Varsayım 1: Şehir halkı, siyasal temsilcilerinin varlığına rağmen, kendilerinin
siyasal ve sosyal olarak temsil edilmediklerini düşünmektedirler.
Varsayım 2: Şehir halkının kültürel, ekonomik ve siyasal önceliklerini
değerlendirdiğimizde, Türkiyelilik algısında bazı kaygıların öne çıktığı görülmektedir.
Varsayım 3: Đkamet edilen yerlere göre bireylerin siyasi temsil anlayışlarında
farklılıklar görülmektedir.
Varsayım 4: Dünya görüşünün (dini inancın, felsefi görüşün, yaşam tarzının)
bireyler üzerinde göstermiş olduğu etki siyasi temsil anlayışlarına yansımaktadır.
Varsayım 5: Anadilinin Kürtçe ve Zazaca olduğunu ifade edenlerin, diğerlerine
nazaran gerçek anlamda, kendilerini TBMM’de temsil edecek partinin olmadığı ileri sürülebilir.
Varsayım 6: Şehir dışından Van’a göç eden aslen Vanlı olmayanlar ile diğerleri
arasında temsil anlayışında önemli farlılıklar görülmektedir.
Varsayım 7: Van ili kent merkezinde yaşayan yoksul bireyler, kendilerini daha çok
muhafazakâr partilerin TBMM’de temsil ettiğini düşündüğü ileri sürülebilir.
Varsayım 8: Kadınların siyasi temsil anlayışı erkekler ile karşılaştırıldığında daha
Varsayım 9: Karizmatik liderler ile şehir halkının temsil anlayışı paralellik
göstermektedir.
Varsayım 10: Eğitim düzeyi yüksek olanların siyasi temsil anlayışı daha çok
ideolojik boyuttadır.
Varsayım 11: Yaşça büyük olanların, genç kuşağa nazaran kendilerini temsil
edenlerden beklentileri farklılaşmakta ve artmaktadır.
Van ilinde şehir halkının siyasal temsil anlayışına yön veren onları etkileyen siyasal, sosyal ve ekonomik çatısı altında toplayabileceğimiz birden çok faktör vardır. Đşte konuya bu açıdan yaklaşıldığında ve bu etmenlerin bir kaçını ele aldığımızda temsil anlayışı nezdinde ne kadar önem arz eden bir kent olduğu anlaşılacaktır.
Đlk olarak şehrin konumu ve demografik yapısı, kentin siyasal duruşuna yapmış olduğu etki dolayısıyla önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim Van’ın konumuna baktığımızda, kuzeyden Ağrı ili, Doğubeyazıt, Dıyadin ve Hamur ilçeleri; batıdan Van Gölü ile Patnos ilçesi, Bitlis’in Adilcevaz, Tatvan ve Hizan ilçeleri; güneyden Siirt’in Pervari ilçesi, Hakkâri ili, Beytüşebap ve Yüksekova ilçeleri ile komşudur. Doğusunda ise Đran Devleti sınırı yer alır. Đl, toprakları 19.069 km kare olan yüzölçümü ile Türkiye topraklarının %2,5’ini oluşturur. Van, Yüzölçümü bakımından Türkiye’nin altıncı büyük ilidir. Van ili, komşusu olan iller içinde en fazla nüfusa sahip ildir. Bunun nedenleri arasında bölge müdürlüklerinin merkezi olması, kolorduya ve bir üniversiteye sahip olması sayılabilmektedir. Ayrıca il hem göç alan hem de göç veren bir konumdadır. Örneğin 1985-1990 arası dönemde net göç (-0,40) civarında olmuştur. Bu da ilin sosyo ekonomik yapısının bozulmasına neden olmaktadır. Öte taraftan 1927-97 yılları arasında Van nüfusunun, 1935-40 yılları arası hariç, daima ülke ortalamasının üzerinde arttığı görülür. 2008 yılına gelindiğinde adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre ilin toplam nüfusu 1.004.369 olmuştur. 2007-2008 yılı verilerine göre kentin aldığı göç 21.187 kişidir. 2010 yılına gelindiğinde ise adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre ilin toplam nüfusu 1.035.418’dir. 2009 yılına göre kent 13108 kişi yani %12,7 artış göstermiştir. Bu yoğun göç, diğer illerden olduğu gibi, Van
