• Sonuç bulunamadı

C. BİLMECELERİN DİĞER TÜRLERLE İLİŞKİSİ

5. Bilmecelerin Diğer Türlerle İlişkisi

Geleneksel gölge oyunumuz diğer bir adıyla Karagöz’ün muhavere bölümünde bazı bilmeceler yer almaktadır. Hacivat’ın sorduğu bu bilmeceleri Karagöz çözmeye çalışır:

“Sen bilmece bilir misin?”

“Antikasını. Söyle bilmeceni, al cevabını.” “Bir ufacık fıçıcık, içi dolu turşucuk.” “Bildim. Turşu fıçısı.”

“Değil.”

“Fıçı turşusu...” ...

“Karagöz’üm bilmeceye cevap vereceğin zaman sorarsın: Yenir mi, yenmez mi; canlı, cansız mı?”

“Yenir mi yenmez mi, canlı mı cansız mı?” “Yenir, cansız, hastalara şifa, dertlilere devâ.”

...

“Çorbanın içine limon sıkarlar. Benim de söylediğim bilmece limondu.”

“Bunu kim bilmez, şuradaki mini mini yavrular bile bilir. Şimdi bilmeceyi, sen benden dinle.”

“Gıcırlının bıcırlısı, bıcırlının gıcırlısı. Yarısı canlı, yarısı cansız. Yarısı yenir, yarısı yenmez. On ayaklı, üç başlı, altı gözlü. Nedir o bil?” (Sevilen, 1986: 329-332).

Karagöz’ün Hacivat’a sorduğu bu bilmece ise metinlerimiz içerisinde kağnı cevabıyla yer almaktadır:

Gıcırlının bıcırlısı Bıcırlının gıcırlısı Yarısı canlı yarısı cansız

Yarısı yenir yarısı yenmez (582.3.).

b. Bilmece-Fıkhî Bilmece

Bilmeceler günlük hayatta karşılaştığımız hemen hemen her şeyi konu edinirler. Bunlar arasında din ve inanışlar da vardır. Sadece din kurallarını konu alan bilmecelere ise fıkhî bilmece adı verilmektedir. Bunlar daha çok medrese eğitimi gören gençlere dinî bilgileri öğretmek amacıyla sorulurlar. Hacı Zihni Efendi’nin bu tür soruları konu alan Elgaz-ı Fıkhiyye adlı bir eseri vardır. Örnek olması açısından bu sorulardan birisini aşağıya alıyoruz:

“Nasıl olur ki bir adam namaz kılarken sağına selâm verdiğinde karısı boş olmuş, soluna selâm verdiğinde namazı bozulmuş, göğe baktığında bir kuruş vermek lâzım gelmiş?” Bazı din kurallarını ve gereklerini soran bu sorunun cevabı şöyledir: “namaz kılan adam haberi alınmayan kayıp bir adamın karısını almış, sağına selâm verirken onu görünce hanım boş düşmüş, soluna selâm verirken üstünde namazı bozacak derecede bir pislik görmüş, göğe bakarken de yeni ayı görerek borçlu olduğunu ve bin kuruşun ödeme vaktinin geldiğini anlamış.” (Mehmed Zihni, Elgâz-ı Fıkhiyye, İstanbul 1309’dan Ergun- Uğur, 2002: 273).

Bu soru ve ona verilen cevabın bilmeceyle ne şekil ne de üslup bakımından bir benzerliği vardır. Bu şekilde nesir olan bilmeceler de vardır, ancak onlar da genellikle bir din kuralı yerine herhangi bir nesne, durum veya kavram sorarlar. Ayrıca bilindiği üzere asıl halk bilmecelerinde genellikle soru kelimesi yer almadığı gibi bilmece nesir de olsa ahengi sağlayan seci unsuru vardır. Bazen bu tür bilmecelerin asıl halk bilmeceleri arasına

karıştığı da görülmektedir. Çalışmamızdaki metinler arasında da bu türe yakın bir örnek vardır:

Namaz kılardı bir âdem Anırdı eşeği ol dem Bozuldu namazı onun

Aceb bunun sebebi ne (659.1.).

