• Sonuç bulunamadı

Anne-baba dışındaki kişilerin çocuğun eğitimi ile ilgilenmesi

2.2. Çocuğun Eğitimi

2.2.2. Anne-baba dışındaki kişilerin çocuğun eğitimi ile ilgilenmesi

Halide Edib’in romanlarında çocuğun eğitimiyle ilgilenen genellikle anne ya da babadır. Bazı romanlarında ise anne veya babadan birinin ölmesi ya da hasta olması, ilgisizlik, çocuktan uzak olma... gibi nedenlerle çocuğun eğitimi ile başkaları ilgilenir.

Bunlar, çocuğun yakın akraba çevresinden olabileceği gibi, akrabalık bağı bulunmayan kişiler de olabilirler.

Halide Edib Adıvar, Kubbede Kalan Hoş Sada isimli eserinde yer alan,

“Dukduk” başlıklı yazısında, Fesupanallah Hacı Evliya Burunî Efendi’nin, torununun eğitimine verdiği önemi anlatır. Burunî Efendi’nin torunu üniversitede hocadır.

Mesleğinde çok başarılıdır fakat aldığı maaş, eşinin isteklerini karşılamaya yetmemektedir. Burunî Efendi, tek çocuğundan olan torununu, Avrupa’da okutmak için her türlü fedakârlığa katlanmıştır. Onun mutlu olması en büyük isteğidir. Burunî Efendi bir gün, gelininin torunundan ayrılmak istediğini duyar. Bu ayrılığın nedeni, Burunî Efendinin torununun aldığı maaşın karısının lüks ihtiyaçlarını karşılayamamasıdır.223 Halide Edib, daha önce de vurgulandığı gibi pek çok eserinde, üniversite çalışanlarının maddî bakımdan tatmin olmadıklarını ve ya üniversite eğitiminin insana beklediği mesleği kazandırmadığını ifade eder. “Bir Hayatın Üç Perdesi”, “Balalayka Çalan Adamın Sergüzeşti”, Tatarcık ve Sonsuz Panayır, yazarın bu düşüncesinin yoğun olarak vurgulandığı eserlerdir.

Halide Edib, yine aynı kitabında yer alan “Mihri’nin Mektubu” başlıklı yazısında, orta halli bir muhitin çocuğu olan Mihri’nin yetişmesini anlatmıştır. Öksüz olan Mihri, amcasının yanında büyümüş ve eğitimiyle de amcası ilgilenmiştir. Amcası, hanımının mal varlığı sayesinde zengin olmuş biridir. Yengesi, Mihri’yi evlerinde istemez ve bunu ona belli eder. Mihri, amcasının oğlu Hüsrev ile aynı öğretmenlerden özel dersler alır. Mihri bu derslerde çok başarılıdır ve bu başarısı sayesinde, daha önceleri onu küçümseyen Hüsrev de, Mihri’ye saygı duyar. Tahsilini başarıyla

223 Adıvar, “Dukduk”, Kubbede Kalan Hoş Sada, s. 222–226.

tamamlayan Mihri, daha sonra aldığı musiki derslerinde de başarılı olur ve bu başarısından dolayı kibar çevrenin takdirini kazanır:

“Bu suretle ben de tahsilimle müzikam sizin süslü muhitte birçok sene sonra, yani on altı yaşından sonra bana bir mevkî vermeye başladı ve yavaş yavaş evvelâ küçümseyerek bakan bu ince, süslü hanımların arasında bir mevkî almak, hayatıma bir şey ilâve etti. Ben de onlarla beraber oturmaktan, onlarla esvaptan bahsetmekten, dedikodu dinlemekten, sevgili dostları çekiştirmekten, ebedî, yeknesak kukla hayatını yaşamaktan bir lezzet almaya başlamıştım.”224 (s. 72)