merkezinden uzakta yeni göçle oluşmuş mahallelerden de bulunmaktadır. Van ilinde göçle oluşmuş periferide bulunan 12 mahalle bulunmaktadır (Bostan içi beldesi, Süphan Mahallesi, Yalımerez Mahallesi, Karşıyaka mahallesi vb.). Nitekim bu oluşan mahallelerde alt yapı eksikliği, kente uzaklık, kentin imkânlarından faydalanamama ve eğitim eksikliği açıkça gözlenmektedir. Kent ortamında komünote’ler yarı dağılmış bir tarzda mahalle olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Bu durum istatistiksel bir yoğunlaşma yuvasıdır. Söz konusu mahalleler kentin diğer semtlerine kıyasla komünote mensuplarının birim alan başına daha çok bulundukları alandır. Bir diğer ifade ile bu mahallerde aynı yerden gelen kişiler bir arada yaşamaktadırlar ve birbirlerine destek sağlamaktadırlar. Aynı zamanda kendi kültürel özelliklerini hemşehrileri ile sürdürmektedirler. Tüm bunlara bağlı olarak buralarda sosyal baskı da yoğun olarak hissedilmektedir. Bu mahallelerde bireyler çoğunluğun ortak görüşüne katılmasalar dahi mahalle baskısı nedeniyle ona karşı çıkamamaktadırlar. Bu sosyal baskı kişilerin gerçek duygu ve düşüncelerini açıkça ortaya koymasını engellemekte, var olduğu varsayılan hâkim düşünce sistemi referans alınarak hareket edilmektedir (Şeker, Tunç ve Şahin, 2010: 234-235; Kanberoğlu, 2008: 154; TUĐK, 2010: 3). Mevcut olan bu durumdan da anlaşıldığı üzere kentin nasıl bir temsil anlayışına haiz olduğu merak konusudur.
Öte yandan Van ilinin gerek yurtiçine, gerekse yurtdışına kara, hava ve demiryolu (özellikle tren ile Van gölü feribot bağlantılı Đran’a düzenlenen tarifeli seferler) ile ulaşım açısından önemli olanaklara sahip olması, kentin, Đran ile komşu olması, Asya ve Türkî Cumhuriyetlere açılan bir kapı konumunda olması Van’ı şu tür neticelere gebe bırakmıştır: Sınır ticaretine olanak sağlamışken, inanç, kıyı turizmi ve arkeolojik turizm açısından zengin bir konuma getirmiştir. Öte taraftan bu durum kentin sosyo-ekonomik boyutunu etkilediği gibi siyasal anlayışını da etkilemiştir. Đlin tüm bu olumlu nitelikleri karşısında ülkemizde Kürt meselesi dolayısıyla çevre illerde, insanların yaşamış olduğu can güvenliği sebebiyle özellikle 1994 yılı sonrasından itibaren halka da cazip gelen bu kent bir göç merkezi halini almıştır ve bu durum şehre heterojen bir demografik yapı özelliğinin yanında bir de bölgede farklı etnisitelere karşın ekseriyetle Kürt nüfusunun en yoğun olarak bulunduğu bunun yanı sıra bölgenin en fazla gelişmiş illerden biri olma niteliğini
kazandırmıştır. Đşte bu vesileyle bu topraklar da yaşayanların zihinlerindeki siyasal temsil önem arz etmektedir.
Üçüncü olarak nüfusun her geçen yıl giderek artmasına, ilin sınır bölgesinde ve ulaşımın rahat olmasına karşılık sanayileşememiş ve köyden kente göç edenlerin yoğunlukta bulunduğu kapitalistleşmemiş bir kent örneği olarak Van ili büyük önem arz etmektedir.
Öte taraftan seçmenin siyasal tercihleri ve bu tercihleri yöneten faktörler ile ilgili araştırma ve tartışmalar hem Doğu Anadolu illerinde (örneğin Van, Diyarbakır, vb.) hem de Türkiye’de sıklıkla yapılmaktadır. Ülke düzeyinde yapılan bu çalışmalara yerel düzeylerde yapılacak analizlerle katkıda bulunmak bölgeyi ve bölgenin ülkeye olan etkisini anlamak açısından önemlidir. Yerel dinamikleri anlayarak ve aynı zamanda ülke çapındaki olguların yansımalarına bakarak yapılacak yerel düzeydeki analizler, Türkiye siyasal hayatını açıklamak için yapılan bu çabalara önemli bir katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda Van’da, temsil edilenin, temsil edene bakış açısı ve bu anlamda şehir merkezindeki seçmen davranışını ortaya koymak önem arz etmektedir. Paralel olarak bu tercihleri yönlendiren sosyo-politik parametreler arasındaki bağlantıları keşfetmek gerekecektir.
