• Sonuç bulunamadı

3. TURİZMİN EKONOMİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

3.3. Avrupa Birliği Ekonomisi ve Turizm

3.3.1. Avrupa Birliği Kuruluş Evresi

Avrupa Birliği’nde bir birlik meydana getirme fikri, aslında bu kıtada devletlerin ortaya çıkmasıyla aynı zamana denk geldiği bilinmektedir. Kıta Avrupa’sındaki bulunan ülkeler kendi aralarında savaş sonrası barış antlaşmaları imzalamışlar ve bu barış antlaşmalarında, Avrupa’da bir “birlik” veya “ federasyon” kurulmasına dair bir fikir beyan etmişlerdir. Bununla birlikte, Avrupa’nın ise birlik kurma yolundaki çalışmaları ancak, 18. yüzyılın sonuna doğru endüstri devriminin başlaması ve bu sayede sanayi üretiminin artması sonucu pazar arayışlarıyla birlikte ivme kazanmıştır. Avrupa devletlerinin, 1870–1914 yılları arasında kendi içlerine çekilmeleri sonucunda, Avrupa’da bir birlik yaratma fikrinin ciddi olarak ancak II. Dünya Savaşı sırasında ortaya çıktığı tespit edilmiştir (Karluk, 2003: 1-2). Avrupa’da bir birlik kurulması fikri, elbette ki geçmiş yüzyıllarda birçok düşünür, sanatkar ve devlet adamı tarafından benimsenmiş ve geliştirme çalışılmış ancak, ciddiyetle bu fikre yaklaşılması zaman almıştır (Roy, 2002: 2).

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa ülkeleri bir çok insanını kaybetmesi, ekonomisinin tamamıyla çökmesi ve yeni bir bölünmüşlük meydana çıkmasının ardından bazı alanlarda entegre olma yoluna gitmeye karar vermiştir. Bu ülkeler, ilk başta ekonomik, sonra politik ve savunma alanında işbirliği yapma ihtiyacı hissetmiş

olup, bu amaç doğrultusunda ilk başta Fransa’nın çağrısı ile kömür ve çeliğin üretimi ile kullanımının uluslar üstü bir organın yetkisi ile yönetilmesi yönünde karar alınmıştır. 1951 Paris sözleşmesi imzalanmış ve bu sözleşme ile Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg arasında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT/European Coal and Steel Community) adı altında bir birlik kurulmuştur. Söz konusu birliğin bugünkü AB’nin temeli olduğu bilinmektedir. 1957 yılında, aynı altı ülke arasında Roma Antlaşması imzalanmış ve AET kurulmuştur. AET’ye hukuken ve fiilen uluslararası bir kuruluş olma niteliğini veren antlaşma 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe konulmuştur (Somuncuoğlu, 2002: 19-20).

İşgücü ile mal ve hizmetlerin serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk oluşturma düşüncesi sonucunda, AET kurulmuştur. Bu düşüncenin temelini, kömür ve çelik ile birlikte, diğer sektörlerde de ekonomik bir birlik kurulması oluşturmaktaydı. AET'nin amacı, malların, işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaştığı bir ortak pazarın kurulması ve son olarak siyasi bütünlüğe gidilmesi olarak açıklanmaktadır (Sanal 12).

Roma Anlaşması’nda AET’nin ekonomik hedefleri detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Ancak, açıkça belirtilmemesine rağmen, ekonomi dışındaki amaçların yani uzun vadede gerçekleştirilmesi düşünülen siyasal bütünleşme fikri, kuruluşundan itibaren AET’nin hedef noktası olmuştur ve AET’nin de gelişmesinde katkı sağlamıştır (Çayhan, 2002:44). Ayrıca, Roma’da, Roma Antlaşmayla aynı tarihte imzalanan ve yürürlüğe giren, bir başka kurucu antlaşma ile AAET (Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu/European Atomic Energy Community) kurulduğu bilinmektedir.

AKÇT, AAET ve AET, Birleşme Antlaşması olarak da bilinen Füzyon Antlaşması ile tek Konsey ve Komisyon kurularak Avrupa Toplulukları adını aldığı açıklanmıştır. 1973’de Danimarka, İrlanda ve İngiltere, 1981’de Yunanistan ve 1986’da, İspanya ve Portekiz üye devlet Avrupa Topluluğu’na katılmıştır (DPT, 2002: 42-82).

