştırılmasında, kalça fleksör, abdüktör, eksternal rotatör kas kuvvetleri; kalça eklemi aktif ve pasif internal rotasyon eklem hareket açıklığı; Harris Kalça Fonksiyon Skoru; denge parametrelerinden birisi olan stabilizasyon limiti; iliopsoas, gluteus medius ve priformis kasları, quadriceps femoris kasının proksimal parçası, iliotibial bant ve addüktör tendonların basınç-ağrı eşiğinde, konvansiyonel fizyoterapiye ek olarak uygulanan Core Stabilite Eğitim Grubu lehine anlamlı farklar bulunmuştur. GKD’ li bireylerin en çok yakınma nedenlerinden biri olan azalmış kalça fonksiyonlarının arttırılmasında; bireylerin günlük yaşam aktivitelerini gerçekleştirirken ihtiyaç duydukları kalça fleksör ve abdüktör kaslarının kuvvetlendirilmesinde; hareket ve yüklenmeler ile dokularda ve özellikle kalça çevresi yapılarda oluşan hassasiyet ve ağrının giderilmesinde Core stabilizasyon eğitiminin, konvansiyonel fizyoterapi uygulamalarına göre daha etkili olduğu kararına varılmıştır. Core stabilizasyonun GKD’ deki önemli parametreler üzerine konvansiyonel fizyoterapi uygulamalarına göre daha fazla etkili olması, GKD’ nin fizyoterapi ve rehabilitasyonunda Core stabilizasyon eğitimini ön plana çıkarmıştır.

Bu çalışmanın sonucunda, total kalça artroplasti cerrahisi geçirmemiş, farklı fonksiyonel seviye ve tutulumdaki GKD’ li erişkin bireylerin rehabilitasyonunda eklem dejenerasyonu ile beraber gelişen kas iskelet sistem problemleri ve bunlara yönelik olarak uygulanan konvansiyonel fizyoterapi ve Core stabilizasyon eğitiminin her ikisinin de etkili olduğu; ancak konvansiyonel fizyoterapi uygulamalarına ek olarak uygulanan Core stabilizasyon eğitiminin daha yararlı olduğu sonucuna varılmıştır.

Literatürdeki çalışmaların çoğunda GKD’ li bireyler cerrahi öncesi ve cerrahi sonrası klinik fonksiyon skorları ile değerlendirilmiştir (9, 18, 96-98). Fakat bu skorlar ve puanlama sistemleri subjektif olmakla birlikte bireylerin ağrıları, fonksiyonları hakkında sadece genel bilgi vermektedir.

Aktivitedeki anormal paternin ve fonksiyonlardaki yetersizliğin kaynağını tam olarak bildirmezler. Örneğin herhangi bir aktivitedeki kısıtlılık, eklemdeki hareketle mi ilişkili yoksa kas kuvveti ile mi ilişkili, kas kuvveti ile ilişkili ise hangi kas grubu ya da kas ile ilişkili olduğunu saptamada yeterli bilgi sağlamazlar. Bu nedenle GKD’ li bireylerin değerlendirilmesinde fonksiyon skorlarının yanında fonksiyonel düzeyi detaylıca belirleyebilmeyi sağlayacak objektif klinik değerlendirme ve testlere ihtiyaç vardır. Literatürde GKD’ li bireylerin ağrılarını, fiziksel özelliklerini, kas kuvvetlerini, kalça fonksiyonlarını ve yürüme paternlerini objektif klinik testler ve analizler ile değerlendiren çalışmalar bulunmaktadır (8, 96, 97, 99, 100). Fakat bu çalışmalardan farklı olarak bizim çalışmamızda yapılan bu değerlendirmelerin gelişimsel kalça displazili (GKD) bireylerin günlük yaşam aktivitelerindeki fonksiyonları ve yürümeleri ile ilişkili olduğu, bu değerlendirmelerin birlikte yapılmasının, bireylerin her yönüyle incelenmesini sağlayarak bireylerin mevcut fonksiyonel düzeylerinin belirlenmesinde daha detaylı bilgiler sunacağı düşünüldüğü için değerlendirmelerde tüm parametreler birlikte kullanılmıştır. Çalışmamızda kas kuvveti sadece kalça çevresi kaslarını değil, gövde ve uyluk kaslarını da kapsayacak şekilde değerlendirilmiş; kalça eklem hareket açıklıkları tüm yönlerde hem aktif hem pasif olarak ölçülmüş; denge için de bireylerin hem salınımları hem stabilizasyon limitleri objektif bir yöntem kullanılarak değerlendirilmiştir. Basınç-ağrı eşiği noktaları ise, literatürde var olan çalışmalar referans alınarak ama daha detaylı ve objektif olarak ölçülmüştür. Kas iskelet sistemine yönelik yapılan fiziksel değerlendirmelerin dışında, bireylerin hareket korkuları, yaşam kaliteleri ve depresyon düzeyleri de değerlendirilmiştir. Bireyleri çok kapsamlı olarak ve objektif yöntemler kullanarak değerlendirilmesi açısından çalışmamız literatürde bu alanda yapılan diğer çalışmalardan farklılık göstermekte ve GKD’ li bireylerin fiziksel özelliklerinin çok iyi tanımlanmasını sağlamaktadır.

