• Sonuç bulunamadı

Etik, nesnesi insan olan, insanın eylemlerini ahlaki niteliklerle sorgulayan bir felsefe disiplini olarak kabul edilmektedir.

Etiğin konusu insan eylemleridir diyebiliyorsak sıkıntılı durumlarla karşılaşıp bunun için çözüm arayan herkes için etik düşünürü denebilir. Ancak sıradan insanlar ile felsefecilerin arasında fark olduğu kabul edilmelidir. Sıradan insanlar o an karşılaştıkları soruna odaklanıp onun üzerinden çözüme ulaşmaya çalışırken düşünürler ise genelleştirerek; bütün insanlar adına ortak bir çözüme ulaşmaya çalışmaktadır. Doğru davranış şeklinin ne olduğunu sorgulamak felsefecilerin yaklaşım şeklini; bu durum karşısında ne yapmak gerektiğini sorgulamak ise sıradan insanların yaklaşım şeklini göstermektedir. Etik sorgulamaya neden olan; insanların yaşamlarında karşılaştıkları sorunların ortak noktasıdır denebilir. Bu sorunlar evrensel nitelikte ele alınmaktadır. Çünkü etik evrenseldir. İnsanlar meslek yaşamlarında ahlaki eylemlerde bulunmalarına rağmen sadece kendi ahlaki değerlerine göre hareket etmekle etik sorunları engellerin önüne geçememektedir. Değişen zaman ve insanlar ile birlikte gelişen teknoloji; mesleklerin sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır.

İnsanlar bu sorunlar karşısında doğru eylem şeklinin ne olduğunu bilmediklerinde; nasıl davranacaklarını bilemedikleri durumlar içerisinde bulunabilirler. Bu durumların engellenebilmesi mesleki sorunların sorgulanmasına yani; meslek etiğine gereksinim duyulmaktadır. Her meslek için bu sorgulama kıstasları, konu sınırları ve önem alanları farklılık gösterebilmektedir. Ancak doğruluk, yasallık, yeterlik, güvenirlik, mesleğe bağlılık, sorumluluk, insan haklarına saygı, sevgi ve hoşgörü ilkeleri her meslek alanı için geçerliliği olan meslek etiği ilkeleridir. Meslek sahibi kişiler mesleğini icra ederken meslek etiği ilkelerine uymak ile sorumludur. Mesleki çıkarlar, mesleğin tanınması, mesleki gelişim ve ilerleme; meslek sahibi kişilerin meslek etiği ilkeleri doğrultusunda mesleklerini icra etmeleri ile doğru orantılı olmaktadır. Bu bağlamda meslek etiği ilkeleri oldukça fazla bir önem taşımaktadır. Her meslek alanının kendi bünyesinde oluşturmuş olduğu sınırları ve alanları farklı ele alındığı etik ilkeleri bulunmaktadır. Her meslek alanı için oluşturulan etik ilkeler; ifade edilmiş olan meslek etiği ilkelerinin özelleştirilmiş şekilleriyle tanımlanmaktadır.

35

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. İÇMİMARLIK MESLEĞİ VE ETİK İLKELERİ

Nesnesi insan olan içmimarlık mesleği, insan için insan tarafından yapılan bir meslek olarak kabul edilmektedir. İnsanların kendi yaşam alanları için bazı gereksinimleri bulunmaktadır. İnsanlar yaşam alanlarını, gereksinimleri doğrultusunda en doğru şekilde oluşturabilmek için içmimara başvurmaktadır. İçmimar ise kullanıcının taleplerini, gereksinimlerini dikkate alarak iç mekânın tasarımını yapar ve kullanıcıya sunar. Tüm bunlar bir süreç ve ilişkiler belirtmektedir. İçmimar ile kullanıcı ilişkisi, içmimarın iç mekân analizi, tasarımı ve sunumu, kullanıcının onayı, onaylanan tasarımın uygulanması, diğer iş kalemleri ve bu iş kalemleri için iletişim içerisinde bulunulan insanlar, üretimler tüm bunlar bir süreç içerisinde gerçekleşmektedir. Eğer bir iş insan için insan tarafından yapılıyorsa ve sürekli insanlarla etkileşim içerisinde olunuyorsa o meslek alanında sorunların yaşanmaması için meslek adına bazı kuralların ve ilkelerin olması gerekmektedir.

