• Sonuç bulunamadı

2. YAŞLANMANIN POLİTİK EKONOMİSİ VE AKTİF YAŞLANMA

2.3. YAŞLANMA OLGUSUNA İLİŞKİN TEORİK TARTIŞMALAR

2.3.2. Yaşlanma Olgusunu Ele Alan Güncel Yaklaşımlar

2.3.2.2. Başarılı Yaşlanma

Günümüzde başarılı yaşlanma, aktif yaşlanma, sağlıklı yaşlanma, pozitif yaşlanma, üretken yaşlanma ve yetkin yaşlanma gibi “iyi yaşlanma” kavramını kapsayan geniş bir ifade çeşitliliği bulunmaktadır. Tüm bu yaklaşımlarda ortak nokta yaşlılığın kazanımlara ve potansiyellere sahip olabildiği fikridir (Foster ve Walker, 2015: 84). Bununla birlikte başarılı yaşlanma modelinin temelinde geri çekilme/aktivite kuramı (Disengagement/Activity Theory) olduğu bilinmektedir (Foster ve Walker, 2015: 84). 1961 yılında Cumming ve Henry tarafından geliştirilen kurama göre bireyler yaşlandıkça aktiviteleri ya da rolleri azalmaktadır ve bu durum kaçınılmazdır (Schroots, 1996: 744; Collins, 2014: 1; Foster ve Walker, 2015: 84). 1987 yılına gelindiğinde Rowe ve Kahn’ın (1997: 433) kurama farklı bir bakış açısı kazandırarak yaşlanmayı önce patolojik ve patolojik olmayan olmak üzere ikiye, sonrasında patolojik olmayan grubu da hastalıklara yakalanma konusunda düşük riskli ve fiziksel fonksiyonlar bakımından ileri olan ve hastalıklara yakalanma bakımından riskli grup olmak üzere kendi içinde yine ikiye ayırdığı görülür. Bu kapsamda patolojik olmayan ilk grup başarılı yaşlanmayı ikinci grup ise olağan yaşlanmayı işaret edecektir.

Rowe ve Kahn’nın (1997: 433-434) başarılı yaşlanma modelinin Grafik 7’de de görüldüğü üzere üç bileşeni vardır. Bu bileşenler, hastalıklara ve hastalıklara bağlı sakatlıklara yakalanma olasılığının düşük olması, ileri bilişsel ve fiziksel işlev kapasitesine sahip olma ve hayata aktif olarak tutunmaktan oluşur. Bununla birlikte bileşenlerin alt bölümleri mevcuttur. Hastalıklara yakalanma konusundaki düşük risk bileşeni yalnızca hastalığın yokluğu ya da hastalığa yakalanmama durumunu değil, aynı zamanda hastalığa neden olacak risk faktörlerine de sahip olmamayı ifade eder. İşlevsellik seviyesinin yüksekliği ise hem bilişsel hem de fiziksel kapasitenin birlikte yüksek olduğunu ifade ederken bireyin şu an hangi aktiviteleri yaptığını değil aynı

96

zamanda neler yapabileceğini de gösterir. Son olarak hayata tutunma bileşeni de kendi içinde kişiler arası ilişkiler ve üretken aktivitelerden oluşmaktadır. Kişiler arası ilişkiler, diğer kişilerle iletişim halinde olma, bilgilerin değiş tokuş yapılması, duygusal destek ve yardımlaşmayı içermektedir. Bunula birlikte bir aktivitenin üretken olması için sosyal bir değer oluşturması gerekir. Sonuç olarak kendi içinde alt bileşenlerden oluşan bu üç parametre tekil olarak çok önemli olmakla birlikte birbirleriyle etkileşim halindedir. Dolayısıyla da başarılı yaşlanma, onu oluşturan diğer iki bileşenin hayata aktif olarak tutunmayla oluşturdukları kombinasyon olarak karşımıza çıkar.

Grafik 7: Başarılı Yaşlanma Modeli

Kaynak: (Rowe ve Kahn, 1997: 434)

Rowe ve Kahn’ın üç bileşenden oluşan başarılı yaşlanma yaklaşımına ilave edilmesi gereken bir bileşenin daha olduğu yönünde bir bakış açısı da mevcuttur (Crowther vd., 2002). Başarılı yaşlanma yaklaşımında eksik olduğu iddia edilen bileşen olumlu maneviyattır (positive spiritually). Crowther ve arkadaşlarına (2002: 615) göre Rowe ve Kahn’ın modelinin temel özellikleri öncelikle bileşenlerin birbirleri ile ilişkili olması, değişkenlerin aynı anda hem güçlülüğü hem de zayıflığı tanımlayan özellikleri aktif hale getirmesi ve bağlamsal faktörler gibi bireysel