GKD’ li bireylerde total kalça artroplastisi (TKA) ya da osteotomi cerrahileri öncesi konvansiyonel fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamalarını araştıran çok az sayıda çalışma bulunmaktadır (16). Az sayıdaki bu konservatif çalışmalardan birinde GKD ve benzer patolojilerde standart fizyoterapi uygulamalarının ağrı, kalça fonksiyonları ve günlük yaşam aktiviteleri üzerine olan etkinlikleri araştırılmıştır.

Bir diğer çalışmada asetabular displazili ve anterior asetabular labral yırtığı olan hastada postüral düzeltmenin etkinliği araştırılmıştır (19).

Gelişimsel kalça displazisi (GKD), bireyleri fiziksel, sosyal, emosyonel ve yaşam kalitesi gibi farklı birçok yönden etkileyen, oldukça kompleks bir patolojidir. Bu nedenle, bu patolojiye yönelik olarak yapılan değerlendirme ve tedavi yaklaşımda bütün bu faktörlerin göz önünde bulundurulması ve programların bunların tümünü içine alacak şekilde ve kapsamlı bir şekilde planlanması gerekir. Çalışmamız GKD’ li bireylerde kapsamlı ve detaylı bir değerlendirmenin ardından hastanın daha aktif katılımıyla ve konsantrasyonu ile gerçekleştirilen, nöral yolların daha efektif kullanılmasını sağlayarak fonksiyonları arttırmayı amaçlayan Core stabilizasyon eğitiminin, standart veya konvansiyonel fizyoterapi- rehabilitasyon uygulamalarına göre olan üstünlüğünü araştırması açısından, literatürde yapılan diğer çalışmalardan farklı ve bu alanda ilk olma özelliğine sahiptir.

Erişkin GKD’ li bireylere yönelik fizyoterapi ve rehabilitasyon uygulamalarının temel hedefi GKD’ nin biyomekanik olarak düzeltilmesinden çok, kas iskelet sistem problemlerine yönelik semptomların ve ağrının hafifletilmesi veya ortadan kaldırılması, kalçada dejeneratif artrit gelişiminin önlenmesi veya geciktirilmesidir. Ayrıca, var olan dejeneratif artritin erken evre tedavisini sağlayarak ve bireylerin fonksiyonel seviyelerini artırmak ve cerrahiye olan ihtiyacı geciktirmek veya hastanın cerrahiye daha iyi şartlarda girmesini sağlamaktır.

Literatürde yer alan diğer GKD ve konservatif tedavi çalışmalarının bir çoğu, TKA cerrahisi ve osteotomiler sonrası uygulanan postoperatif erken dönem fizyoterapi uygulamalarını içermektedir (17). Bu nedenle literatürde GKD’ li bireylerde Core stabilizasyon eğitimini içeren herhangi bir çalışma yoktur; ancak femoraasetabular impingement ve osteoartrit gibi farklı kalça patolojilerinde yapılmış nadir çalışmalar vardır(101, 102).

Bu nedenle araştırmamız erişkin cerrahi geçirmemiş GKD’ li bireylerde konservatif tedavi yöntemlerinden olan konvansiyonel fizyoterapi uygulamaları ile Core stabilizasyon eğitiminin ağrı, basınç-ağrı eşiği, eklem hareket açıklığı, kas kuvveti, denge ve yürüme parametreleri ile, kalça fonksiyonları, hareket korkusu, günlük yaşam aktiviteleri ve depresyon düzeyine olan etkinliğini araştırmak ve bu tedavi yöntemlerinin etkilerini birbirleri ile karşılaştırmaktır.