Bu bilmecede bir din kuralı sorulmuştur ve dördüncü mısrada bir soru kelimesi bulunmaktadır. Cevabı ise teyemmümlü birisinin eşeğinin suyu görmesiyle anırmasıdır. Bu nedenle bilmecemiz bize göre asıl halk bilmeceleri arasına karışmış fıkhî bir bilmecedir.

Tamamen bu dala girmese de bu gurup içinde değerlendirebileceğimiz bir diğer dal ise Alevîler arasında topluluğun bütün üyeleri tarafından bilinmesi gereken sorulu şiirlerdir. Soru şeklindeki bu şiirler tıpkı fıkhî bilmecelerde olduğu öğretici bir özellik taşırlar. Bunlar mezheb topluluğuna yeni girenin, Alevî töresinin temel kuralları, “âdab ve erkân” üzerine bilgisinin sınandığı giriş (initiation) ritlerine dahildirler. Bunların cevapları da, mezhebin temel ilkelerini anlatan şiirler şekline sokulmuştur. Yeni gelenin cevaplamada yetersiz kalması âyin-i Cem meclisinden atılmağa kadar varacak olan cezalar getirir. (Boratav-Başgöz, 1974: 5).

Bu tür tam olmasa da ceza özellikleri ve şiirsel olması bakımından halk bilmecelerini hatırlatmaktadır.

Ç. TÜRK BİLMECELERİ ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR

Bilmece ilk çağlardan beri yetişkinlerin ve çocukların ilgi gösterdiği bir tür olmuştur. Gerek mitoloji ile olan bağlarından gerekse ilkel insanın yaşam tarzından dolayı bilmece onun günlük hayatının bir parçası hâline gelmiştir. Bu nedenle yüzyıllar boyunca insanoğlunu meşgul eden bu tür üzerine pek çok araştırma yapılmıştır.

Dünya üzerinde ilk yazılı bilmecelere sahip olan millet Babillilerdir. Yine Samson’un Filistinli arkadaşlarına ve daha sonra onların Samson’a bilmeceler sorduğu bilinmektedir. M.Ö. X. yüzyılda Saba Melikesi’nin Hz. Süleyman’a zor bilmeceler sorduğu tarihte kayıtlıdır. M. S. I. yüzyılda yaşamış olan Yahudi Josef, Süleyman ile Tir kralı Hiram arasındaki bilmece yarışmasından bahseder (Reaver-Boswell, 1969: 26-27). Bu husus Motif İndex of Folk Literature’de de yer almaktadır (Volume 3, 1966: 424).

Grek, Latin ve Sanskrit geleneklerinde de bilmeceler bulunmaktadır. Bu bilmeceler hakkında J. B. Freedrich’in Gesthichte des Rätsel (1860) ve Archer Taylor’un The Literary Riddle Before 1600 (1948) adlı eserlerinde bilgi bulunabilir (Abrahams-Dundes, 1972: 129).

Eski Yunan’da da bilmecelerin sorulduğu bilinmektedir. Bunlardan en meşhuru ise Sfinks adıyla özdeşleşen ve hemen hemen her kültürde bulunan insanoğlunun hayatının evreleriyle ilgili olandır. Ortaçağ ve Rönesans’ta ise birbirine zıt kavramları açıklayan edebî bilmeceler önem kazanır (Reaver-Boswell, 1969: 29).

XIX. yüzyılda karşılaştırmalı çalışmalar Gaston Paris tarafından başlatılır. Eugène Rolland’ın, Devinettes et Ènigmes popularies de la France, (Paris 1877) adlı kitabı da karşılaştırmalı çalışmalar bakımından önemlidir. Karl Mülhenhoff’a ait olan “Nordische, Englische und deustche Rätsel”, Zeitschrift für deustche Mythologie 3, (1855) adındaki eser de bu yüzyıldaki önemli çalışmalardandır. Bilmeceye akademik açıdan yaklaşan Alman araştırıcı Robert Petch Neue Beiträge zur Kenntnis des Volksrätsels, (Palaestra IV, Berlin 1899) adlı doktora tezinde bilmeceleri stilistik açıdan ele almıştır (Maranda, 1976: 131).

