• Sonuç bulunamadı

2. MEKAN, MEKAN KONFİGÜRASYONU VE SOSYAL ETKİLEŞİM İLİŞKİSİ

2.5. Bölüm Değerlendirmesi

Çeşitli etkinliklere, eylemlere hizmet etmek üzere, eylemlerin gerektirdiklerine uygun olarak planlanmış, çeşitli elemanların farklı şekillerde bir araya gelmesiyle oluşmuş boşluklar düzeni olarak tanımlanabilen mekan ile insan arasında iki yönlü bir etkileşim bulunmaktadır. İçinde bulunulan mekan, insanı ve davranışlarını çok yönlü bir şekilde etkilerken; insan da içinde bulunduğu mekanı etkiler ve değiştirir. Bu anlamda mekanın, insanı biçimlendiren ve onun tarafından biçimlendirilen toplumsal bir boyut olduğunu söylemek mümkündür.

İnsanlar tarih öncesi dönemlerden günümüze kadar çeşitli biçimlerde mekanları kullanmışlardır. İnsanlar, bu mekanlar içinde öncelikle barınmaya, daha sonra ise sosyal eylemlere yer vermişlerdir. Bu sebeple mekan, psikolojik ve sosyolojik açılardan da değerlendirilen bir olgudur. İnsan boyutunun var olmasıyla anlam kazanan mekan, içinde yaşayan kullanıcıların fizyolojik, psikolojik ve toplumsal gereksinimlerini de karşılamak durumundadır.

Bu anlamda mekanlar sadece fiziksel örgü değil, insanın bütün fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını bireysel ve sosyal düzeyde karşılayacak, gerekli etkinlikleri gerçekleştirmesine olanak sağlayacak fiziksel ortamlar olarak tasarlanmalıdır. Bu anlamda mekansal biçimlenme, mekansal gerekliliklerin bir sonucudur. İnsanın biçimlenmiş bu mekanı algılama süreci, çevreden gelen uyarıların duyu organları ile algılanmasıyla başlar. Doğal olarak bu süreç her birey için farklıdır, bu da mekanın algısında farklılığa yol açar.

Mekansal davranış insan, çevre ve insan-çevre etkileşiminin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Mekansal davranışı etkileyen kavramlar arasında, bu çalışmada bakış açısı oluşturması açısından psiko-sosyal alan, kişisel mekan ve davranış kalıbı teorileri ele alınmıştır. Psiko-sosyal alan savunulan sınırların çizildiği bir mekandır. Literatürde 3 adet psiko-sosyal alandan bahsedilmektedir. Bu alanların boyutu özelden kamusala doğru genişlemektedir. Bu üç psiko-sosyal alan şekli bir çeşit psikolojik sınır

dizisidir ve kişiden kişiye farklılık gösterir. Sosyal etkileşimi yönetmek, diğerleriyle etkileşim için plan (strateji) kurmak, kendi kimliğini geliştirme ve devam ettirmek olarak tanımlanan üç temel fonksiyonu yerine getiren psiko-sosyal davranış ise, bir yerin veya nesnenin, bir kişiye veya gruba ait olduğunu diğerlerine iletmeyi ve göstermeyi amaçlayan bir kişiselleştirme içeren sınır düzenleyici bir mekanizma olarak tanımlanmaktadır.

