• Sonuç bulunamadı

PROSOSYAL DAVRANIŞLAR

4. Yaş Sosyal Gelişim

1.7. ANNE-BABA VE ÇOCUK İLİŞKİSİ

Birey yaşamında ilk bilgilerini ve algılarını anne ve babasından alır. İnsanın tüm davranışları çocukluğunda geçirilen yaşantıların bir ürünüdür. Bireyin yetiştiği aile ortamı ve aile fertleri ile olan ilişkileri kişiliğinin oluşmasında oldukça önemli bir rol oynar. Anne – babanın sahip olduğu davranış kalıpları, zamanla bilerek veya bilmeyerek çocuklarında davranışlarını şekillendirir (Çiftçi, 1991: 19, 21).

Çocuk, özellikle okul öncesi dönemde anne ve babasının oldukça etkisi altındadır. Onların olumlu ve olumsuz yanlarını özdeşim yolu ile içine sindirir. Anne ve babasının kendisiyle birbirleri ile ve kardeşleri ile olan ilişkilerini sürekli gözler ve değerlendirir. Sonuçları çıkarır ve tepki gösterir. Bu nedenle aile içindeki

Evli bir çift, karı koca ilişkilerine sahipken, çocuğun doğumuyla birlikte, ana – ilişkilerini de edinmiş olurlar. Böylece, aile üyelerinin birden fazla rol beklentisine göre davranış göstermeleri pek çok ilişki türüne hazır olmaları gerekmektedir. Evli çiftlerin beklentileri, sevilen bir eş ile beraber olmak, çocuk sahibi olmak, onu topluma kazandırmak, hep birlikte yaşamaktır. Sağlıklı çocuk yetiştirmek anne ve babaya bağlıdır (Üçüncü, 2001: 309 ).

Anne-baba arasındaki ilişkinin düzenli ve tutarlı olması çocukta kararlı ve iyi gelişmiş bir kişiliğin oluşmasında etkili olmaktadır.

Hattwish, tarafından sosyal davranışla ailedeki muhtelif faktörlerin ilişkileri üzerine yapılan araştırmada, çok anlamlı, olumlu ilişkiler bulunmuştur. Örneğin; ev de yaşayan gerginlikle çocuğun davranışları arasında ilgi olduğu saptanmıştır. Kıskançlık, egoizm, korku, hislerde karışıklık, kavgacılık vb. aile içindeki huzursuzlukla ilgili görülmektedir.

Eşler arasında yaşayan çatışma ile çocuğun uyumu arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmada çocuktaki saldırganlık anti sosyal davranış ve kaygı gibi değişkenler ele alınmıştır. Örneğin, çocuklar model alma yoluyla kavganın, ortaya çıkan anlaşmazlıklarda bir çözüm yolu olduğunu öğrenmekte; bu da çocuğun saldırganlığını arttırmaktadır. Benmerkezci olan küçük çocuklar ise anne – baba arasında yaşanan çatışmadan dolayı kendilerini suçlu hissetmektedirler. (Akt. Yılmaz, 2001: 51)

Yapılan çoğu çalışmada çocuğun, anne baba arasıdaki çatışmaya korku, kızgınlık ve sıkıntı gibi duygusal ve hatta fizyolojik tepkiler verdiği belirtilmiştir (Akt. Yılmaz, 2001: 51).

Anne-baba arasında uyumlu ilişkinin olmayışı çocuğun ileriki yaşamında uyum güçlüğü çekmesine neden olur. Eşler arasında kurulan dengeli ve sağlıklı ilişkiler çocuğun kişilik özellikleri ve davranışlarını olumlu yönde etkiler (Semiz, 1998; 304).

Anne-Çocuk İlişkisi

Anne ile çocuk arasında biyolojik ve psikolojik olarak derin bir ilişki bulunmaktadır. İlk yıllarda çocuk için fizik ve sosyal çevreyi anne oluşturur (Üçüncü, 2001: 309).