Mihri’ye göre, aldığı eğitim sayesinde bir yandan bulunduğu çevrede kendini kanıtlarken, bir yandan da yine aldığı eğitim sonunda davranışları olumsuz yönde değişmiştir. Mihri, yaşadığı bu değişimden ve eğitimi sonunda girdiği yeni çevreden rahatsızdır. Daha önce amcasının oğlu Hüsrev ile nişanlanmış olan Mihri, bir mektupla, nişanlısı Hüsrev’e, nişanı bozduğunu bildirir. Hüsrev’in de dâhil olduğu bu çevreye dâhil olmak onu rahatsız etmektedir. Mihri, eğitimini ilerletince olumsuz davranışlar içinde bulunan insanlarla aynı ortamı paylaşmaya başlar. Aslında onun eğitimini ilerletme sebebi biraz da bu çevreye girme, buradaki insanlara kendini gösterme isteğidir. Fakat Mihri bu çevrede mutlu olmaz. Bu nedenle aldığı eğitimin olumsuz olduğunu, çok da işine yaramadığını düşünür. Aslında olumsuz olan onun aldığı eğitim değil, bu eğitimi kullanacak ortam bulamamasıdır.

Handan romanında, küçük yaştan itibaren teyzesi ve eniştesinin yanında kalmaya başlayan Neriman’ın eğitimi ile eniştesi Cemal Bey ilgilenmiştir. Cemal Bey, Neriman’ı kendi kızlarından ayırmaz. Neriman, amcasının evinde hem Batılı eğitim almış, hem de millî değerlere bağlı kalmıştır.

Yeni Turan romanında, rüştiyeyi bitiren Oğuz, annesine bakmak zorunda olduğu için eğitimine devam edemez. Para kazanmak amacıyla at arabasıyla yük taşırken, yük taşıdığı evlerden birinin sahibi olan emekli Mehmet Paşa’nın dikkatini çeker. Mehmet Paşa, Oğuz’un eğitimine zorunlu olarak ara verdiğini öğrenince, annesini evine hizmetçi olarak almayı, kendisini de okula göndermeyi teklif eder. Oğuz, annesinin başkasının hizmetinde olmasına karşı çıkar. Çalışarak annesine kendisi bakacaktır. Mehmet Paşa, Oğuz’un teklifini kabul etmemesi üzerine çok duygulanır ve ağlar. O günden sonra

224 Adıvar, a.g.e., “Mihri’nin Mektubu”, s. 68-75.

Mehmet Paşa, Oğuz ile daha çok ilgilenir. Ona borç para verir. Kendisine gerekli olmayan iki hayvanı düşük fiyatla Oğuz’a satar. Oğuz, daha önce mahalle arkadaşlarından Sungur’un babasının arabasında çalışıp ondan gündelik alırken, şimdi araba sahibi olmuştur. Oğuz, haftada üç gece Mehmet Paşa’nın Çekirge’deki köşküne eğitim için gelir. Mehmet Paşa, Oğuz’un ufkunu genişletir. Askerî idadîye girmesi mümkün olmadığı için mülkiye idadisinin programını Mehmet Paşa Oğuz’a uygular.

Oğuz hem çalışır, hem de eğitimine devam eder. On altı yaşına geldiğinde idadî mezunları kadar bilgiye sahiptir. Sonra mülkiye programını çalışır. Mehmet Paşa’nın teşviki ile bir yıl Romanya’ya gider ve orada çalışır. Dönüşte artık taşımacılık yapmaz.

Gerçekleştirmek istediği pek çok şey vardır. Meşrutiyetin ilânı üzerine, Mehmet Paşa’nın tavsiyesi ile İstanbul’a gider. Romanda, Oğuz’un güçlü karakteri ve çalışkanlığı vurgulanmaktadır. Oğuz, sorumluluklarının bilincinde olan örnek bir gençtir. Bir yandan para kazanmak için çalışırken, diğer yandan eğitimine devam eder.

Genç yaşta ölen kadın ressamlarımızdan Müfide Kadri’ye ithaf edilmiş olan Son Eseri romanında Kamuran, annesi öldüğü ve babası da yurt dışında elçi olduğu için halasının yanında yetişmiştir. Ancak romanda Kamuran’ın eğitimine ayrıntılı olarak değinilmemiştir.

