• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ARAŞTIRMANIN METODOLOJĐSĐ

3.3. Araştırmanın Hipotezleri

Oş bölgesinde yaşayan Karadenizli Türkler’in sosyal yapıları incelendiğinde ilk olarak dikkat çeken nokta homojen bir yapıya sahip olmalarıdır. Bunun anlamı grup içerisinde yaşayanların eğitim, gelir ve diğer statü unsurları bakımından belirgin farklılıklar göstermemesidir. Bu durum, Karadenizli Türkler’i diğer göç ya da sürgün topluluklardan farklı kılmaktadır. Bu farklılığın oluşmasında grup üyelerinin sayısal olarak az olmaları, dağınık yaşamaları ve yıllardır Ahıskalı Türkler ile aynı isim altında anıldıklarından Karadenizli Türk topluluğu olarak bilinmemiş olmalarından kaynaklanmaktadır.

Karadenizli Türkler için Türkiyeli Türk olmak algısının önemli olduğu görülmektedir. Bu nedenle Kırgız ya da Özbekleri yabancı olarak kabul etmektedirler. Ancak Karadenizli Türkler’in birinci, ikinci ve üçüncü kuşak olarak tutum ve algılamalarda bazı farklılıklara sahip olduğu görülmektedir.

Birinci kuşak kabul edilebilecek Karadenizli Türkler, kendi kültürel geçmişlerine yakınlıkları ve sürgüne ait tarihlerinin bilincinde olduklarından dolayı kültürlerini daha rahat yaşatabilmekte ve uzun yıllardır Kırgızistan’da yaşadıklarından burayı ikinci vatan

gibi benimsemişlerdir. Türkiye’ye dönüş yolunda en fazla isteksiz olan da bu kuşak olmaktadır. Birinci kuşağın çocukları olarak tanımlanan ikinci kuşakta ise göreli bir melezlik görülmektedir. Bu kuşak kendi kültürlerini yaşatmaya çalışırken aynı zamanda Kırgız/Özbek kültürünü de içselleştirmişlerdir. Özellikle ekonomik yapıyla topluma entegre olmaya çalışan ikinci kuşak, sosyal çevreleriyle de kültürel bütünleşmeyi hızlandırmaktadırlar. Ancak buna rağmen Türkiye’ye dönüş yolunda anne/babalarına göre daha istekli görülmektedirler. Birinci kuşağın torunlarının ve ikinci kuşağın çocuklarının oluşturduğu üçüncü kuşakta ise mekan olarak uzaklığın yanından tarihi mesafenin ve duygusal bir uzaklığın da ortaya çıktığı görülmektedir. Üçüncü kuşak Karadenizli Türklerin yaşadıkları bu durumun, çeşitli sosyalleşme faktörlerini hesaba katmayı gerektirir. Çok yönlü sosyalleşme olgusuyla nitelendirilebilecek bu durumda siyasi sosyalleşmeden tarihi sosyalleşmeye, ekonomik sosyalleşmeden kültürel sosyalleşmeye kadar pek çok süreç göz önünde tutulmalıdır.

Çok yönlü sosyalleşme kavramı bizce, sosyalleşmenin geniş bir alanı kapsadığını ifade eder. Bu bağlamda ekonomik, siyasi, kültürel ve dini sosyalleşmeleri kapsamaktadır. Burada sosyalleşme olgusu içerisine göçmenlerin yaşadığı değişik biçimlerdeki toplumsal etkilenmeler de dahil olmaktadır. Buna göre göçmen geldiği yere uyum sağlarken oranın yerleşik kültürleriyle etkileşim halindedir. Aynı zamanda getirdiği kültürel dokunun da etkisi altındadır ve kendi kültürüyle etkileşim halindedir. Son olarak köken kültürüyle olan uzaklığı artıkça melezleşen kültürel yapı içerisinde hem köken kültürle hem de değişen sosyal ve kültürel çevreyle etkileşim halindedir. “Fiziki sosyalleşme”, “kültürel sosyalleşme” ve “tarihi-duygusal sosyalleşme” olarak bahsi geçen süreçleri ifadelendirmek mümkündür.