Annenin çocuk ile olan ilişkisinin en önemli evresi, doğumdan hemen önce başlayıp, doğumdan sonra da süregelen ilişkidir. Fiziksel temas anne-çocuk beraberliğinde büyük önem taşır. Özellikle gerçekleşememiş, gelecekte görülebilen bazı davranış bozukluklarının sebebi olarak gösterilmektedir. Yine bu dönemde, annenin yokluğundan kaynaklanan “duygusal yoksunluk” çocuğun zihinsel, duygusal ve sosyal gelişim yönünden gerilemesine ve gecikmesine neden olabilmektedir

Anne-çocuk ilişkisine yaşanan en önemli sorun annenin çocuğu kabul etmemesidir. Ülkemizde çocuğun cinsiyeti ve sayısı, annenin çocuğu kabul etmesini engelleyen sebepler arasında sayılabilir. Yine, oturmamış evliliklerin ardından, planlanmadan dünyaya getirilen çocuklar bu ilişkiyi zedeleyen önemli bir faktördür.

Çocuğun doğumunun ardından sosyal ilişkilerinin azaldığını, onu kendisine ayak bağı olduğunu düşünen annelerin bu tutumunun temelinde genellikle kendi çocukluk yıllarında ana-babalarıyla olan ilişkileri yatmaktadır. Yetişkin yaşamında katı ve hırçın olan kişiler, genellikle gerçek anne sevgisinden yoksun kalmışlardır (Yavuzer, 2000: 13,15 ).

Yine anne sevgisi ve şefkatinden yoksun büyüyen çocuklarda, huzursuzluk, dikkatini toplayamama, uyumsuzluk ve hastalıklara dirençsizlik gibi olumsuz özellikler görülmektedir (Elmacıoğlu, 1998: 66).

Annenin dengeli ve kararlı tutumu, temel güven duygusunun oluşumunda büyük önem taşır. Bu da bebeklik dönemindeki beslenme, uyku ve temizlik ihtiyaçlarının belirli bir düzen içerisinde karşılanmasıyla ilgilidir. Anne-çocuk arasında ilk 18 ay içinde kurulan duygusal ilişki çocuktaki gelişmenin temelini oluşturur. Annenin çocuğa göstereceği sevgi ve ilgi güven duygusunun oluşmasının kaynağıdır (Elmacıoğlu, 1998: 65).

istememesi annenin huzursuzluğunu arttıran ve anne çocuk ilişkisini zedeleyen etmenlerdendir.

Annenin bebeğin ihtiyaçlarını yerinde ve zamanında karşılaması, onun sıkıntılarını giderebilmesi, onu anlayabilmesi, ikisi arasıda kurulan karşılıklı anlayış ve güvenini temelini oluşturur. Okşayarak, besleyerek, oynayarak kurulan diyalog, duygusal doyumun sağlanmasına ve anne-çocuk arasındaki köprünün pekişmesine neden olur.

Anne-çocuk, ilişkisinde, annenin çocuğa karşı olan koruyucu tutumu, çocuğun kendi başına yapması gereken kendisi ile ilgili işleri bile yapmasına imkân vermez (Yavuzer, 2000: 15, 16).

Çalışan anneler konusunda, yapılan araştırmalar sonucunda çocuğu etkileyen durumların annesi ile kurduğu ilişkinin niteliği, annenin belli durumlardaki tutumu ve annenin çocukta uyandırdığı güven duygusu olduğu bulunmuştur. Çocuğun beklentilerini bilen çalışan anneler, annelik ile ilgili görevlerini aksatmamak için büyük çaba harcarlar. Bu çaba bazı annelerde gerginlik yaratır; çocuklarını ihmal ettiklerini düşünerek, kendilerini suçlaşabilir, bu duygudan kurtulmak için bazıları çocuklarına gevşek bir disiplin uygular. Bazıları ise çocuklarının üzerine aşırı derecede düşer, onu gerektiğinden fazla korur. Örneğin kendi başına yapması gereken kendisi ile ilgili işleri bile yapmasına imkân vermez (Ekşi, 1990: 30).

Annenin çalışmasını çocuk üzerindeki etkilerini inceleyenler, çocuğun gelişmesinde aksaklıklar yarattığı, çocuğun yalnız kaldığı ihmal edildiği sonucuna varmışlardır. Ancak annenin yokluğunda uygun eğitim ve sürekli denetim sağlanabilirse bu olumsuzluklar en aza indirilebilir.

