• Sonuç bulunamadı

II. KÜLTLER VE HALK HEKĠMLĠĞĠ

II.2. AteĢ Kültü

Bütün ilkel toplumlarda olduğu gibi zor tabiat ve iklim Ģartlarıyla mücadele eden eski Türklerde ateĢ kutsanmıĢ ve saygı duyulan bir güç olarak telakki edilmiĢtir. Tanrı ya da Tanrı‟nın aracıları tarafından Türklere bahĢedildiği düĢünülen ateĢ, baĢta kötü ruhlardan arınma olmak üzere halk hekimliğinde de kullanılmıĢtır.

Türk kozmolojisinde ocak ve ateĢ kültü birlikte değerlendirilmiĢtir (Er 1998: 83-91). Eski Türklerde yeni kurulan ailenin ocağında ilk ateĢ güveyin baba evinden getirilen korla yakılırdı. Bu uygulama geliĢen teknolojiyle unutulmuĢ olmakla birlikte Türkler aile kavramına karĢılık olarak ocak sözünü kullanırlar. Türk mitolojisinde ocağın önemini belirten Ögel, “…ocak, ailenin temel sembolüdür…” demektedir (Ögel 2006/II: 495). “ocağın batsın”, “ocağı tütmek” , “ocağına incir ağacı dikmek” gibi deyimler ocağın hâlâ aile kavramının yerine kullanıldığını göstermektedir.

31

Altay ve Yakut Türk boylarında ocak ve ateĢ üzerine pek çok efsane ve inanıĢ bulunmaktadır. Kamlık‟ta ateĢin her Ģeyi temizlediğine ve kötü ruhları kovduğuna inanılmaktadır. Bu inançlar Türkler Müslüman olduktan sonra da devam etmiĢtir (Ġnan 1976: 41). Ġnan, ocak kültü hakkında “...Ateş ruhuna hitaben okunan şaman ilahilerinden anlaşıldığına göre aile ocağı kültü ile ateş kültü birbirinden ayırt edilemez. Aynı zamanda ocak kültü atalar kültüyle bağlıdır; şaman dualarında „atamızın yaktığı ocak denir...”Ģeklinde bilgi vermektedir. (Ġnan 1976: 43-44).

Bu arada ocak sözcüğünün anlamları “ateĢ yakmaya yarayan, piĢirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer; Ģömine; ısı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, piĢiren, kaynatan, eriten araç veya alet; kahvelerde, kuruluĢlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer; yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer; bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmıĢ, çevresinden biraz yükseltilmiĢ toprak parçası; aynı amaç ve düĢünceyi paylaĢanların kurdukları kuruluĢ veya toplandıkları, görev yaptıkları yer; yılın birinci ayı, kânunusani; yeniçeri teĢkilatını oluĢturan odalardan her biri; ev, aile, soy; halk hekimliğinde bir önceki kuĢaktan el verme suretiyle aktarılan bilgileri kullanarak belirli bir Ģikâyeti veya hastalığı iyileĢtirdiğine inanılan aile” anlamlarına gelir (Türkçe Sözlük 2005: 1488).

Tanrı Ülgen'in kızları tarafından ateĢin insanlara armağan edildiğini anlatan bir Altay miti Ģöyledir. "Tanrı insanı yaratınca şöyle düşünmüş: Ben bu insanları yarattım ama çıplak yarattım. Hava da bu günlerde çok soğuk. İnsanoğlu kendini soğuğa karşı nasıl koruyacak ve nasıl yaşayacak. En iyisi bunlar için bir de ateş vermeli ki, ısınıp yaşasınlar. Tanrı Ülgen'in üç kızı varmış. Bunlar da ateşi bulmak için çalışıyorlarmış. Bir gün Tanrı dışarı çıkmış. Tanrı'nın sakalı da çok uzunmuş. Yürürken sakalına basıp sendeleyivermiş. Kızlar bunu görünce gülmeye ve Tanrı ile alay etmeye başlamışlar. Bunun üzerine Tanrı çok kızmış ve kızların yüzüne bile bakmayarak bırakıp gitmiş. Tanrı'nın kızdığını gören kızlar üzülmüşler. Ama Tanrı ne yapıyor ve bizim için neler söylüyor diye kapının deliğini dinlemeyi de ihmal etmemişler. Bu sırada Tanrı kızmış kendi kendine söyleniyormuş: Tanrı Ülgen'in üç kızı benimle alay etti ama ben onlardan çok daha akıllıyım. Onlarda akıl mı var? Ateşi bulmak için sert bir taşla sert bir demir bulmalılar ki birbirine vursunlar da ateş çıkarsınlar. Bunları bulmak için de onlarda akıl yok. Kızlar bunu duyunca

