• Sonuç bulunamadı

2. POLİS KONULU FIKRALARDA TOPLUMSAL ELEŞTİRİ MESAJLARI

3.1. Metinlerdeki Dil Oyunları

3.1.2. Argolar

Toplumun belirli kesimleri tarafından kullanılan argo kelimeler ve küfür, mizahta çoğu zaman şu veya bu şekilde yer alır. Fıkrayı anlatanın ait olduğu kesim ve mizacı kadar, fıkra konusu olan kişi ya da durumun özellikleri argo kullanımında etkili olmaktadır. “Argo sözcüğü Fransızca argot sözcüğünden dilimize aktarılmıştır. Fransa’da 1690 yılına kadar hırsızlık yapan insanlar için kullanılan bu kelime daha sonra toplumda belirli bir alt kültüre, gruba, toplum kesimine ait olan, genel dilden ayrılmış, asalak, uydurma, yakıştırma kelimelerden oluşan dil olarak açıklanmıştır.”(Er, 2010: 97). Fıkralarda karşımıza çıkan argo da küfür de mizah sınırları içinde yer alırken, kullanımdaki zekâ pırıltısı, buluş, ironi ve taşı gediğe koyma gibi özellikleri ile öne çıkarlar. Bunlar gözetilmediği sürece argo kullanımı, beyin ve kulak tırmalayıcı olmaktan öteye geçemez.

Polis fıkralarında aynasızlar (polisler), manita (sevgili), mal (uyuşturucu), lan, ula, gebertmek (öldürmek), karı (eş) gibi argo sözcükler çok sık yer alır.

Adamın biri yüksek bir yere çıkmış, atlayacağım diye bağırarak etrafı korkutuyormuş. Derhal polis olay yerine gitmiş ve adamı ikna etmeye çalışmış: “ Oğlum atlama! Bak kuşlar cıvıl cıvıl, doğa güzel, hem de bugün Fenerbahçe’nin maçı var. Her zamanki gibi yeneceğiz Cimbom’u.”

Adam:

“Ama ben Galatasaraylıyım.” Polis:

“Atla lan öyleyse!”(61. Fıkra)

Genel olarak kelimelerde, sanat yapmaksızın sözcüğün gerçek anlamlarından saparak farklı amaçlarla başka anlamlarda kullanması argoyu doğurur. “Argo, toplum içerisinde bazı sebeplerle ayrışan veya dışlanan kesimlerin, kendi aralarındaki iletişimi, grup dayanışmasını sağlamak ya da farklı oluşlarını belirlemek için ürettikleri özel bir dildir.” (Çetin, 2007: 267).

Mizah dergi ve kitaplarında argoya çok sık rastlanır. Bazen taşı gediğine koymak, yanlış bir şeyleri eleştirmek için argo gereklidir. “Osmanlı Devleti döneminde argonun aşağılık ya da kaba dil bölümüne eskiden reziller dili (lisan-ı erazil) ya da şaka dili (lisan-ı hezel) denilmiştir. Aşağılık ya da kaba dil argosunu kullanalar, ilgili

oldukları alt kültüre göre birbirinden farklı ayaktakımı, külhanbeyli, tulumbacı ağzı oluşturmuşlardır.” (Er, 2010: 98). Argo kelimelerin en çok ve yaygın biçimde üretildiği alt kültürlerin başında suç dünyası yatmaktadır. Başta kabadayılar, maçolar olmak üzere dolandırıcıların, hırsızların, yankesicilerin, uyuşturucu satanların ürettiği argo kelimeler, polis konulu fıkralarda karşımıza çıkan sözcüklerdir:

Bir gün halı sahada çok iddialı bir maç yapılmaktadır. Rakipler polislerdir. Takımın biri Karadenizli polislerden, diğeri ülkenin her yerinden seçilmiş polislerden oluşmaktadır. Karadenizli polislerden oluşan takım, rakibinden çok üstün olmasına rağmen sonuçta 19- 18 mağlup olmuştur. Karadenizli takımın antrenörü olan Başkomiser, Kaptan Temel’i maçtan sonra yanına çağırır:

“Temel, bu mağlubiyete akıl sır erdiremedim. Farklı alacağımız maçı kaybettik; ancak yediğimiz gollerin çoğu hatalı geri pastan olmuştur. Bunun nedenini bana açıklayabilir misin?” der.