Dünya bilmeceleriyle ilgili olan bu önemli kaynaklardan sonra asıl konumuz olan Türk bilmecelerine geçmek istiyoruz. Türk bilmeceleriyle ilgili olarak bilgi bulabildiğimiz en eski kaynak ise Türk kültür tarihinin en önemli eserlerinden birisi olan Dîvânü Lûgati’t-Türk’tür. Eserde her ne kadar bilmece metni yok ise de bilmece kelimesini karşılamak üzere kullanılan terimler bulunmaktadır:

tabuzgu: bilmece (I/489). tabuzgu neng: bilmece (I/489). tabuzguk: bilmece (I/502).

tapzuğ: halkın birbirini sınamaya çektikleri bilmece (I/462). tabzuguk: halkın birbirini sınamaya çektikleri bilmece (I/462). tabız-: bilmece söylemek veya sormak (II/164).

tabuz-: bilmece söylemek veya sormak (II/164).

XIV. yüzyılda derleme metotlarına uygun olarak hazırlanan Kuman-Kıpçak Türkleri’ne ait olan Codex Cumanicus adlı kitapta Türk bilmecelerinin en eski örneklerini görürüz. Kumanca-Latince ve Kumanca-Almanca sözlük olmak üzere iki ayrı kitaptan oluşan eserin tek yazma nüshası Venedik’teki Saint Marcus Kütüphanesi’ndedir. Eserin ikinci kitabında 46 bilmece yer almaktadır. Bilmeceleri ilk defa Geza Kuun 1880 yılında yayımlayarak edebiyat dünyasına tanıtmıştır (Öztürk, 1985: 293). Daha sonra Danimarkalı Türkolog Kaare Grönbech eserin el yazmasının tıpkı basımı ile sözlük dizinini hazırlamıştır (Özergin, 1974: 6862). Bu bilmeceler Türk bilmecelerinin prototipi oldukları için bunları ve bunların Türkiye Türkçesi’ne aktarmalarını çalışmamıza almayı uygun bulduk:

1. Tap tap tamızık Tamadırgan tamızık Kolagasi b... (bar) Koyedırgan tamızık (ol köbelek)

Bil bil bilmece Parıldayan bilmece Gölgesi gümüştendir Yanıp biten bilmece

(kelebek)

2. Biti biti bitidim Beş ağacga bitidim Konesuwum yuwurdum Kok (?) yibekim çırmadım (ol kınadır)

Ben yazdım yazdım Ben beş ağaca yazdım Kınasını yoğurdum Yeşil ipek bohçaladım

(kına)

3. –Tä kara kula yuvşapdır (ol işlikdir)

Taa kara kula ulaştı (ıslık)

4. İtip itip irgalmäs İcindägi çäyhalmäs

(ol uru)

İtip itip oynamaz İçindeki çiy kalmaz

(kuyu)

5. Siloüsin yägı silkip bolmäs Sırma tonum bügüp b[ol]mäs

(ol y–)

Vaşak kürkümü silkmek imkânsız Sırma elbisemi bükmek imkânsız

(yumurta)

6. Ak küymäniŋ avzu yoh (ol yumurtka)

Ak kümenin ağzı yok (yumurta)

7. Alan bulan (kulan?) tuv turur Ayri agaçdän yav tamar Kulan alan tuv turur Kuv agaçdän yav tamar

(………..)

Alan bulan dik durur Ayrı ağaçtan yağ damlar Kulu olan dik durur Eğik ağaçtan yağ damlar (cevap yok)

8. Kün altundän älçi keliyir Kómis birgi tar[ta]keliyir Ay altundä[n] elçi keliyir Altun birgi t[arta] keliyir (ol …….)

Gün altından elçi gelir Gümüş karadan gelir Ay altından elçi gelir Altın kargıdan gelir (ay ve güneş ışığı)

9. Butu butu uzun Butundä arek

(o uzu)

Budu budu uzun Budundan kolu uzun (cevap yok)

10. A— açeli yabovli Altun başli çohmarli

(ol turnadır)

Ap-ak elli at çullu Altın başlı çomaklı (turna)

11. Sendä mendä yoh Seŋgir tavdä yoh Ütlü taşdä yoh Kipçakda yoh

(ol kus sütdir)

Sende bende yok Engin dağda yok Oyuk taşta yok Çürük pamukta yok (kuş sütü)

12. Koçkar müzi koyürmak Koyurmakdän koyur[mak] Tegä müzi tiyirmak

Tiyirmakdän tiyirmak

(koçkar müzi ku[de?]) (t[egä] müzi teŋli (teŋri?)

