• Sonuç bulunamadı

2. HİKÂYE VE ROMANLARINDA KURGU

2.1. HİKÂYELERİNDE KURGU

2.2.2. Aziz Bey Hadisesi

Aziz Bey Hadisesi, ilk olarak bu isim altında yazarın diğer öyküleriyle

birlikte yayımlanır. 2000 yılında yapılan bu basımda Aziz Bey Hadisesi’nin yanı sıra “Kadın Hikâyeleri Yüzünden”, “Soğuk Geçen Bir Kış”, “Kar Yolcusu”, “Mikail’in Kalbi Durdu”, “Kırmızı Azap” adlı öyküler de yer alır.

35Ayfer Tunç, Aziz Bey Hadisesi, Can Yayınları, İstanbul 2006. Çalışmamızdaki alıntılar bu baskıdan

Öykü türüne göre hacimli bir eser olan ve yazarın da “novella” olarak nitelendirdiği Aziz Bey Hadisesi, 2006 yılında roman adı altında bağımsız olarak basılır. Yazar, eserin başlangıçta müstakil olarak basılmamış olmasını şöyle açıklar:

“…Aslında “Aziz Bey Hadisesi” öyküsünün tek basılmasını isterdim, ama kalanlar kitap oluşturmuyordu. Dolayısıyla bir öykü toplamı olarak çıktı. Suzan Defter için de aynı şey söz konusu. Şimdi Can Yayınları’nda ikisi de bağımsız kitaplar olarak basılıyor.”36

Aziz Bey adlı başkişinin başından geçen elim bir olay üzerine kurulu olduğu için bu ismi taşıyan roman, yazarın geleneğe bağlı kaldığı, klasik bir kurguya ve alışılmış tahkiye üslubuna sahip bir eserdir. Yazar, gerçeği kurgu içinde eritmeyerek anlatının doğallığını korur ve kuru bir anlatım yerine şiirsel bir üslup kullanır. Eserde kader, tesadüf, yanlış kadına âşık olma gibi geleneksel unsurlara yer verilir.

Herhangi bir bölümlemeye tabi tutulmadan kaleme alınan eseri sahip olduğu mana birlikleri açısından bölümlere ayırarak incelemek mümkündür. Eser, kitaba adını veren tamburi Aziz Bey’in meyhane sahibi Zeki tarafından tartaklanarak dışarı atılmasıyla başlar. Soğuk ve yağmurlu olarak tasvir edilen o gecenin sabahında Aziz Bey’in öldüğü de romanın daha başında söylenir. Yazar başlatma yöntemi olarak sondan başlatmayı tercih eder: Marquezvâri bir bildirim cümlesiyle başlıyor öykü:

“Bir gece Zeki’nin meyhanesinde acıklı bir hâdise oldu. Zeki, Aziz Bey’i tartaklayıp dışarı attı.”37Daha sonra geriye dönüş tekniği kullanılarak Aziz Bey’in yaşamı

anlatılır. Tunç, diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de doğrusal zaman anlayışını kırmıştır. Fakat yazar, bu olaydan sonra geleneksel olay örgüsüne dayalı kronolojik zaman anlayışına bağlı kalır.

Aziz Bey, hırçın tabiatlı, dediğim dedik, karısını daima azarlayan bir baba ile sakin, uyumlu, kocasının gölgesinde kalmış bir annenin çocuğudur. O da babası

36 Handan İnci, Ayfer Tunç’la Karanlıkta Kelimeler, Can Yayınları, İstanbul 2014, s. 198. 37 Ömer Lekesiz, Kuramdan Yoruma Öykü Yazıları, Selis Kitaplar, İstanbul 2006, s. 169.

gibi dik başlı ve dediğim dedik bir insan olduğu için babasıyla hiçbir zaman anlaşamaz. Adliyede memur olan baba, oğlunun okuyup hâkim ya da savcı olmasını istese de okul hayatını sevmeyen Aziz Bey, babasının hayallerini gerçekleştiremez. Çocukken dedesinden yadigâr kalan tamburu oynamak için eline alır ve bir daha da bırakmaz. Gençliğinde pek çok aşk yaşasa da yüzünde tokat gibi patlayacak, onu serseme çevirecek, elini ayağını kesecek bir aşk ister. Bu isteği bir gün gerçekleşir ve her sabah evinin önünden geçerken pencerede gördüğü Maryam’a âşık olur. Maryam’la tutkulu bir aşk yaşarlar. Ancak Maryam’ın fakir olan ailesinin ekmek parası için Beyrut’a, Artin Amca’nın yanına taşınmasıyla ayrılmak zorunda kalırlar. Maryam’ın mektuplarındaki samimi olmayan çağrılara inanan Aziz Bey, babasıyla ettiği bir kavga sonucu evi terk eder, kuru yük gemisine binerek Beyrut’a gider. Maryam, geldiğine inanamadığı Aziz Bey’i aşksız, soğuk şekilde karşılar. Ancak uğruna ülkesini terk edebilecek bir aşığa sahip olduğu için üç gün boyunca Aziz Bey ile görüşür ve bir daha da asla yanına gitmez. Aziz Bey günlerce otelde oturup Maryam’ı beklese de hayatı boyunca onu göremez. Parası bittiği için ülkesine dönemeyen Aziz Bey’i içinde bulunduğu kötü durumdan tamburu kurtarır. Toros’un meyhanesinde tambur çalarak ülkesine dönmek için gerekli olan parayı biriktirir. İstanbul’a döndüğünde evi terk ettiği gün annesinin öldüğünü öğrenir. Karısının ölümünden oğlunu sorumlu tutan babası da onunla ömrünün sonuna kadar konuşmaz.