Çalışmanın bu son bölümünde, öncelikle içmimarlık mesleki tanıma, içmimarın tanımına, özelliklerine ve sorumluluklarına yer verilmektedir. Devamında Avrupa İçmimarlar Konseyi’nin (E.C.I.A.) belirlemiş olduğu ‘‘Meslek Etiği İlkeleri’’nden ve içmimarların sahip olması gereken özelliklerden söz edilmektedir.

4.1. İçmimarlık ve İçmimar

Türkiye’de İçmimarlık ve İçmimarlar adıyla yayınlanan kitapta; Gürel (2014: 21)Türkiye'de İçmimarlığın Bir Hikâyesi adlı çalışmasında içmimarlık mesleğinin tarihsel sürecinden bahsetmektedir:

Türkiye’de içmimarlık eğitiminin temelleri ilk olarak 1923 yılında Tezyinat (Süsleme) Bölümü’nün Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (eski Güzel Sanatlar Akademisi, ve bugün ki adıyla Mimar Sinan Üniversitesi) kurulmasıyla atılmıştır diyebiliriz. Sanayi-i Nefise Mektebi sanatçı ve sanat tarihçisi Osman Hamdi Bey tarafından 1882 yılında kurulmuş ve 1883 yılında resim, heykel ve mimarlık eğitimi vermek üzere sekiz kişilik bir öğretim kadrosu ve yirmibir öğrencisi ile öğrenime başlamıştır. Resmi adı ‘Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane’ olan Güzel Sanatlar Akademisi bir yüksek okul idi. Derecesinin yüksekliği padişahın istenci ile tespit edilmişti. Abdülhamid zamanında mevcut bir kanuna göre, yüksek okul öğrencileri askerlikten muaftı ve yüksek okul mezunlarına Maarif Madalyası verilirdi. Bu haklara Sanayii Nefise Mektebi öğrenci ve mezunları da sahipti. 1883 yılında kurulan Akademi’de, 1930 yılında ‘Umumî Tezyinat’, ‘Dahilî Mimarî’, ‘Seramik’ ve ‘Afiş’ atölyeleri kurulmuştur. Sonradan 1938 yılında Afiş

36

Atölyesi; Afiş ve Fotoğraf, 1938-39 da ise Umumî Tezyinat; ‘Kumaş Desenleri’ atölyesi olarak değiştirilmiştir. 1941-42 yılında Moda Atölyesi açılıp; 1958-59’da ‘Tiyatro Dekorları’ olarak değiştirilmiştir. Yukarıda sayılan dallar ‘Dekoratif Sanatlar Bölümü’ adı altında bir araya getirilmişlerdir. İşte bu Bölüm içindeki, önceleri ‘Süsleme’, sonraları ise ‘içmimari’ adını alan Atölye, yıllardan beri içmimar yetiştiren kuruluştur

İçmimarlık; yapıların iç mekânlarının proje doğrultusunda tasarlanıp uygulamalar yapılması ile işlevsel ve düzeyli hale getirilmesi, insanların mobilya ve mekân ilişkileri kurulması işlevi ve bu işleri başarabilecek olan içmimarın uğraşı alanı olarak tanımlanmaktadır (Gör, 1997; akt: Kaptan, 2013: 47).

İçmimarlık, kullanıcı-mekân-işlev ilişkisini tasarım ile buluşturan meslek alanıdır. Tasarımla birlikte uygulama esasına dayanmaktadır. İnsanların, mekânlardaki fiziksel ve ruhsal gereksinimlerini estetik değer ve işlevsellik açısından ele alarak iç mekânları tasarlayan meslek alanı şeklinde tanımlanabilir.

1963’de kurulan ‘‘Uluslararası İçmimarlar Federasyonu (IFI)’’ içmimarın tanımını içmimarın sorumlulukların söz ederek ifade etmektedir (URL-2).

 İç mekânların işlevi ve kalitesi ile ilgili sorunları tanımlayan, araştıran ve yaratıcı bir şekilde çözen,

 Programlama, tasarım analizi, alan planlaması, estetik ve şantiye kontrolü, iç mekân sistemleri ve bileşenleri, bina yönetmelikleri, takım, malzeme ve döşemeler konusundaki uzmanlık bilgilerine sahip olan ve bu bilgiler doğrultusunda hizmet veren,

 Yaşam kalitesini artırmak ve halkın sağlığını, güvenliğini, refahını ve çevresini korumak için iç mekân tasarımına ilişkin şemaları, çizimleri ve belgeleri hazırlayan kişidir.