Koç boynuzu sert olur Sert olandan sert olur Koç boynuzu girdiği Girdiğinden çok olur (gökyüzü)

13. Uzun agaçın başındä Urguul atli kuş olturur Ani atma är kerek Yüreginä t— kerek (ol tin [?] )

Uzun ağaç başında “Urgul” adlı kuş oturur Onu atmaya ar gerek Yüreğine tak gerek (ruh)

14. Uzun agaç başındä Ulu bitiv bitidim

Kensän ovlu kelgäy dep Kensän turup sahladım

(ol kaig (?) bile balik)

Uzun ağaç başında Ulu yazı bitirdin (yazdın) Parlak pullu beklerken Durdum tutup bekledim (kayık ve balık)

15. Ahçä kaydä kişlämiş Kanli yerdä kişlämiş Kani neçik yuhmamiş Hap ortadä kişlämiş

(ol kari yavdir)

Beyaz nerde kışladı Karlı yerde kışladı Niye ona yapışmadı Kışı ortada kışladı

(yağ)

16. Beş başli elçi keliyir

(ol etikdä beş barmak ba–)

Beşli başlı elçi geliyor (beş parmak)

17. Tav ustındä talaşman Tayagi bar bes batman

(...tulkuçigi tup—)

Dağ üstünde dolaşan Kuyruğu var beş batman

(tilki kuyruğu)

18. Araba şak taş araba şak Ete tüşti

(ol tovä)

Ataş düşen arala tak Arala tak

(deve)

19. Tuv j–r käläsim [?] menim karnim aç (ol keregidir) Karnım aç (iskelet) 20. Siyir sirti Koy koŋaçi (ol tuŋlik [?] ) Sığır sırtı Koyun gömleği (?)

21. Kokçä ulahım kogendä semirrir (ol khuun)

Çokça uzayıp köşede semirir (kavun)

22. [Ke]çe [ba]rir kara ulah Erte kellir kara ulah (tunlik [?] )

Gece gider kara ulak Sabah gelir kara ulak (gün ışığı)

23. Bir uçu kiş kişlär Bir uçu yäy yäylär (ol sirih)

Bir ucu kış kışlar Bir ucu yaz yazlar (sırık [kamış] )

24. Olturganım oba yer Baskanım bagir çänäk (ol üzengi)

Oturduğun oba yer Bastığın bakır çorak (üzengi)

25. Çäpçaçik ustundä çäpçaçık (ol hamişdir)

Fıçı üstünde fıçı (kamış)

26. Yäzdä yäŋi keli yugunädir (ol hamis basidir)

Yazın yeni keli ucundadır (kamış başı)

27. Yäzdä yavli tokmak yatir (ol kirpidir)

Yerde yağlı tokmak yatar (kirpi)

28. Yäzdä yavli hayiş yatir (ol yılandir)

Yerde yağlı kayış yatar (yılan) 29. İçer yer İninä kirer (ol bicakdir) İçer yer Kınına girer (bıçak) 30. Salp keşim Sansis ohum

(ol kok bile yuldusdir)

Salp kesin Sersiz okum (gök ile yıldız)

31. Burunsis buz teşer (ol koy bogu)

Burunsuz buz keser (koyun b...u)

32. Oŋlu solulu ayırgan Otus tümen órteyçim

(ol kuyas ay yul[dus] [t]aŋ (?) )

Önü solu ayıran Otuz tümen o meydan (güneş, ay, yıldız)

33. Altun ayırgan tura tüşer Al torhan yäyli tüşer (ol bey klunlagandir)

Ayakta alta tura düşen Al torba toylu düşer (doğuran at)

34. Oy otemiş otemiş Yiy koldä kişlämiş

(ol itdir artina sohup uyur)

Ot ötemiş ötemiş Pis gölde kışlamış

35. Tümä tüdim Tütgäŋgä saldım (ol usdir) Düğümledim Tüte saldım (akıl [hafıza]) 36. Kasartkiçe ka tamiş Kara ulusga yäyilmiş (ol otdir)