Dolayısı ile anne-çocuk ilişkisi sağlam bir sevgi temeli üzerine kurulursa, annenin çocuk eğitimi konusundaki bilgi ve becerisi ile bu ilişki verimli bir eğitim sürecine dönüştürülebilir (Semiz, 1998: 306).

kadın – erkek eşitliğinin özellikle gelişmiş ülkelerde yaygın biçimde benimsenmesi, babaları çocuğu yaşamında oldukça önemli bir yere getirmiştir ( Ekşi, 1990: 33).

Bebek-baba ilişkisini ilk kez Schaffer ve Emerson (13) tarafından incelenmiş ve 9 ay dolaylarındaki bebeklerin babaya oranla, anneden ayrılmaya daha fazla tepki gösterdikleri ortaya konulmuştur (Akt. Ekşi, 1990: 33).

Bebek ile baba ilişkileri konusunda yapılan çalışmalar, bebeklerin yaşamlarının ilk yılının ortalarında anne ve babanın ikisine birden bağlılık kurdukları ve bu durumun bebeğe öncelikle annenin baktığı ve babanın bebekle daha az beraber olduğu durumlar için bile söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır (Akt. Ekşi, 1990: 33).

Lamb (1982) tarafından yapılan bir çalışmada bebeğin sosyalleşmesi için anne kadar babanın da çok önemli olduğu ortaya konmuştur. “Çok iyi sosyalleşmiş bebeklerin” hem anne hem de babalarıyla aralarında güvenli bir sevgi bağı bulunduğu “en az sosyalleşmiş bebeklerin ise sadece baba ile etkileşim içinde bulundukları” saptanmıştır (Akt. Ekşi, 1990: 34).

Babalar genellikle annelere oranla çocuklarıyla daha az süreyle birlikte olmaktadır ( Tezel-Şahin, 2003: 460 ).

Babanın az ilgilenen ve otoriter olduğu durumlarda çocuklarda utangaçlık, çekinme gibi kişilik özelliklerine daha sık rastlanmaktadır. Babanın yeterli ilgi ve sevgi gösterdiği durumlarda ise çocukların arkadaşları ile ilişkileri daha iyi olmakta ve çoğunlukla liderlik özelliği taşıyanların bu tür babaların çocukları olduğu görülmektedir (Akt. Tezel-Şahin, 2003: 461, 462).

Çocuğun, cinsel, zihinsel, kişisel gelişiminde babanın büyük bir rolü bulunmaktadır (Akt. Tezel-Şahin, 2003: 461).

Baba özellikle çocuğun kişilik gelişiminde özdeşim modeli olması sebebiyle de büyük önem taşımaktadır. Babanın olmaması, pasifliği ya da ilgisizliği çocuğun kişilik yapısını, ruh ve beden sağlığını büyük ölçüde etkilemekte ve bazı uyum ve davranış bozukluklarına neden olabilmektedir.

gürültüsünden uzak kalmayı düşünebilmektedir. Babanın böyle pasif ve ilgisiz olması çocuğun sadece sosyal gelişimini etkilemekte kalmamakta, özellikle erkek çocuklarında çeşitli cinsel kimlik karmaşalarına sebep olabilmektedir. Sürekli anne ile birlikte olan çocuk zamanla anneyi alır. Erkek çocukları anne gibi davranma girişimlerinde bulunabilir (Semiz, 1998: 307, 308).

Babalar, bebeğin gelişimini doğrudan doğruya etkilemenin doğrudan doğruya etkilemenin yanında dolaylı olarak da etkilerler. Anne baba arasında kurulan ilişki sıcaksa bebek anne ilişkisini harekete geçirerek güven duygusu gelişimini kolaylaştırır. Böylece sosyal-duygusal gelişime olumlu yönde katkıda bulunmuş olurlar. Bunun aksine anne-baba arasındaki ilişki iyi değil ise anne-bebek ilişkisi olumsuz biçimde etkilenecektir (Ekşi, 1990: 34).

