• Sonuç bulunamadı

Arkeolojik Bilgi: 1990 Arkeolojik Mirasın Korunması Tüzüğü

3. KENTSEL YIĞILMANIN KORUNMASINA ĐLĐŞKĐN KAVRAMLARIN

3.1 Arkeoloji

3.1.2 Arkeolojik Bilgi: 1990 Arkeolojik Mirasın Korunması Tüzüğü

ICOMOS komitelerinden “Arkeolojik Miras Yönetimi Uluslararası Komitesi” (ICAHM) tarafından hazırlanıp, Đsviçre’nin Lozan kentinde toplanan ICOMOS Genel Kurulu tarafından onaylanan tüzük, geniş kapsamlı bir arkeoloji tanımı içerir. Arkeolojik mirası koruma nedenleri ve koruma önlemleri arkeolojik mirastan edinilecek bilgi ile ilişkilendirilmiştir [www.kultur.gov.tr].

Arkeolojik miras, tüzükte “geçmişteki insan etkinliklerinin temel belgesini oluşturması niteliği**” ile ele alınmıştır. “...Đnsan varlığı ile ilgili her türlü iz, insan etkinliğini yansıtan yer, terk edilmiş yapı, toprak ve su altı sit alanlarını da kapsayan her türlü kalıntı ve bunlarla ilişkilendirilen tüm kültürel malzeme” miras içeriği*** olarak belirtilmiştir

*

20. yy.ın sonlarında, sandıkta saklanır bir değer olmaktan çıkan arkeolojik mirasın korunması, kentsel yatırım faaliyetlerine entegre edilen bir etkinliğe dönüşmüştür. 1996 yılındaki 2. Habitat toplantısı, kentsel mirası, kullanılabilir, katma değer üretilebilir bir yatırım unsuru olarak deklare etmiştir (Jokieltho, 2008).

**

Tüzük kapsamında arkeolojik miras için “Đnsan etkinliği belgesi” ifadesi kullanılmıştır. Kentsel arkeolojik miras söz konusu olduğunda, kent tarihi belgesi ya da yerleşme belgesi kavramları öne çıkacaktır.

***

Arkeolojik Mirasın Korunması Tüzüğü’nden iki yıl sonra 1992 yılında hazırlanan Malta Sözleşmesi’nde de bu tüzüktekine benzer tanımlamalar ve koruma kararları alınmıştır. Malta Sözleşmesi’nde, her çeşit mekanda bulunan tüm kalıntı, varlık ve insanlığın geçmişine ait diğer izler arkeolojik mirasın ögeleri olarak kabul edilmiştir. Yapılar, inşaatlar, mimari eser grupları, açılmış sit alanları, taşınır varlıklar, diğer tür anıtlar ve bunların çevresi toprak altında bulunsa dahi arkeolojik mirasa dahil edilmiştir. Malta Sözleşme’si Türkiye’de 4434 nolu 5.8.1999 tarihli kararla yasalaşmıştır.

[www.icomos.org.tr]. 1900’lerin sonlarında, arkeolojik miras tanımındaki sınırların genişlediği göze çarpar. Sözü edilen her türlü kalıntıyı kapsayan geniş miras içeriği, bu çalışmada, nesne-koruma nesnesi-arkeolojik nesne terimleri ile adlandırılmıştır. Tüzükte, arkeolojik mirası koruma nedenleri arasında; “...gerek günümüz araştırmacılarına gerek gelecek kuşaklara sağlanan inceleme ve yorumlama imkanları” vurgulamıştır. Arkeolojik mirası inceleme ve yorumlama sorumluluğu ve serbestliği, yalnız gelecek kuşaklara bırakılmamıştır. Gelecek kuşaklara ve günümüz araştırmacılarına bilgiye ulaşmak için eşit olanaklar sağlanmış, gelecek kuşaklara öncelik tanınmamıştır. Günümüz araştırmacılarının, gelecek kuşaklara da kalması için araştırma ve kazı pratiğinden kısıtlanmasının yalnızca gündelik pratiklerde gözlendiği söylenebilir. Arkeolojik mirası koruma tüzüğünün; gelecek kuşaklar için sakladığı bir kontenjanın varlığından bu tüzükte söz edilemez. Đlerleyen zamanlardaki tüzüklerde, arkeolojik kalıntıların gömülerek korunması ve gelecekte daha da ilerleyecek tekniklerle araştırılması önerileri ile nadiren karşılaşılmaktadır. Ancak geçmişe ait bu geleneğin kazı pratiklerindeki etkisi azalmakla birlikte, halen sürmektedir.

