• Sonuç bulunamadı

4. HADİSLERDE KADER

1.1. Allah’ın İlminin İlgi Alanları

1.1.1. Belirleme

Allah’ın ezelî/zaman üstü ilminin alanlarından birisi varlıklara hürriyet tanımayan cebrî alandır. Olaylar Allah’ın ilminde nasılsa o şekilde gerçekleşir. Bu alan özellikle cansız maddeler, bitkiler ve hayvanları ilgilendiren alandır. İnsanların irâde hürriyetlerinin dışındaki alan da yine Allah’ın ezelî/zaman üstü ilmince cebrî olarak belirlenmiş alana dahildir. Önceden tayin tespit ve yaratma alanıdır.

Cansız varlıkların fiilleri cebrî/zorunludur. “Sonra duman halinde bulunan

göğe yöneldi; ona ve yeryüzüne, isteyerek (tav’an) veya istemeyerek (kerhen) gelin, dedi. İkisi de isteyerek geldik, dedier”1 ayeti bu durumu açıklamaktadır. Onlar için akıl

ve irâde hürriyeti diye bir şey söz konusu değildir. Cansız varlıklar akıl ve irâde sahibi olmadıkları için harici bir sebeple hareket ettirildikleri zaman, yön değiştirme istidat ve yeteneğine de sahip değillerdir.

Hayvanlar bir tehlike ile karşılaştıklarında hemen yön değiştirme ve kendilerini savunma kabiliyetine sahiptirler. Bir diğer canlı çeşidi olan bitkilerde bile yön değiştirme istidadı vardır. Kökleri sert bir cisme dokunduğu zaman bu kökler başka tarafa yön değiştirir. Elbette bazı bitki ve hayvanların yaratılış özelliklerine/genetik şifrelerine yerleştirilen yasa gereği2 mimarlık ve içgüdüsel yönle insanı hayrete

düşüren ortaya koydukları bir takım eserler vardır. Ürettikleri hep aynı şekildedir. Ancak hayvanların içgüdüsel olarak ortaya koydukları bu eserler özgür bir irâdenin ürünü değildir. Bu sebeple yeni bir bilgi üretemezler. Fiilerini basit tecrübeleri yönlendirir.

“Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada

ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki, onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş ve kuru şey yoktur ki, apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfûz’da) olmasın.”3, “Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı

Allah’a ait olmasın. Her birinin (dünyada) duracakları yeri de (öldükten sonra)

1 Fussilet, 41/11. Bkz. Âl-i İmrân, 3/83, Ra’d, 13/5. 2 Bkz. Tâhâ, 20/50.

emaneten konulacakları yeri de bilir.”1 “Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır.

Hepsi O’na boyun eğmiştir”2 ayetleri tüm cansız varlıkların, bitki ve hayvanların ilâhî

emre itaatlerini anlatır.

Esas hürriyet insan içindir. Çünkü o; akıllı, düşünebilen, konuşabilen, cüz’î irâde sahibi, hâdis kudrete mâlik, yaptığı işlerden sorumlu olan bir varlıktır. İnsan özgür irâde hakkına sahip olması gerekir ki, fiillerinden sorumlu olabilsin. Ancak insan için de her konuda özgür irâdeden bahsetmek mümkün değildir. İnsan için de zorunlu (cebrî/ızdırârî) fiiller vardır. Bu çeşit fiiller insanın irâdesi, kararı, kasd ve niyeti dışında olan işleridir. Bu fiiller kalbin, nabzın atması, iç organların çalışması, insanın boyunun uzaması, ihtiyarlaması vb. fiillerdir.

İnsan doğar ve gelişimi sonucunda belli bir bedensel ve ruhsal olgunluğa ulaşır. Bu söylenilen cümle herkes için sıradan bir cümle gibidir. Ancak insanın irâdesi ve buna bağlı olarak özgürlüğü ve tercihleri hesaba katılınca, kız veya erkek olarak doğma hususunda bir tercihte bulunabilir mi? Bu konuda tercih hakkı var mı? Doğulan zaman ve mekan konusunda herhangi bir söz sahibi olunabilir mi? Zaman içerisinde sahip olunan vücut yapısı ve ruhsal özellikler konusunda önceden bilgilendirilme ve bu doğrultuda tercihlerde bulunma imkânı var mı? Sonraki aşamalarda bir tercihte bulunulduğunda, söz gelimi; cinsiyet değişikliği, estetik ameliyat vs. sonucunda bedensel değişiklikler gibi bir karar alınıp, uygulamaya konulduğunda elde edilen sonucun gerçekten de fizikî değişikliği yaptıran kişiyi mutlu edeceğinden ve beklentilerini karşılayacağından ne kadar emin olunabilir?