Son olarak, Doğu Anadolu Bölgesinin 1950’lerden itibaren süregelen geleneğinde göze çarpan ortak karakter, yerel liderler ile siyasi partiler arasındaki dayanışmadır. Bu bölgede, aşiret ve benzeri geleneksel ve cemaatçi yapıların siyaset üzerindeki etkisi uzun bir dönem belirleyici olmuştur. Aşırı genelleştirmelere gitmeden, bu durumun altını çizmek gerekir ki. Van da doksanlı yıllara kadar süren 40-50 yıllık dönemde aşiret reislerinin egemen olduğu bir siyaset sahnesi görülür. Kartal, Yıldız, Görentaş ve Bedirhanoğlu aileleri uzun süren bu geleneğin sembolik isimleridir. Ve bu ailelerin liderliği altında kent temsil edilmiştir.
Ancak doksanlı yıllardan itibaren yeni bir eğilim doğmaya başladı. Kimlik temelinde yükselen yeni bir siyasi akım siyaset sahnesini ikili bir yapıya doğru evrilme yönünde geliştirmeye başladı. Etnik temelde konumlandığı iddia edilen ve Türkiye’deki Kürtlerin önemli bir kısmının oyunu alan DTP ve öncüleri ile muhafazakâr bir çizgide olan AK Parti ve öncülleri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde, neredeyse oylarının tamamını bölüşmektedirler. Bu durumla birlikte Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri fiili anlamda iki partili bir sisteme dönüşmüştür. Van’da, ikiden fazla partinin hatırı sayılır oranda oy aldığı son seçim, 1999 genel seçimidir (HADEP %35.71, FP %18.87, DYP % 11.07, ANAP % 9.76). Bu tarihten sonraki seçimler iki parti arasında oyların yüzde seksenden fazla bir oranda bölüşüldüğü seçimlerdir (2002 genel seçimlerinde, DEHAP % 41.22, AKP 32.43, 2007 genel seçimlerinde, AKP % 52.26, BAĞ. % 35.74, 2011 genel seçimlerinde ise BDP (BAĞ.) % 49.64, AKP % 40.18). 2002 seçiminde Bruki aşiretinin bir temsilcisinin CHP listesinden seçilmeyi başarması seçim barajıyla ilgiliydi. Yüz bin civarında oy alan DEHAP barajı aşamadığı için hiç milletvekili çıkarmazken, AK Parti 66 bin civarında oy ile 6 milletvekili çıkardı. CHP ise düşük miktarda aşiret mensuplarının oyuyla bir milletvekili kazanmayı başardı. Bu milletvekili aşiret ve CHP oylarının son temsilcisi gibiydi. Öyle ki, 2007 seçiminde AK Parti listesinde aşiret lideri olarak bilinen hiç kimse ilk sıralarda yer almadığı halde uzak ara bir birincilik elde etmeği başardı. Listesini aşiret liderleri ile dolduran CHP ise milletvekili çıkaramadı. 2011 seçimlerinde ise AK Parti’ye nazaran % 10 gibi bir farkla BDP Van’da birincilik elde etmesiyle artık, seçmen nezdinde dindar ve muhafazakâr olarak bilinen AK Parti ile Kürt sorunu ve bu sorunun ima ettiği hak talepleri noktasında konumlanan DTP, Doğu’nun ve tabi ki Van’ın başı çeken iki siyasi aktör rolünü almışlardır.
Son on yıllık dönemde Van ilinde yapılan seçimlerde iki parti, oyların yüzde seksenden fazlasını paylaşmaktadır. Diğer partilere giden küçük miktarlardaki oyların açıklayıcı nedenleri adayların kişisel karizma, aile, aşiret ve ilçe düzeyinde hemşerilik gibi faktörler olarak görünmektedir.
