• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM

2.1.3. Arzunun Yasal Temeli: Kökensel Eksiklik ve İyi İlişkisi

119

doyurulmasına ilişkin yanıltıcı olan bir sürekliliğin, devamlılığın ve bu anlamda da bir tür mutlak durumun görünümü haline gelir:

“(…) ben, bir nesne a olur, kişinin varlığının kökensel ve hakiki özü ne içerendir ne de içerilen, ne içtir ne de dış. O hem iç hem de dıştır: bir dışiçsel (extimate) nesnedir.

Nesne a kişi için değerli olana göndermede bulunur çünkü ilkin anneye bağlı olan kayıplarla ilgili özümsenen artık/artakalan ayrıntılardan oluşur. Arzuya neden olan -ve ikamesel olarak arzuyu uyandıran- bu ‘nesneler’ arzuya hiçleşen kaybın arzusu olarak yol açarlar. Bu durumda arzu nesnelerin kendi içinde ve kendinden arzusu olmaktan çok yaşamı garanti edip temellendiren bir sürekliliğin, tekliğin, birliğin ve sabitliğin arzusudur.” (Ragland, 1995:43)

Kreon bu bağlamda arzuyla yasanın eşleştiği, yasanın gerçekleştirmeye söz verdiği “iyi” ile engellemeyi istediği “kötüyü”, düşünüldüğü gibi başaramadığı ve hatta bunların birbiriyle yer değiştirerek farklı yönlere gitmesine yol açtığı mutlak varoluş ve tatmin yanılgısının somutlaştığı trajik bir boyutu temsil eder.

Bu nedenle Kreon’un kişiliği ve onun nesne a olarak Antigone’yle ilişkisi ve bu bağlamda da yasanın arzu, iyi ve kötü ile ilişkisi arzunun yasal temeli olan bu kökensel eksiklikte ikameye dayalı bir tekrarlar dizisi olarak görünür ve Kreon’un kişiliğinde erotik yanılsamanın kaçınılmaz trajik doğasını açar.

120

alanda özneleşmeye denk düşer: “Arzunun yapısı anlamlayan düzenin, dilin ve ondaki yerleşik ayrımlaşmanın yapısıdır.” (Zupancic,2006:175) Lacan’ın ayrımsızlığın alanı olarak gördüğü ve Şey-gerçek diye adlandırdığı kopuşun alanı ve bu alanla iç içe geçen imgesel ve simgesel alanlar öznede özneler-arası ilişkiler ve öznelerle yasa arasındaki ilişkiler dolayımında yanılsamanın otomatizmini başlatırlar. Özne trajik bağlamda Kreon’un kişiliğinde ve eylediğini sandığı ama arzunun hiçten gelen yönlendirmesiyle edilgen bir biçimde eyler göründüğü eylemleri aracılığıyla eyleminin odağında olan öteki özne ile karşılaşır. Kendini simgesel olarak ikame eden ayrımsızlık ya da hiçlik, küçük nesne a’ lar olarak tetiklenen doyum araçlarıyla özneler-arası ilişkilerde bir tür otomatizmi harekete geçirir. Bu otomatizm ağı içinde dilsel varlıklar olarak özneler karşılıklı doyum sağladıklarını düşündükleri ya da sandıkları bir tarzı olumlarlar. Büyük Öteki olan dilsel yapının içinde ötekine ilişkin talepler olarak varlık kazanan arzu, Gerçek-Şey düzeyinden kopmuş olmanın bir sonucu olarak bütünlüğü içinde doyurulabilecek bir biçimde değil de ancak her bir talebin başka başka taleplerin yerine geçerek varlığını sürdürmeye çalıştığı bir zincirleme örgü içinde devinerek yanılsamayı mutlak ve geçerli kılar. Kreon’la Antigone’nin ilişkileri bağlamında arzu, karşılığını dilde Antigone’nin kardeşini uygun bir biçimde defnetme talebi olarak Kreon’un da bu talebe karşılık yasanın varlığını geçerli kılacak şekilde vatan haini olarak gördüğü suçlu konumdaki kardeşi yasaca uygun olan şekliyle açıkta bırakarak cezalandırma talebi olarak gösterir. Böylece arzunun yanılsamalı ağında her biri diğerinin ötekisi olan özneler aracılığıyla taleplerin çatışmasına alan açılır. Kreon’un Antigone ile olan ilişkisi iyi ve kötü olanı belirleyen yasa aracılığıyla kurulur;