Mev’ud Hüküm225 romanında Sara ve Sururi’nin kızları olan Atıfe’nin eğitimiyle, Doktor Kasım Şinasi ilgilenir. Kasım Şinasi, Atıfe’nin teyzesi Behire’nin eşi olan Rifat Bey’in yeğenidir. Atıfe, Kasım Şinasi’yi çok sever. Çünkü Kasım Şinasi Atıfe ile ilgilenir, ona masal anlatır. Kasım Şinasi, Atıfe’nin özel öğretmenlerden aldığı düzensiz eğitimin yeterli olmadığını düşündüğü için Sara’ya Atıfe’yi yatılı okula vermenin iyi olacağını söyler. Bu kararı vermek için eşinin de görüşünü almasını ister.

Bu romanda anne de baba da hastadır ve çocuklarının eğitimi ile ilgilenmezler.

Kasım Şinasi, Atıfe’yi Amerikan okuluna yazdırmaya kararlıdır ancak anne ve babasının onayını da almak ister. Ancak Sara, eve çok geç ve sarhoş gelen Sururi ile bir

225 Fuat Köprülü, “Mev’ud Hüküm Münasebetiyle” başlıklı yazısında bu romandan yola çıkarak Halide Edib’in romanlarındaki kadın kahramanları değerlendirir: “Halide Hanım’ın bütün eserlerinde merkezî sıklet hiç değişmez: Hudutsuz ruhlarında daima fırtınalar koparan yüksek ve müstesna kadınların ruhî tahlilleri daima romanın esasını teşkil eder. Aşk ve ihtirasın nihayetsiz kudreti karşısında bazan kırılan fakat hiçbir zaman eğilmeyen bu çok kuvvetli şahsiyetler esas itibariyle birbirinden farksızdırlar.” (bkz.

Köprülü, M. Fuat, İnci Mecmuası, 1 Şubat 1919.)

türlü kızının okul meselesini konuşamaz. Sara, Sururi ile konuşamayınca Kasım Şinasi, sadece Sara’nın onayıyla Atıfe’yi koleje yazdırır.

Atıfe’nin Kasım Şinasi’ye duyduğu sevgi ve bağlılık her geçen gün biraz daha artar. Kasım Şinasi hafta içinde onun en sevdiği şekerleri, yemişleri okula gönderir.

İşleri çok yoğun olmasına rağmen Atıfe’nin mektuplarına mutlaka cevap yazar.

Romanın diğer kahramanı Ayşe Kadın, Kasım Şinasi’nin fakir hastalarındandır.

Kocası çok hastadır. Mehmet isminde bir çocukları vardır. Anne de baba da çocuğun eğitimiyle ilgilenemezler. Kasım Şinasi, Mehmet’in eğitimiyle de ilgilenir. Mehmet’i Galatasaray’a yazdırır. Yazar burada, Kasım Şinasi örneği ile okuyucuya mesaj göndermektedir. İyi eğitim almış kişiler etraflarındaki insanların eğitimine de katkıda bulunmaktadırlar. Bu, bir anlamda onların görevidir. Halide Edib, eserlerinde bu kişileri yüceltir. Diğer yandan Ayşe Kadın, gayretli, çalışkan, aileyi devam ettiren ama ortada görünmeyen Türk kadınıdır. Halide Edib onların önemini asıl Balkan Savaşı günlerinde fark etmiş ve ondan sonraki tecrübeleri de ülkede asıl yükü çekenin bu sessiz, fedakâr kadınlar olduğunu kendisine göstermiştir.226

Romanın çocuk kahramanı Atıfe’nin babası Sururi, sık sık eve sarhoş gelir. Yine böyle bir gün Sara ile Sururi kavga ederler. Kavganın ayrıntıları romanda tam olarak verilmez. Ancak Atıfe, bu kavga yüzünden kendisini suçlar. Çocuğun eğitimi ile ilgilenmeyen anne baba aynı zamanda çocuğun yanında nasıl davranılması gerektiğini de bilmemektedirler. Bunun en önemli nedeni, anne-babanın eğitimsiz ve dolayısıyla çocuk eğitimi konusunda bilinçsiz oluşudur.

