• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II ARAŞTIRMANIN KURAMSAL ÇERÇEVESİ VE İLGİLİ

2.1 TRAVMATİK YAS İLE İLGİLİ KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1.5 Travmatik Yas Sorununu Açıklayan Yaklaşımlar

2.1.5.2 Bilişsel Davranışçı Yaklaşımlar

Travmatik yas sorununda bireyin kaybı kabul etmeyerek yoğun kaçınma ve vefat eden kişiyi arama davranışları göstermesi ve günlük işlevlerinde ciddi sorunlar yaşaması araştırmacıları travmatik yas müdahalelerinde davranışsal tekniklere yöneltmiştir. İlk olarak Ramsay (1979) travmatik yas sorununda danışanla –terapist arasındaki ilişkiye odaklanmak yerine bireye taşırma tekniği uygulayarak bireyin travmatik yas sorununu çözmeye çalışmıştır. Daha sonra gelen davranışcı ekolü benimseyen araştırmacılar (örnek: Gautheir ve Marshal, 1977; Mawson, Marks Ramm ve Stern, 1981; Sireling, Cohen ve Marks, 1988) öne sürdükleri modeller doğrultusunda çeşitli davranışsal teknikle (örnek: taşırma, kademeli maruz bırakma, duyarsızlaştırma, yönlendirilmiş yas, zaman yönetme) travmatik yas sorununu ele almışlardır.

Ancak travmatik yas tanımınlarının araştırmalarla yeniden tanımlanması (Jacobs ve Prigerson, 2000; Prigerson ve diğerleri, 1999) ve davranışsal tekniklerin bazı yerlerde etkisiz kalması travmatik yas sorununda bilişin önemini artırmştır (Malkinson, 2007/2013). Ayrıca bilişsel davranışçı terapinin bir çok sorunda (örnek: travma sonrası stres bozukluğu, depresyon ve kaygı bozukluklarında vb.) etkili olduğunu gösteren çalışmalar (örnek: Black, Newman, Harris-Hendriks ve Mezey, 1997; Kavanagh, 1990; Kubany ve Manke, 1995; Resick ve Schnicke, 1993; Richards ve Lovell, 1997) travmatik yas sorununun da bilişsel davranışçı yaklaşıma göre ele alınmasına yol açmıştır.

Bilişsel davranışçcı yaklaşıma göre kayıp bireyin bilişini, duygularını ve davranışlarını değiştiren, bireyin kontrolünde olmayan ve bireyi olumsuz etkileyen bir olaydır. Yas süreci ise bilişi aracı kullanarak kayıp yaşayan bireyin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını yeniden yapılandırma sürecidir (Malkinson, 2001;

2013) Yas sürecinin ilk aşamasında (ölüm olayının yaşandığı ilk dönemde) olumsuz duygular (şok, öfke, çökkünlük, suçluluk) hâkimdir ve olumsuz duyguların şiddetinden düşüncelerin etkisi görülmemektedir. Yasın ileriki aşamalarında ise çarpıtılmış, mantıksız düşünceler hâkimdir. Ancak birey günlük yaşantısına devam ettikçe ve yaşamın gerçekliği ile yüzleştikçe bireyin kayıpla ilgili mantıksız düşünceleri mantklı düşüncelerle, olumsuz duyguları olumlu duygularla ve işlevsiz davranışlarını işlevsel davranışlarla yer değiştirebilmekte ve bireyin kayıpla ilişkisini yeniden yapılandırılabilmektedir (Malkinson, 2001).

Ancak bu yoğun olumsuz duygulanım ve mantıksız düşünceler travmatik ölüm olayında daha şiddetlidir, zaman içinde azalmaksızın baskındır ve bireye travmatik yas sürecini yaşatmaktadır. (Malkinson, 2001; Malkinson ve Ellis, 2000). Bu durum ise bireyin temel varsayımlarını (Janoff-Bulman, 1992) derin bir şekilde etkilemekte ve bireyin bilişsel düzeydeki kendilik (“Benim hatam, sevdiğim olmadan ben bir hiçim”) dünya (“Dünya sevdiğin kişi yoksa değersizdir”) ve gelecek (“Gelecek anlamsızdır”) algısını ciddi değiştirmektedir (Ellis, 1993; Kauffman, 2002; Malkinson ve Ellis, 2000, Malkinson, 2007/2013). Bu yüzden bireyde daha yoğun duygusal (örnek: abartılı duygular ve ağlamalar) ve davranışsal tepkiler (örnek: vefat eden bireyi hatırlatacak durumlardan kaçınmalar) görülmektedir. Bu olumsuz bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkiler ise bireyin yaşamına ve geleceğine olumsuz yönde etki etmektedir (Malkinson, 2001, 2013).

