• Sonuç bulunamadı

BÜYÜK MİLLET MECLİSİ: YENİ BİR DEVLET a) İşgalin Şiddetlendirilmesinden Sonra İstanbul a) İşgalin Şiddetlendirilmesinden Sonra İstanbul

İstanbul’un işgalinin şiddetlendirilmesinden sonra Anadolu ile İstanbul arasındaki iletişim bir kez daha kesilmiş, Anadolu ile irtibatın kesilmesini istemeyen İstanbul Hükümeti de, işgalin ardından hükümetin görüşlerini Temsil Heyeti’ne bildirmek amacıyla aralarında Rıza Nur’un da bulunduğu dört kişilik bir heyeti Ankara’ya göndermişti.440 Bununla beraber itilaf güçlerinin, Kuva-yı Milliye eylemleri yanında Mustafa Kemal Paşa’nın resmi olarak kınanması gibi Milli Hareket aleyhindeki isteklerine daha fazla dayanamayan Salih Paşa, görevine başlamasının üzerinden bir ay dahi geçmeden istifa etmek durumunda kalmıştı.441 Kısa sadareti sırasında İstanbul’un işgalinin şiddetlendirilmesine şahit olan Salih Paşa, en azından İngilizlerin Kuva-yı Milliye’nin kötülenmesi gibi isteklerine karşı çıkabilmişti.

Tevfik Paşa’nın sadareti kabul etmemesi üzerine dördüncü kabinesini kurmakla görevlendirilen442 Damat Ferit Paşa esasında Milli Hareket’i sindirmek amacıyla iktidara gelmişti. Bu dönemde Milli Hareket ile İstanbul Hükümeti arasındaki ilişkiler bozulmuş, Damat Ferit Paşa, Milli Hareket’i ortadan kaldırmak için askeri

438 Akşin, İstanbul…, c.II, s.432.

439 Atatürk’ün Tamim…, s.271-272; Karabekir, İstiklâl Harbimiz, s.611-612.

440 Cebesoy, Milli…, s.70; Aydemir, Tek…, c.II, s.214.

441 Akşam, Alemdar, İleri, 4 Nisan 1920.

442 Alemdar, 6 Nisan 1920; Türkgeldi, Görüp…, s.260.

180 gücü dahi kullanmaktan geri durmamış, paşalık payesi vermiş olduğu Ahmet Anzavur gibi milis güçleriyle Kuva-yı İnzibatiye adı verilen hilafet ordusu gibi bir takım girişimleri devreye sokmuştu. Ülkenin pek çok noktasında yaşanmakta olan iç isyanların etkisini arttırarak tehlikeli boyutlara ulaşması yine bu dönemde olmuştu.

Damat Ferit Paşa göreve başladıktan henüz altı gün sonra, 11 Nisan 1920 tarihinde Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’ye bir fetva çıkartılmış ve Milli Hareket halife karşıtı bir isyan hareketi, takipçileri de ‘kafir’ olarak nitelenmişti. Üstelik İngiliz uçakları ile yurdun pek çok yerine dağıtılan ve iç savaşın en büyük nedeni olan bu fetva ile Milli Hareket’e katılanların öldürülmelerinin farz olduğu, bununla beraber ‘bu isyan hareketi’ ile mücadele edecek olanların şehit veya gazi olacakları duyurulmuştu.443 Kuva-yı Milliye’nin sindirilmesi amacıyla girilen bu yolda Milli Hareket, halkın dini duygularının sömürülmesi suretiyle halife, saltanat ve din karşıtı bir hareket olarak gösterilmişti. Oysa Ankara’da toplanan Milli Hareket temsilcilerinin önemli bir kısmı daha bir ay önce İstanbul’da, her ne kadar rahatsızlığını gerekçe göstererek açılışa katılmamışsa da, Padişah adına yapılan bir konuşmayla açılan Meclis-i Mebusan’ın bir üyesi değil miydi? İngilizlerin baskını sonrasında vatanın, hilafet ve saltanatın dokunulmazlığının kurtarılması amacıyla gösterilen çabaların neresi isyan ve hilafet karşıtlığı idi? Ankara’nın varlığı ve çalışmalarının İstanbul’un siyasi otoritesini zayıflattığı bir gerçekti, ancak bunun için bir iç savaşın teşvik edilmesi şart mıydı? Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin kurulması ve İngilizlerin tazyiki ile Ankara’yı düşmandan da tehlikeli gören bir anlayış İstanbul’a hakim olmuş, fetvanın yayımlandığı gün İstanbul gazetelerinde Damat Ferit Paşa’nın, Milli Hareket’e devletin başını gövdesinden ayırmak ve teşkilat-ı