Başarılı Yaşlanma Hastalık ve engellilik durumlarından kaçınma

97

özelliklerin de dikkate alınmasıdır. Bu kapsamda yaşlıların inanç ve değerlerini, toplumu ve başarılı yaşlanmaya odaklanan müdahalelerin etkisini birbirine bağlaması nedeniyle manen olumlu olmak modelin eksik kısmını oluşturur. Crowther ve arkadaşlarının (2002) geliştirmiş oldukları yaklaşımda, dindarlıkla ruhsal olarak olumlu (inançlı) olmak net bir şekilde birbirinden ayrılmaktadır. İnançlı olmak aşkın bir güce inanmayı beraberinde getirdiğinden, dua etmek gibi yapılan ruhsal aktiviteler hayatın zor yanlarıyla, yoksullukla ya da kronik bir hastalıkla, engelle başa çıkmada yardımcı olmaktadır.

Rowe ve Kahn’ın başarılı yaşlanma yaklaşımı yalnızca Crowther ve arkadaşları tarafından değil aynı zamanda Lehr (1982) ve Siegrist ve arkadaşları (2004) tarafından da eksik bulunmuştur. Lehr’e (1982) göre Rowe Kahn’ın temel bileşenlerine öznel değerlendirme (subjective appraisal) ve yaşam memnuniyetinin, Siegrist ve arkadaşlarına (2004) göre ise aktivite ve üretkenliğin eklenmesi gerekir. Ancak yine de tüm bu yaklaşımlar ve eleştiriler ışığında başarılı yaşlanma için sağlık durumunun, optimum fiziksel işlevin, yüksek bilişsel işlevin, olumlu etkinin ve sosyal katılımın ortak bileşenler olduğunu söylemek mümkündür (Fernandez- Ballesteros vd. 2002: 94). Öte yandan Timonen’e göre başarı yaşlanmaya ait en temel sorun tanım sorunudur. Her ne kadar farklı yazarlar tarafından başarılı yaşlanma tanımlanmaya çalışılsa da Timonen, son tahlilde başarılı yaşlanmanın “satılık bir emtia”ya dönüştüğünü ve kavramı kullanan yazarlara göre tanımın farklılaştığını iddia etmektedir (Tadic, 2018: 88).

Başarılı yaşlanma, klinik ve tıbbi açıdan ilham verici kriterlerin elde edilmesine öncelik verirken, sosyal yönler başarı hiyerarşisinde en düşük pozisyonu işgal eder. Bununla birlikte “başarı” kelimesi beraberinde kazananlar ve kaybedenler kavramlarını da getirmektedir ki bu durum çoğu gerontolog için engelli ve sağlıksız yaşlılar adına rahatsız edicidir. Nitekim yaşlılıkta sağlık sorunları yaşamamış olmanın nadir bir durum olduğu pek çok çalışmada ortaya konmuştur (Walker, 2015). Bir diğer eleştiri ise Liang ve Luo (2012) tarafından başarılı yaşlanmanın beden ile zihin arasında uyumsuzluk yarattığı, kapitalist ve tüketici bir yaklaşım sergilediği, özellikle Amerika odaklı olmakla birlikte genellikle Batı değerlerini göre geliştirilen bir söylem olduğu şeklinde dile getirilmiştir.

98

Başarılı yaşlanmaya yönelik bir diğer önemli eleştiri, başarılı yaşlanma terminolojisinin özellikle toplumun ayrıcalıklı kesiminin tecrübeleri etrafında şekillendiği ve bu durumun bir çeşit ayrımcılık yarattığı şeklindedir (Dillaway ve Byrnes, 2014: 272). Benzer şekilde Rowe ve Kahn (1997) yaptıkları çalışmaların ilk sonuçlarına göre sıklıkla erkek, beyaz, göreli varlıklı ve iyi eğitimli olanların daha sağlıklı dolayısıyla da daha başarılı yaşlanma eğiliminde olduklarını ortaya koymuşlardır. Takaki (2000) de, belirli bir ırkın ya da etnik grubun taşıdıkları özellikler nedeniyle daha başarılı olduklarını ortaya koyan azınlık modeli terminolojisinin başarılı yaşlanma modeli tanım ve kullanımıyla paralellik gösterdiğini ortaya koymuştur (Dillaway ve Byrnes, 2014: 273). Dolayısıyla da başarılı yaşlanma kavramının yaşlılara yönelik olan sosyal hizmetler veya programlar gereksinimlerine yönelik yeniden düşünülmesine neden olduğu görülmekte, bu süreçte oluşturulacak politikaların kapsayıcı olması gerektiği unutulmamalıdır.