• Sonuç bulunamadı

1.2. KentleĢme Kuramları

1.2.1. Avrupa‟da KentleĢme Kuramları

Esas itibariyle kent toplumu endüstrileĢmeyle birlikte ortaya çıkmıĢtır. Bu sebeple kent ve kent toplumuna iliĢkin kuramsal çalıĢmalar da ilk olarak Avrupa‟ da düĢünürler tarafından geliĢtirilmiĢtir. Bu düĢünürler kentlerin kuruluĢu ve geliĢimi üzerinde odaklanıp, olguları tek faktörle açıklamıĢlardır. Bazı sosyologlar ise çok faktörlü açıklamalar getirmiĢlerdir (Bal, 2011: 161).

Kentlerin kuruluĢu ve geliĢimini tek faktörle açıklayan düĢünürleri Ģöyle vurgulanmaktadırlar:

KeleĢ‟e göre Marx, sanayi, ticaret ve iĢ bölümünün varlığının kentleri kırsal alanlardan ayırdığını savunmaktadır. Marx, kentsel ve kırsal alanları karĢılaĢtırmakta, kırsal alanları yalnızlık ve dağınıklık ile tanımlarken kentsel alanları ise, üretim araçlarının gereksinmelerinin toplandığı yerler olarak tanımlamaktadır. Marx zenginliğin kaynağını emek ile bağdaĢtırmakta ve nüfus artsa da kentsel alanlarda iĢ imkânlarının olduğunu söylemektedir. Marx kenti kapitalizm ile iliĢkilendirir, kentin sınıf yapısını doğurduğunu ve kendine özgü bilinç yarattığını savunmaktadır ( Akt.

KeleĢ, 2004: 131-132).

Smith, kırsal alanla kentsel alan arasında zihniyet çeliĢkisinin bulunduğundan bahsetmektedir. Toprak sahiplerinin zevklerini tatmin etmek isterken, tüccarların ise çıkarlarını gözetmesinin zihniyet çeliĢkisi oluĢturduğunu söylemektedir. Smith, kentsel alanda Avrupa burjuvazisinin geliĢimi, iĢ bölümü ve ticaret toplumunun ortaya çıkması arasında iliĢkinin bulunduğunu söylemektedir (Akt. Bal, 2011: 161-162).

Emile Durkheim, kenti, „iĢ bölümü‟ ve „dayanıĢma‟ kavramıyla iliĢkili olarak ele alır. Toplumda iĢ bölümünün olması için belli bir nüfus yoğunluğu ve tinsel yoğunluğun olması gerektiğini savunur. KentleĢme olduğu zaman iĢ bölümü de artar. Kentte nüfusun yığılması iĢ bölümünü sağlarken, anormallikleri doğuracağını da ileri sürmektedir. Günümüzde kent ile toplum arasındaki farkın ortadan kalktığını ve toplumun artık büyük ölçekte kent olarak adlandırılmasının daha doğru olacağını savunmaktadır (Akt. KeleĢ, 2004: 132).

Pirenne, Ortaçağ batı kentlerinden bahsetmektedir. Pirenne bu kentleri, rahipler ve soyluların yanında toplumsal ve siyasal anlamda etkili olabilecek yeni bir sınıfın yaratılması açısından önemli bulmaktadır. Ortaçağ burjuvazisini tam anlamıyla kentsel bir sınıf olarak görmüĢ ve diğer hiçbir uygarlıkta böyle bir durumun gerçekleĢmediğini

savunmuĢtur. Ortaçağ kentleriyle kırsal bölgelerin toplumsal ve ekonomik örgütlenmesi arasında tam bir çeliĢkinin bulunduğunu da söylemektedir (Akt. KarakaĢ, 2001).

Pirenne 19. yy‟ a kadar kentlerin varlığından söz edilemeyeceğini, kent yerine kale ya da yönetim merkezi olarak kentlerin bulunduğunu savunmaktadır. Pirenne, Antik çağ ve ortaçağ kentlerini karĢılaĢtırma yoluna gitmiĢtir. Antikçağda, kırsal ekonomi ile kentsel ekonominin yan yana varlığını sürdürdüğünü, kent nüfusunun da büyük çoğunluğunun kent dıĢında toprak ekimiyle geçimlerini sürdürdüklerini söylemektedir. Ortaçağ kentlerinde ise, ticaret ve ekonominin daha fazla önem kazandığını kırsal kesim ile kent yaĢamı arasında keskin bir çizginin olduğunu savunmaktadır. Ancak ticaretin kentlerde geliĢmeye baĢlaması aynı zamanda kapitalizmin doğuĢunu da sağlamıĢtır. Ticaretle birlikte, tarımsal üretim de artmıĢ ve köylü pazarı için üretmeye baĢlamıĢtır. Köylü insanlar artık senyöre bağlı olmamaya baĢlamıĢlar ve özgürlüklerini ön plana alarak pazara açılan köylü haline gelmiĢlerdir.