121

burada dikkat çekici olan nokta iyinin ve kötünün belirlenimi olan yasanın Kreon odağında hiçlikten gelişen arzunun yansıması ya da daha kesin bir ifade ile söylenecek olursa ikamesi olmasıdır. Yapılması ve yapılmaması gerekenlere ilişkin olan yasa, hiçliğin, ayrımsızlığın ikamesi olarak babanın yasası/babanın hayır’ı biçiminde simgesel yapının işleyişine ilişkin kurallılığı verir. Baba metaforu her tür anlamlandırmanın alanı olarak simgesel yapının bütününe ilişkin en temelde bulunan metafordur; başka bir deyişle anlamsal zincirlemenin metonomik işleyişini harekete geçiren birincil/kökensel metafordur. “(…) Baba olmaksızın insan hiç bir şey değildir, formsuzdur.”(Fink, 1997:110) Lacan için belirleyici olan nokta yasa biçiminde geçerlilik kazanan baba metaforunun sadece yapının işleyişini değil öznenin öznelliğini de belirleyerek özneyi fallik edimselliğin öznesi kılmasıdır. Ayrımsızlığın alanına, parçalanmadan önceki bütünlüğe, gerçeğe denk gelen anne, bu bütünlükle birleşmeyi arzulayan özne ve bu türden bir birleşmeye yasak koyan baba arasındaki üçlü ilişkinin dinamiği özneyi parçalanmanın yarattığı kayıp nesneye ulaşma çabası içinde anneye yöneltirken babanın yasa olarak araya girmesi bu yönelimin önünü keserek gösterenler zincirinden oluşan anlamsal dünyaya alan açar; özne, üçüncü kişi olarak araya giren babanın yasası üzerinden anneyi arzulamaya devam ederek anlamlayan zincirde zincirin bir halkası olarak anlamlamaya katkıda bulunur.

Bu bağlamda özne dizgenin içinde fallik özne olarak kurgulanır. Fallik özne zaten yoksunu olduğu tamlıktan, sanki bütün bir özneymiş gibi, menedilme anlamında hadım edilme çatışmasını/korkusunu içinde taşıyarak ya da bu temel durumu sürekli deneyimleyerek arzunun anlamlandıran sürecine katılır.

Gösterenler böylece mevcut olmayan mutlak bir gösterilenin parçalı biçimde var

122

olan gösterenleri olarak gösterenler zincirinde kayıp giden yerlerini alırlar:

“Gösterenin Ötekindeki mevcudiyeti, özneye daima kapalı bir mevcudiyettir;

çünkü bu mevcudiyet orada bastırılmış bir durumda durmaya devam eder ve tekrar otomatizmi aracılığıyla gösterilende yeniden sunularak bu yerden çıkmakta ısrar eder.” (Lacan, 2006:465) Babanın metaforik yasasıyla devinime geçen metonomik alan yasanın engeller göründüğü birleşmeye karşı arzuyu doğurur. Arzu üçüncü kişinin temsili olarak yasanın aracılığıyla yasanın olmaması durumunda doyurulabileceği sanılan bir olanaksızlık olarak varlık kazanır. Arzuyla yasanın kesiştiği noktada ortaya çıkan ama içinde bulunulan dizgeye üretici işleyişini veren ikinci yanılsama budur:

“(…) Yasanın araya girişi, arzumuzu ‘bastırmaktan’ ziyade, genel olarak arzu mekanizmiyle ilgili olan çıkışsızlık ya da olanaksızlıkla ilişkiye girmemize yardım eder. (…) yasa arzu fenomeninde içerilen olanaksızlığa anlamsal bir biçim verir.

Yasanın temel işleyişi daima olanaksız olan bir şeyi yasaklama biçimindedir. Yasanın bu olanaksızlığı belirli bir nesneye bağlaması bunun görülmesini engellememelidir.

Belirli bir nesneyi yasaklamakla yasa aslında iki şeyi birden yapar: ilkin arzunun hedeflediği fakat asla ulaşamadığı olanaksız Şeyi yalıtır, ikincil olarak da bu Şeyin bir imgesini verir. (…) Yasa arzuda ortaya çıkan olanaksızı istisnai tek bir ‘yere’

yoğunlaştırır. Bu istisna mantığı aracılığıyla da olanaklının alanını özgürleştirir. Bu nedenle yasanın araya girmesinin özne üzerinde özgürleştirici bir etkisi vardır.”

(Zupancic,2006: 178)

Antigone ile Kreon’u karşı karşıya getiren ve ikisini de farklı farklı şekillerde içine alan yanılsama, gerçeğin hiçbir şekilde doyurulamayacak bir arzu olarak kendini yasa biçiminde yapay bir engel olarak göstermesi ve arzunun kökenindeki olanaksızlığın üzerine daimi bir perde çekilmesidir; üzerine daimi bir perde çekilen bu olanaksızlık alanı Kreon tarafından görülmez ve gene bu olanaksızlık alanının açtığı yasa aracılığıyla Kreon, Antigone’nin arzusunu engelleyebileceğini düşünme yanılgısına düşerek trajedinin yaşanmasında arzunun edilgin bir oyuncağı olarak yerini alır; fakat gene bu nedenden ötürü yanılsama etkisi oluşturan arzu fenomeni birbirlerinin ötekisi olan her iki özne

123

için de üretici olmak anlamında özgürleştirici bir sürece karşılık gelir. Kendini yasa olarak sunan arzu ve onun iyisi Kreon’un kişiliğinde aynı Antigone’de olduğu gibi bir aşırılık olarak gerçekleşir ve bir çatışma alanının oluşmasına, bir üretim ve özgürleşim alanının açılmasına olanak sağlar. Burada “(…) iyi üzerimizdeki öldürücü sonuçları trajedide açık edilen bir aşırı ortaya çıkış olmaksızın bize hükmedemez.” (Lacan, 1997:259) Antigone bu anlamsal çatışmanın diğer ucunda yasanın iyi dediğinin ötesine geçerek, Kreon da yasanın iyi dediğinde ısrar ederek gösterenlerin çatışma alanı olarak görünen arzunun ağında trajik olanı açığa çıkartır ve arzu temelli yasanın oluşturan ve yıkan gücüne katkıda bulunurlar.