Bireylerin Demografik ve Fiziksel Özelliklerinin İncelenmesi

Gelişimsel kalça displazisi (GKD) intrauterin hayatta ve sonrasındaki bir dönemde gelişebilen bir patoloji olup, erken dönemde tedavi edilmediğinde veya adölesan dönemden itibaren tedavi edilse bile erken erişkin yaşlardan itibaren kalça ekleminde erken dejenerasyona yol açan bir ortopedik problemdir.

Dejenerasyon, kalça ekleminin durumuna göre değişik yaşlarda görülebilmekte ve bu duruma kas-iskelet sistem problemleri de eklenmektedir. Bu nedenle GKD’ li bireyler ile yapılan çalışmaların yaş aralığı adölesan dönemden başlayarak genellikle geniş yaş aralıklarını kapsamaktadır. Bu nedenle literatürde 18- 75 yaş aralığında yapılmış araştırmalar mevcuttur (8, 16, 103). Bizim araştırmamızda yaş aralığı 20-60 yıl, yaş ortalaması 41±12 yıldır. Yaş aralığı belirlenirken bireylerin 60 yaş ve yukarısında cerrahiye gitme ihtimallerinin yüksek olması ve 60 yaş ve üstünde görülebilecek ek patolojilerin de tabloya eklenebileceği göz önünde bulundurulmuştur. Araştırmamızdaki yaş aralığı ile yaş ortalaması değerleri, literatür ile benzerlik göstermektedir (100).

GKD’ li bireyler ile ilgili olarak yapılan çalışmalar incelendiğinde, çalışmaların çoğunda kadın cinsiyetin yer aldığı, kadın ve erkekler ile gerçekleştirilen çalışmalarda ise kadın popülasyon oranının erkeklere göre fazla olduğu görülmektedir (16, 96, 99, 100). Kadın cinsiyet GKD için olası risk faktörlerinden biridir ve kadınlarda GKD görülme oranı erkeklere oranla 4-8 kat daha fazladır (2, 4, 7). Başlangıçta araştırmamızın hem kadın, hem erkek bireyler ile gerçekleşmesi planlanmış; ancak kliniğimize çalışma dönemi içerisinde başvuran GKD’ li tüm bireylerin kadın olması nedeni ile araştırmamız kadın bireyler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Böylelikle araştırmamızdaki gruplar cinsiyet faktöründen etkilenmemiş ve kadınlarda erkeklere göre pelvisin genişliğine bağlı biyomekanik farklılıkların denge ve yürüme üzerindeki etkileri ortadan kaldırılmıştır.

Çalışmamıza dahil edilen tüm bireylerin vücut kütle indeksi (VKİ) ortalamaları 26,19±6,67 kg/m2 idi. Gruplardaki VKİ ortanca değerleri tedavi öncesi konvansiyonel fizyoterapi (KF) grubu için 26,96±8,51 kg/m2 Core stabilizasyon (CS) grubu için 25,43±4,64 kg/m2, tedavi sonrası KF grubu için 27,53±8,53 kg/m2, Core Stabilizasyon Grubu için 25,79±4,63 kg/m2’dir.

Grupların her ikisinde de tedavi sonrası hem kilo, VKİ değerlerinin arttığı, ancak KF grubundaki değerlerin CS grubuna göre daha çok arttığı görülmüştür. Bunun nedeninin her iki grupta da kas kuvvetlendirme egzersizleri sonrası kas kütlesindeki artış ile beraber kilonun artmış olabileceği; ancak grupların birbiri ile karşılaştırmasında CS grubunda kilolarının daha az artmış olmasının nedeninin bu grupta kas kuvvetlendirmeye ek olarak yapılan Core stabilizasyon eğitiminin bu egzersiz eğitimine özel lokal yağ yakımına neden olabileceği düşünülmüştür.