Kişisel mekan kavramı her bireyin etrafında bulunan ve bireyin fiziksel ve bilişsel olarak hakim olduğu kişisel alanı ifade eder ve mekanın çeşitlenmesinde, esneklikte ve kişiselleşmede, çok önemli bir rol oynarken yasayan mekanların tasarlanmasını, mimari kalıplardaki sosyal etkileşimin canlanmasını sağlar. Kişiselleşmenin içsel ve/veya dışsal açıdan zayıflaması, mekanların kullanım açısından monoton, boş ve sıkıcı hale gelmesine neden olarak sosyal etkileşimi olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Sosyal etkileşimi konu alan araştırmaların ortak noktalarından birisi “yakınlaşma kuramı” ndan (proxemics) yararlanmış olmalarıdır. İnsanlar arasındaki sosyal etkileşimi doğrudan etkileyen kişiler arası mesafe 4 kademede özelden kamusala doğru belirlenmiştir. Bu kuram insanların mekanı ve fiziksel çevreyi nasıl kullandıklarını ve istenilen ölçüde yakınlık ve etkileşim elde etmek için nasıl değiştirdiklerini vurgulamaktadır. Belirlenen 4 mesafe bölgesi, ilişkilerin temel 4 kategorisini (samimi, kişisel, sosyal, kamusal) yansıtmaktadır.

Davranış kalıbı ise fiziksel çevre ile daimi eylem örüntüleri arasındaki etkileşimi ifade eder. Kısaca davranış kalıbı, belirli bir zaman aralığında belirli aktivite ve mekanların sabit kombinasyonlarıdır ve sabit davranış örüntüsü, ortam (milieu), bu ikisi arasındaki eşgüdümsel uyum (synomorphy) ve belirli bir zaman aralığı ile karakterize edilebilmektedir.

Mekanların birbirleri ile olan ilişkisinin düzenlenmesinde var olan mekan konfigürasyonu aslında bir organizasyon eylemidir. Belirli tasarım problemlerinin çözümünü gerektiren mekan konfigürasyonu, mekanın kullanımını, kullanıcı davranışlarını ve ilişkileri belirlemektedir. Mekanların birbirleri ile ilişki kurarak, istikrarlı biçim ve mekan örüntüleri şeklinde düzenlendiği temel konfigürasyonlar bulunmaktadır. Merkezi, çizgisel, ışınsal, kümeli ve gridal olmak üzere 5 başlıkta sınıflandırılabilen bu konfigürasyon modelleri, tasarım problemindeki işlevsel yakınlık, boyutsal gereksinimler, ulaşım, ışık ya da manzara gereksinimi ve arazi koşulları gibi faktörlere dayalı olarak seçilebilmektedir.

Bu noktaya kadar ele alınan mekan, mekansal davranış teorileri ve mekan konfigürasyonu kavramı mekan içinde gerçekleşen sosyal etkileşimi tespit etmek ve değerlendirmek anlamında altyapı oluşturulmasını sağlamıştır. Kimi zaman sosyal kapsama ve sosyal beraberlik olarak da adlandırılan sosyal etkileşim, farklı fiziksel ve zihinsel yeteneklere sahip insanların etkileşim için eşit fırsatlar buldukları serbest birliktelik durumu ya da derecesi olarak tanımlanmaktadır. Sosyal etkileşim bireyin toplumdaki insan ilişkileri örüntüsüne katılımı olarak da adlandırılabilir. İnsanlar yaşamlarının her döneminde diğer insanlarla bir arada yaşamak isterler ve çevreleri ile uyum içinde olma ihtiyacındadırlar.

Sosyal etkileşim, insanın temel ihtiyaçlarından birisi olarak ele alındığında, mekanların sosyal etkileşim olanaklı olarak planlanması da bir tasarım problemi olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanların mekanlarda doğrusal olarak hareket etmeleri ve bu hareket örüntüleri üzerinde sosyal etkileşimde bulunmaları, bu etkileşimi mekan dizim yöntemi ile tespit edilebilir hale getirmektedir çünkü mekan dizim yönteminin birincil verisi hareket örüntüleridir. Bu yöntem insan davranışı ile mekan tasarımı arasındaki ilişkiyi saptamaktadır. Bu sebeple mekan konfigürasyonunun sosyal etkileşim üzerindeki etkisinin araştırılacağı bu çalışmada mekan dizim yöntemi kullanılmıştır.

3. ÜNİVERSİTE YERLEŞKELERİNDE VE FAKÜLTE BİNALARINDA