• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: İŞ LETMELERDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ETKİLEYEN

1.3. Ekonomik Açıdan Sürdürülebilirlik Kavramının İncelenmesi

1.3.2. Büyüme

Büyüme, işletmeler açısından sayısal olarak gelişme ve üretim hacminin artışı olarak tanımlanabilir. Büyüme, işletmelerin nitelik olarak kaliteyi artırması şeklinde olabileceği gibi; hacimsel olarak üretim miktarını, ürün çeşitliliğini, varlık veya kaynaklarını artırması şeklinde de olabilir (Saruhan ve Özdemir, 2004: 24).

İşletmelerin ekonomik bir amacı olarak büyüme, hacim artışını veya nicelik olarak

gelişmeyi ifade eder (Dinçer, 2006: 180). Ancak her sayısal gelişme sonucunda kesin bir büyümeden söz edilememektedir. Sayısal gelişme gerek şarttır, ancak yeter şart değildir. Gerçek anlamda büyümeden söz edilebilmesi için nicelikte olduğu kadar nitelik açısından da büyüme gereklidir. Niteliksel gelişmeler, işletmenin yapısını oluşturan maddi ve insan kaynakları faktörlerinin nitelik itibariyle iyileştirilmesini, verimli hale getirilmesini gerektirir (Eren, 2008: 33).

İşletme büyüklüğünün belirlenmesinde; finansman olanakları, teknoloji, işletmenin

faaliyet konusu ile yönetim yeteneği, pazar ve rakip işletmelerin durumu, toplumsal çevre ve ülkenin ekonomik koşulları gibi çeşitli pek çok faktör etkili ve belirleyici rol oynamaktadır (Şimşek, 2009: 68).

İşletmeler açısından büyümenin pek çok avantajı vardır. Büyümenin en önemli avantajı

maliyetlerde düşüştür. İşletmelerde üretim miktarı arttıkça birim başına düşen maliyet azalır ve belirli bir dönem sonucu elde edilen kâr artar. Bunun yanında üretim için gerekli hammaddeye ulaşım ve temin imkânı daha da kolaylaşır. İşletmelerin büyümesi ile birlikte daha modern üretim yöntemleri kullanılır ve işletmenin ürün çeşitliliği artar (Dalyan, 2012: 27).

Büyüme her ne kadar işletmeler için avantajlı olsa da gereğinden fazla büyüme işletmelere birtakım dezavantajlar getirir. Büyüme ile birlikte işletmenin hareket kabiliyeti azalır ve işletme daha karmaşık bir yapıya dönüşür. Bu nedenle, işletmelerin değişen çevreye uyumu ve kriz ortamına karşı koyması daha da güç hale gelebilir. Sonuç olarak işletmeler, içinde bulundukları sektöre göre yeterli büyüklükte olmalı, rekabet üstünlüğü sağlayabilecek kadar büyük, değişimlere zamanında ayak uydurabilecek kadar da küçük olmalıdır (Saruhan ve Özdemir, 2004: 25). Optimal

sınırlar aşılmadığı sürece, büyümenin işletmeler için yararlı ve yaşamsal bir olgu olduğu konusunda işletme yöneticilerinde neredeyse ortak bir görüş hâkimdir (Şimşek, 2009: 68).

İşletmelerde büyüme ihtiyacı her şeyden önce, işletmenin sahip ve yöneticilerinin kâr

elde etme düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ancak günümüz işletmeleri için büyümek, bu düşüncenin de ötesinde bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü işletmeler, sürekli değişen ve gelişen bir çevre içerisinde yaşamaktadırlar. Sürekli olarak büyüyen bir ekonomik yapı içerisinde işletmelerin en azından aynı oranda büyümeleri, mevcut konumlarını muhafaza etmeleri için şarttır. Aksi halde gün geçtikçe, farkında olmadan küçüleceklerdir (Dinçer, 2006: 181).

Büyümenin, işletme sürdürülebilirliğinin bir fonksiyonu olduğu söylenebilir. Çünkü büyüme, işletmeyi yoğun rekabet ortamında rakiplerine karşı olan üstünlük pozisyonunu koruma veya arttırma olanağı sağlamaktadır. Bu sebeple büyüme, işletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ve rakipleri karşısında güçlü bir konumda olabilmeleri için temel unsur oluşturmaktadır (Şimşek, 2009: 68).

İşletmelerde büyüme, büyümenin hangi yolla sağlanacağı açısından iç büyüme ve dış

büyüme; büyümenin hangi yönde sağlanacağı açısından ise yatay büyüme, dikey büyüme, dairesel (çapraz) büyüme ve karışık büyüme biçimlerinde gerçekleşmektedir (Eren, 2008: 141). İç büyüme genel olarak işletmelerin iç kaynaklarından faydalanarak mevcut faaliyetlerini geliştirerek büyüme sağlanmasıyken; dış büyüme, işletmelerin kendi iç kaynaklarından sağlanabileceği gibi, başka işletmelerin çaba ve kaynaklarını kullanarak da yapılabilen mamul/pazar bazlı bir büyüme şeklidir (Akgemci, 2007: 31).