Çalışmamızdaki bireylerin yaklaşık olarak %56’ sının bilateral, %25’inin sağ, %19’unun sol kalçasının etkilendiği görülmüştür. Literatürde GKD ilgili çalışmalar genel olarak incelendiğinde yapılan çalışmaların çoğunda bizim çalışmamızda olduğu gibi bilateral kalça tutulum oranının yüksek olduğu görülmüştür (97). Bununla birlikte literatürde yer alan çalışmalara benzer olarak bireylerde dominant ekstremitenin çalışmamızda da daha yüksek oranda (%81) sağ alt ekstremite olduğu görülmüştür.

GKD’ de erken yaşlardan itibaren görülen kas iskelet sistem problemleri ile fonksiyonel yetersizliklerin, bireylerin eğitim durumunu, çalışma durumunu ve medeni durumunu etkileyeceği düşünüldüğü için çalışmamızda bireylerin medeni durumları, herhangi bir işte çalışma durumları ve öğrenim durumları da sorgulanmıştır. Çalışmamızda elde ettiğimiz verilere (% değer) göre bireylerin medeni durumlarına bakıldığında evli olma oranı yüksek iken, şu an bir işte çalışmayan bireylerin ve öğrenim durumu daha düşük düzeyde olan (Liseye kadar okumuş) bireylerin oranlarının yüksek olduğu görülmektedir. Ancak çalışmamızdaki birey sayısının azlığı nedeni ile bu verilerin GKD ile ilgili demografik bilgi evrenini yansıtmadığı düşünülmüş ve bu verilerin GKD’ nin patoloji ile ilişkilendirilebilmesi için daha çok sayıda birey ile daha detaylı analizlerin yapıldığı çalışmalara gereksinim olduğu gerçeği ortaya konulmuştur.

Bireylerin Ağrı ve Basınç-Ağrı Eşik Şiddetlerinin İncelenmesi

GKD ile ilgili çalışmalarda ağrıyı değerlendirmek için, hastaların kendilerini kolaylıkla ifade etmesini sağlayan ve klinik kullanımı pratik yöntemler olmaları nedeniyle çoğunlukla Vizüel Analog Skalası (VAS) ve Sayısal Ağrı Skalası (SAS) kullanılmaktadır (16, 100).

Yapılan bir çalışmada, Sayısal Ağrı Skalasının osteoartrit gibi kronik ağrılı durumlarda Vizüel Analog Skalası ile yüksek oranda korele bulunmuştur (104). Sayısal Ağrı Skalasının Vizüel Analog Skalası ile çok yakından ilişkili olması ve Vizüel Analog Skalası’ nın ölçümünde kullanılan düz çizgi üzerindeki işaretlemenin bazı hatalara yol açması ve ölçüm hassasiyetini bozması nedeniyle çalışmamızda bireylerin oturma, yürüme, merdiven inip çıkma ve istirahat aktiviteler sırasındaki ağrı düzeyleri Sayısal Analog Skalası (SAS) ile değerlendirilmiştir.

Hunt ve ark.’ nın (16) gelişimsel kalça displazili bireylerin de bulunduğu intra- artiküler kalça patolojili 52 birey ile yaptıkları bir çalışmada, bireylerin hepsi 3 aylık fizyoterapi programına alınmış; bir grup birey devam eden semptomları nedeni ile fizyoterapi sonrası cerrahi tedaviye alınmayı seçerek cerrahi geçirmişlerdir. Cerrahiyi ve fizyoterapiyi tercih eden bireylerin ağrıları, kalça fonksiyonları ve günlük yaşam aktiviteleri 1 yıllık takip sonrası değerlendirilmiştir. Konservatif tedavi ve cerrahi tedavi alan her iki gruptaki bireylerin tedavi sonrası 1 yıllık takipte ağrı azalması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuş; ancak, iki grup arasında bir fark bulunmamış ve her iki gruptaki bireylerin ağrılarının benzer oranda azaldığı görülmüştür.

Bizim çalışmamızda konservatif tedavi alan her iki gruptaki bireylerde de tedavi sonrası anlamlı düzeyde ağrı azalması olmuştur. Konvansiyonel Fizyoterapi Grubundaki bireylerin oturma, yürüme ve merdiven inip çıkma aktivitelerindeki ağrıları anlamlı derecede azalırken, Core Stabilizasyon Grubunda, bu aktivitelere ek olarak istirahatteki ağrıda da anlamlı azalma olmuştur. Bu durum, Core stabilizasyonun sadece dinamik yapıları değil, pasif yapıları da içeren ve bu yapıların gerilmesini sağlayan; konvansiyonel fizyoterapiye göre sadece kalça çevresini değil alt gövde ve hatta bazı egzersizlerde tüm gövdeyi içeren bir egzersiz yaklaşımı olmasından kaynaklanabilir. Her ne kadar tedavi sonrası ağrı azalması yönünden iki grup arasındaki fark anlamlı bulunmasa da, ağrıdaki azalma değerleri incelendiğinde ağrıdaki azalmanın Core Stabilizasyon Grubunda klinik olarak daha fazla olduğu görülmüştür.