Babasının ölümüyle tamamen yalnız kalan Aziz Bey; pavyon, gece kulübü, gazino gibi mekânlarda çalmaya başlar ve Tamburi Aziz Bey olarak ün salar. Sahnede giymek için aldığı yakası ve kolları mor satenden olan kostümü üzerin göre ayarlayan Vuslat adlı kızla evlenir. Evliliği boyunca ilgi göstermediği karısına ancak hasta olduğunda ilgi göstermeye başlar ve Vuslat’ın ölümü ile tekrar yalnız kalır. Yanlış bir kadına duyulan aşk ile başlayan yıkım, annenin ve Vuslat’ın ölümüyle tamamlanır. Gazinoların kapanmasıyla işsiz kalan Aziz Bey, Zeki’nin meyhanesinde çalmaya başlar. Ancak karısının ölümü ile derin bir kedere kapıldığından eğlenmek için gelen müşterileri memnun edemez. Müşteri kaybetmeye başlayan Zeki, uygun bir dille yaptığı uyarıyı anlamayan Aziz Bey’i günün birinde yaka paça dışarı atar. Böylece eser başladığı yer ve zamanda son bulur. Başlangıç olarak sondan

başlatmayı tercih eden yazar, hikâyenin bitişi için de trajik sonu tercih eder. Aziz Bey’in ölümü ile yaşam döngüsü tamamlanır ve eser kesin bir son ile biter.

Eserde olay örgüsünün devamını sağlayan ve klasik kurguyu yansıtan unsurlar olarak kader ve tesadüf önemlidir. Aziz Bey’in tamburla tanışması, Maryam’ı camda görmesi, taşınacakları günü haber vermeyen Maryam’ın sokağından geçerken taşındığını görmesi, Vuslat’la olan karşılaşması kader ve tesadüfün rolü olarak yansıtılır. Eserde olaylar aktarılırken Aziz Bey’in psikolojisi de ayrıntılı şekilde verilir. Bireyin iç dünyasında yaşadığı çatışmanın yanı sıra çevresiyle ve toplumla yaşadığı çatışmaya da yer verilir. Bu eserde, yazarın diğer eserlerinde de var olan aile içi çatışma ayrıntılı şekilde işlenir. Onun kahramanları hayatındaki en büyük yarayı daha çocukken ailesinde alır. Ailede bulamadığı huzuru ve sevgiyi de zamanla dışarıda aramaya başlar. Bu eserde aile içi ilişki baba-oğul çatışması etrafında şekillenir.

Aziz Bey Hadisesi’nde tambur, cam ve kolları ile yakası mor satenden olan

takım elbise işlevsel olarak kullanılır ve eserin metaforik yapısına katkı sağlar. Tambur, hem gelir kaynağı hem de Aziz Bey’in kederli zamanlarında ifade edemediği duygularının dışavurum aracıdır. Onun için tambur çalmak içindeki acıyı yansıtan bir çeşit arınma etkinliğine dönüşür.

Aziz Bey, Beyrut’a gitmeden evvel babasıyla yaptığı kavga sonucu evi terk ederken kapıyı çarparak camını indirir. Romanın sonunda da Zeki Aziz Bey’i dışarı atarken gıcırdayıp duran kapıya şiddetli bir tekme atarak camını indirir. Üzerindeki cam kırıklarını temizlemeye çalışan Aziz Bey, evini terk ederken öfkeyle çarptığı kapının yere inen camını hatırlar. Anlatıcı tarafından bu durum “kırılan bir camla başlayan uzun serüvenin sonuna gelme”(s.88) olarak değerlendirilir. Kırılan cam, Aziz Bey’in hayatında artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağının da göstergesidir.

Aziz Bey’in Vuslat’la tanışmasını sağlayan, kolları ve yakası mor satenden olan kostüm eserde bir kez daha kullanılır. Zeki, Aziz Bey’i tartaklayarak dışarı

atarken takım elbisenin bir kolu elinde kalır. Sokağa atılan ve çamur içinde yatan Aziz Bey’in bu durum karşısında tek tepkisi “ver kolumu” demek olur. Yazar, trajik olan sahneyi bu söz ile acı bir mizaha dönüştürür.