• Sonuç bulunamadı

Tarihin derinliklerinden bu yana Ġnsanlar sözel olmayan yollarla da iletiĢim kurulduğu gerçeğinin farkındadırlar. Simgesel kodlar içinde, iletiĢim kurma yollarının kaynağı olan sözsüz iletiĢim, anlam oluĢturma ve paylaĢmada çoğunlukla kiĢi tarafından farkında bile olunmaksızın, sürekli biçimde kullanılmakta ve bu görsel kodlar kültür, aile ve toplum aracılığı ile öğrenilmektedir (“Sanal”, 2008;5).

Sözsüz iletiĢim kanalları birçok farklı Ģekilde tanımlanabilmektedir, ancak genel olan ve yaygın olarak benimsenmiĢ olan Ģekli; kinesik (beden dili), paralinguistik (sesli iletiĢim), proksemik (kiĢiler arasında tutulan mesafe, mekân kullanımı ve dokunma), kroksemik (zaman kullanımı), estetik (müzik ve renklerin kullanımı), fiziksel görünüĢ (vücut Ģekli ve boyutu, ten rengi) ve genel görünüĢ (kıyafetler, makyaj, gözlük, mücevherat kullanımı) tür (“Sanal”, 2008;5).

Sözsüz iletiĢim konusundaki genel tanımların ıĢığında beden dili:

“Duyguları, düşünceleri ifade etmede başvurulan, konuşulan ve yazılan kelimelerin dışında kalan tüm vücut hareketlerini, susma ve sesin tonu gibi özellikleri, seçilen aksesuarları ve bunların model ve renklerini, mekan kullanımını ve kişiler arasında tutulan mesafe ile ilgili tüm uygulamaları içeren bir iletişim türü şeklinde yapılabilmektedir.” („Sanal‟, 2013).

Beden dili; duygu ve düĢüncelerimizin yansımasıdır. Ġnsan hayat boyunca çoğunlukla farkında olmaksızın günlük beden dilini son derece etkili bir biçimde kullanır. Ancak bedenini, kelimeleri kontrol ettiği gibi kontrol edemez. Bedenimiz olaylara veya durumlara karĢı çok daha fazla kendiliğinden tepkiler verir. Gerçek duygu

ve düĢüncelerimizi kelimelerin arkasına gizlemek belki mümkündür, ama beden dilimizi gizlememiz genel olarak mümkün değildir. ĠletiĢim becerileri arasında önemli bir yer tutmasına ve bir mekânda kapalı kalan kiĢilerin yaklaĢık 5.000 bilgi birimlik sözsüz mesaj yayabilme becerisine karĢın, sözsüz iletiĢim becerilerinin bilimsel bir ilgi ve araĢtırma odağı haline gelmesi yakın dönemlerde mümkün olmuĢtur. Bu durum sözsüz iletiĢim kodlarına uzun süre gerektiği kadar önem verilmemesine yol açmıĢtır. Sözel ve yazılı becerilerinin, iletiĢimin temel türlerinden sayıldığı, söz ve yazı sanatının yüceltildiği toplumlarda bu gecikme doğal karĢılanmaktadır. Oysa, kiĢilerarası iletiĢimde yer alan ses tonlaması, yüz ifadeleri, mimikler, beden hareketleri, jestler sözlü iletiĢimin çerçevesini ve anlamını belirlemede etkili olagelmiĢtir. Öte yandan, baĢkaları hakkındaki izlenimlerin ve kararların oluĢmasında görsel kodlar sezgisel olarak önemli iĢlev üstlenmektedirler (Zıllıoğlu, 1993: 178-179).

Sözsüz iletiĢim konusunun diğer iletiĢim becerilerinin ardında kalmasının yanı sıra bu becerilerin önemli bölümünü oluĢturan görsel kodların kullanımı iletiĢim tarihinin en eski dönemlerine kadar dayanmaktadır. Ġlkel ve geleneksel toplumların insanları günlük uygulamalar için olduğu kadar, din kökenli törenler için de son derece yetkin görsel kodlar geliĢtirmiĢlerdir. Günümüzde ise, sözsüz iletiĢim becerilerinin diğer iletiĢim becerileri arasındaki konumu ve değeri anlaĢılmıĢ, üzerinde her gün yeni çalıĢmaların gerçekleĢtirildiği bir alan haline dönüĢmüĢtür. Çağın insanı artık karĢısındakinin ya da karĢısındakilerin söylediklerini ve yazdıklarını değerlendirdiği kadar, kendilerine aktarılan görsel kodları açımlayıp, yorumlamayı da baĢarılı olma ve etkili iletiĢim kurma yolunda ilerleyebilmesi için atılması gereken adımlar olarak görmektedir. (“Sanal”, 2008;5).

Bu konuda uzmanlar gerçekleĢtirdikleri çalıĢmalar sonucunda sözsüz iletiĢimin mesaj taĢımada önemli rol üstlendiği konusunda fikir birliğine varmaktadırlar. Ray L. Birdwhistell yaptığı araĢtırmalar sonucunda mesajın %35‟inin sözel yollarla, %65‟ini ise, sözsüz yollar aracılığı ile aktarıldığı gerçeğini ortaya çıkarmıĢtır.

Sözsüz iletiĢim üzerinde yedi yıl süren araĢtırmalar gerçekleĢtiren ve kendisini “sözsüz iletiĢim danıĢmanı” olarak tanımlayan Ken Cooper ise, vücudun %60, sesin %30 ve sözcüklerin %10 oranlarında mesajı karĢıdaki kiĢi/kiĢilere iletmede etkin

biçimde kullanıldığı sonucunu ortaya çıkarmıĢtır. Cooper‟a göre tavırların iletiĢimi sessiz olmaktadır (Cooper, 1989: 21).

