• Sonuç bulunamadı

AZINLIK TANIMLARINDAN ÇIKAN UNSURLAR

- “Birinci olarak, toplumun çoğunluğunu oluşturanlardan farklı olan ve onlardan ırk, din ve dil gibi noktalarda ayrılan bir grubun varlığı gereklidir.”109

107 ALPKAYA, agm, s. 155; RİGAUX, agm, s. 51; ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 17; ORAN, Batı Trakya, s. 41.

108 EKİNCİ, Tarık Ziya, “Türkiye’de Azınlık Sorunun Çözümü ve Demokrasi”, Ulusal, Uluslarüstü ve Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2002, s. 358.

109 ALPKAYA, agm, s. 155; RİGAUX, agm, s. 51; ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 17; ORAN, Batı Trakya, s. 42.

- “İkinci olarak, sayısal boyut dikkatimizi çekmektedir. Irk, din, dil gibi unsurlarla birbirine bağlanan ve çoğunluktan ayrılan azınlık gruplarının sayısı da önemlidir.”110

- “Üçüncü olarak, söz konusu azınlık grubun ülkede başat (dominant) olmaması gerekir. Öyle sayıca azınlıkta kalan gruplar vardır ki, korunmaları şöyle dursun, ülkenin çoğunluğunu onlardan korumak gerekebilir. (Güney Afrika’da olduğu gibi).”111 Modern hukuk anlayışı, insan haklarının önceliği ve eşitliği temeli üzerinde; uluslararası azınlıkları, etnik kökene, dile, dine ve diğer şartlara bakmaksızın tanımlamakta ve her türlü ayırımcılığı yasaklamaktadır.112 Bununla birlikte azınlık sorunu üzerine kafa yoranların “az sayıda” veya “sayısal olarak az”

olan grupların korunma ihtiyacı, F. Capotorti’nin tanımında da görüldüğü gibi, azınlık sayılmak için o toplumda baskın olmamaları konusunun altının çizilmesi tesadüfi değildir. Problemin açıklanabilmesi için en iyi örnek, nüfusunun % 6’sı İsveç asıllı olan Finlandiya’da geçerli normatif düzenlemelerdir. İsveçlilerin bir kısmı, özerkliğe sahip Aaland adalarında yaşamakta; ancak, adadaki nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Çoğu araştırmacı Aaland adalarının hukuki statüsünü azınlıklar için özerklik modeli olarak görmektedirler, ama Finlandiya’nın özellikleri İsveç özerkliğinin varlığı sonucunu doğurmamaktadır. Önemli olan -Fin hukukunda İsveçliler sadece Aaland adalarında değil, tüm ülke genelinde de baskın nüfus dışında kalan bir topluluk olarak görülmemektedir. Hem fiili hem hukuki olarak İsveçliler azınlık olarak kabul edilmemektedir. Resmi dil olarak Fince ve İsveççe kabul edilmekte; geçerli hukuk düzeni, bu nüfus gruplarına eşit mesafede bulunmaktadır.113 Dolayısıyla teorik-hukuki açıdan problemin temelinde o veya bu özelliklerin bulunması veya az sayının olması yatmıyor, temelde yasakoyucunun belirli bir insan topluluğunun hukuki statüsünü belirlemesinde yatmaktadır. Toplumun ulusal azınlık olarak belirlenmesi, hukuki olarak sabitlenmiş olan nüfusun devletin kurucu nüfusu ve diğer nüfus olarak ayrılması ile ilişkilidir. Bunun olumlu örneği Finlandiya’daki İsveçli nüfusudur. Bu nüfus

110 ALPKAYA, agm, s. 155; RİGAUX, agm, s. 51; ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 17; ORAN, Batı Trakya, s. 41.

111 ALPKAYA, agm, s. 156; ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 17; ORAN, Batı Trakya, s. 41.

112 ALPKAYA, agm, s. 163; PARLAK, age, s. 125.

113 PREECE, age, s. 109.

gerçekte (sayısal olarak) etnik ve dil azınlığı olsa da, hukuki olarak ulusal azınlık olarak kabul edilmemektedir. Yani Finlandiya’nın kanunlarına göre ana nüfusun dahil olan sosyal topluluk olarak görülmektedir.114 Dolayısıyla da resmi doktrine göre baskın olmayan grup olarak kabul edilemez. Bu da göstermektedir ki, ulusal azınlıklar, toplumsal ilişkilerin belirli sosyal grubun etnik, dinsel ve dilsel özellikler temelinde oluştuğu ve bu grubun ve üyelerinin diğerleri gibi insan hak ve özgürlükleri alanında eşit hukuki düzenlemeye sahip olmadığı durumda meydana gelir. İşte buradan “korunma” ihtiyacı doğmaktadır, yani azınlıkların statüsünün ana nüfus statüsü ile eşit duruma getirilmesi için ek kanuni ve organizasyonel önlemlerin alınması gibi.