Bu kısım insanlar kentlere akın ederek özgür iĢ gücünü oluĢturmuĢlardır. Meydana gelen bu değiĢmeler ise, din adamları ve soyluların durumunu sarsmıĢtır. Çünkü artık bu takım insanlar çiftçilerin emeği ile geçinemeyeceklerdi. Ticaretin gittikçe geniĢlemeye baĢlaması orta sınıfın geniĢlemesini de sağlamıĢ, paranın önemi daha fazla artmıĢtır. Bu gibi durumlar ise kapitalistlerin doğmasına neden olmuĢtur. Bazı kapitalistler sermayelerini toprağa bağlarken, bazıları ise tefecilikle uğraĢıyorlardır. Para ticareti sonucu bankerlik sistemi ortaya çıkmıĢ, para dolaĢımı ile fiyatlar yükselmiĢ ve kentler hayat pahalılığının yüksek olduğu yerler haline gelmiĢtir. Kentlerde orta sınıflar ekonominin yanı sıra siyasal yaĢama da katılım sağlamaya baĢlamıĢlardır. Bu sayede kentlerde bürokrasi de geliĢme imkânı bulmuĢtur. Din adamlarının toplumdaki etkililiği azalırken, orta sınıfın etkisi ve önemi de artmaya baĢlamıĢtır (Akt: Bal, 2011: 164-169).

Özetle kentin kuruluĢunu tek faktörle açıklayan kuramcıların üzerinde durdukları noktaların ortak olduğu görülmektedir. DüĢünürler birkaç nokta üzerine eğilip kenti açıklamaya çalıĢsalar da geldikleri noktanın ortak olduğu görülmektedir.

Marx kapitalizm üzerinde durup kenti açıklarken aynı Ģekilde Pirenne de ticaretin kapitalizmi doğurduğunu savunur. Durkheim iĢ bölümü üzerinde yoğunlukla dururken, Smith de benzer Ģekilde burjuvazinin geliĢimi, iĢ bölümü ve ticaret toplumunun ortaya çıkması arasında iliĢkinin bulunduğunu söylemektedir.

Tek faktörlü açıklamaların yetersiz bulunması üzerine, genel bir bakıĢ açısı ortaya konulması amacıyla çok faktörlü kuram geliĢtirilmiĢtir. Çok faktörlü kuramın düĢünürleri Georg Simmel ve Max Weber‟ dir.

Özyurt‟ un özetlediğine göre; Georg Simmel, „kentsel toplumun‟ çözümlemesini yapmıĢtır. Kentin modern insanın yaĢamında merkezi bir yere sahip olduğunu savunmaktadır. Ġnsanların kentlere yerleĢmesiyle birlikte kente uyum süreci de baĢlamıĢtır. Kentli insan dıĢarıdan sürekli uyaran almakta ve bu uyaranlar bireylerin kiĢilikleri ile çeliĢki oluĢturabilmektedir. Kentte yaĢayan insana olan talep sürekli olarak artmaktadır. Artan talebi karĢılamak ve kentte yaĢayan insana ayak uydurabilmek için insan belli bir yerden sonra duygularını bırakmakta ve aklıyla hareket etmeye baĢlamaktadır. Simmel „rasyonellik‟ kavramı üzerinde durmaktadır. Rasyonellik insanı kent baskısından koruma isteği sonucu meydana gelmiĢtir. Kentte zekâ kadar para ekonomisi de egemendir. Zekâ ve para ekonomisi birbirini tamamlar niteliktedir. Para, insanları nesnelleĢmektedir. Kentlerin büyümesi ve pazarın geniĢlemesiyle de modern insan hesapçı olmaya baĢlamıĢtır (Akt. Özyurt, 2007: 114). Simmel kentli insanın bir yabancı olduğunu söylemektedir. Çünkü kentli insan davranıĢlarını kendisi olarak gerçekleĢtirmemekte ve bölünmüĢ bir kiĢiliğe sahip olmaktadır (Akt. Koyuncu, 2011:

34). Simmel metropolün bireye özgürlük değeri de kazandırdığını savunmaktadır.

Küçük kasabalar insanları ön yargılar ve küçük iĢlerle sınırlandırırken, modern metropol ise insana özgürlük alanı sunmaktadır. Bireysellik ve bireysel bağımsızlık metropolde gerçekleĢmektedir. Kırsal yaĢam alıĢılagelmiĢ zihinsel imgeleri önerirken, metropol yoğun ekonomik değiĢ tokuĢ, daha çok zihinsel uyaran, kayıtsızlık ve bıkkınlık sunmaktadır (Akt. Bal, 2011: 172-173).

Simmel‟ in görüĢlerini özetleyecek olursak, kentsel toplumu açıklarken kırsal kesimle karĢılaĢtırma yoluna gitmiĢtir. Kentli insan ile kırsal alanda yaĢayan insan arasındaki farklılıkları ortaya koymuĢtur. Kentli insanda bireyselliğin ön planda olduğunu, akıl üstünlüğünü ve paranın esas belirleyici unsur olduğunu söylemektedir.

Kentlerde rasyonellik ön plandadır ve insanlar birbirleriyle yabancılaĢmaktadırlar.