Birbirleriyle anlaşamayan anne-baba kendi sorunları içinde boğulmuşlardır ve çocukları ile ilgilenmeyi akıllarına bile getirmezler. Bu kötü duruma rağmen aslında Atıfe şanslıdır. Onun eğitimiyle ilgilenen biri vardır. Anne ve babasının ilgisiz olduğu her çocuk Atıfe gibi şanslı değildir. Halide Edib, Atıfe’nin durumunda olan çocuklara el uzatmak, onlara sahip çıkmak gerektiğini işaret etmektedir. Bu romanda Kasım Şinasi, anne-babası hayatta olduğu halde onların himaye ve ilgisinden uzak kalmış talihsiz çocuklara sahip çıkanların sembolü gibidir.

Bir yüzbaşı ile veremli bir annenin çocuğu olan Aliye’nin hayatının konu edildiği Vurun Kahpeye romanında Aliye, annesini çok küçük yaşta kaybetmiştir. O,

226 Enginün, İnci, Halide Edib Adıvar, Kültür Bakanlığı Yayınları, İkinci Baskı, Ankara, 1989, s. 60.

babası gibi kuvvetli, annesi gibi duygulu bir kişiliğe sahiptir. Annesi öldükten sonra babasının izini Kafkaslarda kaybetmiştir. Bu nedenle Aliye’nin hayatı öğretmen okulunda geçmiştir.227 Bu romanda anne de baba da çocuklarının eğitimi ile ilgilenememişlerdir.

Sinekli Bakkal romanında Emine ile Tevfik’in kızları Rabia’nın eğitimiyle annesiyle birlikte dedesi İmam Hacı İlhami Efendi meşgul olur. Rabia’nın babası Tevfik sürgündedir.

Hacı İlhami Efendi, Emine-Tevfik aşkının başladığı yer olan mahalle mektebine, benzer bir olay yaşanmaması için torunu Rabia’yı göndermez. Rabia’nın eğitimiyle kendisi ilgilenir. Dersler ilerledikçe, Hacı İlhami Efendi, Rabia’nın namaz surelerini çok çabuk ezberlediğini fark eder. Rabia’nın kuvvetli bir hafızası vardır. Annesi ve dedesi Rabia’yı hafız yapmaya karar verirler. Rabia on bir yaşına geldiğinde, İstanbul’un en küçük fakat yanık sesli hafızı olarak tanınır. Büyük mevlitlere, ramazanda selâtin camilere mukabeleye çağrılır. Rabia, ilk ramazanda dedesi İmam Hacı İlhami Efendi’nin iki senede kazanamadığı parayı kazanır. İlk başarısı ve tanınması Valide Camii’nde olur. Selim Paşa ve karısının dikkatini de burada çekmiştir. Selim Paşa, hiçbir konuda oğlu Hilmi ile anlaşamaz. Fikirlerinin birleştiği ilk ve tek konu Rabia’nın sesinin güzelliğidir. Hilmi, Rabia’nın Peregrini’den ders alırsa ünlü bir primadonna olacağına inanır.

Selim Paşa, babası sürgünde olan ve annesi de eğitimi ile ilgili kararlar veremeyen Rabia’nın özellikle müzik eğitimi almasını ister. Bu konuyu Hacı İlhami Efendi ile konuşur. İmam, evini biraz da Rabia’nın kazancıyla idare ettiğini, o derslere giderse mukabele ve mevlitlere gidemeyeceğini söyler. Selim Paşa, Hacı İlhami Efendi’ye maddî bakımdan yardım edecektir. İmam, bu güvence üzerine Rabia’nın ders