Baba yokluğu ile ilgili yapılan çalışmalar, babası olan erkek çocukların, babası olmayanlardan daha fazla erkeksi davranışlara sahip olduğu göstermiştir. Ancak, babanın yerine geçebilecek bir modelin bulunduğu durumlarda bunun azaldığı, fakat erkeksi, davranışların gelişiminde babanın bulunmasının erkek kardeşin bulunmasına oranla daha önemli olduğu görülmüştür (Tezel-Şahin, 2003: 461).

Peterson ve arkadaşları (9) tarafından çalışmada da babası olmayan beş altı aylık zenci bebeklerle aynı yaştaki babası olan zenci bebekler karşılaştırmışlar. Babasız erkek bebekler Bayley gelişim testinden daha düşük puan alıp, daha az sosyal tepkide bulunurken, kız bebeklerin gelişiminde babaların olması ya da olmaması ile ilgili anlamlı bir ilişki ortaya konmamıştır (Akt. Ekşi, 1990: 34, 35).

Özellikle okul öncesi yaştaki çocukların gelişiminde yakın çevrenin yani aile ortamının katkısı inkâr edilemez. Aile ortamının etkin ikilisi olan anne babadan “baba” bu çerçevenin dışında bırakılırken, günümüzde bu durum farklılaşmakta, “baba” bu ikilinin vazgeçilmez bir parçası olmaktadır. Babanın da anneler kadar çocuğun gelişimi ve eğitiminde aktif bir rol üstlendiğinin bilincine varmak gerekmektedir (Akt. Tezel-Şahin, 2003: 462).

en küçük yaramazlıklar ve yanlışlar gözden kaçmaz. Çocuk anne babası ile tartışmamalı, onların sözünü dinlemeli ve hiç karşı gelmemelidir. Bu tutumda çocuğun eğitiminde ceza ön planda olup çocuğu davranışları ceza ile düzenlenmeye çalışmaktadır (Akt. Çıkrıkçı, 1999: 23 ).

Otoriter tutumu benimsemiş aileler kontrol ve kayıtsız şartsız itaat isterler. Çocuklar yaramazlık yaptığı zaman ebeveynler tarafından gereklikle fiziksel ceza uygulanır. Bunu yapmalarının nedeni “iyi” çocuk yetiştirmektir. Çocuklar yaramazlık yaptığı zaman korkarlar çünkü cezalar sebepsiz yere verilir ve nedenleri açıklanmaz. Çocukla ilgili her türlü kararı ebeveyn tarafından verilir. Çocuğun giyeceğini ya da oynayacağı arkadaşını seçmek gibi hakları yoktur (Akt. Öğretir, 1999: 23 ).

Anne-babanın devamlı suçladığı cezalandırdığı ve sürekli karıştığı çocukların hemen ağlayan çocuklar olduğu görülmektedir. Bu tür baskı altında büyüyen çocuklarda genellikle isyanlar tavırlar görülmekte birlikte, aşağılık duygusu da gelişebilmektedir (Yavuzer, 1995: 29).

Bu tutum içinde yetişen çocukların yüksek düzeyde anksiyete gösteren, başkaları ile başarılı sosyal ilişkiler kurumayan, sosyal yönden gelişmemiş çocuklar olduğu görülmektedir. Çocuğun yaptığı etkinliklerin ebeveynlerce gereğinden fazla kontrol edilmesi, çocuğun kendisine olan saygısını azaltacağından mutsuz, içe kapanık bir kişilik geliştirmesine neden olabilir. Bu tutum içinde büyüyen çocuklar atak olmayıp, kuşkucu ve karamsardırlar. Bu tutumda ebeveynlerin çocukları ile arasında her zaman bir mesafe vardır. Otoriter tutum toplum içinde uygun bulunmamaktadır. Ancak birçok evde uygulanmaktadır (Akt. Öğretir, 1999: 23).

Aşırı Hoşgörülü Aileler

Aşırı hoşgörülü ailelerde anne-baba çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sınırlama getirmeden kabul eder. Yapılan araştırmalar sonucunda bu tutumun devamlılığı durumunda çocuğun gerekli durumlarda duygu, istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğinin gelişimini olumsuz yönde etkiler; onun saldırgan

aşırı hoşgörülü, hem de çok sert tutumlarının uygulanması ise, karmaşıklıklara yol açar (Semiz, 1998: 314).