Tüzüğün 4. maddesindeki koruma önlemlerinde, alınacak tedbirlerin belirlenmesi için önerilerde bulunulmuştur. Arkeolojik alanların kent içi ve kent dışında bulunması ile ilgili bir ayrım açıkça yapılmasa da, tehditlerin sınıflandırılmasıyla, kalıntıların yer aldığı konuma göre iki ayrı koruma stratejisi geliştirildiği göze çarpar. Arkeolojik mirasın korunması için alınacak önlem politikaları arasında, mirasın yok oluşunu en aza indirmek için, arazi kullanımlarının denetlenmesi gerekliliği vurgulanmıştır. Arazi kullanımıyla ilgili (2.) maddede, planlama ile ilişkinin kuvvetlendirilmesi vurgulanmış, ancak arazi kullanımının kısıtlanması ya da kontrollü kullanımına değinilmemiştir. Arazi kullanımı ile işaret edilen çevrenin kent dışı alanlar olduğu ve kentleşme hareketlerinin olmadığı bu alanlardaki arazi kullanımında daha az tehdit unsuru görüldüğü anlaşılmaktadır. Arkeolojik mirasın kent çevresinde karşılaştığı koruma tehditlerine ise bayındırlık projeleri kapsamında yer verilmiştir. Tüzüğün 3. maddesinde; bayındırlık projeleri, arkeolojik miras için en büyük tehditlerden biri olarak görülmektedir. Bu tehdide karşı uygulama projelerine geçilmeden önce arkeolojik etkilenme araştırmalarının zorunlu olarak yapılması vurgulanmıştır. Tüzükte bayındırlık projeleri öncesi ve proje sürecinde alınması gereken önlemlere yer verilmiştir*. Bayındırlık projeleri 1990’lı

*

Arkeolojik mirasla karşılaşıldığı zaman projenin iptal edilmesi ya da projenin yerinin değiştirilmesi ihtimallerinin varlığından söz edilmemektedir. Ancak toplumda zaman zaman bu tür beklentiler gözlenebilmektedir. Oysa ki bayındırlık projeleri aracılığı ile bulunan arkeolojik kalıntılar, kentler hakkında bilgi elde edilen kaynaklardır. Örneğin, bayındırlık projeleri kapsamında, Đstanbul Yenikapı’da gerçekleştirilen kazılar aracılığı ile Đstanbul’un tarih öncesi verileri, kent merkezine taşınmıştır.