Takım kaptanı Temel:

“Başkomiserim, ha biz polislere aynasız diye hitap ediyurlarya, haçen arkadaşlarumun aynaları olmadığından arkalarını cörememişler, o yüzde geri pasları rakibe atmışlar da!” der. (18. Fıkra)

“Aynasızlar” sözcüğü, suçluların polisler için kullandıkları bir argodur. Polislere niçin aynasız dendiğine dair çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birisine göre eskiden karakola bağlı polis ve bekçiler, bıyık bırakabiliyorlarmış; hatta pala bıyıklı olmaları makbulmüş. Bu bıyıklarını kontrol için yanlarında cep aynası taşırlarmış. Heybetli görünmeleri açısından pala bıyıklı memurlar, suçluların korkulu rüyasıymış. Fakat şubelerde bulunan ve sivil olan polisler sürekli gizli olduklarından bıyık bırakmazlar, garnd tuvalet gezerlermiş. Bıyıklı polisleri suçlular sivil de giyseler tanırlarmış. Oysa şubede çalışan polisleri tanımazlarmış. Bu polislerle karşılaşan hırsızlar, onlara aynasız demek zorunda kalmış. Bir başka rivayete göre ise; polislere tahsis edilen Renault marka arabaların sağ dikiz aynası olmadığından polislere bu ad verilmiştir.

Gülmenin açıklandığı uyumsuzluk kuramına göre gülünçlük, duyumlarımız dolayısıyla doğar. “Zevk verici duyumların hayranlık yerine kahkahayı doğurması için çirkinlikle karışık olmaları gerekir. Uygunsuz bir kelime, yanlış bir telaffuz, biçimsiz bir yüz gibi şeyler hemen güldürür; çünkü daha iyi nitelikler beklediğimiz şeyler

karşısında yalnız duyumlarımız değil ümitlerimiz de bozuma uğramıştır.”(Sokullu, 1979: 11).Uygunsuz sözcükler olan argolar, fıkralarda karşımıza çıktığında gülmemize neden olur.

Karakola yeni atanan başkomiser tanışmak amacıyla bütün polisleri toplar ve kendisini tanıtır.

“Benim adım Aslan oğlu Aslan” der. Polislerin arasından bir tanesini işaret ederek.

“Benim adım neymiş?” der. Polis, söz hakkını alarak: “Aslan oğlu Aslan, başkomiserim.” der.

Komiser başka bir polisi göstererek soruyu yineler. O da Aslan oğlu Aslan der. Aynı soruyu bu sefer Temel’e sorar. Temel de:

“Haçan bi hayvanoğlu hayvan idi; ama ismini çıkaramadım.” (163. Fıkra) Etkili ve güzel konuşmada, konunun muhtevası kadar söyleyiş şekli de önemlidir. Neyi, ne zaman, nerde nasıl söyleyeceğini bilmeyen kişinin güzel konuşmasını beklemek yanlış olur. Herhangi bir isteğin ifadesinde, seçilen kelimeler ve onların söyleniliş biçimi, kişiler üzerinde farklı etkiler uyandıracağı unutulmamalıdır. Fatih Sultan Mehmet’in “Yerinde söz söylemesini bilen özür dilemek zorunda kalmaz.” özlü sözüyle ifade edilen bu gerçek, bireylerin dikkat etmesi gereken iletişim yasalarındandır. Bireylerin birbirlerine karşı kendini daima haklı, kabadayı göstermek ister gibi bir anlayışla ve sert bir ses tonuyla birbirlerini tehdit eder gibi konuşması da bir davranış bozukluğudur. Yanlış bir düşünce ne kadar kaba, sert bir üslupla söylenirse söylensin doğru olamaz; kişiyi haklı çıkarmaz. Sadece konuşmanın ne kadar kaba olduğunu gösterir.

İnsan kelimelerle düşünür ve düşündüğü gibi konuşur. Bir fıçının çatlak mı yoksa dolu mu olduğunu nasıl çıkardığı sesten anlarsak; bir insanın da ahmak mı yoksa akıllı mı olduğunu konuştuğu kelimelerden anlarız.