B. Burak Kaptan Kültür ve İçmimarlık adlı çalışmasında IFI’ ın kabul ettiği tanımları irdeleyerek içmimarın sahip olması gereken temel üç özelliğin olduğundan söz etmektedir (Kaptan, 2013: 52)

1. Buluş yapma yeteneği: O zamana kadar düşünülmemiş bir tasarıyı, bilgi birikimiyle birlikte özgün biçimde ortaya koyma görevi bulunmaktadır.

37

2. Teknik ve estetik bilgi: iç mekân tasarımı yaparken tasarım ve uygulama süreçlerini en doğru biçimde geçirmelerini sağlayan bilgi birikimine sahip olmaktadır.

3. Mesleğin gerektirdiği eğitim ile donanmış olma: bu özellik ile içmimar sorunları önceden belirlemekte ve zihninde tasarımını oluşturabilmektedir. Bu düşüncelerini çizim teknikleri ile sunum haline getirip, çözümler sunar, malzeme olanaklarını hazırlar ve maliyet hesaplarını oluşturabilmektedir.

İçmimar, bir mekânın tasarımını, yenilikçi ya da ekonomik yaklaşımlar içerisinde bulunarak geliştirmelidir. İnsanların kişisel zevkleri, sosyo-ekonomik durumları ya da fiziki ve psikolojik özellikleri düşünülerek işlevsel mekânlar tasarlamaktadır. Gelişen teknoloji ile gereçler açısından yenilikler görülmektedir. İçmimar, gelişimleri ve yenilikleri iç mekân tasarımına yansıtmak durumundadır (Kaçar, 1996).

İçmimarlık mesleğinde önemli üç öğe bulunmaktadır. Birincisi doğrudan kendisi için hizmet verilen insandır. İkincisi ise bu hizmeti vermekte araç olan iç mekândır. Üçüncüsü, kullanıcı ve iç mekân arasında bağ kuran, kullanıcının gereksinimlerini belirleyip mekân tasarımında yönlendirici olan işlevdir.

İçmimarın tasarım yapmadan önce kullanıcı-mekân- işlev öğeleri altında bazı verilere gereksinimi var olmaktadır. Kullanıcının, istekleri, beğenileri, kültürü ve sosyal yapısı; mekânın, konumu, teknik özellikleri ve yapı; işlevin, niteliği ve çözüm verilerine gereksinim duyulmaktadır. İçmimar tüm bu etkenleri bir araya getirerek bir tasarım süreci başlatır. Bu tasarımda kullanıcı-mekân- işlev etkenlerinin ötesinde var olan etkenler bulunmaktadır. Tasarım aşaması ile başlayıp, uygulama aşaması ile son bulan süreçte ilk olarak, bilgi edinilir ve çözüm üretilir daha sonrasında, üretim ve tasarımın uygulanabilirliği ve maliyeti hesaplanarak iş planı hazırlanır. Son aşama olan uygulamada yapılan üretimin montajı ve tasarımın uygulanması gerçekleştirilir.

Bir tasarım sürecinde sadece kullanıcı-mekân-işlev verileri etken olmamaktadır. İçmimarın bilgisi, kültürü, değerleri ile birlikte bulunulan toplumun kültürü de etken olabilmektedir. Kültür tasarım sürecinin en önemli öğesi kabul edilmelidir. Kullanıcının, içmimarın ve toplumun bir kültürünün olması yanı sıra tasarlanacak olan iç mekânın da bir kültürü olabilmektedir ve bu durum tasarıma yön veren etkenlerden biri olarak kabul edilmelidir. Bir ibadethane olan kilisenin daha sonralarda camii olarak

38

işlev kazanmasındaki etkenlerden biri toplum kültürü diğeri ise yapının kültürüdür. Kilise camiye dönüşmüş ancak İbadethane yine ibadethane olarak kalmıştır. Tüm bunların dışında yapılan tasarım, içinde bulunulan toplumun kültürüne aykırı ya da sadece toplum kültürü odaklı ise tasarımın sonucunda başarısızlık ile karşılaşılabilinir. Çünkü bir tasarımcının görevi; bilgisini, enerjisini, hayal gücünü, tasarım yeteneğini ve toplumun kültürünü teknoloji ile harmanlayarak bugün ve gelecek arasında bir tasarım yapmak olmalıdır. Nasıl ki toplumun ve insanların kültürü iç mekânların tasarımlarını etkilemekte ise, iç mekân tasarımları da insanların zevklerini, beğenilerini, algılarını, perspektiflerini etkilemektedir ve kültür kavramında olduğu gibi nesilden nesle iletilmektedir. ‘İnsan–mekân’ olgusu birbirini etkileyen bir döngü olarak kabul edilebilinir.