32

koşmuşlar. Sert bir taşla demir bulmuşlar ve birbirine vurarak ateşi icat etmişler." (Ögel 2006/II: 55).

Türk düĢüncesinde ateĢ unsurunun yönü güney (eski Türkçe kün ortası: güneĢin zirvede göründüğü yön): saati öğle; mevsimi yaz, rengi kızıl; semavî cisimleri kızıl-sagızgan (kızıl saksağan) denen yıldız topluluğu ve Oot yultuz denen Merih ile yaz gökyüzünde zirvede görülen köklü yıldızının kalbi Sin yıldızıdır (Esin 2001: 25).

Türkler, eski zamanlarda ateĢin büyülü, arındırıcı ve tedavi edici bir güce sahip olduğuna inanırlardı. “Doğu Rusya Tatarları ve Çuvaşlar insanlar ve hayvanlar arasında görülen bazı bulaşıcı hastalıklar sırasında ve hatta sıcak yaz aylarında, odun ateşinin ruhları temizleyici etkisi olduğuna inanırlar. İnsanlar, önceden tespit edilen bir günde evlerindeki tüm ateşi söndürerek köyün dışında büyük bir ateş yakarlar. Bu ateşin üzerinden atlayan insanlar hayvanlarını da ge- çirirler ve temizlendiklerine inanarak birer parça ateşle evlerine dönerler.” (Kırcı 1998: 400).

Kırgız Türkleri cinler (kötü iyeler) tarafından çarpıldıklarına inandıkları kiĢileri ateĢten atlatırken, uçuk hastalığına yakalananları ise ateĢte iyice kızdırılmıĢ demir parçasını hastaya yaklaĢtırıp hastayı korkutarak tedavi etmektedirler. Anadolu‟da ise demirin yerini ağaç almıĢtır. Bu uygulamanın kökeninde ateĢ kültü ve kamlık inancı olduğu açıktır. Kamlığa göre her hastalığın bir “iye”si vardır ve bu kötü ruhlar ateĢ ile kovulmaktadır. AteĢ, hem insan, hem de hayvanların sağaltılmasında baĢvurulan tedavi yöntemlerinden biridir (Köse 2004: 538).

Bizans tarihi kaynaklarına göre Ġmparator Jüstinyen'in elçileri Türk hakanının sarayına geldiklerinde, Hakan onları iki ateĢ arasından geçirdikten sonra huzuruna kabul etmiĢtir (Kırcı 1998: 400). Bu ritüelin amacı kötü ruhların elçilerle birlikte Kağan'ın bulunduğu yere girmesini engelleyerek onları kovmaktır.

Dobruca‟da yaĢayan Türkler arasında "Ģamatlamak" veya "sam atlamak" geleneği vardır. Köy meydanında saman ateĢi yakan köy halkı, bu ateĢin etrafında toplanıp saf tutarlar. Bir erkek bir kız sırayla bu ateĢin üzerinden atlar. Yalnızca ilkbaharda yapılan bu törende ateĢ üzerinden atlayanlar "avurluğum yavura,

33

cengilliğim özüme" derler. Bu, hafifliğim kendime, hastalıklarım düĢmana anlamına gelir (Ekrem 1976: 109-117).

AteĢle ilgili bütün bu uygulamalar ve yapılan saçılar korkulan ateĢ iyesinin gönlünün hoĢ edilmesi düĢüncesinin bir ürünüdür. Kamlar baĢta olmak üzere ateĢin sağaltma gücü değiĢik kiĢiler tarafından kullanılmıĢtır. Günümüzde dahi bazı hastalıkları tedavi edenlere ocak veya ocaklı denilmektedir. Anadolu‟da ve Türk dünyasında ocaklık geleneği sürmektedir.

Benzer Belgeler