Karadıkça kararmış Kara ulusa yaymış

(ateş)

37. Uzun uzun sirgalak

Uçunä deyri sirgalak Kizga kisg[a] sirgalak Krivinä deyri sirgalak (ol biçak bile bil[e]g[ü])

Uzun uzun sırgalak Ucuna deydi sırgalak Kısa kısa sırgalak Kırığına deydi sırgalak (bıçak ile bileği taşı)

38. Bu bardi izi yoh (ol kemädir)

Giderdi izi yok (kayık)

39. Tap artında karp (ol esikdir)

Top ardında kap (eşik)

40. Avzum açsäm ópkäm korunir (ol eşik açsä ot korungandir)

Ağzın açsan ciğeri görünür

(kapı açılınca tandır (ateş) görünür

41. Al savri yäŋçigim Alti tovram aşkinim (ol hoz)

Kırmızı bir torbam var Altı tane yiyeceğim var (ceviz)

42. Seŋ seŋ ayri başındä Segiz koyan ini bar Sen ani tapmäsäŋ Senek iyin yılagil Avluŋ bile tapmäsäŋ Avruv iyin yılagil

Çatallaşmış başında Sekiz tavşan ini var Sen onu bulamazsan Kırk ile yanarsın Aklınla bulamazsan Acı ile yanarsın

43. Teŋridän tüşgan tokmaçik Dort ayäkli mäymäçik (ol kirpi)

Tanrıdan düşen tokmacık Dört ayaklı karcalı (kirpi)

44. Bugänäkli çärt terek

(ol tutgan kişidir bugovli)

Dallı budaklı genç ağaç (köle)

Buga toŋgus kişlamiş

(ol kisi (corrected from kisä ?) ata kilägandir)

Öküz ve domuz böğürdü (babası için ağlayan) Küz (?) bugasi kürlämiş

(ol atasi sohrangandir)

Sonbaharda öküz böğürdü (babası ağlayan)

Kuçmen kara çiŋlämiş (ol anasi yılagandir)

Sersem inek inledi (ağlayan anası)

Eki sete setelär Sete tübü bürküldär

(ol eki siiz (?) yılagandir)

İki tane sallanır Sallandıkça ağlanır (ağlayan iki kız kardeş)

45. Yogartin kelgan nekyik Yolabars kiyik deşirlär Yotasinçu su yinçi Tama kellir deşirlär

Küyürtin kelgan nekyik Kulabars kiyik deşirler Kuyruğunçu su yinçi Tama kellir deşirlär

(ol bezergedir) (bezirgan)

46. Beltirdägi beş kuvluk Beşibile kulunlamiş

Saraydägi sare äygir Savlavtati kişnämiş

(ol kazdir) (kaz) (Tietze, 1966: 1-140; İpek, 1972: 28-30).

Görüleceği üzere 46 bilmecenin 20’si beyit (4, 5, 10, 17, 18, 20, 22, 23, 24, 29, 30, 32, 33, 34, 35, 36, 40, 41, 43); 13’ü nesir şeklinde tek cümle (3, 6, 16, 21, 25, 26, 27, 28, 31, 38, 39, 44); 12’si dörtlüktür (1, 2, 7, 8, 11, 12, 13, 14, 15, 37, 45, 46). Biri ise altı mısradan (42) meydana gelmektedir. Şiir şeklinde olanların 14’ü ölçülü olup bunlar arasında en kalabalık grubu 7 heceli ölçüyle söylenenler oluşturmaktadır (2, 4, 10, 12, 14, 15, 17, 24, 32, 36). Bir bilmece 9’lu (8), biri 8’li (22), biri 6’lı (23), biri ise 4’lü (20) hece ölçüsüyle söylenmiştir. Diğer bilmecelerimiz ise ölçüsüzdür.