443 Takvim-i Vakayi, İleri, Vakit, 11 Nisan 1920; Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c.I, s.711-712.

181 milliye adı altında fitne ve fesat çıkarmak, halktan zorla para toplamak, para vermeyenlere karşı işkenceler yapmak gibi bir takım suçlar isnat eden bir bildirisi yayımlanmıştı.444 Bütün bunlar yetmemiş olacak ki, 11 Mayıs’ta Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Milli Hareket’in önde gelen isimlerinden Temsil Heyeti üyeleri Kara Vasıf ve Alfred Rüstem Bey, Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Genel Komutanı Ali Fuat Paşa, Sıhhiye Vekili Doktor Adnan Bey ve Halide Edip Hanım Divan-ı Harp tarafından oybirliği ile gıyaplarında idam cezasına çarptırılmıştı. Suçlarının Damat Ferit Paşa’nın bildirisi ile paralel bir şekilde Kuva-yı Milliye adı altında fitne ve fesat çıkarmak, halktan zorla para ve asker toplamak, bunlara uymayanlara işkenceler yapmak, ülke içinde güvenliği bozmak, kendilerinden olmayan askeri memurların çalışmalarına engel olmak, halkı silahlı isyana teşvik etmek, hükümetle yurdun haberleşmesini kesmek ve bozguncu nutuklar söylemek olduğu belirtilmişti. Bu kişilerin her türlü rütbe, nişan ve resmi unvanlarının kaldırılması, mallarına el konulması ve haklarında verilen gıyabi idamı içeren mahkeme kararı, 24 Mayıs 1920 tarihinde Vahdettin tarafından da onaylanmıştı.445

İstanbul’un Milli Hareket aleyhindeki bu tasarrufları sırasında henüz ilk günlerini yaşamakta ve iç isyanlar nedeniyle büyük bir tehdit altında olan Büyük Millet Meclisi 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu çıkartarak meşruiyetine söz, eylem ve yazı ile karşı çıkanları vatan haini olarak nitelendirdi ve cezalarının idam olduğunu kabul etti.446 Bundan da önce henüz 16 Nisan’da İstanbul’un fetvasına karşı Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat (Börekçi) Efendi ve

444 Takvim-i Vakayi, İleri, Vakit, 11 Nisan 1920.

445 Takvim-i Vakayi, 27 Mayıs 1920. Bu iradede geçen ‘ele geçirildiklerinde yeniden yargılanmak üzere’ ibaresi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının yakalandıkları zaman idam edilmelerini değil, yeniden yargılanmalarını içermekteydi. Akşin, gıyabında idam cezası verilenler arasında Rauf Bey ve Karabekir Paşa’nın olmamasını İstanbul’un kendilerinden ümidi tam olarak kesmedikleri şeklinde açıklamaktadır. Bkz. Akşin, İstanbul…, c.III, s.32-33. O günlerde Malta’da sürgünde bulunan Rauf Bey’in zaten etkili olabilecek bir konumda olmadığını da belirtmek gerekir.

446 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.1, s.143-145, 29 Nisan 1920; Nutuk, s.295.