Bir içmimar kullanıcı ve mekân ile karşılaştıkları andan itibaren tasarımını kafasında oluşturmaya başlar. Hayal etme ve canlandırma oldukça aktif olan yeteneklerdir. Ayrıca olası ihtimalleri, tehlike ve aksaklıkları da öngörü yeteneği bulunmaktadır. İçmimarın tasarladığı iç mekânların kullanıcılarının insan olması yani insan odaklı bir meslek alanına sahip olması bilgi birikimi ve gözlem yeteneğine de gereksinim duyduğunu göstermektedir. Gereksinim doğrultusunda sahip olunan bu özellikler içmimarın mesleki alanla başarı göstermesine katkı sağlamaktadır. İnsanların kültürel özelliklerini ve ruhsal durumlarını gözlemleyerek ve sahip olduğu bilgi birikimiyle çözümlemesi ve tasarımlarını da bu doğrultuda yapması gerekmektedir.

İçmimarda öncelikli olarak bulunması gereken birçok özelliğin yanı sıra en önemlisi; insanların ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak, varolan bina ve belirlenen yerdeki özellikleri bir araya getirecek düzenleme süreçlerini ve yürütmeyi hayata geçirmesi ve yön verebilmesidir. Bu bağlamda içmimarın; bayındırlık yasa ve yönetmeliklerin bilincinde olması, bina ve tasarımda kullanılacak olan ince malzemeleri tüm ayrıntılarına kadar biliyor olması, tasarımı hayata geçirme yöntemlerinden ya da düzenlemenin ekonomik boyutunun farkında olması ve tüm bu niteliklere ek olarak mimarlığın, içmimarlık dallarının tarihçesine hâkim olması ve son olarak da günümüz mimari eğilimlerin farkında olması oldukça önemlidir (Brooker ve Stone, 2011).

İçmimarın sorumlulukları bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi ise ahlaki nitelik taşıyan bir sorumluluk olan; mesleğinin bağlı olduğu meslek odasına üye olmak kabul edilmelidir. Böylece odanın sağladığı hak ve yetkilerden yararlanacaktır.

39

Diğer önemli sorumlulukları ise yaptığı tasarıma karşı ve tasarımını uyguladığı süreçte kullanıcıya karşı ya da çalıştığı insanlara karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bir içmimar kullanıcının taleplerini kendi bilgisi ile harmanlayarak tasarım yapmalıdır. Kullanıcının talepleri, tasarımın uygulama aşamasından sonra işlevsellik açısından sorun oluşturacak ise içmimar bu sorundan kullanıcıyı bilgilendirmek durumundadır. İç mekân tasarımında içmimarın amacı kullanıcıya huzurlu, konforlu ve işlevsel bir yaşam alanı sağlamak olabilmelidir. Bu yüzden iç mekânların kullanım süreçlerinde sorun yaşanacak alanlar tasarlanmamalı ve uygulanmamalıdır.

İçmimarın sorumlu olduğu tasarım alanları sadece bina iç mekânları şeklinde algılanmaması gerekmektedir. “TMMOB İçmimarlar Odası”nınhazırlamış olduğuSerbest İçmimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği’nin‘Hizmet ve Tasarım Alanları’ kapsamına giren altıncımaddede; ‘‘içmimarın mesleğini iç mekâna bağlı kapalı ve yarı kapalı alanlar içerisinde gerçekleştirmekle sorumlu olduğu’’nu ifade edilmektedir. Altıncı maddenin ekleri olan 10. 11. ve 12. Maddelerde kapalı ve yarı kapalı mekân ifadesi altındaki sorumluluklardan daha açık şekilde söz edilmektedir (İÇMO, 2019a)

10) Fuar stantları ve sergi düzenleme ile sergi alanlarının organizasyonu, benzeri süreli tasarım uygulamaları, süreli kurulumlarla gerekli aksesuar ve ortam gereksinimlerinin tasarlanması ve uygulanmasını,

11) Kara, deniz ve hava taşıt araçlarının iç mekân düzenlemelerini, 12) Set ve sahne dekorlarını kapsamaktadır.

Benzer Belgeler