Çok yönlü sosyalleşmenin bir ayağı olan göçün, her ne kadar fiziksel bir hareketlilik olarak değerlendirilse de bu süreçte ortaya çıkan ‘göç’ ve ‘göçmenlik’ algısının, sosyal yapılara derinlemesine etki ettiği görülmektedir. Herhangi bir zorlama olmadan gerçekleşen göçte, kendiliğinden gelişen bir değişim varken, devlet eliyle gerçekleşen zorunlu göçte ise mecburi bir değişim sürecinin gerçekleştiği görülmektedir. Zorunlu göçlerin akla ilk gelen biçimleri olan mültecilikte ve sürgünlerde özellikle devlet tarafından göç, politize edilerek kullanılmaktadır. Bu noktada karşımıza göçün sosyo-politiği kavramı çıkar ve sosyal yapı-göçmenlik-politika olgularının karşılıklı etkileşimini gündeme getirir. Bu etkileşim

bütünleşme ya da entegrasyon şeklinde yerleşiklere göre olumlu olabilecekken, göçmenler için toplumun merkezinde kopuk, kabuğuna çekilmiş ya da kendi cemaatlerinde yaşayan bir gruba dönüşme şeklinde olumsuz da olabilecektir. Olumlu ya da olumsuz olsun her iki

şekilde de göçmenlerin kimliklerinin ve kimlik değişimlerinin merkezi bir değer taşıdığı

görülmektedir; çünkü kimlik göçün/sürgünün sarmaladığı çerçeve içerisinde koruma, tanımlama ve inşa süreçlerini bir araya getirmektedir. Buna göre göçmenlerin göç sürecinde “köken kültürü” (Castles, Miller, 2008:53) koruma dürtüsüyle hareket ettiklerini, geldikleri çevreyle etkileşim sırasında kendilerini yeniden tanımladıklarını ve sonradan yeniden çok yönlü sosyalleşerek bir kimlik inşa sürecine girdiklerini ifade etmek mümkündür.

Son olarak çalışmada paradoks olarak kabul edilebilecek Karadenizli Türkler’e özgü bir durumla karşılaşıldığının da altının çizilmesi gerekir. Buna göre göçle birlikte değişen sosyal ve fiziki çevreye bağlı olarak göçmenlerde eski kültürel çevreye bağlılık duygusu artarken, özlem ve hasret duygusu da kendini belirginleştirmektedir. Ancak buna rağmen kültürel gelenekler üçüncü nesile gelindiğinde unutulmakta ve uygulanmamaktadır. Bütün bunları dikkate alarak araştırmanın temel hipotezini şu şekilde ifade etmek mümkündür: “Sürgün bir topluluğun sosyal yapısı incelenirken, tarihi ve kültürel şartların belirlediği yapının dikkate alınması, sürgün öncesine ait sosyo-kültürel çevre ile sürgün sonrası sosyo-kültürel çevre arasındaki ilişkinin anlaşılması açısından gereklidir.” Bu durum kuşaklar arasındaki algılama ve tutum farklılıklarının da anlaşılması açısından temel hareket noktası olacaktır. Araştırma bu hipotezden yola çıkarak aşağıdaki alt hipotezlerle de desteklenerek oluşturulacaktır.

•••• Karadenizli göçmenlerin kimlik algılamalarında Türkiyeli Türk olma algılaması

temel belirleyici öğedir.

•••• Karadenizli Türkler yerel köken itibariyle Türkiyeli olmayan Kırgız ve

Özbekler’den kendilerini ayrıştırmaktadır.

•••• Karadenizli göçmenlerin yaşadıkları yere karşı geliştirdikleri aidiyet bağları,

sosyal bunalım zamanlarında zayıflamaktadır.

•••• Karadenizli göçmenler içinde oluşan duygusal bağlar, geleneksel ağ ilişkilerinin sürdürülmesine zemin hazırlamakta ve bu ağ bireyleri dış çevrenin etkilerinden korumaktadır.

•••• Karadenizli göçmenlerin oluşturduğu tarihi bilinç ve bağlar, kültürün

yaşatılmasından birincil derecede rol oynamaktadır.

•••• Karadenizli Türkler arasında yaş ortalaması arttıkça, Türkiye’ye temelli dönme

isteği de azalmaktadır.

•••• Karadenizli Türkler’de sürgün geçmişiyle ilgili bilinç, kimlik tanımlamalarında

ön plana çıkmaktadır.