• Sonuç bulunamadı

2.1. İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun Hayatı

2.1.5. Avrupa’daki Yılları

Elişi eğitimi almak üzere Avrupa’ya giden Baltacıoğlu’nun ilk uğradığı yer Paris’tir. Paris’te "Ecole Normale de la Seine" adında bir öğretmen okuluna gitmek ister. Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan izin gelene kadar bütün Paris’i gezer.

Baltacıoğlu’nun, “Ecole Normale de la Seine” ve buna bağlı uygulama okulundaki incelemelerinde dikkatini ilk çeken öğrencilerin hata yaptıklarında sorguya çekilmesi ve nasihat edilmesidir. Bu Fransız okulundaki bu muamele Baltacıoğlu’nu tatmin etmez. O'na göre, Fransız eğitimi bireysel ve entelektüel bir özellik taşımaktadır. Oysa Baltacıoğlu’nun görüşüne göre eğitim, Fransız pedagojisi gibi fertçi değil, toplumcu olmalıdır. Zaten, onun pedagoji anlayışının temelini de bireye şahsiyet kazandırarak onu içinde yaşayacağı sosyal hayata hazırlamak oluşturur. Baltacıoğlu’na

göre çocuğun sosyal karakteri ancak bir cemiyet içerisinde yaşayarak oluşabilir. Onun bu görüşlerine göre, birey temelli Fransız eğitim sistemi geri kalmıştır.

Bu geri kalmışlığa rağmen, "Ecole Normale de la Seine" okulunda yeni yeni şekillenen resim eğitimi anlayışı Baltacıoğlu’nun dikkatini çeker. Burada resim dersinde, Türkiye’dekinin aksine geometrik şekiller ve eskimiş konularla uğraşmak yerine sezgisel yöntem ön plana çıkmaya başlamaktadır.

Bu okuldaki resim anlayışı, Baltacıoğlu’nun tecrübeleri ve bu konudaki fikirleri ile büyük ölçüde örtüşür. O, Ecole Normale’de öğrencilerin resim çalışmalarının, bahçede sergilenmesine hayran kalır.

Baltacıoğlu, ülkesine döner dönmez, resim sanatını ruhî sefaletten kurtaracağına dair kendi kendine söz verir. Türkiye'ye döndükten sonra da resim öğretimi tekniği konusunda pek çok yenilik uygular. "Resmin Usûlü Tedrîsi", "Hususî Tedrîs usûlleri", "Resim ve Terbiye" gibi bazı eserler de verir.

Baltacıoğlu, Ecole Normale’nin elişi atölyelerinde, bir elişi profesörü bir de işçi olmasından pek hoşnut olmaz. İşçiler marangozluk, demircilik gibi el işlerini öğretirken profesör, öğrencilerin yaptıkları işleri gözlemlemektedir. Bu durum Baltacıoğlu’nun eğitim anlayışı ile uyuşmaz. Onun anlayışında eğitim veren de, işi yapan da aynı kişi olmalıdır.

Bu elişi atölyelerinde ürünlerin işe yarar olup olmadığı düşünülmeden üretilmektedir. Baltacıoğlu, öğrencilerin yaptıklarından işe yarar birer ürün meydana gelmesinin eğitimin gerçekleşmesinde daha etkili olacağını düşünür. Bu gözlem ve düşünceler, onun daha sonra sunacağı eğitim anlayışında "verim" prensibinin temelini oluşturur.

Baltacıoğlu, Fransa'da bulunduğu zaman içerisinde tiyatroları yakından inceler. Her ne kadar Türk tiyatro oyuncuları Fransız Tiyatrosuna hayranlık duysalar da o, Fransız Tiyatrosunun kalite olarak Türkiye'deki tiyatrolardan çok da üstün olmadığını belirtir. Türk Tiyatrosunun ve Fransız Tiyatrosunun farklı kulvarlarda olduğunu söyler. O, Fransız Tiyatrolarının başarılı bulsa da, dekorda romantik kalan zevklerinden hoşlanmaz. Yine de Baltacıoğlu’nun tiyatro fikri ilk kez Fransa’da şekillenir.

Baltacıoğlu, İngiltere'ye de gitmek ister fakat gitmeden önce İngilizceyi konuşabilecek derecede öğrenmesi gerektiğini fark eder. O, yabancı dil eğitiminde gramer öğretilerek değil de pratik ve diyaloglar yardımı ile öğretilince verim alınabileceği görüşündedir.

İngiltere’de parkları, müzeleri, tiyatroları ve okulları inceler. Baltacıoğlu, İngilizlerin doğaya karşı olan ilgilerini keşfeder, doğa ile ilgili her şeyin bahçelerinde ve müzelerinde sergilendiğini görür. O, bu durumun onların doğaya ve yaşama karşı duydukları büyük bir sevincin sonucu olduğunu düşünür.