182 Ankara ulemasının verdiği bir karşı fetva çıkartıldı. Vilayetler, müstakil livalar ve kazaların müftülerinin de fetvaya katılımlarının temini amacıyla fetva sureti bu yerlere de gönderildi. Bu fetva ile hakaret ve esarete maruz kalan Müslümanların halifesinin kurtarılması için var güçleriyle çalışılmasının bütün Müslümanlar için farz olduğunun, gerek bu amaçla gerekse ülkenin işgalden kurtarılması için çalışanların isyankar olmadıklarının, düşmanlara karşı açılan bu cihat sırasında ölenlerin şehit, kalanların da gazi olduklarının altı çizildi. Bununla beraber bu amaçla gayret sarf edenlere karşı silah kullanan Müslümanların da fesat için çalışan ve en büyük günahı işleyen kimseler oldukları ifade edilirken gerçeğe aykırı olarak verilen fetvalara da itaat edilmesinin gerekmediği belirtildi.447 Öte yandan Büyük Millet Meclisi, asker kaçaklarını yargılamak amacıyla kabul ettiği, ancak daha sonra kapsamını genişleteceği İstiklâl Mahkemelerini de 11 Eylül 1920 tarihinde kuracaktı.448

Meclis-i Mebusan, İstanbul’un 16 Mart’ta işgal edilmesi ve Meclis’in İngilizler tarafından basılarak Rauf ve Kara Vasıf Beylerin Malta’ya sürgün edilmesinden iki gün sonra, 18 Mart 1920 tarihinde aldığı bir kararla çalışmalarını erteledi. Bunun üzerine Meclis-i Mebusan’ın bazı üyeleri yönünü Ankara’ya dönerken, Padişah da 11 Nisan günü en geç dört ay içinde yeni seçimlerin yapılması şartıyla Meclis'i feshettiğini duyurdu.449 21 Aralık 1919 tarihinde bir önceki Meclis Padişah tarafından feshedilirken de ‘seçimlerin yapılacağı zamana kadar’ şeklinde bir ibare kullanılmıştı. Yine Meclis’in temelli kapatılmadığının vurgulanması yoluna

447 Fetvanın tam metni için bkz. İrade-i Milliye, 22 Nisan 1920; Atatürk’ün Tamim…, s.295;

Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c.II, s.714-715; Seçil Karal Akgün, Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik (1924-1928), Temel yay., İstanbul, 2006, s.296-297.

448 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.4, s.93-101, 11 Eylül 1920; Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlk Meclis, Yenigün Haber Ajansı Baskı ve Yayımcılık A.Ş., İstanbul, 1999, s.60-61.

449 Takvim-i Vakayi, 13 Nisan 1920; Vakit, 11 Nisan 1920, Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c.II, s.678.

183 gidilmesinin nedenini Padişah’ın Anadolu’da bir meclis açılmasının önüne geçmek istemesinde aramak daha doğru olmalıdır. İstanbul’daki bir meclisin varlığından dahi kendisi adına rahatsızlık duyan Padişah’ın, kontrol edemeyeceği bir yer olan Ankara’da bir meclisin açılmasından çok daha fazla rahatsızlık duymasını tahmin etmek zor olmasa gerektir. Öyle ki, bir meclisin varlığı Padişah için yetkilerin paylaşılması anlamına gelmekteydi ve Damat Ferit Paşa gibi istediğini yaptırabildiği sadrazamlarla işi götürmek varken yönetimi bir meclis ile paylaşmanın bir gereği de yoktu.

İstanbul’da yaşananlar üzerine yönünü Anadolu’ya dönerek zor şartlar altında Ankara’ya gitmeye çalışan bazı mebuslar arasında Ali Fuat Paşa’nın babası İsmail Fazıl Paşa ile Meclis-i Mebusan Reisi Celalettin Arif Bey de vardı. Meclisin basılmasının ve Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin yeniden işbaşına gelmesinin ardından o güne kadar Anadolu’daki Milli Hareket’i tam olarak desteklemeyen Fevzi (Çakmak) Paşa, Halide Edip, Doktor Adnan (Adıvar) ve Yunus Nadi gibi bazı asker ve yazarlar da Ankara’nın yolunu tuttu.

b) Büyük Millet Meclisi’nin Toplanması Hazırlıkları

Büyük Millet Meclisi’nin açılmasından önceki günler Anadolu’da iç isyanların arkası arkasına patlak verdiği günlerdi. Ankara’yı dahi tehdit edebilen bu isyanlar nedeniyle Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bir tedirginlik içindeydi. Zaten işgal altında olan İstanbul’un 16 Mart’ta bir kez daha işgalcilerin hücumuna maruz kalması esasında Ankara’nın başka bir planını devreye sokacağı yeni bir dönemin habercisiydi. Milli Hareket’in lideri Mustafa Kemal Paşa, 17 Mart’ta gönderdiği bir telgraf ile Kâzım Karabekir Paşa’ya şartların bir kurucu meclisi (meclis-i müessisan) gerektirdiğini ve