227 Öğretmen okulları, dönemin öğretmen yetiştiren kurumları olmaları yanında, yatılı olmaları nedeniyle, ailesi tarafından yeterli ilgiyi göremeyen pek çok çocuk için bir kurtuluş olarak görülmektedir. Reşat Nuri Güntekin de romanlarında öğretmen okullarını adeta bir kurtarıcı gibi görmektedir. 1882 yılından itibaren, öğretmen okullarının İstanbul dışındaki şehirlerde de açılmaya başladığını görüyoruz. Ancak, taşrada açılan bu öğretmen okulları, Cumhuriyet devrine kadar, her yönüyle İstanbul Öğretmen Okulu’na oranla zayıf kalmış müesseselerdir. Edirne, Bağdat, Adana, Beyrut, Halep, Hüdavendigâr, Diyarbekir, Şam, Trabzon, Kastamonu, Mamuretülaziz, Musul ve İzmir öğretmen okulları, 1882 yılına gelindiğinde, ülkemizde açılmış olan öğretmen okullarından bazılarıdır. 1882 yılına kadar açılan öğretmen okulu sayısı on dörttür. 1908 yılına kadar öğretmen okulu sayısı otuz bire çıkar. (bkz. Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773–1923), s. 148.)

almasına izin verir. Rabia sayesinde hem para kazanacak, hem de hatırlı kişiler yanında mevkî edinecektir. Rabia derslere başlayınca evde çok az kalır. İmamdan ders almayı bırakır. İmamın anlattığı cehennem sahnelerinden bıkmıştır. Konak hayatı Rabia’yı değiştirir. Rabia, burada özellikle Sabiha Hanım’ın yanında hayatın güzelliklerini fark eder.

Selim Paşa’nın isteği ile Rabia, konakta önce Vehbi Dede’den tef çalmayı öğrenir. Rabia, Vehbi Dede’nin en kabiliyetli öğrencisidir. Diğer müzik aletlerini çalmayı çok kısa sürede öğrenir. Konakta, Vehbi Dede ile klasik Türk musikisinden parçalar çalar.

Emine, kızı Rabia’nın tef çalmasını istemez. Ona göre tef, çingene sazıdır. Hacı İlhami Efendi ise, torununa tefi çaldıran kişinin Vehbi Dede olduğunu öğrenince şu yorumu yapar: “Anlamadığın işe burnunu ne sokarsın be kadın? Vehbi Edendi evliya gibi bir adamdır, Mevlevîler, tefi, dünya zevkine alet için çalmazlar…” (Sinekli Bakkal, s. 53) Emine her ne kadar kızının eğitimi ile ilgilenmek istese de bu konuda son söz imamındır. O, çocukluğunda aldığı ve sadece zühd ve takvaya dayanan katı dini eğitim nedeniyle babasının etkisindedir ve söz konusu olan kızının tahsili de olsa baabsının sözünden çıkamaz. Hacı İlhami Efendi’in izni üzerine Rabia musiki eğitiminde serbest kalır ve ud, kanun, alaturka sazların hepsini çalmayı öğrenir.

Tevfik sürgünden döner. Selim Paşa’nın önünde anne-babasından birini seçmesi istendiğinde Rabia, babasını tercih eder. O günden sonra babası ile yaşamaya başlar.

Selim Paşa Tevfik’ten, Rabia’nın aldığı özel derslere devam etmesini ister. O da kabul eder. Tevfik sürgünden dönmüştür ama kızı Rabia’nın eğitimi ile yine Selim Paşa ilgilenir.

Selim Paşa, Rabia’nın konağa gelen Arapça, Farsça ve Fransızca hocalarından da ders almasını ister. Selim Paşa’ya göre, konağa gelen bu hocalardan kimse istifade etmemektedir.

Roman kahramanlarından Rumelili Bayram Ağa, Selim Paşa’nın bahçıvanbaşıdır. Bilâl isimli bir yeğeni vardır. Bayram Ağa, Selim Paşa’nın evinin bahçesini özenle yetiştirmiştir ve bu bahçeyi Bilâl’e emanet edecektir, yeğeninin de kendisi gibi bahçıvanbaşı olmasını ister. Selim Paşa ise Bilâl’in okumasını ister. Onu Galatasaray Sultani’sine yazdırır. Selim Paşa’nın otoritesine hayran olan ve bu yönünü

örnek alan Bilâl, “herkesin anasını ağlatan”, zengin bir zaptiye nazırı olmak ister.