İstatistiksel olarak anlamlı olmasa da, klinik anlamlılık gösteren Core stabilizasyonun, konvansiyonel fizyoterapiye göre hastanın daha yüksek bir konsantrasyon ile tedaviye daha aktif olarak katıldığı ve aktiviteler sırasında hareketlere odaklandığı bir egzersiz yaklaşımı olması nedeniyle ağrı üzerine psikonöral yollar ile de etkili olduğu ve böyle bir klinik farklılık açığa çıkardığı düşünülmüştür.

Basınç-ağrı eşiği ölçümü, özellikle kronik ağrılı hastalıklarda değerlendirme için oldukça yararlı bir yöntem olup; bireylerin basınca ve dokunmaya karşı hassasiyetlerini sayısal olarak ölçebilmeyi sağlar. Böylelikle hassasiyetin seviyesine ve bu seviyedeki değişime göre, özellikle yüklenme ile oluşan ağrılarda, ağrı düzeyi ve iyileşme süreci takip edilebilir (105).

Çalışmamızdaki hastalarda basınç-ağrı eşiği, iliopsoas, gluteus medius ve priformis kasları, sakroiliak eklem, tuber ischiadicum, inguinal ligament, sakrotuberal ligament, trochanter major, addüktör tendonlar, iliotibial bant ve rectus femoris kasının proksimal ve distal kısmı olmak üzere toplam 12 referans noktasından algometre ile ölçülmüştür. Bu referans noktaların belirlenmesinde, hastaların hareket ederken ve yüklenmeler sırasındaki ısrarlı ağrılı noktaları ile palpasyon sırasında ağrılı olduğunu bildirdikleri noktalar göz önünde bulundurulmuş ve literatürde kalça çevresi ve kasık ile ilgili kas tendon ağrısını değerlendiren çalışmalar referans olarak alınmıştır (97, 106).

Jacobsen ve ark. (97), gelişimsel kalça displazili bireylerde kas-tendon ilişkili ağrı, kas kuvveti ve kalça fonksiyonlarını değerlendirdikleri çalışmalarında, iliopsoas kası, abdüktör ve addüktör kaslar, hamstring kasları ve rectus abdominus kaslarında palpasyon, dirençli testler ve pasif germe tekniği ile ağrının klinik varlığını değerlendirmişler ve toplamda görülen ağrılı nokta sayısını kaydetmişlerdir. İliopsoas kasında %56, abdüktör kaslarda %42, addüktör kaslarda %14, hamstring kaslarında %6 ve rectus abdominus kasında %4 oranında ağrı tespit etmişlerdir. Çalışmalarının sonucunda bireylerde ağrılı nokta sayısının, kas kuvveti ve kalça fonksiyonları ile ilişkili olduğunu bulmuşlardır.

Kas kuvveti azaldıkça ağrılı noktanın arttığını belirleyen araştırmacılar, ağrılı nokta sayısının, HAGOS Kalça Fonksiyon Skoru’ nun altı alt parametresi ile (ağrı, semptomlar, günlük yaşam aktiviteleri, spor ve rekreasyonel aktiviteler, katılım ve yaşam kalitesi) ilişkili olduğunu, ağrılı nokta sayısının varlığı arttıkça, kalça fonksiyonlarının azaldığını bulmuşlardır.