184 bu meclisin hilafet ve saltanatın bağımsızlığı ile hilafet ve saltanat makamı olan İstanbul’u kurtaracak milli mücahedeyi denetlemesi gerektiğini söyledi. Bununla beraber Mustafa Kemal Paşa, Meclisin acilen toplanmasının şart olduğunu ifade ederek on beş gün içerisinde Ankara’da toplanacak bir kurucu meclis için her livadan beş azayı tespit etmek üzere seçimlere gitmek gerektiğinin de altını çizdi. Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafından daha önce, bir kısmının yolda olduğunu söylediği İstanbul’dan gelebilecek mebusları Ankara’da toplayıp, eksikleri de ikinci seçmenlerle tamamlamak suretiyle bir ‘Meclis-i Milli’ önerdiğini söyleyen Kâzım Karabekir Paşa ise kanun ile belirlenmiş usullerin dışına çıkılmasını sakıncalı bulduğunu ifade etti. Kendisine göre seçimler İntihabat Kanunu’na göre yapılmalı, Meclis’e İstanbul’dan gelecek mebuslar da katılabilmeli ve kurucu meclis kararı Meclis’in kendisine bırakılmalıydı. Ertesi gün de ‘müessisan’ sözcüğünün millet için yabancı ve yanlış anlamalara müsait olduğunu, bunun yerine Padişah ve hükümetsiz kalan Müslümanlara uygun olan ‘Şura-yı Milli’nin kullanılmasını ve gerekçenin dini esaslara bağlanmasını öneren Kâzım Karabekir Paşa, ayrıca masrafa yol açacağı için ve istenilen özellikte adayların azlığı nedeniyle her livadan beş yerine iki ya da üç kişinin seçilmesinin daha uygun olacağını belirtti.450 Erzurum’dan aldığı uyarıları da dikkate alan Mustafa Kemal Paşa, ‘müessisan’ tabiri yerine, ‘salahiyet-i fevkaladeyi haiz bir meclis’ tabirinin kullanılmasını ve her livadan beşer azanın, toplanacak olan meclisin bir Ayan ve Meclis-i Mebusan sayısına tekabül edebilmesi için düşünüldüğünü söyledi. Böylelikle Mustafa Kemal Paşa’nın, iki gün boyunca başka komutanlarla da makine başında fikir alışverişinde bulunduğu ve 19 Mart’ta bir genelge haline getirdiği hususlar Temsil Heyeti namına vilayetler, müstakil livalar ile

450 Karabekir, İstiklâl Harbimiz, s.605-609.

185 kolordu komutanlıklarına gönderildi.451 Mustafa Kemal Paşa bu genelge ile hem olağanüstü yetkilere sahip olacak bu Meclis’in toplanması amacıyla seçimlerin yapılacağını duyurmuş hem de İstanbul’dan gelebilen mebusları bu Meclis’te bulunmaya davet etmiş oldu. Bu noktada Tunçay, doğru bir yaklaşımla açık bir şekilde söylenememesine rağmen bu tavrın yurt yönetimine el konulması anlamına geldiğini, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin neredeyse devlet olduğunu ve cemiyet başkanının da Padişah’ın yetkilerini kullanmakta olduğunu söylemektedir.452

c) Büyük Millet Meclisi’nin Açılışı

66 seçim bölgesinden beşer mebusun seçileceği esas kabul edildiği için İstanbul’dan gelecek mebuslar hariç 330 mebustan oluşması düşünülen Büyük Millet Meclisi, seçim sonucunda gelecek bu mebuslar ile İstanbul’dan Ankara’ya gelebilen mebuslardan müteşekkil olacaktı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti adına Mustafa Kemal Paşa, 21 Nisan tarihli bir tamim ile bu kararı vilayetler, livalar, kolordular, Müdafaa-i Hukuk merkezleri, belediye reislikleri ile birlikte bütün millete tebliğ etmişti. Bu tebliğ, vatanın bağımsızlığı, hilafet ve saltanatın kurtarılması gibi önemli ve hayati bir amaç için toplanacak Meclis’in açılışının mübarek Cuma gününe denk getirildiğini ve mebusların Hacı Bayram Camii’nde kılacakları Cuma namazından sonra sancağı alarak hususi daireye gideceklerini duyurmaktaydı. Memleketin her yanında vatan ve millet için dualar edilmesi, mevlitler okunması ve bu bildirinin en uzak köylere, bilumum müesseselere ve hatta en küçük askeri birliklere kadar duyurulması da istenmişti.