yıllarda arkeolojik miras için bir tehlike olarak algılansa da günümüzde kent içerisindeki arkeolojik kalıntılara ulaşmanın önemli bir aracın bayındırlık projeleri olduğu söylenebilir. Arkeolojik bilginin önemi ve arkeolojik bilgiye ulaşma konularına, 4. maddede, “Araştırma” başlığı altında yer verilmiştir. Arkeolojik mirasın korunması konusunda, kalıntının içeriği hakkında mümkün olan en ayrıntılı bilgiye ulaşılması gerekliliği vurgulanmıştır. Mirasın korunması ve yönetilmesinde öncelik arkeolojik araştırmaya, bir diğer deyişle arkeolojik bilgi edinmenin en temel yöntemine verilmiştir. Arkeolojik araştırma ile elde edilecek bilgilerle ortaya çıkacak envanter, temel veri tabanını oluşturacaktır. Tüzükte “...envanter hazırlamak sürekli ve dinamik bir süreçtir.” ifadesinden, sözü edilen bilginin tekrar ve yeniden inşa edilmesi, bilgi üretiminin yalnız bir seferle sonlanamayacağı çıkarımında bulunulabilir. Ayrıca koruma önlemi alınması için yüzeysel bir bilginin dahi başlangıç noktası oluşturabileceğinden, “...envanterin, değişik önem ve güvenilirlik düzeyinde bilgileri içermesi gerektiği” vurgulanmaktadır. Dolayısıyla elde edilen bilginin sınırlı ve tanımlı bir çerçeve içerisinde ele alınmasından çok, bilgi yığılmasının tercih edildiği anlamı çıkarılabilir. Tüzükte arkeolojik bilgi, arkeolojik mirasın araştırılmasıyla, bir diğer deyişle kazı pratiğiyle ile ilişkilendirilmiştir. “Araştırmalar, zarar vermeyen tekniklerden örnek alma ve kazıya kadar değişen yöntemleri kapsar.” ifadesine yer verilmiştir. Arkeolojik kazılar sırasında bazı kalıntıları yok etme zorunluluğu ile karşılaşıldığında, belgelenerek kaldırılacak olanlar arasında tercih yapılması* gerektiği vurgulanmış ve duruma özel** karar alma önerisi getirilmiştir. Kazı; kentsel büyüme, arazi kullanım değişimi, soygun, doğal bozulma gibi koşullarda teşvik edilmektedir. Bir diğer deyişle, kazı yapmanın zorunlu kalındığı durumlar sıralanmıştır. Tehlike altında olmayan alanlarda, kazı yapılmasının araştırma kazıları ile söz konusu olabileceği belirtilmiştir.

Tüzüğün 4. maddesinde arkeolojik araştırmanın gerekliliğine değilnilmekle birlikte, aynı maddede kazılan alan içerisindeki tüm bölgenin kazılmaması, dokunulmamış bir bölgenin bırakılması önerilmiştir. Öngörüşlerde arkeolojik bilgi önemsenmekle birlikte, kazılara yönelik önerilerin olduğu maddelere yer verildikçe daha muhafazakar bir tutum göze çarpar. Arkeolojik sit alanlarının tamamının kazılmaması ve rezerv alanların bırakılması, arkeolojik stoğun gelecek kuşakların daha da gelişmiş teknolojilerine emanet edilmesi nedeni ile önerilmektedir. Ayrıca, “zorunlu olmadıkça bazı arkeolojik sit alanları için kazı izni verilmesi

*

Bir anıtın dahi ortadan kaldırılmasının söz konusu olabileceğine değinilmektedir.

**

Koruma disiplininde her koruma sorunu için özel karar alma, bir diğer deyişle, vakaya göre karar alma görüşü, “caso per caso” “vaka modeli” terimi ile ifade edilmektedir.

ilke olarak uygun görülmemektedir” ifadesinde yer alan “bazı arkeolojik alanların” hangileri olduğu belirtilmemiştir. Arkeolojik kazılara izin verilmesi hakkında yaygın olan tutucu yaklaşımlara “2.1. Arkeoloji” başlığı altında da yer verilmişti. Bilginin üretilmesi desteklense de, arkeolojik alanın bir kısmının kazılması, kazılan bölgelere minimum müdahale edilmesi gibi yaklaşımlar da yer almaktadır. Tüzüğün 6. maddesinde kalıntıların taşınma konusuna değinilmekte ve kalıntıların oldukları yerde bırakılmaları önerilmektedir. Oysa, arkeolojik korumada kalıntının taşınıp taşınmamasındansa, kalıntıdan bilgi elde edilmesi kriterinin önemi daha önce vurgulanmıştı.