Doğum öncesinden itibaren müdahil kılınılmayan bir sürecin daha sonraki aşamalarındaki değişiklik denemelerinin insana olumlu veya olumsuz ne gibi bir getirisi olabilir? İşte bütün bu sorular sahibi olduğumuzu düşündüğümüz maddî bedenimizin geçmişinde hiçbir katkımızın olmadığını ortaya koymaktadır. Bu durumda, “biz kendi ruhumuz ve vücudumuza ne kadar hakimiz ve ne kadar sahibiz?” sorusu belirsizliğini daima koruyacaktır.3

Bu çerçeve içerisinde varabileceğimiz sonuç, bir kız veya erkek beden ve karakterine sahip olmamız bizim dışımızda hatta varlık nedenimiz olan anne ve

1 Hûd, 11/6.

2 Bakara, 2/116. Bkz. Ra’d, 13/2; Nahl, 16/12, 79; Tâhâ, 20/111; Rûm, 30/26; Yâsîn, 36/72. 3 Karadaş, İnsan ve Kaderi, s.140.

babamızın irâdesi dışında gerçekleşmektedir. Geriye dönüp de cinsiyetimizi kendimiz belirlememiz veya değiştirmemiz mümkün değildir. Belki mevcut bedenimiz üzerinde yapay yollarla bir takım değişikliklerin yapılması söz konusu olabilir ama bu ameliye de hiçbir zaman ilk yaratılışı bütünüyle değiştirecek veya var olanı hiç olmamış bir hale koyacak bir girişim olamaz. Sonuçta bedenimiz ve ruhumuz bizlere herhangi bir tercihimiz olmaksızın takdir edilerek verilmiştir. Ruhumuz, bedenimize göre daha karışık bir yapıdadır. Ruhumuzda meydana gelen herhangi bir olumsuzluk, geri dönülmesi güç hasarlara sebep olabilir.

İnsanın kız veya erkek doğması, doğduğu zaman ve mekan, vücut yapısı ve ruhsal özellikleri, anne-baba, akraba, hısım, komşu, arkadaş çevresinin nitelik ve niceliğinde insanın herhangi bir irâde özgürlüğü tercihi ve katkısının olduğu söylenemez. Bütün bunlar Allah’ın ezelî/zaman üstü ilminde takdir edip belirlediği ve zamanı gelince de ezelî/zaman üstü ilmine uygun olarak yarattığı farklı durumlardır. İnsanlar akrabalarını değiştiremezlerse de komşu, dost ve arkadaş çevresini değiştirmekte kısmen başarılı olabilirler.

Diğer taraftan var olan cebrî kader durumlarına karşı da insanların tedbir almaları mümkün olabilir. Hastalanmamak için gerekenleri yapmak insanın irâdesi dahilinde olmakla beraber, her türlü tedbir alındığı halde bulaşıcı veya bulaşıcı olmayan bir hastalığa yakalanmak insanın belirlenmiş kaderidir. Doğuştan engelli birisinin bu engelini bertaraf etmek veya engel durumunu hafifletmek için gerekli tedavileri olmak gibi bir sorumluluğu olabilir. Her tedavinin de mutlak olumlu sonuç vermesi beklenemez.

Allah’ın ezelî/zaman üstü ilminin insanın cüz’î irâdesi ve özgürlüğü ile ilgili olanı da tavsîfî alandır. Bu alandaki ezelî/zaman üstü ilim veya Levh-i Mahfûz yazısı olacakların vasıflarının bilinmesi veya yazılması şeklindedir. Bu alan insan hürriyetine ayrılmıştır ve insanların irâdeli fiillerinde zorlama yoktur.

Belgede Kader inancının dini temelleri (sayfa 102-104)