451 Nutuk, s.280-282; Karabekir, İstiklâl Harbimiz, s.609-610.

452 Tunçay, Türkiye…, s.33-34.

186 Bununla beraber ertesi gün bir genelge daha yayımlayan Mustafa Kemal Paşa 23 Nisan Cuma günü toplanacak Meclis’in bütün sivil ve askeri makamlar ve millet için başvurulacak en yüce mekan olacağını ifade etmişti.453

Anadolu’da yeni bir devletin kuruluşu’ anlamına gelen Büyük Millet Meclisi’nin esasında 22 Nisan’da açılması planlanmış, ancak açılışın Cuma gününe denk getirilmek istenmesi nedeniyle 23 Nisan 1920 tarihi seçilmişti. Gerek Cuma gününün seçilmesi, gerekse yoğunluğu yüksek bir dini program yapılması düşüncesinin arkasında, 11 Nisan fetvası ile açıkça din düşmanı ve isyankar olarak gösterilen Milli Hareket temsilcilerinin kendilerini böyle nitelendirenlerden bir farkı olmadığını kamuoyuna duyurmak amacı vardı. İstanbul’a aynı düzeyde verilen bu cevap ile halifeye, saltanata ve inançlarına bağlı bir halkın desteğinin ancak bu şekilde temin edilebileceğinin bilinmesinden kaynaklanan bir adım atılmıştı. Öte yandan 25 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi, yayımladığı bir bildiri ile de bazı hainlerin, vatanını kurtarmak için çalışan arkadaşları için Padişah ve Halife’ye karşı isyan ettiği yönündeki haberlerin bir yalandan ibaret olduğunu kamuoyuna duyurma zorunluluğu duymuş, millete birlik ve beraberlik çağrısında bulunmuştu.454 Bununla beraber 28 Nisan tarihli oturumda Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı Padişah’a bir bağlılık

453 Nutuk, s.288-289; Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c.II, s.734-735.

454 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.1, s.60, 25 Nisan 1920. Bu noktada Yunus Nadi şunları söylemektedir: “Hasımlarımız bizi mağlup edebilmek için müracaat ettikleri muhtelif silahlar içinde ezcümle, dine ve şeriata dahi istinat ediyorlar ve bizi şer’an asi ilan etmek hususunda çok ileri gidiyorlardı. (Meşihat-ı İslamiye) makamının fetvaları hep bu esas ve maksatla tertip edilmişti. Halife beyannamelerinde hep bu esas ve maksada istinat ediliyordu. Damat Ferit bu yoldan yürüyordu.

Halbuki Ankara’da vatan ve milletin halâs ve istiklâli gayesi etrafında toplanan zevat din ve imandan tecerrüt etmiş kimseler değildi. Onların içinde hakiki din alimleri de bulunduktan başka milletin halâs ve istiklâlinde elbette din ve şeriatın dahi (düşmanların) ayakları altında zelil ve perişan edilmekten kurtarılması hususu da vardı … İngilizlerle Yunanlıların lehine milleti boğmaya, parçalatmaya, mahvetmeye alet olanların dini ağızlarına almaları bile dünyanın en sefil alçaklığı idi. Hakikat bu merkezde iken İstanbul’un olanca redaeti (kötülüğü) ile Ankara aleyhine milletin mukaddesatını tahrik vesilesi yapmasına karşı Ankara’nın dahi lâyık ve lazım olduğu veçhile mukabele etmesi zarureti hasıl olmuştur. Bu cümleden olarak Meclis’in küşadı (açılışı) Perşembe’den Cuma’ya geçirilerek evvela Hacı Bayram Camii’nde Cuma namazının edası (kılınması) oradan da büyük cemaatle Meclis’e gidilerek ruhani bir hava içinde (küşat) açılış merasiminin icrasına karar verilmişti.” Bkz. Yunus Nadi Abalıoğlu, Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet Gazetesi yay., İstanbul, 1998, s.30-31.