Şiir şeklinde olanların kafiye düzeni ise şöyledir: aaxa (1, 15), aaaa (2, 8, 11, 12, 37), abab (7), xxaa (13), xxxx (14), abcb abcb (45), xaxa (46), aa (4, 5, 10, 17, 22, 29, 30, 33, 34, 36), xx (9, 20, 24, 32, 35, 41), xxabab (42). En yaygın kafiye şekli her beytin kendi arasında kafiyeli olduğu düz kafiyedir. Bunun dışında dört mısralı bilmecelerde mâni tipi kafiyenin kullanılıyor olması bugünkü bilmeceler ile Kuman-Kıpçak bilmeceleri arasındaki ortaklığı gösterir. Yine ilk bilmecemizde yer alan “Tap tap tamızık” ifadesi günümüz metinlerinde yer alan “Bilmece bildirmece” veya “Tap tap tapmaca” ifadelerini hatırlatmaktadır. Ayrıca metinler içerisinde yer alan bir bilmecemiz ise günümüzde hiçbir değişiklik yapılmadan kullanılmaktadır:

Yäzdä yavli hayiş yatir (yılan) (28). Yerde yağlı kayış yatar.

Yukarıda da görüldüğü gibi Codex Cumanicus’ta yer alan bilmeceler geçmişle günümüz arasında güzel bir köprü oluşturmaktadır. Ayrıca bazı bilmecelerde yer alan benzetme ve ifade tarzları bugün de korunmaktadır. Örneğin; 16. bilmecede parmakları tarif etmek üzere yer alan “Beş başli elçi keliyir.” bize metinlerimiz arsında yer alan ve yine parmakları tarif eden şu mısraları hatırlattı:

Garannıhdan gadı gelir

Beş cariye garşı gider (770.1.).

46 bilmecenin 4’ü iki cevaplı (14, 30, 37, 46), biri üç cevaplı (32), geriye kalan 41’i ise tek cevaplıdır. Bunlar cevabı verilemeyen 3 bilmece dışında konu bakımından tabiat (9, 12, 22, 30, 32), hayvan ve hayvan ürünleri (1, 5, 6, 10, 11, 17, 18, 27, 28, 31, 33, 34, 43),

39), ulaşım araçları (38), soyut kavramlar (13, 35), yiyecekler (15), diğer konular (3, 36, 40) ve birbiriyle ilgili olmayan şeyler (14, 46)’i işlemektedir. Yani konu bakımından da günümüz bilmeceleri ile aralarında benzerlik vardır.

Bilmeceler birtakım şeyleri üstü kapalı olarak tarif ederler. Biz böyle tariflere yine tarihî eserlerimizden birisi olan Dede Korkut Hikâyeleri’nde rastlıyoruz. Salur Kazanın Evinin Yağmalandığı Boy’da evinden haber almak isteyen Kazan, kurt ve köpekle konuşur. Her iki konuşmada da kurt ve köpek bazı sözlerle tarif edilmiş, ancak son mısrada adları geçmiştir. Bu metni bilmece özelliği taşıdığı düşüncesiyle aşağıya alıyoruz:

Karanku ahşam olanda güni toğan Kar ile yağmur yağanda er gibi turan Kara koç atlar gördüginde kişneşdüren Kızıl deve gördüginde buzlaşduran

Ağça koyun gördüginde kuyruk çarpup kamçılayan Arkasını urup berk ağılun ardın söken

Karma ögeç semüzin alup tutan Kanlu kuyruk çap çap yudan Avazı kaba köpeklere gavga salan Ordumun haberin bilürmisin digil mana

Kara başum kurban olsun kurdum sana (Ergin, 1997: 102).

Şimdi de XIX. yüzyıldan itibaren Türk bilmeceleri üzerine yapılan ve kitap hacminde olan eserleri kısaca tanıtmak istiyoruz. Kaynaklar incelenirken önce künyesi daha sonra da kısa tanıtmaları yer alacaktır. Buraya alınan çalışmaların tamamı bizim çalışma alanımızla ilgili olanlardır. Bu yüzden Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs, Batı Trakya, Bulgaristan, Kırım, vb. gibi alt başlıklara ayrılmamıştır. Yerli ve yabancı araştırıcıların çalışmaları ayrı ayrı verilmiştir. Kitaplar kronolojik olarak, makaleler ise yazarların soyadına göre alfabetik olarak verilmiştir. Yabancı araştırıcıların çalışmalarında bilmece ile ilgili çalışma yapanlar değil Türk bilmeceleriyle ilgili çalışma yapan araştırıcıların kitap ve makaleleri alınmıştır.