Bu tutumla yetişen çocukların bencil ve şımarık oldukları görülmüştür (Akt. Çıkrıkcı, 1999: 24).

Adler şımartılmış çocuk kavramı ile ilgilenmiştir. Bu çocuklar yaşamının ilk günlerinde her türlü ihtiyacının karşılanacağı beklentisin geliştirmekte ve isteklerinin emir niteliği taşıdığına inanmaktadırlar. Adler’ e göre suç işleyen insanların çoğu, çocukluklarında şımartılmış kişilerdir. Haklarının sınırını kendileri belirlemeye çalışmaktadırlar (Akt. Geçtan, 1998: 134).

Demokratik Aileler

Demokratiklik çocuğun ne yapması, nasıl yapması gerektiğini onunla birlikte kararlaştırma ve yapamadığında ise çocuğa rehberlik etmektedir (Başaran, 2000: 19).

Demokratik anne – baba çocuğuna karşı içten ve derin bir sevgi duyar ve bunu hiç karşılık beklemeden gösterir. Çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarına önem verir. Gösterdiği davranışları izler, otonom benlik iradesine ve sağlıklı uyuma değer verir. Çocuğun, kendisi ile ilgili bazı kararları almaya teşvik eder, önemli konularda alınan kararların nedenlerini, onunla tartışır, görüşlerine değer verir, sözel alışveriş fırsatları yaratır, hemen hemen her konuda çocuğa iyi bir rehber olmaya çalışır (Akt. Hatunoğlu, 1994: 7 ).

Çocuklarına engelleyici davranmayan makul sınırlar içinde özgürlük tanıyan ailelerde yetişen çocuklar yeterli, öz saygısı yüksek, yardımsever, arkadaş canlısı ve diğer insanların gereksinimlerine karşı duyarlıdırlar (Akt. Hatunoğlu, 1994: 7 ).

Koruyucu Aileler

Böyle ailelerde anne – baba çocuğa büyük bir sevgiyle bağlanmıştır. Ona karşı çok sıcak verici, bunun yanında çok fazla koruyucu ve kollayıcıdır.

Anne baba tüm yaşamlarını çocuklarına göre düzenleyip, çocuğunun her türlü ihtiyacını anında karşılamakta, hiçbir istediğini geri çevirmemektedir.

Bu tutum ile yetiştirilen çocuk kendini korumayı öğrenemediği için savunmasız, çabuk uyum gösteren, utangaç bir kimlik geliştirmeye yönelirler ya da sorumsuz, şımarık kişilik geliştirebilirler. Yine bu tarz tutum içinde yetişen çocuklar ortaya çıkan problemleri çözme de de oldukça başarısızlardır (Akt. Öğretir, 1999: 25).

Dengesiz ve Kararsız Aileler

Bu tutum anne – baba arasında yaşanan görüş ayrılığı şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, anne ya da babada değişken davranış biçimi olarak da görülebilir. Bu tutum aşırı hoşgörü ile sert cezalandırma arasında gidip gelmektedir. Disiplin mevcuttur ancak ne zaman ve nerede uygulanacağı, hiç belli değildir. Dolayısı ile çocuk davranışlarının sonucunda ne olabileceği kestiremez. Bu tutumu benimsemiş olan anne-babalar çocuğunun bir gün önce görmemezlikten geldiği bir davranışını ertesi gün azarlar ya da cezalandırırlar. Çocuklarına davranış biçimlerini genellikle o andaki ruhsal durumları belirler. Bu nedenle çocuk yaptığı davranışın doğru mu yanlış mı olduğunu değil ne zaman yaparsa azar alacağını düşünür. Anne-babanın bu türlü dengesiz ve kararsız davranışlara sahip olması, zamanla çocukların da bu kalıpları benimsemelerine yol açar. Kendisine dengesiz ve kararsız davranılan çocuklar öz güveni olmayan, kararsız, çekingen ya da asi olurlar (Akt. Öğretir, 1999: 25, 26).

