• Sonuç bulunamadı

2.2. YAKIN DÖNEM ( POST-MODERN DARBE VE SONRASI )

2.2.3. Ermeni Soykırımı Yalanlarının Dünyaya Kabul Ettirilmesinde

2.2.3.1. Asala Pkk Kardeşliği

1915 yılında, 1. Dünya savaşı sırasında Türkleri arkadan vuran Ermeniler Tehcir Kanunu ile zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Ermeniler tehcir sırasında bir buçuk milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü iddia etmişler ve bu günden sonra her yıl sözde Ermeni soykırımı adı altında Türkiye aleyhinde faaliyetlerde bulunmuşlardır. Büyük ermenistanı kurma hayalindeki Ermeniler, bu bahaneyle Türkiye'den tazminat, soykırımı kabul ve toprak talep etmişlerdir. Bu amaçla, 1937-1986 yılları arasında organize terör faaliyetleri ile yurtdışındaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile yurtiçindeki kuruluşlarımıza saldırıda bulunmuşlar ve isteklerinin yerine getirilmesini istemişlerdir. Son yıllarda terör faaliyetleriyle isteklerini gerçekleştiremeyeceklerini anlayan Ermeniler, 1986'dan sonra siyasi platformda Türkiye'ye baskı uygulamayı ve Kürdistan hayaliyle ülkemizi bölmeyi amaç edinen PKK terör örgütüne her türlü desteği vererek, ülkemizin parçalanmasına yardımcı olup bu yolla toprak talebini gerçekleştirmeyi hedeflemiştir. Ermenistan'ın, özellikle

ülkemiz sınırına yakın yerleşim yerlerinde PKK terör örgütüne lojistik ve militan desteği sağladığı, kendi sınırları içinde de kamp yerleri kurdurduğu, PKK terör örgütünün içerisinde üst seviyede Ermeni asıllı subayların bulunduğu tespit edilmiştir (http://www.ermenisorunu.gen.tr, 08.07.2010).

Gurgen (Karekin) Yanıkan adlı bir yaşlı Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin Santa Barbara kentinde, Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan ''Bireysel Ermeni terörü''nü 1975'den itibaren ''Örgütlü Ermeni terörü'' izlemiş ve yurtdışındaki görevlilerimiz, elçiliklerimiz ve kuruluşlarımıza yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır. 21 ülkenin 38 kentinde, değişik türde 110 saldırı olayı yaşandı. 110 saldırıdan 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklindedir. Bu saldırılarda 42 diplomat Türk vatandaşı ile 4 yabancı hayatını kaybetmiş, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu şahıs yaralanmıştır http://www.ortadogugazetesi.net, 08.07.2010).

21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl hafta olarak ilan eden pkk ile ermeniler, 24 Nisan tarihini sözde ermenilerin katledilme günü olarak birlikte andılar. 8 Nisan 1980'de Lübnan'ın Sidon kentinde ortak bir basın toplantısı düzenleyen pkk ve asala, bu çakışlarının tepkiyle karşılanması üzerine ilişkilerini illegal alanda gizli olarak yürütme kararı aldılar. Bu toplantının ardından 09 Kasım 1980'de Türkiye'nin Strazburg Başkonsolosluğuna, 19 Kasım 1980'de ise Thy'nin Roma bürosuna yönelik saldırılar pkk ve asala terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. 04 Haziran 1993'te Batı Beyrut'taki pkk merkezinde, hınçak partisi, asala ve pkk'nın katıldığı bir toplantı gerçekleştirilmiştir.1984'ten sonra Türkiye'ye yönelik terör hareketlerini pkk'ya bırakan ermeni komiteleri, sözde iddialarını ermeni diasporası aracılığıyla sürdürmeye devam etmişlerdir (http://www.ermenisorunu.gen.tr, 12.08.2010).