- “Dördüncü olarak, yurttaş olmak.115 Çünkü yurttaş değilse, çok farklı bir kategori olan "yabancı"dır. Yurttaş olmayanları örneğin "yeni azınlıklar" diye anılan göçmenleri ve mültecileri azınlık sayma yolunda yeni bir eğilim116 varsa da, bunları "azınlık sayılmadıkları halde, korumasız kalmamaları için azınlık haklarından yararlandırılmaları istenen elverişsiz gruplar"dan saymak daha doğrudur.117 Azınlık kavramının bir unsuru da vatandaş olma durumudur. Genel kabul görmüş bakış açısına göre, azınlıklar kategorisine diğer şartlar var ise, ancak bir devlet bakımından o devlet vatandaşları girebilir. Avrupa Konseyi hukuk normlarının geliştirilmesi sırasında, sıklıkla 1 Şubat 1993 yılı Parlamento Asamblesi 1201 sayılı (1993) tavsiyeleri kullanılmaktadır. Buna göre azınlık olarak, sayısal olarak az olan (diğerlerine göre), diğer nüfusa göre farklılığa sahip, ve ortak olarak kendi varlık ve niteliklerini korumak için çaba sarf eden, aynı devlet sınırları içerisinde yaşayan ve o devletin vatandaşı olan kişiler kabul edilmekteydi.118 Böyle bir yaklaşım azınlıkların hukuki statüsünü yabancıların hukuki statüsünden ayırma imkanı tanısa da, bulundukları ülkenin politik hayatından mahrum bırakılan tabiiyetsiz kişiler için hiç bir çözüm sunmamaktadır.

114 PREECE, age, s. 91.

115 RİGAUX, agm, s. 51; ÇAVUŞOĞLU, “Azınlık Nedir?”, s. 98; ORAN, Batı Trakya, s. 42.

116 THORNBERRY, age, s. 6.

117 ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 17.

118 Parliamentary Assembly of the Council of Europe, 44th Ordinary Session, Recommendation 1201(1993) on an Additional Protocol on the Rights of National Minorities to the European Convention on Human Rights, 1 Şubat 1993. Bkz. 14 HRLJ (1993) s. 145-146.

Adı geçen sorun, özellikle 20. yüzyılda örnekleri sıkça görülen devletlerin dağılması durumunda özel nitelik kazanmaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılması aynı anda milyonlarca insanın vatandaşsız kalması durumunu doğurmuştur.

Açıktır ki, 1 Şubat 1995 tarihli Çerçeve Sözleşme “ulusal azınlık” teriminin resmi tanımını yapmamaktadır. Görülmektedir ki, belli bir devlete yasal olarak gelmiş ve orada ikamet etmekte olan ve yabancı olmayan kişiler de azınlıklar belirlenirken dikkate alınmalıdırlar. 119

- “Beşinci olarak, bu ülke yurttaşlarının kendi devletlerine sadakatle bağlı olmaları, ayrılarak başka devlet kurma gibi onu parçalayacak eylemlerden kaçınmaları gerekmektedir.”120 Bununla birlikte II. Dünya Savaşı’na kadar hiçbir andlaşma bu konuda herhangi bir hüküm içermemektedir. Ancak, Milletler Cemiyeti Genel Kurulu 21.9.1922 tarihli bir kararı ile azınlıkların devletlerine sadakat görevi altında bulunduklarını teyid etmekten geri kalmamıştır. İkinci Dünya Savaşından sonra yapılan özel azınlık andlaşmalarının ise bu açığı kapadığı ve azınlıkların devletlerine karşı kesin sadakat görevi bulunduğunu bildiren hükümler içerdiği bildirilmektedir.121

- “Altıncı olarak öznel bir ölçütü de getirmek gerekmektedir. Bu da ‘azınlık bilincidir’.

Nasıl ki sınıf bilinci olmadan sınıf olmaz, farklı olduğunun bilincine varmayan ve bu farklılığı kimliğinin vazgeçilmez koşulu saymayan birey veya grup da azınlık oluşturmaz.122 Bu, azınlık kavramının öznel koşuludur ve çok önemlidir. Örneğin, çoğunluğa gönüllü olarak asimile olmak (çoğunluk içinde erimek) isteyen kişi veya