İlgisiz Aileler

Bu tutum anne-babanın çocuğu yalnız bırakması, onu görmemezlikten gelerek dışlaması biçiminde kendisini gösterir. Duygusal istismara yol açar böyle bir aile ortamında anne-baba ve çocuk arasında iletişim kopukluğu vardır. İlgisiz anne- baba çocuğun temel ihtiyaçlarını aksatır, onlara hiçbir kural koymaz, çocukların başarılarını dikkate almazken, hatalarını sürekli yüzüne vururlar. Bu ebeveynler genellikle çocukları ile ilgilenmiyorlardır. Ya da yaşamlarındaki stresten dolayı çocukları ile ilgilenmek için gerekli olan enerji ve gücü kendilerinde bulamamaktadırlar (Akt. Şentürk, 1999: 55).

kırıklıkları olan, başkalarına karşı sürekli korunmaya muhtaç, bilhassa kendinden küçük ve zayıf olanlara karşı olumsuz duygulara sahip ve öz saygısının az olmasına yol açabilir. Ebeveynlerin hem ilgisiz hem de ihmalci olma durumunda ise çocukta çok fazla saldırgan davranışlar oluşmaktadır (Akt. Öğretir, 1999: 26).

Anne-Baba Tutumları Sonucunda Çocuklarda Görülen Özellikler

Anne-baba tutumları sonucunda çocuklar şu özellikleri gösterirler.

Otoriter Tutum: Bu tutum içinde yetişen çocuklar tüm yaşamı anne-babaları

tarafından kontrol edilip, konulan kurallar katı olduğu için daha az iletişime sahip; yeterli derecede bağımsızlık kazanmamış, olabilmektedir. Bilhassa kız çocukları pasif kalarak daha bağımlı olmakta, erkek çocukları ise asi ve saldırgan olmakta; korkak, huysuz, rekabetten uzak ve hassas olabilmektedir.

Hoşgörülü Tutum: Bu tutum içinde yetişen çocuklar, anne-baba tarafından

davranışlara hiçbir sınırlama getirilmeyip, çok az rehberlik edildiği, çok fazla özgürlük verildiği için, saldırgan ve asi; çekinmeden toplumsal bakımdan uygun olmayan davranışlar sergileme; benmerkezci ve düşünmeden yapılan davranışlar; bazı durumlar içinde de etkin, sempatik ve yaratıcı olabilmektedir.

Demokratik Tutum: Bu tutum içinde yetişen çocuklar anne-babası

tarafından kabul edilip, cesaretlendirilerek özerk yetiştirildikleri; katı olmayan kurallar içinde oldukları için yeterli özgüvene sahip, kendini kontrol etme ve sosyal açıdan yeterli olma, iyi bir okul performansı ve yüksek düzeyde kendine saygı özelliklerini göstermektedir.

Koruyucu Tutum: Bu tutum içinde yetişen çocuklar, bütün yaşamları

anne-babaları tarafından kontrol edilerek, yönetildikleri için özgüveni olmayan; daha fazla bağımlı davranışlar gösteren; duygusal kırıklıkları olan; ya da sorumluluk alma yönünden gelişmemiş, şımarık olabilmektedir.

Dengesiz Kararsız Tutum: Bu tutum içinde yetişen çocuklar anne-babaları

sınırlama getirilmeyip, hiçbir ihtiyacı karşılanmadığı ve bir stres noktası oldukları için, çok saldırgan davranarak çevresindekilere zarar verebilmek ve kendine saygısı çok az olduğu için kendisini daima suçlu hissedebilmektedir (Akt. Öğretir, 1999: 27,28).

çocukların sosyal davranışları ile ebeveynlerinin davranışları arasındaki ilişkinin durumu nedir?

AMAÇ

Normal şartlar altında çocuk dünyaya gözlerini açtığı zaman anne-babası ve diğer aile üyeleri ile karşılaşır ve yaşamı boyunca çeşitli deneyimler geçirerek geleceğine hazırlanırken anne-babası tarafından kendisine yöneltilen değişik davranışlar ile karşılaşır.

Okulöncesi dönemin insan gelişiminin en önemli evresi olduğu düşünülürse o dönemde çocuğun davranışları ile yakından ilişkili olan etmenlerin önemi büyüktür.

Bu araştırma, dört-beş yaş çocuklarının sosyal davranışları ile ebeveyn davranışları arasında ilişki bulunup bulunmadığını anlamak amacıyla planlanmıştır.

Alt amaçlar