• Sonuç bulunamadı

3.3. Doğrudan Yatırım Ekonomik Büyüme İlişkisi

3.3.1. Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik

3.3.1.4. İçsel Büyüme Modeli

Solow model istikrarlı bir büyüme modeli oluştursa da uzun dönem büyüme hızındaki değişimleri açıklayan tek değişken olarak teknolojik gelişmeyi dışsal kabul etmesiyle çok eleştiri almıştır. Modelin üzerine kurulduğu sermayenin azalan verimler kanunu varsayımı neo-klasik modelden sonra kaldırılmış ve teorilerde yapılan ilk değişiklik olmuştur (Solow, 1994: 48). İçsel büyüme modeli, bu azalan verimler kanunu varsayımını artan verimler kanunu ile değiştirerek sayısal olarak dışsal teknolojik

126

gelişmelere gerek kalmadan durağan hal büyümesini mümkün kılmaktadır (Yülek, 1997: 6-7).

İçsel büyüme modelinde, beşeri sermayeyi kapsayan sermaye tanımlaması yapılmış ve sermayenin artan verimler kanunundan bahsedilmiştir. Bu modelde, büyümenin içsel iktisadi temelleri olacağı belirtilmiş ve ülkelerin gelir seviyelerinin kendiliğinden birbirine yaklaşacağı düşüncesi reddedilmiştir. Yeni büyüme modellerinde teknoloji içselleştirilmekte ve kamu politikalarının ekonomik büyümeyi etkileme mekanizmaları öne çıkartılmaktadır. İçsel büyüme modelinde neo-klasik modelin aksine gelişmekte olan ülkeler eğer gerekli önlemleri almazlar ise gelişmiş ülkeler ile arasındaki farkın artacağı ifade edilmiştir (Kar ve Ağır, 2006: 54-55; Dursun, 1998: 88).

İçsel büyüme teorileri 1980’lerin sonlarına doğru Paul Romer ve yeni klasik okulun kurucusu Robert Lucas tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk olarak 1986 yılında Romer, üretim süreçlerinde mal ve hizmetlere ek olarak bilginin de üretildiğini ve üretilen bilginin tekrar üretim sürecine katılarak maliyetleri düşürdüğünü böylece verimliliğin arttığını ifade etmektedir. Ayrıca Romer, bu bilginin üretilen firmadan dışarı taşarak pozitif dışsallıklar meydana getirdiğini ve ekonomiyi olumlu yönde etkilediğini belirtmektedir. Bununla birlikte 1988 yılında Lucas, büyüme modeline beşeri sermayeyi de eklemiş ve beşeri sermayenin büyümenin önemli kaynaklarından biri olduğunu ifade etmiştir. Yani bir ekonomi fiziksel sermaye yatırımlarına ihtiyaç duyduğu gibi beşeri sermayeye yapılan yatırımlara da ihtiyaç duymaktadır. Yapılan çalışmalar, beşeri sermayeye yapılan yatırımların fiziksel sermayeye yapılan yatırımlar kadar önemli olduğu sonucunu doğurmuştur. Lucas ile birlikte 1991 yılında Rebelo da beşeri sermayenin ekonomik büyüme açısından önemli olduğunu savunmuştur. Lucas ile Rebelo modelleri arasında zıt öngörüler bulunmaktadır. Rebelo, bir ekonomide beşeri sermayenin fiziksel sermayeye göre fazla olması durumunda büyüme hızının denge büyüme hızından daha yüksek olacağını ifade etmiş, Lucas ise tam tersini savunmuştur (Aras, 2012: 55-56). Lucas sermayenin marjinal verimlilik artışını, beşeri sermayenin fiziksel sermayeye oranı ile açıklamış ve fiziksel sermayenin GOÜ yerine gelişmiş ülkelerde yatırıma yöneleceğini ifade etmiştir. Lucas’ın bu görüşü neo-klasik iktisatçıların azalan verimler kanunu gereğince fiziksel sermayenin gelişmiş ülkeler yerine gelişmekte olan ülkelere yöneleceği görüşü ile zıtlık oluşturmaktadır (Lucas, 1990: 92-96).