Çalışmamızda konvansiyonel fizyoterapi sonrası değerlendirilen noktalardan iliopsoas ve gluteus medius kasları, rectus femoris kasının distal parçası, addüktör tendon, inguinal ligament ve iliotibial bant noktalarında anlamlı gelişmeler elde edilirken; Core stabilizasyon eğitimi sonrası rectus femoris kasının distal parçası hariç, bütün noktalarda anlamlı gelişmeler elde edilmiştir. Tedavi sonrası gruplar birbirleri ile karşılaştırıldığında, iliopsoas kası, priformis kası, rectus femoris kasının proksimal parçası, iliotibial bant ve addüktör tendon noktalarındaki değişimler Core stabilizasyon lehine anlamlı bulunmuş olup; en çok değişim görülen noktaların priformis kası ve rectus femoris kasının proksimali olduğu görülmüştür. Core stabilizasyonun basınç-ağrı eşik şiddet değerleri üzerindeki bu etkisinin, Core stabilizasyon eğitiminin farklı yüklenmeler içeren ve bu yolla eklem ve yumuşak dokularda daha farklı ve fazla sayıda propriyoseptörleri ve nosiseptörleri uyaran bir yöntem olmasından; ayrıca kas-iskelet sisteminde dejenerasyona veya yaralanmaya bağlı olarak yapılarda değişmiş olan ağrı ve eklem pozisyon hissinin nöromusküler yollarla yeniden düzenlenmesini sağlayan bir eğitim olmasından kaynaklandığı düşünülmüştür.

Bireylerin Eklem Hareket Açıklıklarının İncelenmesi

Gelişimsel kalça displazili (GKD) bireylerde kalça ekleminin etkilenimi ve displazinin şiddetine göre aktif ve pasif eklem hareket açıklıklarında limitasyonlar görülebilmektedir. Bireyler zaman içinde yapısal limitasyonlara bir miktar adaptasyon gösterseler de, kas kuvvet kayıpları ve konnektif dokularda oluşan elastikiyet kaybı büyüme ve gelişme ile beraber zaman içinde artan ve yeni gelişen limitasyonlar, hastaların günlük yaşam aktivitelerindeki fonksiyonlarını yeniden kısıtlamaktadır.

Literatürde GKD’ li hastalarda eklem hareket açıklıklarının (EHA) statik ve aktiviteler sırasında dinamik olarak ölçüldüğü çalışmalar yer almaktadır (19, 100, 107).

Bu çalışmalardan Jacobsen ve ark.’ nın (100) yaptıkları çalışmada GKD’ li bireylerde yürüme sırasında kalça ekleminin fleksiyon ve ekstansiyon hareket açıklıklarında azalma olduğunu tespit etmişlerdir. Çalışmada kalça fleksiyon açısındaki azalmanın, bireylerdeki ağrıyı arttırdığı da belirtilmiştir. Yine buna benzer bir çalışmada, Pederson ve ark.’nın (107) periasetabular osteotomi cerrahisi geçirmesi planlanan 14 GKD’ li kadın ile 12 sağlıklı kadın üzerinde gerçekleştirdikleri bir çalışmada, GKD’ li bireylerin sağlıklı bireylere göre duruş fazının ikinci yarısında olması gereken kalça eklem fleksiyon hareketinde bir gecikme ve eklem hareket açıklığında anlamlı bir azalma olduğunu bildirmişlerdir.

Aktif ve pasif eklem hareket açıklıklarını statik pozisyonlarda değerlendirdiğimiz çalışmamızda ise, her iki tedavi grubunda da tedavi sonrası kalça ekleminin pasif ekstansiyon EHA hariç, tüm kalça EHA’ larda gelişme elde edilmiştir. Ancak istatistiksel olarak anlamlı artışlar Konvansiyonel Fizyoterapi Grubunda kalça eklemi aktif ve pasif fleksiyonu, aktif abdüksiyonu, aktif ve pasif internal rotasyonu ve aktif eksternal rotasyonunda görülürken; Core Stabilizasyon Grubunda kalça eklemi pasif fleksiyonu ve ekstansiyonu dışındaki bütün EHA’ larda anlamlı gelişmeler olduğu görülmüştür. Gruplar birbiri ile karşılaştırıldığında Core stabilizasyon eğitiminin, kalçanın aktif ve pasif internal rotasyon hareket artışı yönünden daha üstün olduğu gözlenmiş ve her iki tedavi grubunda da EHA artışının en çok aktif kalça fleksiyon hareketinde olduğu saptanmıştır. Kalça ekleminde fleksiyon hareketinin artması, GKD’ li bireylerin çorap ve ayakkabı giyme aktivitelerini gerçekleştirebilmek ve rahat merdiven çıkabilmek için tedaviden en çok bekledikleri gelişmelerden birisidir. Tedavi öncesi-sonrası gruplarda kalça fleksiyon