119 Bunların yanı sıra “yerli halklar” teriminden de bahsetmek gerekmektedir. Bazı yazarlar yerli halklarla ulusal azınlıkların hukuki statüsünün yakınlaştığını belirtmektedirler. Eğer yerli halklar hakkında bahsederken “Etnik millet” bakış açısından hareket edersek bu fikir kesinlikle doğru olur. Bununla birlikte yerli halk temsilcileri genellikle kendileri için de etnik azınlık normlarının uygulanmasını kabul etmemektedirler. 26 Haziran 1957 104 numaralı Uluslararası Çalışma Örgütünün tavsiyesinin birinci maddesine göre ve Uluslararası Çalışma Örgütünün 26 Haziran 1957, 107 ve 26 Haziran 1989 tarih ve 169 numaralı Sözleşmelerine göre yerli halka ait grupların belirlenmesinde temel nitelikli kriter, bu halkların bu konudaki kendi görüşleri ve bu durumda uluslararası hukuki güvence altına kabile hayatı yaşayan halklar, her hangi bir coğrafik bölgede daha önce fetih ve kolonizasyon öncesi yaşayan yerli halkın çocukları öncelikle “genel hukuk” veya özel kanunla korunmaktadırlar. Yerli halkların ana farklılaştırıcı özelliği araştırmacılara göre, onların, atalarının topraklarından maddi ve manevi bağlılıkları olmaktadır. “Yerli halk” toprağa sahip değilse, bu halk artık “yerli” değildir. Anlaşıldığı gibi Yerli halk tanımlaması hukuki olmaktan daha çok etnografiktir. Bkz. MUMCU, S.S, Uluslararası Hukukta Yerli Halklar ve Sami (Lapon) Halkının İncelenmesi, Ankara 1994, Y. Lisans Tezi.

120 PREECE, age, s. 24; ORAN, Batı Trakya, s. 42; ORAN, Küreselleşme, s. 68.

121 PAZARCI, 2. Kitap, s. 177

122 ORAN, Batı Trakya, s. 42.

grup, azınlık sayılmaz.123 Ortak ayırıcı özellikleri olan ve sayıca azınlıkta olan bir grup, ancak bu özelliklerini ve niteliklerini korumak ve sürdürmek isteğine sahipse azınlık olarak anılabilir.”

- “Son olarak, azınlığın kendini azınlık olarak görmesinin de yetmeyeceğini, çoğunluğun da onu öyle görüp, buna uygun olarak davranmasının gerekli olduğunu söylemek gerekecektir. Başka bir deyişle, azınlık kavramı, ancak kendisine uygulanan bir ‘baskı’ varsa ortaya çıkabilecektir.”124 Burada önemli olan grubun azınlık bilinci ile hareket etmesi ile başat toplumun sayıca az olan gruba bunu hissettirecek politikalar dayatmasıdır. Çünkü, bu iki unsur olmadan diğer unsurlar göz önüne alındığında dünya üzerinde her devletin sınırları içerisinde çok sayıda azınlık bulmak mümkün olabilecektir. Yukarıda verilen azınlık tanımlarının bir kısmı uluslararası örgütlerin raporlarında geçmiş olsalar da meseleyi daha çok sosyolojik anlamda ele almaktadırlar. Azınlığın hukuki tanımı üzerinde tartışmalar sosyolojik anlamdaki azınlık tartışmalarından daha yoğundur.

Azınlık kelimesinin hukuki bakımdan ne ifade ettiği herkesçe ve her devlet tarafından farklı algılanmaktadır. Hukuksal açıdan uluslararası belgelerde açık bir azınlık tanımının olmamasının nedeni125, bir azınlığı tanımanın duyarlı bir konu olması ve siyasal imalar taşımasıdır.126 Her ne kadar, bir grubun azınlık olabilmek için devlet tarafından hukuksal açıdan tanınması zorunluluğu tartışmalı olsa da127 uygulamada hukuki bakımdan azınlık statüsüne sahip olabilmek için devletlerin bu hususu ya bir uluslararası belge ya da iç hukuk düzenlemesi ile kabul etmesi gerekmektedir. Azınlık statüsü ile, bir gruba dil, din, ibadet, eğitim vb. gibi konularda, diğer vatandaşlardan farklı olarak, farklı uygulamalar yapılmaktadır.

123 ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 17; ALPKAYA, agm, s. 156.

124 Benzer ölçütler için bkz. KURUBAŞ, age, s.29-31; ORAN, Türkiye’de Azınlıklar, s. 67. Aynı ölçütler objektif ve sübjektif ölçütler başlıkları altında Capotorti tarafından da yapılmıştır. ALPKAYA, agm, s. 155;

Azınlık kavramının içeriğinde objektif unsurlar; sayı, dil, din, milliyet, kültür özellikleri v.s.; sübjektif unsurlar ise azınlık grubunun kimlik duygusu, grubun üyelerinin bu kimliği muhafaza iradesi, azınlık bilinci v.s.

KABOĞLU, İbrahim, Ö., “İnsan Hakları, Azınlık Hakları ve Türkiye”, Ulusal, Uluslarüstü ve Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul 2002, s. 23.

125 Tanımsızlık, devletlere kendi ülkelerindeki azınlıkların varlığını reddetme ya da azınlık statüsünü dar yorumlama imkanı tanımaktadır. Bkz. ÇAVUŞOĞLU, “Azınlık Hakları”, s. 126.

126 KURUBAŞ, age, s. 27.

127 KURUBAŞ, age, s. 31.