ĠletiĢim esnasında karĢı taraftan gelen tüm sinyallerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi, etkili iletiĢimin temel Ģartı olma özelliğinin yanında, tarafların birbirlerini daha iyi anlamasına, isabetli yaklaĢımların sunulmasına, sağlıklı ve kalıcı iliĢkilerin kurulmasına katkıda bulunması yönüyle de vazgeçilmez bir özellik taĢımaktadır. Bu süreç, sözlü iletiĢim bilgisi ve yeteneği kadar, sözsüz faktörlerin de kavranmasını gerektirir (Tayfun, 2009: 129).

1960‟lı yıllarda Los Angeles‟te California Üniversitesi‟nde Dr. Albert Mehrabian tarafından yapılan bir araĢtırmada, bir mesajın toplam etkisinin yaklaĢık; % 7‟sinin sözel; sadece sözcükler, % 38‟inin sesli; ses tonu, sesin yükselip alçalması ve diğer sesler, % 55‟inin de sözel olmayan öğelerden oluĢtuğu ortaya koyulmuĢtur. Profesör Birdwhistell de insanlar arasında gerçekleĢen sözel olmayan iletiĢim için bazı benzer tahminlerde bulunmuĢtur. O‟nun tahminlerine göre ortalama insanın bir gün içerisindeki sözcüklerle konuĢma süresi toplam on veya on bir dakika civarında olup ortalama bir cümle de yaklaĢık 2, 5 saniye sürmektedir. Mehrabian gibi o da yüz yüze konuĢmadaki sözel öğenin yüzde 35‟ten az olduğunu ve iletiĢimin yüzde 65‟inden fazlasının sözel olmayan yollarla gerçekleĢtiğini ortaya koymuĢtur. Ayrıca son dönemde yapılan araĢtırmalar beyne iletilen bilgilerin % 87‟sinin gözler, % 9‟unun kulaklar ve%4‟ünün de diğer duyular aracılığıyla iletildiğini göstermektedir (Pease, 2003: 10-11).

Daha açık bir ifadeyle gözlerimizle düĢündüğümüzü söylemek abartılı olmaz. Beden dili, Ģüphesiz sözel dilden daha çok etkindir. Örneğin hiç kimse hastane koridorlarında “lütfen konuĢmayınız!” yerine “sus!”iĢareti yapan hemĢire resmini unutamaz (KarataĢ, 2007: 49).

Bir kiĢiyle tanıĢtığımızda ilk diyalog sanılanın aksine, sözsüz iletiĢimden kaynaklanan mesajlarla baĢlamaktadır. Teknik açıdan bakıldığında birisinin “algılama yeteneğinin” veya “sezgilerinin” kuvvetli oluĢundan her bahsediĢimizde aslında o kiĢinin baĢkalarının sözel olmayan iĢaretlerini okuma ve bu iĢaretleri sözel iĢaretlerle karĢılaĢtırma yeteneğinden bahsederiz (Pease, 2007: 11).

AraĢtırmalara göre, diğer insanlar hakkında karar vermeye, onlarla karĢılaĢtığımız ilk yedi saniye içinde baĢlarız. Ġlk yedi saniye sırasında birbirimizde, rahatlamadan korkuya kadar farklılık gösteren, duygusal tepkiler zincirini de harekete geçiririz (Ailes, Kraushar, 2000: 5).

Vücut dili ile kurulan sözel iletiĢim arasında bir çeliĢki gözlendiğinde dinleyenler; vücut dili ile verilen mesajların doğru olduğunu kabul ederler. Ziya PaĢa‟nın „Ayinesi iĢtir kiĢinin lafa bakılmaz.‟ Ģeklindeki özdeyiĢi aslında beden dilinin önceliğini ve belirleyiciliğini de ifade eder niteliktedir.

KarĢı karĢıya gelen iki kiĢi arasındaki ilk etkileĢim, iletiĢim sürecinin sonucunu da belirleyen bir durumdur. Bu etkiyi yaratan faktörler, mesaj veren durumunda olan kiĢinin beden diline yüklenecek anlamlara ve kiĢinin taĢıdığı bütün aksesuarlardan içinde bulunduğu fizik ortam nesnelerine kadar geniĢ bir dağılım gösterir. ĠĢte bütün bu faktörlerin bileĢkesi “algılayan kiĢinin” değerlerinde bir yer bulur ve o çerçeve içerisinde yorumlanır. Algılayanın kiĢisel özellikleri ve toplumsal normları ile kalıplaĢmıĢ olan yargılar, etkileĢim verilerine bağlı olarak iletiĢimin ilk anında bir “karar” verdirir ve insan karĢısındaki kiĢiye zihninde bir etiket yapıĢtırır. Bu karar olumlu veya olumsuz olabilir. “DuruĢundan hiç hoĢlanmadım”, “bakıĢını sevmedim”, “bir görüĢte kanım ısındı”, “ilk gördüğümde vuruldum”, “ben onu gördüğüm an iĢe yaramaz olduğunu anlamıĢtım”, gibi değerlendirmeler o kiĢi ile geliĢecek iletiĢimin temelini oluĢturur. Yalnız bu kararlarımız her zaman böylesine açık ve bilinçli olmayabilir. KiĢi bunları bilinç düzeyine çıkartsa da, çıkartmasa da, ilk algılarımızın oluĢturduğu yargının, iletiĢim biçiminizde ve o kiĢiye atfettiğimiz değerde önemli bir rol oynadığı bilinir (BaltaĢ ve BaltaĢ, 2004: 164).