187 telgrafı çekmiş, iç savaş sırasında ölenin de öldürenin de Padişah’ın sadık evladı olduğunu, düşmanların bayraklarının babalarının ocakları üstünden çekileceği zamana kadar Anadolu’da mücadele verileceğini arz etmiş ve kendisinden bu mücadeleye destek vermesini istemişti.455 Bu isteğin bir karşılık bulması mümkün değildi elbet. Yine de Meclis’in açılması ile mebusların halifeye bağlılığında bir değişiklik olmadığı bu telgraf ile bir kez daha gösterilmiş, iç savaşın devam ettiği bir zamanda yüzyıllardan beri kanıksanmış bir şekilde kendisine bağlı olan halka da halifeye karşı isyan edilmediği mesajı verilmiş oldu. Meclis açılırken yapılacak beliğ bir duanın gereken etkiyi yapacağı kanaatinde olduğunu söyleyen Kâzım Karabekir Paşa da, tarihimizin şahit olmadığı dini bir merasime gerek olmadığını söylemekte ve bunun İstanbul’dan verilen fetvaların ardından başlayan isyanlara karşı bir sigorta amacına yönelik olup olmadığını sormaktadır.456 Yukarıda da açıklandığı üzere dini merasimin yoğunluğu kuşkusuz böyle bir amaca yönelikti.

31 Temmuz 1920’de alınan bir Başkanlık Divanı kararı ile Malta’da tutuklu öteki mebuslarla birlikte Meclis üyesi sayılacak olan457 Rauf Bey dışındaki yol arkadaşları mebus seçilmişlerdi. Mustafa Kemal ve Ali Fuat Paşalar Ankara, Doğu cephesinde görevli olduğu için izinli sayılacak olan Kâzım Karabekir Paşa Edirne, Refet Bey de İzmir mebusu olmuşlardı. İttihat ve Terakki Fırkası tarafından yapımına başlanıp da o zamanda kadar bitirilememiş halde olan bir bina Meclis binası olarak seçilmiş, Ali Fuat Paşa tarafından görevlendirilen 2. Kolordu’nun istihkâm bölüğünün de yardımıyla bu bina ile mebusların kalacağı Muallim Mektebi binaları tamamlanmıştı.458 Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan’da görkemli bir dini törenden

455 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.1, s.123, 28 Nisan 1920.

456 Karabekir, İstiklâl Harbimiz, c.II, s.735.

457 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.3, s.16-18, 31 Temmuz 1920.

458 Cebesoy, Milli…, s.355.

188 sonra en yaşlı üye olan Sinop mebusu Şerif Bey’in başkanlığında toplanmıştı. Bir gün sonraki ikinci oturumda uzun bir konuşma yapan ve mütarekeden itibaren gerçekleşen olaylara değinen Mustafa Kemal Paşa, bu konuşmasının ardından yapılan seçimlerde 110 oy alarak, 109 oy alan Celalettin Arif Bey’i geride bırakıp başkanlığa seçilmişti.459 Akşin, İstanbul’da Meclis-i Mebusan başkanlığına seçilmemiş olan Mustafa Kemal Paşa’nın, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na seçildiğini Kâzım Karabekir Paşa’ya bildirirken bu durumdan haz duymuş olabileceğini söylemekte ve Karabekir’den bağımsızlaşma anlamında önemli bir adım attığını ifade etmektedir. Zira Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum’da bulunduğu günlerden itibaren kendisini denetlemek gibi bir görev üstlenmişti.460