Arkeolojik Mirasın Korunması ve Yönetimi Tüzüğü’nde öncelikli tercih, anıtların yerinde korunması yönündedir. Mirasın bazı ögelerinin taşınmasının, mirası özgün ortamında koruma kuralının çiğnenmesi anlamına geleceği vurgulanmıştır. Görüldüğü gibi koruma alanının öncelikli tercihi (koruma başarısı) kalıntıyı yerinden kaldırmamakla ilişkilendirilmiştir. Bu yaklaşım da beraberinde arkeolojik kalıntılara dokunmadan koruma hatta mümkün oldukça kazı yapmama yaklaşımını geliştirmektedir. Yerinde korumayla ilgili bir diğer görüş de “Arkeoloji Eğitimi” başlığı altında ele alınmıştır. Tüzükte, üniversitelerdeki arkeoloji eğitiminin amacı belirlenirken, “koruma politikaları doğrultusunda yaklaşımların, kazı yapmaktan, yerinde korumaya doğru değiştiğinin gözönüne alınması” gerekliliği söylenmiştir. Kalıntıların üzeri açılsa da, bulunduğu yerde bırakılması desteklenmektedir. Bu yaklaşım da koruma önlemi ile temellendirilmektedir. Koruma disiplini, kazıdan elde edilecek bilgiden uzaklaştığı gibi, arkeoloji disiplini de pratik kazı alanından uzaklaşmaktadır. Ayrıca bu yaklaşım, modern yapılar ile arkeolojik kalıntıların bir arada çözümlenebileceği projelerin sınırlanmasına da neden olabilir. Bu da arkeolojik kalıntılar ile modern mimarlık ürünlerinin bir arada ve iç içe bulunmasıyla sergilenebilecek süreklilik olgusunun gerek oluşumunu gerekse sunumunu kısıtlamaktadır. Arkeolojik mirası yerinde korumak amacıyla mirasa dokunmama yaklaşımı, arkeolojik kültür varlığından bilgi elde etme olasılığının ortadan kaldırılması anlamına da gelir.

Arkeolojik kalıntılardan elde edilen bilginin aktarımı “Sunuş, Bilgi, Yeniden Yapım” başlıklı (7.) maddede ele alınmıştır. Arkeolojik bilgiyi sunma konusu; geçmiş toplumlara ait bilgi aktarırken, mirasın korunmasında da olumlu etkiler yaratan bir unsur olarak ele alınmıştır. Bilginin çeşitliliği bağlamında “...geçmişi anlamanın çok yönlülüğü”ne yine aynı madde kapsamında yer verilmiştir. Arkeolojik mirasın sunumu içerisinde de “yeniden yapım ile sunma”nın bir alternatif olarak önerildiği görülür. Arkeolojik mirasın yeniden yapımının deneysel araştırma ve yorum gibi iki önemli işleve hizmet ettiği belirtilmiştir. Yeniden yapım

müdahalelerinde, mevcut arkeolojik verilere zarar verilmemesi, özgün niteliklerin korunabilmesi kaynakların tümünden ve mevcut arkeolojik bilgiden yararlanılması gerekliliği belirtilmiştir. Mümkün olduğunda, yeniden yapımların doğrudan arkeolojik kalıntıların üzerinde gerçekleştirilmemesi ve yeniden yapım uygulamasının ayırt edilir olması önerilmiştir.“2.1.1. Katmanlaşma ve Yığılma Kavramları” başlığı altında yeniden yapımların gerçeği yansıtma problemleri, eşdeğerlik algısı, gerçeğin yok olması problemleri araştırılmıştı. Sözü edilen yeniden inşa teknikleri, bu detayda, ilk kez bu tüzükte vurgulanmaktadır.

Đçeriğinden de anlaşıldığı gibi 1990 yılına ait “Arkeolojik Mirasın Korunması ve Yönetimi Tüzüğü” arkeolojik mirasla ilgili uzun yıllar bir kılavuz görevi görmüştür. Bu tüzük, arkeolojik bilgiye verdiği önem ile diğer yasal ve yönetsel düzenlemelerden farklılaşmaktadır. Ancak arkeolojik bilginin önemini vurgulaması ile farklılaşan tüzük metninin, arkeolojik koruma uygulamaları konusunda muhafazakar bir içeriğe sahip olduğu söylenebilir. Bir diğer deyişle arkeolojik bilginin önemi vurgulansa da, arkeolojik koruma ile ilgili öneri maddelerine gelindiğinde, bilginin kazı pratiğinden üretilebilirliği göz ardı edilmiştir.

3.1.3 Arkeolojik Sitlerin Sınıflandırılması: 1999 Arkeolojik Sitlerin Koruma ve