Travmatik yas sorununda bilişsel davranışsal yaklaşımın amacı bireyin kayıpla ilgili mantıksız düşüncelerini mantıklı düşüncelerle, olumsuz duygularını olumlu duygularla ve işlevsiz davranışlarını işlevsel davranışlarla yer değiştirerek bireyin kayıpla ilişkisini yeniden yapılandırılmasını ve travmatik yas sorunuyla başa çıkmasını sağlanmaktadır (Fleming ve Robinson, 2001; Kavanagh, 1990; Malkinson, 2007/2013). Bütün bunlar ise hem bilişsel hem de davranışsal tekniklerle (örnek: yönlendirilmiş görselleştirme, maruz bırakma, düşünce durdurma, yeninden bilişi yapılandırma, nefes ve gevşeme egzersizleri, beceri elde etme) bir arada ele alınarak yapılabilmektedir (Ellis, 1995; Mahoney, 1991; Rubin ve Malkinson, 2001).

Ancak literatürde bilişsel ve davranışsal tekniklerin bir arada nasıl ele alınacağına dair bilgi yeterli düzeyde değildir (Florsheim ve Gallagher-Thompson, 1990;

Kavanagh, 1990). Bu yüzden araştırmacılar travmatik yas sorununu bilişsel ve davranışçı yaklaşım bağlamında daha detaylı kavramsallaştırması yoluna gitmişlerdir. Travmatik yas sorununu bilişsel ve davranışçı yaklaşım bağlamında daha detaylı kavramsallaştırmaya çalışanlar arasında Boelen, van den Hout ve van den Bout (2006)’da yer almaktadır.

Boelen ve arkadaşlarına (2006) göre travmatik yas sorunun oluşmasında ve devam etmesinde üç kritik süreç etkilidir. İlk olarak kaybın eksik bir şekilde değerlendirilmesi ve otobiyografik belleğe entegrasyonu, ikinci olarak yas tepkileri hakkında olumsuz genel inançlar ve yanlış yorumlamalar, son olarak da kaygılı ve depresif kaçınma stratejileridir. Aşağıda model daha ayrıntılı ele alınmıştır.

Travmatik yas sorunu yaşayan birey kaybettiği kişiyi gerçekten kaybettiğine inanmadığından kaybı otobiyografik belliğine eksik bir şekilde entegre etmektedir. Bu durum ise bireyin kaybı hatırlatacak çok fazla ip uçuyla karşılaşmasına ve kayıpla ilgili araya girici düşüncelerinin daha fazla tetiklenmesine (Lichtenhal, Cruess ve Prigerson, 2004) ve ısrarlı bir şekilde duygusal (şok olma, şiddetli üzüntü) ve davranışsal (kaybı arama davranışları) bağlanma tepkileri göstermesine (Boelen ve diğerleri, 2006; Bonanno, Keltner, Holen ve Horowitz 1995; Horowitz ve diğerleri, 1997) yol açmaktadır. Buna paralel olarak bireyin geçmiş, şimdi ve gelecekle ilgili değerlendirmelerini olumsuz yönde etkilemektedir. Birey kayıptan sonra kendinin değersiz, yaşamın anlamsız olduğuna inanmaya ve geleceğiyle ilgili de ümitsiz olmaya başlamakta, şimdiye ve geleceğe odaklanmak yerine kayba ve geçmişe takılı kalmaktadır. Bu durum ise bireyin kayıptan sonra yaşama uyum sağlamasına ve sağlıklı davranışlar (bir amaç edinme, günlük yaşam faaliyetlerine devam etme) göstermesine engel olmaktadır (Boelen ve diğerleri, 2006).

Ayrıca bireyin kayıba verdiği tepki ile ilgili olumsuz ve felaketleştirilmiş yorumlar da (örnek: acının dayanılmaz olduğunu, araya girici bazı düşüncelerinden dolayı delireceğini düşünme, uyuşmayı depresyon ve üzüntüyü kontrolü kaybetme olarak görmesi) bu olumsuz inançların devam etmesine ve bireyin kaygılı veya depresif kaçınma davranışları göstermesine etkendir (Boelen, van den Bout ve van den Hout, 2003b; Boelen, Kip, Voorsluijs ve van den Bout, 2004; Ehlers ve Steil, 1995). Birey kaygılı kaçınma tepkilerini kayıp gerçekliğiyle karşılaştığında kullanmakta ve kaybı

hatırlatan her türlü durum, kişi ve hatta düşünceden kaçınmaktadır. Kaçınma eylemi devam ettikçe ve birey acı veren düşüncelerini bastırdukça kayıpla ve kayba verdiği tepki ile ilgili ruminatif bir şekilde düşünmeye başlamaktadır. Depresif kaçınma tepkilerinde ise birey yaşama uyum sağlaması gerektiği durumlarda kendini geri çekme davranışları göstermektedir. Birey depresif kaçınmada hiçbir şeyin ona iyi gelmeyeceğine, yeteneklerinin azaldığına, kaybın eğlenmeye ve yaşamda amaç edinmeye engel olduğuna inanmaktadır. Kaygı ve depresif kaçınmalar ve ruminatif düşünceler ise bireyin olumsuz inançlarını, felaketleştirmelerini ve kaybı otobiyografik belleğine eksik bir şekilde entegre etmesini devam ettirmektedir (Boelen ve diğerleri, 2006).

Özetle bilişsel davranışçı yaklaşımlar travmatik yas sorununun çok boyutlu ele alınması gerektiğini gözler önüne sermektedir. Bu durum ise travmatik yas sorununun entegre edilmiş modellerle ele alınmasına yol açmıştır.