23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi’nin açılmasının yeni bir devletin kuruluşu anlamına geldiğinden yukarıda bahsedilmişti. Bu anlamda Büyük Millet Meclisi Kuva-yı Milliye birliklerinin düzenli ordu birliklerine dönüştürülmesiyle bir orduya sahip olmuş ve devlet erklerini kullanmak suretiyle Cumhuriyet’in ilan edileceği zamana kadar bir devlet gibi çalışmıştı. 7 Haziran 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi İstanbul’un işgalinin şiddetlendirildiği 16 Mart 1920 tarihinden itibaren İstanbul Hükümeti’nin yaptığı bütün anlaşmaları, sözleşmeleri, atamaları, ayrıcalıkları, verilen ruhsatnameleri ve mütarekeden sonra yapılmış olan bütün gizli anlaşmaları ve yabancılara tanınmış ayrıcalıkları geçersiz saydığı kararını almıştı.461

459 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.1, s.8-35, 38, 24 Nisan 1923; Atatürk’ün Söylev…, c.I, s.12-60. O sırada Büyük Millet Meclisi’nde memur olarak çalışan Velidedeoğlu, akşama kadar süren bu konuşmayı dinlerken Mustafa Kemal Paşa’nın bütün devlet işlerine Meclis’in el koymasını istediğini, bununla beraber bazı mebusların buna yanaşmadığını anladığını söylemekte, bunun nedenini sorduğu Müdür Yardımcısı Tevfik Bey’in de kendisine ‘Kolay değil, Padişah’a ve İstanbul’daki hükümete karşı bir isyan mahiyetindedir. Bu iş yürümezse hepimiz asılırız.’ dediğini aktarmaktadır. Bkz. Velidedeoğlu, İlk Meclis, s.81.

460 Akşin, İstanbul…, c.III, s.51-52.

461 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.2, s.139-145, 7 Haziran 1920.

189 Böylece Büyük Millet Meclisi egemenlik hakkını yitirmiş saydığı İstanbul Hükümeti’ni tanımadığını ve tek geçerli hükümetin Büyük Millet Meclisi Hükümeti olduğunu ilan etmiş oldu. Acaba Meclis’in açılışından Cumhuriyet’in ilan edilişine kadar geçen üç buçuk yıllık sürede bu devletin bir adı var mıydı? Rıdvan Akın, kaynakçada da yer alan TBMM Devleti adlı çalışmasında bu noktada bir adım atmakta ve adından da anlaşılacağı üzere bu devletin adının TBMM Devleti olduğunu iddia etmektedir. Bununla beraber Akın, 1921 Anayasası’nın üçüncü maddesinde ‘Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti ‘Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ unvanını taşır.’462 ibaresine çalışmasının başında yer vermektedir. Henüz 20 Ocak 1921 tarihinde devletin adının ‘Türkiye Devleti’ olduğu anayasada açık bir şekilde yazılmışken, saltanat kaldırılırken Rıza Nur’un başını çektiği 79 mebusun imzaladığı altı maddelik teklif ile ‘Osmanlı Devleti’nin padişahlık idaresiyle birlikte tarihe karıştığı, Türkiye Devleti adıyla genç, dinç, milli bir halk hükümeti esasları üzerine TBMM Hükümeti’nin kurulduğu’ ve ertesi günkü iki maddelik teklifte de ‘Türkiye Devleti hilafet makam-ı hilafetin istinatgahıdır (dayanağıdır)’463 örneklerinde olduğu gibi devletin adının Türkiye olduğu ifade edilmişken, bunun yerine TBMM Devleti denmesi doğru bir tanımlama olmasa gerektir. Öte yandan eğer böyle bir isim olmasaydı, bizce de verilebilecek en iyi isim TBMM Devleti olurdu.

Büyük Millet Meclisi’nin açılışı yapıldıktan sonra sıra Meclis’in çalışmasıyla ilgili konulara gelmişti. Bu noktada ilk adımı atan Mustafa Kemal Paşa’nın Meclis ve hükümet şeklinin nasıl olacağı ile ilgili bir teklifi, kısa bir tartışmanın ve bazı itirazların ardından Meclis’in 24 Nisan tarihli oturumunda kabul edildi. Bu teklif

462 Ergun Özbudun, 1921 Anayasası, Atatürk Araştırma Merkezi yay., Ankara, 1992, s.78.

463 TBMM Zabıt Ceridesi, Birinci Dönem, c.24, s.293, 30 Ekim 1920; s.314, 1 Kasım 1922.