• Sonuç bulunamadı

2.BÖLÜM: SURİYE’DE DİNİ -ETNİK YAPI VE NUSAYRİLİK

1.SURİYE’NİN ETNİK YAPISI

2. SURİYE’NİN DİNİ YAPISI

3.1. Baas Partisi

Nusayri Alevilerin yavaş yavaş güç kazandığı başka bir örgüt de Baas Partisi’ydi. Suriye’de birçok parti kurulmuştu ama Sünni elitlerin iktidarı zayıfladıkça zaman içinde öne çıkan parti, alt-orta ve köylü sınıfına hitap eden sosyalist, laik ve Pan-Arap Baas oldu. Baas’ın bu özellikleri Nusayri Alevilere cazip geliyordu (Karabat, 2013: 51-52). Baas Partisi, ilk olarak 1943 yılında “Arap Yeniden Diriliş Partisi ” adıyla kurulmuştur. Bir grup Arap entelektüel tarafından kurulan partinin asıl liderleri, Batı eğitimi almış Ortodoks Hristiyan Mişel Eflak ve Sünni Müslüman Selahaddin Bitar olmuştur (Jaber, 1970 :28 ).

Baas Partisi kurucuları arasında Zeki Arzusi de vardır. Hatta kendisi partinin isim babası olarak bilinir. Baas fikri esas olarak Marksizm, 19.yy ‘daki romantik-halkçı Alman Nasyonalizm ve geleneksel Arap milliyetçiliğinin karışımı bir ideolojiye dayanmaktadır. Partinin temelde iki ana hedefi vardı. Bunlardan birincisi;

tüm Arapların tek bir çatı altında toplanıp tek bir ulus olması gerektiğini savunan Arap milliyetçiliği, ikinci hedef ise Arap sosyalizmidir. Baas Partisi, Suriye’nin önde gelen kentli elit kitlenin çıkarlarını reddediyor, aynı zamanda toplumda hakim olmayan ve ötelenmiş sınıfların, genellikle Aleviler, Hristiyanlar ve Dürziler gibi Sünni Müslüman çoğunluğun dışındaki kesimin ilgisini cezbediyordu.

82

“Baas Hareketi ilk kongresini 4-6 Nisan 1947 tarihlerinde gerçekleştirmiş, genel sekreterliğine Mişel Eflak atanmıştı. Tek bir Arap milleti oluşturmayı hedefleyen partinin adı da “Arap Baas Partisi” olarak kabul edilmiştir”(Gürson, 2010:56).Bağımsızlık sonrası Suriye, ard arda gelen darbeler ülkesi oldu ve ülkede huzursuzluk ve güvensizlik hakimdi. Ayrıca 1955’te imzalanan Bağdat paktı, Suriye ve Mısır yöneticilerini endişelendirdi ve 1 Şubat 1958 yılında Suriye ve Mısır birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyet’ini kurdular. O dönem Mısır’ın cumhurbaşkanı olan Cemal Abdünnasır yeni devletin başkanı oldu. Bu yeni oluşuma en çok desteği Baas Partisi verdi. Fakat ordu içindeki Nusayri Aleviler, Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden memnun değildiler ve bu yeni devletin içerisinde kendilerinin güçlenemeyecekleri endişesini taşıyorlardı. Nitekim öyle de olmuştu.

Birlik kurulduktan sonra Nasır ile ilişkiler kısa sürede bozulmaya başlamıştır.

Çünkü Nasır, birleşmeden kısa bir süre sonra Suriye’deki tüm siyasi partileri kapatmıştır, Baas Partisi de merkezini Beyrut’a taşımıştır. Nasır’ın bu süreçte bütünüyle merkeziyetçi bir sistem oluşturması nedeniyle Baasçılar duruma büyük bir tepki göstermişlerdir. “Ciddi bir hazırlık sürecinden yoksun olarak kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti, bir grup subay ve muhafazakar siyasetçinin, Abdülkerim Nahlavi başkanlığında 28 Eylül 1961’de gerçekleştirdikleri bir askeri darbe ile sonlandı”

(Şen, 2004:223).

Mısır’ın Baas Partisi’ni kapatmasından sonra parti, Lazkiye bölgesine çekilmiştir. Suriye’de oluşabilecek taşkınlıkları kontrol altına alabilmek için bazı subaylar Mısır’a getirildiler, bir kısmı da ordudan ihraç edildi. 1959’da bu subaylar Baas’ın gizli Askeri Komitesi’ni kurdular.Bu komitenin liderliğini 3 Alevi ve 2 İsmaili subay üstlenmişti. Salah Cedid, Hafız Esad ve Abdulkerim Cundi önemli isimlerdi.1961’de bu subayların da dahil olduğu bazı subaylar ordudan ayrıldı ve Ayrılıkçılar ya da Bölgeciler diye bilinen ayrı bir Baas teşkilatı kurdular.