Metropolde insanlar ön yargılarından ve küçük iĢlerden uzaklaĢtığı için insanların özgürlük alanları daha geniĢtir.

Çok faktörlü kuramın bir diğer temsilcisi, Max Weber‟ dir. Weber kenti tanımlarken nüfusu yeterli ölçüt olarak görmemektedir. Nüfustan ziyade daha önemli

olanın ekonomik ve siyasi örgütlenme olduğunu savunmaktadır. Weber‟ in üzerinde durduğu önemli nokta, kentin Pazar yeri özelliği göstermesidir. Kentin ekonomik olarak geliĢkin yapısı hem orada yaĢayanları hem de art bölgesindekileri beslemektedir.

Weber‟ in kent kuramına bakıldığında, kenti siyasal bir birim olarak görmektedir. Kent, üretim ve değiĢim koĢullarını da belirlemektedir. Kentin siyasal birim olduğunu gösteren simgeler ise, kentte kalenin var olması ve siyasi gücüdür. Weber ideal kent tipinin özelliklerini pazar yeri, kale, hukuk sitemi, insanların toplu yaĢaması ve özerkliğin varlığı ile açıklamaktadır (Akt. KeleĢ, 2004: 133). Weber‟ e göre Ģehir tam anlamıyla Batı‟ da ortaya çıkmıĢtır. Modern toplumun ortaya çıkıĢını „akılcılaĢma‟

kavramı ile açıklamaktadır. AkılcılaĢma ve büyüden arınma noktasında Ģehirler geliĢmiĢtir. Weber tüketici, üretici ve ticaret Ģehirleri gibi farklı Ģehir türlerinin olduğundan bahsetmektedir. Weber Antik Ģehirler üzerinde de durmaktadır. Weber bu Ģehirlerin tarım Ģehirleri olduklarını söyler. Bu Ģehirler toprak sahibi soyluların ikamet ettikleri merkezlerdir. Weber tarım Ģehirlerini tüketici Ģehirlerin bir türü olarak açıklarken, tüketici Ģehirleri ise saraya ya da tüketicilere bağlı Ģehirler olarak tanımlamaktadır. Weber, saray memurlarının Ģehrine Pekin Ģehrini örnek verirken, toprak rantı tüketicilerin Ģehrine ise, Moskova‟ yı örnek vermektedir. Nüfusun çoğalması, Ģehrin geliĢmesi Ģehirdeki üretime bağlı olduğu Ģehirler üretim Ģehirleridir.

Örnek olarak ise, Bochum ve Antik Asyatik zanaatkarlar Ģehirlerini göstermektedir.

Yabancı ve yerel malları piyasalarda satan tüccarların ticaretine bağlı olan ticaret Ģehirlerinin bulunduğunu da söylemektedir. Bunlara, Ġtalyan Ģehirleri, Ortaçağ Akdeniz Ģehirleri örnek olarak verilebilir. Weber Ģehirleri coğrafi konumlarına göre, kıyı Ģehirleri ve ticaret Ģehirleri olarak da sınıflandırmaktadır. Antikite‟ nin Polis‟ i ve Ortaçağ‟ ın Akdeniz Ģehirleri kıyı Ģehirlerine örnektir. Kıyı Ģerhleri ticaret Ģehirleriyken, kara Ģehirleri ise, tarım veya tüketim Ģehirleridir. Çin‟ den Mısır‟ a tüm doğu Ģehirleri kara Ģehridir. Weber‟ e göre kıyı Ģehri geliĢmeye açık olan Ģehirken, kara Ģehri ise kapanmıĢlık örneği gösterir (Akt. Sunar, 2011: 428). Weber‟ e göre kent, özel siyasi ve idari düzenlemelere sahiptir. Weber geçmiĢteki birçok kentin bir kale içerisinde var olduğunu ve askeri garnizon olarak var olduğunu belirtmektedir. Kalenin varlığının sadece kente ait bir özellik olmadığını savaĢ dönemlerinde köylerin de kale gibi çevrildiğini belirtmektedir. Hatta belli yerleĢim yerlerinde silahsız insanların ve hayvanların sığınacağı kalelerin de inĢa edildiğini belirtmiĢtir. Kale ve pazarın birleĢimi

olarak kentte ise Weber kalelerle çevrilmiĢ kentin siyasi forma geçiĢ sürecini de açıklamaktadır. Ona göre böyle bir Ģehrin var olabilmesi için; kaleye, kral ve soylu ya da Ģövalyeye sahip olunması gerekmektedir. Kalenin çevresinde yaĢayan kiĢilerden birkaçının özel görevleri bulunmaktadır. Kale ile iliĢkili bulunan pazar, kral ya da aristokrat tarafından korunmaktadır. Bu durum ise, pazara verilen önemi göstermektedir. Kalenin varlığı Ģehir için çok önemlidir. Kale ortaya çıktığında zanaatkârlar hemen oraya yerleĢmektedirler. YerleĢmelerindeki amaç ise malikânenin ve savaĢçıların ihtiyaçlarını karĢılama isteğidir (Akt. Bal, 2011: 178-179).