Đşte bu noktada, Van’da neden birçok siyasal partiden ziyade temsile haiz yalnızca iki kimlik partisinin (Kürt ile muhafazakâr ya da dindar) bulunduğu sorusunu kendimize sorduğumuzda gerçekten Van’da, özellikle iki partiye (AK Parti ve BDP/HADEP/BAĞ.) yönelik olarak kullanılan oyların, değişik yaklaşımlar açısından izah edilecek boyutları var. Bu yaklaşımlar, oy kullanana halkın nitelikleriyle ilgili olabilir. Van halkının sahip olduğu ve çeşitlendirebileceğimiz birden fazla niteliği mevcuttur, örneğin halkın dindar-muhafazakâr kimliği AK Parti
yaklaşımını benimsetebilirken; etnisite ve ideolojik yaklaşımla belirtebileceğimiz farklı bir Kürt kimliği, BDP’ye olan yaklaşımı tamamlayabilmektedir. Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Van’da hâkim olan iki siyaset çizgisinin olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri, muhafazakâr bir söyleme ve çizgiye sahip iken, diğeri Kürt kimliği ve bu çerçevedeki talepler temelinde şekillenmiştir. Đki çizginin de kimlik boyutu ön plandadır. 2009 yerel seçimlerinden sonra Levent Köker, yaptığı değerlendirmede bu boyuta dikkat çekiyordu (Köker, 2009): Aslında seçimlerden sonra ortaya çıkan "siyâsî temsil haritası", Türkiye siyasetinde kimliklerin önemli ve çoğu kez belirleyici bir rol oynadığını açıkça göstermektedir… Pek çok sosyal bilimcinin, dünya üzerinde kültürel kimlik ve değerler temelinde oluşan siyasi taleplerin, sosyal ve ekonomik hak talepleriyle birlikte ve bazen onların da yerini alacak tarzda öne çıktığına işaret etmelerinin üzerinden onlarca yıl geçmiş bulunuyor. Naci Bostancı ise (1998), etnik kimliğin taşıdığı ruhani ve mistik mesajın kitleler üzerindeki etkisini vurgulayıp, bu mesajın yol, su ve okul gibi hizmetlerin önüne geçebileceğini vurgulamaktadır.
Kısacası, demokratik hayatımızın başlamasından 50-60 yıl sonra bugün Van’da iki kimlik partisi ezici bir çoğunlukla hâkim durumdadırlar. Biri dindarlık, diğeri Kürt kimliği ile konumlanmış iki parti oyların tamamına yakınını almaktadır. Bu durum ilginçtir. Çünkü bu iki partinin temsil ettiği kimlikler bastırılmış, yok sayılmış, tehlikeli ilan edilmişler ve bu nedenlerle kamusal ve modern alanlardan sürülmüşlerdir.
Bu genel seçim sonuçları, sisteme egemen olan dünya görüşünün nerelerde tıkandığına dair ipuçları sunuyor. Aynı zamanda, kenara itilen ve bastırılan kesimlerin kendilerini en iyi ifade eden, kamusal alana çıkaran siyasi hareketlere destek sağladıklarını bize gösteriyor. Bu durum sıkça dile getirilen merkez-çevre ayrımı, bürokratik elit sınıf ile halk arasındaki ayrım ve mücadele, resmi ideolojinin mantığı gibi konuları yeniden anlamaya ve düşünmeye davet ediyor bizi. Askeri ve sivil bürokrasinin kurduğu ve belli kabuller, idealler üzerine inşa ettiği siyasal sistem ile toplumsal gerçeklerimiz arasındaki gerilim ve çatışmayı doğru okunmadan Türkiye’nin demokrasi ve seçim tarihini ve dolayısıyla siyaset sosyolojisini anlamak zordur. Bu olgu, yakın siyasal tarihimizin ve demokrasi maceramızın temel dinamiği
gibi görünmektedir. 2000’li yıllardan itibaren Van’ın en başat iki siyasal partisinden birinin dindarlık, diğerinin Kürt kimliği ile kimlik kazanmış olan iki siyasal hareket olmasını bu çerçevede okumak gerekir. Böylesine bir okumaya giriştiğimizde ise karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır.
Son on yıldır şehirde giderek artan eylemler, kentin siyasi partiler için bir kale gibi görünmesi, böylelikle fethetme politikasıyla eylemlerde bulunulması ve bunun neticesinde şehrin genç beyinlerine bunu gerçekleştirme pahasına doğrudan rol verilmesi; öte yandan Đl, PKK’nın şehir yapılanması için önemli bir konumu teşkil etmesi dolayısıyla kent bölgesinde ayrı bir öneme sahiptir. Ve tüm bu gerçekler karşısında Van halkının, sizi kim temsil ediyor sorusuna verecekleri cevap soru işareti olarak zihnimizi kurcalıyor.
Kısaca bu çalışmada varsayımlar çerçevesinde amaçlanan temel hedef kısaca şudur: Van ilinde anket tekniği kullanarak desteklenecek olan siyasal temsil kavramı beş alt başlık altında ele alınarak yani sosyo-demografik arka plan, siyasal temsil ve demografik ilişki, siyasal temsil ve kültürel-siyasal farklılıklar, siyasal temsil ve tercihler, siyasal temsil ve Türkiyelilik algısı ekseninde şehir halkının Türkiye algısını, ekonomik, siyasal ve kültürel önceliklerini değerlendiren bir çalışma amaçlanmaktadır.