Nusayriler, Baas partisi etrafında toplanmışlar ve bazı gafil Müslümanları da kandırmışlardır. Bu parti diğer partilerle birleşerek 1961’de Mısır- Suriye birliğini yıkarak sultayı ele geçirmek için ilk adımı attılar. Daha sonra zamanın hükümetine karşı gruplarla birleşerek 8 Mart 1963’teaskeri bir inkılap yaparak idareyi ele aldılar.

83 Ve hala devam etmekte olan olağanüstü durumu ilan ettiler. Sıkıyönetimle idare devresinde ordudaki Müslümanları yavaş yavaş temizlediler. Ve nihayet 16 Kasım 1970’de Hafız Esad ve arkadaşları idareyi ele aldılar (Gülşehri ve Tosun, 1982: 57-58) .Daha öncesinde savunma bakanı iken 1967’de Golan Tepeleri’ni İsrail’e para karşılığı satan Hafız Esad idareyi ele aldığı ilk günlerde bir yığın vaadlerde bulunmuş, daha sonra tamamen Nusayrilerden oluşan bir orduyu kurduğunda durum hiç de vaadlerindeki gibi olmamıştır ve bu tarihten sonra da hiçbir zaman Suriye özgür bir ülke olamayacaktır.

Baas iktidarı iç siyasette başat aktörken dış politikada da kendine bir yol çizmekteydi. Bu amaç doğrultusunda Baas, Irak ile yakın ilişkiler içerisine girdi. Bu yakınlaşmayla beraber Irak ile yeni bir birlik adı altında Kahire’de bir protokol imzalandı. Ancak çok geçmeden iki ülkedeki Baas Partilerinin fikri ayrılığa düşmeleri birleşme fikrini olumsuz yönde etkiledi. Bunun neticesinde yaşanan bu siyasi anlaşmazlıklar, birbirlerine rakip iki farklı siyasi sistemin inşaasına neden oldu. Baas iktidarının sağlanmasıyla birlikte Sovyetler Birliği iyi ilişkiler kurulan devletlerin başında gelmeye başladı. Baas’ın ideolojisinin sosyalist olması ve Sovyetler’in Baas rejimini hukuki olarak tanıması doğal olarak Suriye’yi Sovyetler’e yaklaştırmıştır. Suriye yönetimi her ne kadar ideolojik anlamda Sovyetler’e benzese de hiçbir zaman tedbiri elden bırakmayıp dış politikada temkinli ve dengeli bir siyaset izlemiştir. Bu denge siyaseti özellikle Esed iktidarında kendini daha çok göstermiştir (Mercan, 2012:62-63).

Arap ulusunun tek bir bayrak altında ve kendine özgün yönetim yapısıyla bir araya getirme fikrinin somut bir tezahürü olarak Baas Partisi, emperyalizme karşı direnişin tek temsilcisi olma sıfatıyla bütün Ortadoğu coğrafyasında büyük bir dikkat ve hevesle izlendi. Soğuk Savaş yıllarında Nasır’la başlayan dönemde neredeyse bunu da başarıyordu. Ancak büyük ümit ve beklentilerle kurulan birlik hayalleri yine Arap coğrafyasının etnik ve mezhepsel yönlerden bölünmüş sosyal gerçekleri yüzünden başarıya ulaşamadı. İşte bu hayal kırıklığı Baas ideolojisini ve söylemlerini de derinden etkilemiştir. Baas ideolojisi, 60’lı yıllardan itibaren totalitarizmin, acının ve gözyaşının tanımı haline geldi. Söylemi hep aşırılık ve sertlikle yan yana getirildi (Caner, 2012: 45-46 ).

84 3.2.Esat Devrimi

Hafız Esad rejiminin ana dayanaklarına bakacak olursak; istikrar üç ana sistem üzerine entegredir. Bunlar, onun gücünü kabul eden kurumlar ve Esad’ın bu kurumları kullanmadaki hüneri, bu kurumlar üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmak için oluşturulan geniş kapsamlı bir sosyal yapı ve pragmatist ilkelere dayalı bir başkanlık sistemidir (Gürson, 2010:73). Hafız Esad yönetime geldiğinde diğer Sünni iktidar yönetimlerinden oldukça farklı bir yol izlemiştir. Bu da onu kalıcı kılmıştır.