Günümüzde ise pkk ve asalanın, bu ikili ilişki ve provokasyonları işbirliği içinde yürüttüğünü pkk terör örgütü içindeki ermeni asıllı şahıslardan anlayabiliriz. Bu konuda Bakan Cemil Çiçek tarafından yapılan değerlendirmede “pkk'nın ermeni asala terör örgütü ile işbirliği yapmıştır, geçmişte de pkk'lıların bir kısmı sünnetsiz

idi, yani Ermeniydi. Halen de bu örgütün üyelerinin bir kısmı bizim vatandaşımız değil, dışarıdan bunlara destek verenler" olduğunu belirtmiştir (http://www.haberturk.com, 25.08.2010).

Emekli diplomat Gökberk Ergenekon kendisi ile yapılan röportajda “ Ermeni terörü ile pkk terörünü yan yana görmemizi gerektiren somut veriler var mıdır?” sorusuna şöyle cevap vermiştir; “Tabii ki var. Yetmiş üçte başlamıştır aslında bu terör işleri münferit olarak. Daha sonra da belli bir müddet devam etmiştir. Hangi tarihe kadar? Seksen dörtte ilk pkk eylemleri başlayıncaya kadar. Bıçakla kesilmiş gibi kesilmiştir. Devlet bunları bilir. Arkasındaki devletler de aynıdır, lojistik de aynıdır. Yani her şeyi aynıdır bunların” (Vatandaş,2005:201).

Türkiye üzerindeki iç ve dış psikolojik harekatın tanımını, gelişimini ve önemini kavrayabilmek adına, yakın geçmişte katledilen ve ölümü ile dahi psikolojik harekata konu olarak kullanılan, belki de Türkiye’de yaşayan en değerli ermeni insanlardan birisi olan gazeteci Hrant Dink ile Aydoğan Vatandaş tarafından yapılan röportajdan bazı kesitlere yer vermek, hem konunun daha iyi anlaşılabilmesini hem de asala–pkk işbirliğinin teyidini sağlamak açısından faydalı olacaktır.

“Ermeni asıllı bir Türkiye aydını, bir Türkiye entelektüeli olarak, Ermeni kelimesinin zaman zaman terör, zaman zaman sorun ve zaman zaman da tehcir kelimeleriyle birlikte anılmasından nasıl etkileniyorsunuz? Bu sizin gündelik hayatınızı nasıl etkiliyor, geçmişte nasıl etkiledi?

Doğrusu çocukluğumda nasıl etkilendiğimi çok hatırlamıyorum. Yani esas olarak bizim kuşak, Türkiye’de yaşayan şu dönemin Ermeni kuşağı, çok birbirini takip eden ve çetrefilli süreçlerden geçti. Nedir bunlar? 1970’li yıllardan başlayalım isterseniz. Önce bu Kıbrıs meselesi vardı biliyorsunuz. Kıbrıs’tan hemen sonra başlayan bir ASALA terörü vardı yurt dışında. Her gün bir yerde bir Türk diplomatı öldürülüyor ve siz Türkiye’de Ermeni olarak yaşıyorsunuz. Sonuçta ben de o zaman gençtim ve bayağı etkilendiğimi hatırlıyorum. Ama bu nasıl bir etkilenme derseniz, içinde bir miktar üzüntü var, sıkıntı var, yani bir miktar isyan var, niçin böyle şeyler oluyor diye. Yani niye biz bu konumlara düştük, niye Ermeni halkı bu konumlara

düştü diye. Bu tür şeyler vardı. O süreçte mesela, ASALA sürecinde bize içinde yaşadığınız toplumdan böyle ek bir baskı diyebileceğim ve bizi hakikaten rahatsız edecek bir şeyler de olmadı. Ama bizim psikolojik rahatsızlığımız, bunun için önemliydi. ASALA’nın hemen arkasından biliyorsunuz, 12 Eylül dönemi oldu. 12 Eylül’den sonra Kürt sorunu başladı. Kürt sorunuyla birlikte Ermeni kelimesi çok kullanılmaya başlandı. Siz anımsayacaksınız aslında bir ara Kürt sorunu yoktu, aslında bir Ermeni sorunuydu bu. Dağlarda sünnetsiz gerillalar yakalanıyordu ve bunlar elbette Ermenilerdi. Ermeniler, dolayısıyla Kürt kılığında gelmişlerdi ve tekrar Türklere karşı tarihi düşmanlıklarını yerine getiriyorlardı (Vatandaş,2005:105- 106).