127

İçsel büyüme modellerinde, devlete büyüme konusunda önemli görevler düşmektedir. Bu gereklilik üretim ve yatırımların taşıdığı pozitif dışsallıktan, beşeri sermayenin üretimdeki öneminden, altyapı ve istikrar gibi kamu politikalarının doğrudan sonuçlarından kaynaklanmaktadır. İçsel büyüme teorisine göre gelişmekte olan ülkelerin Ar-Ge, eğitim, finansal gelişme, dış ticaretin serbestleştirilmesi, verimli kamu harcamaları politikalarına önem vererek büyümelerini hızlandırmaları gerekmektedir. Dolayısıyla devletin iktisadi hayattaki ağırlığı oldukça fazladır (Kar ve Taban, 2003: 152).

Romer, Lucas ve içsel büyüme teorisinin diğer düşünürleri, fiziksel sermayeden farklı olarak beşeri sermayenin azalmayan getirilere göre birikebileceğini ve ekonomik büyümenin sürekli artacağını ifade etmişlerdir. Bu varsayıma göre teknolojik gelişme, karını maksimum yapmaya çalışan firmaların daha iyi ve yeni ürün bulma gibi ekonomik faaliyetleri sonucunda ortaya çıkar. İcatlar, piyasaya yeni ürünler getirilebilmesi için gerekli olan ilk yatırımların yüksek maliyetini karşılamak için patentler yoluyla sağlanacak monopol gücü ile ödüllendirilir. Sonuç olarak ekonomik büyüme, AR-GE faaliyetlerine, firmanın monopol gücünün derecesine ve yatırımcıların yasam müddetlerine bağlıdır (Akbulut, 2009: 60).

İçsel büyüme modelinde, dış ticaretin serbestleştirilmesinin ekonomik büyümeyi olumlu etkileyeceği görüşü belirtilmektedir. Dış ticaretin serbest kalmasıyla beraber yeni bir ürün için birden fazla kaynak ihtiyacı kalmayacak ve ürünün birçok ülkede üretilmesi bilgi alışverişi ve dış ticaret serbestleşmesiyle giderilecektir. Teknolojinin de yaygınlaşmasıyla üretimde verimlilik artacaktır. Dış ticaretin serbestleşmesiyle nitelikli işgücü daha uygun bir şekilde üretime dahil edilecek ve bunun sonucunda verimlilik artışı sağlanacaktır. Sonuç olarak dış ticaretin serbestleşmesiyle bilgi alışverişinin sağlanması, mal ve hizmet piyasasının genişlemesi, istenilen kaynaklara daha kolay ulaşılması gibi avantajlar nedeniyle verim artışı yaşanacak ve böylece büyüme gerçekleşecektir (Acar, 2002: 125-131). Bunun yanı sıra Berthelemy ve Demurger (2000)’e göre teknolojik gelişme, beşeri sermaye ve bilginin üretimle bütünleştiği varsayımından yola çıkarak içsel büyüme teorileri çerçevesinde DYY’lerin ev sahibi ülke ekonomilerine teknoloji transferi sağlayarak büyüme üzerinde pozitif etki sağladığı ifade edilmektedir.

128

İçsel büyüme modelini Neo-klasik modelden ayıran farklar şunlardır:

 İçsel büyüme modelinde piyasanın tam rekabet koşullarına uyması zorunlu değildir.

 Bilgi yayılması ve AR-GE kavramları ile beşeri sermaye geliştirilerek verimliliğin artacağı ifade edilir. Yani sermaye için artan verimler kanunu işlemektedir.

 Teknolojik gelişme içsel olarak kabul edilmiştir.

 Ekonominin gelişmesinde beşeri sermayenin önemi büyüktür.

3.3.2. DYY ile Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki Üzerine Yapılan