İşletmelerin sürdürülebilirliğinin sağlanabilmesi için büyüme, büyümenin sağlanabilmesi içinse sürdürülebilir kâr şarttır. Ancak sürdürülebilir kâr her zaman büyüme amacına hizmet edememektedir. Büyüme ve gelişme için verilecek yatırım kararları sonucu işletmeler kısa dönemde kâr elde edemeyebilir. Bu açıdan bakıldığında, yönetimle ortaklar arasında yaşanacak olan vekâlet çatışması, büyüme planlarında aksamalara veya bu planların uygulamaya konulamamasına neden olabilir (Sedef, 1988: 282).

Ekonomi bilimi açısından uzun dönemli kârlılık ile büyüme arasındaki ilişki iki boyutta ele alınmaktadır (Whittington, 2007: 44, 45). Buna göre;

- Bir endüstri kolunda uzmanlaşma,

- Tekel haline gelme,

uzun dönemli kârlılıkla yakından ilgilidir. Burada sözü edilen ilişki büyümenin kâr ve kârlılık üzerindeki etkisidir. Daha önceden de değinildiği üzere sürdürülebilir kâr elde edebilen ve gerek yatırım, gerekse sermaye kârlılığını yüksek tutabilen şirketler, ellerindeki kâr potansiyelini işletmenin yatırımları yönünde değerlendirerek büyüme atılımlarını gerçekleştirirlerse, kısa vadede ortaklara dağıtılmayan kâr uzun vadede büyüyerek geri kazanılacaktır. Burada bahsedilen yatırımların işletmeye daha fazla kâr elde ettirebilmesi için büyümenin kârlılığa hizmet etmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, kısa vadede kârın büyüme üzerinde yarattığı etki, uzun vadede büyümenin kâr üzerinde yarattığı etkiye dönüşecektir. Bunun için işletmenin yatırımlarını gerçekleştirirken bir endüstri kolunda yoğunlaşarak sağlayacağı büyümenin kendisine tekel gücü sağlayabilmesi gerekmektedir.

İşletmelerin büyüme çalışmaları, sürdürülebilirlikleri ile yakından ilgilidir. Diğer bir

ifadeyle sürdürülebilir yapıda yer alan bir işletmenin, büyümeden aşağıdaki faydaları sağlaması beklenmektedir (Aslanbay, 2008: 65):

- Büyüme amacı işletmenin çevre baskılarına karşı koyma ve çevreye daha fazla uyum sağlayabilmesine olanak verir.

- Büyüme amacının saptanmasıyla işletme basit bir büyüme hedefinden ziyade yeni hedefleri ve bu hedeflerin gerektirdiği yeni bir işletme boyutunu göz önünde tutarak mücadeleye girme ve gelişme fırsatını araştırma, bu fırsatları zaman periyodu içerisinde planlara dâhil edebilme imkânına kavuşacaktır.

- Belirli bir pazar ve rekabet karşısında faaliyette bulunan işletme, asgari bir boyutu aştığı takdirde rakiplerden gelecek muhtemel ataklara karşı koyabilecektir.

Daha fazla kâr elde etme güdüsünden hareket ederek işletme yöneticilerinin büyümeye yönelmeleri, genel olarak, işletme faaliyetlerinde daha fazla etkinlik ve maliyetlerdeki düşüşe bağlı rekabet avantajı sağlanması yönünde belirgin faydalar sağlanmasına imkân tanımaktadır.

İşletmelerin sürdürülebilirlikleri üzerine etkili olan temel iki faktör kârlılık ve

büyümedir. Kısa dönemde sağlanan kârlar uzun dönemde büyüme sağlarken; büyüyen

şirket uzun dönemde daha yüksek kârlara ulaşacaktır. Geleneksel yönetim anlayışı

açısından kârlılık ve büyümenin sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi için sürekli değişen ve değişme hızı giderek artan çevredeki belirsizlik ve tehlikelere karşı işletmenin önlemler alması ve değişen şartlara uyum sağlayabilmesi gerekmektedir.

Diğer yandan, büyüme kavramının sürdürülebilirliğinden bahsedildiği zaman, ekonomik sürdürülebilirliğin yanında sosyal ve çevresel sürdürülebilirliğin de sağlanması gerektiği unutulmamalıdır. Şayet işletmeler için uzun dönemli sürdürülebilirlik isteniyorsa, bu öğeler arasındaki denge gözetilmelidir.

Şekil 5: Sürdürülebilir Büyümenin Boyutları

Kaynak: (Bakoğlu, 2010: 258)

Kısacası sürdürülebilir büyüme, insan ile doğa arasında denge kurarak doğal kaynakları tüketmeden, gelecek nesillerin ihtiyaçlarının karşılanmasına imkân verecek şekilde

Ekonomik Çevresel

bugünün ve geleceğin yaşamını ve kalkınmasını programlama anlamını taşımaktadır (Bakoğlu, 2010: 258).