Bu cümleleri sarf eden ermeni gazeteci Hrant Dink’in bir suikaste kurban edilmesi ile muhtemelen BEP’in yani “Büyük Ermenistan Projesi”nin hayata geçirip, Türkiye’deki petrol yataklarının üzerine “uydu bir Ermeni devleti” kurmanın amaçlandığı da söylenebilir. Bu amaçla da Hrant Dink’in cenaze töreni üzerinden, Ermeni vatandaşlarımız ile Türk halkını karşı karşıya getirmeye çalıştılar ama yine başarılı olamadılar. Gözden kaçırdıkları bir husus vardı! O da, PKK saldırılarının en yoğun olduğu dönemde dahi, Türk Milleti tarafından tek bir Kürt vatandaşımızın burnunun kanatılmamış, rencide edilmemiş olduğu hakikatidir. Keza Asala terör örgütünün saldırılarının en yoğun olduğu dönemde de Ermenilere karşı, bu topraklarda herhangi bir düşmanca tavır gösterilmemiştir. Zira bizler ve onlar Osmanlı parçalanana kadar hep kardeş gibi büyük bir sevgiyle birlikte yaşamıştık (Avcı,2007:293).

Asala – pkk kardeşliği, aslında fark edilebilen işaretlerle karşımızda durmakta iken, perdenin arkasını görmemizi engelleyen bir güç tarafından bu meseleyi sadece kürt sorunu bağlamında değerlendirmek için yönlendirildiğimiz gayet açıktır. Dış güçler tarafından desteklenen terörün etkisizleştirilebilmesi için sadece silahlı mücadele yeterli değildir. Terörün psikolojik boyutu tüm yönleri ile ele alınarak gerçeklerin ortaya çıkması için çaba gösterilmelidir. Uluslararası terör olgusunun yerleşmeye başladığı bugünlerde, senin teröristin iyi benimki kötü şeklinde bir ayrım

yapmak sureti ile terörün desteklenmesi, örgütlerin yürütmüş olduğu psikolojik harekâtın başarısını ortaya koymaktadır.

Marksist-Leninist ideolojiye sahip pkk terör örgütünün Đslam dinini ve onun ibadet şekillerini aşağılayıcı bir düşünceye sahip olduğu ve bu konuda görüntüler olduğu bilinmesine rağmen ( http://www.youtube.com, 02.09.2010), sempatizan ve destekçileri büyük ölçüde Müslüman pkk’ya karşı bu argümanlar kullanılarak desteklerinin yanlışlığı ortaya konulmaya çalışılmalıdır. Sünnetsiz pkklıların hangi ırka mensup olduğu araştırılarak elde edilen sonuçlar- ki bunların ermeni olduğu gerçeğine ulaşılacaktır- tüm dünya ile paylaşılmalıdır.

Fakat, söylemek yerine söylenmeyi alışkanlık haline getiren bir toplum olarak en büyük eksikliğimiz kendimizi ifade etmekten aciz olmamızdır. Bu durum, eylemler yapmak sureti ile insanlar üzerinde korku yaratmak ve haklılıklarını ispatlamak için cinayet işlemek amacında olan terör örgütlerinin istemiş olduğu bilgi dezenformasyonu alanının oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Terörle mücadelede devlet, teröristle aynı mantıkla hareket etmekten uzak durmalıdır. Toplum tabanındaki desteği kırmak için mücadele etmelidir. Global anlamda ise haklılığını kendini ifade etmekten çekinmeyerek dış güçler olarak tanımladığımız ülkelerin teröre verdiği desteği ortaya koyan somut delilleri uluslararası kamuoyu ile paylaşmaktan kaçınmamalıdır.

2.2.4. Bitmeyen Savaşlar Bölgesi Ortadoğu’da Yürütülen Psikolojik

Benzer Belgeler