Halkın nazarında Baas Partisi bir Leninist partiydi. Bu algıyı yok etmek ve halkın katılımını arttırmak için Çiftçi birlikleri, kadın dernekleri, sendikalar, gençlik örgütleri ve meslek odaları gibi kitle örgütlenmelerini yaygınlaştırarak partinin tabanın genişletmeyi hedefledi. Daha sonra rejimin otoritesinin devlet kurumları üzerindeki etkisini arttırmak için parti organlarını kullandı. Ayrıca devlet sektöründe çalışanlar ve hizmet sektöründe bulunanlar, Suriye içinde yeni bir burjuva sınıfını oluşturdu. Ordu, “Baas”laştırılmış, kısacası ordu-parti simbiyotiği kurulmuştur.

Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın görev süresinin son aylarında Suriye’de kısıtlı da olsa bir özgürleşme hareketi meydana geldi. Devletin temel esasları ve rejimin üzerinde yükseldiği değerler her ne kadar tabu olarak kalmaya devam etse de, Şam yönetimi, rejime karşı halkta oluşan gerilimi fikir özgürlüğünün önünü kısmen açarak ve muhalefete izin vererek dindirmeyi amaçlamıştı. Beşar Esad, görev süresinin ilk yıllarında bu tutumu devam ettirdi. Esad’ın yönetime geçtiği ilk yıllarda Suriye’de siyasal alanda özgürleşme ve ekonomik alanda liberalleşme beklentileri oldukça yüksekti.Oğul Esad’ın bir glasnot hareketi başlatması ve Suriye’nin üzerini kaplayan “demir perde”yi yıkması bekleniyordu (Topal, 2016:68).

İktidara gelişinden kısa bir süre sonra 17 Temmuz 2000’deki konuşmasında Beşar Esad birçok alanda yapacağı reform ve yenilikler üzerinde durmuştu. Bunlar;

idari ve ekonomik alanda yapılacak olan yenilikler, yolsuzlukla mücadele, demokrasinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi, kişi hak ve özgürlüklerine saygı gibi reformlardı. Esad bu konuşması esnasında devletinin yararına olabilecek yapıcı eleştirilere açık oldukları konusuna vurgu yapmıştır. Konuşmasında Suriye halkının sahip olduğu kendine özgü demokrasisini geçmişteki deneyimleri doğrultusunda

85 daha yükseğe taşıması gerektiğini ve bu bağlamda birçok hak ve özgürlüklerin demokrasinin doğal bir sonucu olduğunun belirtmiştir (Ayhan, 2012: 365).

Beşar Esad’ın bu konuşması ülkede olumlu hava oluşturmuş ve Suriyeli entelektüelleri harekete geçirmiştir. Uzun yıllar rejime karşı mücadele etmiş özellikle Riad Seif ve Ali Farzat gibi aydınlar değişim için baskı yapmaya başladılar. Bu tarihten sonra “reformcu hareket” adıyla bilinen toplumsal muhalefet birtakım demokrasi faaliyetleri için ilk adımları atmaya başlamışlardır. Bu reformcu hareketin arkasında iki farklı grubun olduğu gözlenmektedir. Birincisi, ekonomik liberalleşmeye dayalı girişimci grup, ikincisi ise entelektüel, gazeteci, hukukçu, akademisyen ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan aydın gruptur. Bu iki kesim bir araya gelerek ülkenin her yerinde resmi olmayan toplantılar düzenlemeye başlamışlardır.

Bu toplantıları Eylül 2000’de yazarlar, düşünürler, sanatçılar, profesörler, avukatlar ve gazetecilerden oluşan 99 aydın taleplerini içeren bir belgeyi gazetelerde yayımlamıştır. Belgede temel olarak şu esaslar ele alınmaktaydı :

“1963’ten beri yürürlükte olan sıkıyönetimin kaldırılması, siyasi tutuklulara af çıkarılması, toplantı, basın ve ifade özgürlüğünün sağlanması ve son olarak da sivil özgürlüklerin genişletilmesi.(Orhan, 2011:15)

Baas rejiminin aleyhinde olmayan reform taleplerine karşı Esad yönetimi de ılımlı cevaplar verdi. Bu doğrultuda yaklaşık altı yüz tutuklu serbest bırakıldı ve bu olaydan bir ay sonra da Şam’da bulunan Mezzeh Hapishanesi, tamamiyle kapatıldı.

Basın özgürlüğü alanında da bu dönemde oldukça önemli gelişmeler yaşandı.