Baltacıoğlu, İngiliz okullarını yoğun bir şekilde inceler ve İngilizlerin belli bazı geleneklerine bağlı eğitim yaptıklarını görür. İngilizlerin öyle sağlam eğitim yöntem ve kuralları olmamasına rağmen iyi bir nesil yetiştirdiklerini gözlemler.

Pedagojiye önem vermeden iyi nesiller yetiştirebilmeleri, Baltacıoğlu'nun ilgisini çeker ve bu konuyu araştırmaya başlar. O ilk önce öğretmenleri incelemeye başlar ve öğretmenlerin çocuğu eğitmeden evvel onların istek ve kişiliklerine uygun ortamı hazırladıklarını keşfeder. Bu ortamda çocukların hiçbir müdahale olmadan çalıştıklarını fark eder. Bu durum onun ileride meydana getireceği eğitim ilkelerinden “çevre ilkesi”nin temelini oluşturur.

Baltacıoğlu, İngiltere'de en çok etkilendiği okul, Dr. Cecil Reddie’nin kurduğu "Aboltsholme" okulu olur. Doğa ortamında bulunan bu okulda öğrencilerin, işe yarayan ve ekonomik değeri olan ürünler yaptıklarını gözlemler. Dr. Reddie, Baltacıoğlu'nu bir körlerin, bir de sağır ve dilsizlerin eğitildiği koleje götürür. Baltacıoğlu, körlerin yaptıkları karşısında hayranlık duyar ve duymayan öğrencilerin eğitilerek konuşabildiklerini görünce şaşkınlık içerisinde kalır.

Gördüklerini örnek alarak Türkiye’ye döndüğünde engelli öğrenciler için okul açmayı arzu eden Baltacıoğlu, girişimlerde bulunur, fakat başvurduğu mercilerden olumsuz cevap alır. Ayrıca, İngiltere'de Badele adlı bir pedagog tarafından yönetilen "New School"u da ziyaret eder.

Baltacıoğlu’nun Talim ve Terbiyede İnkılâp, İçtimai Mektep ve Toplu Tedrîs isimli kitaplarında bahsettiği pedagojik değişikliklerde, Badele’nin “Eğitim” dergisine

yazdığı bir yazısında okulun görevinin yalnızca öğrenciyi hayata hazırlamak değil, hayatı ona yaşatmak olması bahsinden etkilendiği söylenebilir.

Baltacıoğlu, İngiltere’de de tiyatroları yakından takip eder, incelemelerde bulunur. İngiliz tiyatrosunda, dekora büyük bir özen gösterildiğini ve genel bir samimiyetin hâkim olduğunu görür. O, Fransız tiyatro oyuncuları ile İngiliz tiyatro oyuncularını karşılaştırdığında; Fransız aktörünün piyes kahramanı mantığı ile canlandırdığı, İngiliz aktörünün ise yüksek bir uyarlama gücü olduğu kanâatine varır.

İngiltere’den ayrıldıktan sonra Belçika’ya geçer. Bu ülkedeki okullar üzerinde de incelemeler yapar. Brüksel’de ünlü eğitimci Dr. Ovide Decroly ile tanışır. Decroly; biri şehir dışında zekâ geriliği olan öğrencilere, diğeri şehir merkezinde normal öğrencilere yönelik olan iki okulu yönetmektedir. Zekâ geriliği olan çocuklara yönelik olan okul bir köy ortamındadır, öğrenciler kendilerine verilen toprak parçalarını ekip biçer, ürün elde ederler.

Baltacıoğlu, Brüksel öğretmen okulunun elişi profesörü olan J.B. Tensy ile tanışır. Elişi ve resim konusunda pek çok çalışması ve eseri olan bu adamın özellikle elişi derslerinde öğrencilere işe yaramaz şeyler yerine, günlük hayatta kullanabilecekleri ürünler yaptırması Baltacıoğlu’nun dikkatini çeker. Tensy'in, yaptırdığı bu ürünler Baltacıoğlu’nu o kadar etkilemiştir ki; İçtimaî Mektep, Toplu Tedrîs, İş Pedagojisi, Umûmi Pedagoji, Resim ve Terbiye, Tarih ve Terbiye gibi eserlerinde ele aldığı beş eğitim prensibinden biri olan “çalışma ilkesi”ni ortaya çıkarmıştır.

Baltacıoğlu, Belçika'daki araştırmalarını bitirdikten sonra İsviçre'ye geçer. Bazı okulları gezer, ancak diğerlerinden çok da farklı bir durum görmez. Bu okullarda öğretmenlerin klasik ezberci bir yöntem ile ders anlattıklarını, öğrencilerin de ezberlemek için büyük çaba harcadıklarını gözlemler.

İsviçre’den sonra, Almanya'nın Berlin şehrinde uzun süre kalır. Berlin'de birçok okulu ziyaret eden Baltacıoğlu'nun dikkatini özellikle orman içerisine yapılmış olan “Wald Schule“ adında bir açık hava okulu çeker. Bu okulda uygulanan resim metodu Baltacıoğlu’nu oldukça etkiler.