Roma Antlaşması’nda birtakım önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler, 1 Temmuz 1987 tarihinde imzalanan Tek Avrupa Senedi, ile

gerçekleşmiştir. Tek Avrupa Senedi, üye ülkeler arasında, ortak bir dış ve güvenlik politikası oluşturulması ve faaliyete geçirilmesinde öncü olarak bilinmektedir. Ortak Pazar konusu tekrar ele alınarak yenilenmiştir.

Bütün bu çalışmalar sonucunda, 7 Şubat 1992’de imzalanıp, 1 Kasım 1993’te yürürlüğe giren ve resmi adı Avrupa Antlaşması olan Maastricht Antlaşması ile önemli siyasi hedefler belirlenmiştir. Bu hedefler, ortak güvenlik ve dış politika ile adalet ve içişleri temeli üzerine oturtulmuştur. Bu kapsamda ekonomik ve parasal birliktelik, çevre, tüketici hakları, sağlık, haberleşme gibi hemen hemen bütün alanlar yer almaktadır (Somuncuoğlu, 2002:19-20). 1993’den itibaren Maastricht Antlaşması ile topluluk Avrupa Birliği adı altında ekonomik, politik ve kültürel bir birleşmeyi başlatmıştır (Roy, 2002: 2). 1995 yılında ise Avusturya, Finlandiya ve İsveç Avrupa Birliği’ne katılan diğer üye ülkeler arasında yerini aldı.

Milletler üstü yapı olarak bilinen Avrupa Birliği kuruluşunun genişlemesinde ve büyümesinde en büyük pay sahibi olan ve Avrupa tarihinin dönüm noktası olarak bilinen olay, 10 yeni üyenin, Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya, 1 Mayıs 2004, tarihinde bu birliğe katılması olarak açıklanmaktadır. Bu 10 yeni üyenin katılımından önce, Avrupa Birliği 15 üyeye sahipti. Böylece, 10 üye ülke ile birlikte AB üye ülke sayısı 25’e yükselmiştir (Coles and Hall, 2005: 51). Söz konusu tarihi sürecin tamamlanması 1 Ocak 2007 tarihinde, Romanya ve Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne katılmasıyla gerçekleşmiştir. Bu katılımla birlikte, 27 ülke ile AB bugünkü şeklini almıştır.

Avrupa Birliği’ndeki bütünleşme, belli bir coğrafyada birbirleri ile sınır komşusu olan, benzer ve farklı sosyo-ekonomik statüye sahip devletlerin, aralarındaki tarihsel, doğal, ekonomik vb. karşılıklı bağımlılıklardan doğan ortak değer ve beklentilerden fayda sağlayarak, ortak bir gelecek çizmek amacıyla uygulamaya geçirdikleri birleşme süreci olarak yorumlanmaktadır. Bu süreç, çeşitli evrelerde devletlerin işbirliği şartlarını düzenleyen bir kurallar bütünü olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu evreler ise birbirlerine öncül olabilecek şekilde süreç içerisinde yer almaktadır (Dedeoğlu, 2003: 1).

Batı Avrupa’da ilk ekonomik entegrasyon olarak bilinen Benelüks, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg tarafından kurulmuştur. Batı Avrupa’da 20. yüzyılda gerçekleştirilen ilk ekonomik entegrasyon olması nedeniyle önemi oldukça fazladır. Zaten, dünya üzerinde ortaya çıkarılan ekonomik birleşmelerin kaynağını Avrupa Kıtası’nın meydana getirdiği ve bu birleşmelerin de dünya ekonomi tarihinde önemli başarılara imza attığı açıklanmıştır (Karluk, 2003: 5-6).

AB, kurulduğu zamandan itibaren hep büyük bir birlik, sadece Belçika, Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda, olmadığı elde edilen bilgiler arasındadır. Ancak, AB’nin 1951 yılındaki ilk başlangıcından bu zamana kadar olan süre zarfında, Avrupa entegrasyonu sürekli genişlemeye ve büyümeye devam etmektedir. AB’nin, üye olmak isteyen aday ülkelerin giderek artması sonucu genişlemeye ve büyümeye devam edeceği tahmin edilmektedir. Bu ülkeler, üye ve potansiyel üye ülkeler olarak iki ayrı grupta incelenebilir. Potansiyel üye ülkeler, henüz AB’ye giriş için gerekli koşulları henüz tam olarak sağlamamış olan ülkeler olarak bilinirken, üye ülkeler, gerekli yükümlülüklerini yerine getirerek AB katılma süreçlerini tamamlamış olan ülkelerdir (Sanal 13).