2001’de ülkenin ilk özel ve bağımsız gazetesi el-Dommari’nin çıkarılmasına izin verildi. Ulusal İlerici Cephe’yi oluşturan partilere ve diğer partilere kendi gazetelerini çıkarmaları için hak tanındı.2001 yılı Ocak ayında Lübnan’da yayımlanan bir gazetede Suriyeli 1000 entelektüel, muhalif ve insan hakları savunucusunun imzaladığı bir bildiri yayımlandı.1000’ler Bildirisi olarak nitelenen bu belge, Suriye’deki hak taleplerini daha ileri bir noktaya taşıdı.Bildiride demokrasi adına pek çok madde yer alıyordu ancak bunların en çok göze çarpanları siyasal özgürlükler, güçler ayrılığı ilkesi ve çok partili döneme geçme gibi maddelerdi.

Bir önceki bildiriye nazaran bu bildiri, çok daha kapsamlı olmuş ve 2001’deki talepler listesinde doğrudan olmasa da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yinelenmesi

86 konusu da eklenmişti. Aynı zamanda ilk defa halkın büyük bir çoğunluğu tarafından desteklenen, devlet müdahalesi dışında sivil toplum ve siyasal alan oluşturulması isteği de gerçekleşmesi beklenen talepler arasındaydı (Ayhan, 2012:367-368).Şuana kadarki olan süreçte devletten ciddi anlamda herhangi bir baskı veya yasaklamayla karşılaşmayan reformcular, bu noktadan sonra devletin şiddetine ve zorbalığına maruz kalmışlardır. Dönemin başbakan yardımcısı Abdülhalim Haddam reformcuları Suriye’yi, Yugoslavya ya da Cezayir gibi ülkelerin kaderine benzetmeye çalışmakla ve onları ülkede mezhepsel bağlamda bölücülük, ayrımcılık yapmakla itham etmiştir(

Orhan, 2011: 16).

Rejimin bu tutumuna rağmen toplumsal muhalefet çalışmalarına devam etti ve Kasım 2005’te Şam Deklarasyonu’nu yayımladı.Şam Deklarasyonu, 99’lar Bildirgesi ve 1000’ler Bildirgesi’nin devamı olarak Suriye’deki seküler muhalefetin bir araya gelerek özgürlük taleplerini Şam yönetimine duyurma çabasının bir sonucudur. Deklarasyon’da rejimin izlediği politikalar nedeniyle ülkenin ulusal güvenliğinin ve insanların geleceğinin tehlike altında olduğu ifade edilmiştir. 30 yıldır her konuda monopoliye sahip olan rejimin otoriter, totaliter, hizipçi bir sistem kurduğu, bunun ülkenin sosyal dokusunu bozduğu ve ekonomik olarak ülkeyi çöküntüye uğrattığı belirtilmiştir(Topal, 2016:73).

Deklarasyon, Lübnan ile ilişkilerin özgürlük, eşitlik ve egemenlik ilkeleri çerçevesinde iki ülke halklarının ortak çıkarlarına göre dizayn edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu madde, muhaliflerin ilk defa rejime olan eleştirilerine dış politikayı da dahil etmeleri açısından oldukça önem taşır. Ayrıca muhalifler, Suriye’deki Kürt sorununa da demokratik çözüm getirilmesini talep ettiler. Böylece Kürt sorunu ilk defa muhalefet aracılığıyla gündeme gelmiş oldu.

Şam Deklarasyonu, Suriye muhalefetinin yaptığı son büyük barışçıl demokratikleşme çağrısı oldu. Beşar Esad’ın görevinin ilk yıllarındaki o ılımlı ortam yerini soğuk ve sert bir ortama bırakmıştır. Demokrasi ve özgürlük talepleri içeren Deklarasyon’a Esad yönetimi karşı çıkmış 2006 yılının Mart ayında tutuklamalar başlamıştır. Dolayısıyla Deklarasyona destek verip imzalayanların bir bölümü yurt dışına gitmek durumunda kalmış ve bir bölümü de tutuklanıp cezaevine gönderilmiştir. Aralarında Riad Seif’in de bulunduğu muhalefet liderlerinin pek çoğu söyledikleri sözlerden dolayı tutuklananlar arasında yer almıştır.

87 Yaşanan bu kısacık da olsa reform hareketi Beşar Esad’ın iktidarını sert bir şekilde sağlamlaştırmasıyla son bulmuştur. Böylece Esad’ın özünde reformcu bir tarafının bulunmadığı Suriye’de rejime muhalif olanlar tarafından dillendirilmeye başlanmıştır.