Bilâl’e göre Selim Paşanın tek eksiği, tahsilinin olmamasıdır. Hatta Bilâl, Fransızca bilmeyen Selim Paşa’nın eğitim düzeyini kendisininkiyle kıyaslar ve kendisinin eğitimini üstün bulur. Romanda Selim Paşa, eğitime önem veren ve çocukların eğitimiyle ilgilenen bir devlet adamı konumundadır. Halide Edib, zengin ve çevresi olan kişilere himâyesiz çocuğu yetiştirmek, okutmak görevini vermiştir. Bu, yazarın topluma vermek istediği mesajlardan biridir.

Tatarcık romanında Safa, öğrenimini arkadaşı Şinasi’nin ailesinin yardımlarıyla tamamlamıştır. Safa, Şinasi’ye karşı bir minnet duygusu hissetmez, tam tersine, her fırsatta onu eleştirir. Safa’nın annesi Saadet Hanım, Şinasi’nin dadısıdır. Babası Hacı İbrahim Efendi de Şinasi’nin babasının vekilharcıdır. Safa, bu aile sayesinde Galatasaray Lisesi’nde okumuş, okul giderleri, cep harçlığı, hatta kıyafet ihtiyacı bile bu aile tarafından karşılanmıştır.

Sinekli Bakkal romanında Rabia ve Osman’ın çocukları olarak tanıtılan Receb’in gençliği, Tatarcık romanında anlatılır. Ortaoyunu ve meddahlıktaki başarısıyla ün salan Tevfik, torunu Recep’i de bu kültürle yetiştirmiştir. Bunun sonucunda Recep, halk kültüründen hoşlanan bir genç olarak dikkat çeker. Bağlama çalar, türküleri çok iyi bilir, taklit yapar. Çocuğa küçük yaşlarda verilen eğitim, daha sonraki hayatının yönlendirilmesi açısından önemlidir.

Sonsuz Panayır romanında anlatılan zengin ailelerden birinin hanımı olan Safi-Naz, büyük babasının yanında özel öğretmenlerden İngilizce ve Fransızca dersleri almış ve bu dilleri çok iyi derecede öğrenmiştir. Safi-Naz aynı zamanda iyi bir Türkçe eğitimi almıştır. Eski harfleri çok kolay okur. Büyük babası ölünce, babası mal varlıklarını içki içerek ve kumar oynayarak kaybetmiştir. Fakir hayatı yaşamaya başlarlar. Safi-Naz, Sertman ile evlenerek tekrar zengin bir hayata kavuşur. Bu zengin çevredeki insanlar, Naz’ın aldığı iyi eğitimin Sertman’ın sayesinde olduğuna inanırlar. Çünkü Safi-Naz evlendiğinde kıyafeti çok kötüdür ve bunu gören zengin kesim, onun daha önceden iyi bir eğitim almış olabileceğine ihtimal vermez. Romanda, gösteriş için eğitim almış ve özenti içinde yaşayan insanlar dış görünüşe çok önem vermektedirler. Hatta bu insanlar, karşılarındaki insanların eğitim düzeylerini, kıyafetlerine bakarak tahmin etmektedirler. Bunlara göre, iyi eğitim ancak zenginler ve kıyafeti düzgün olanlar

içindir. Fakir ve kıyafeti kötü olanların iyi eğitim almış olabileceğini akıllarından bile geçirmezler.

Kerim Usta’nın Oğlu romanında, Kasım’ın eğitiminde yol gösterici olan bir Amerikalıdan bahsedilir. Gordon Lee isimli bu adam, Amerika’nın sayılı zenginlerindendir ve Kasım’ı ilk kez Robert Kolej’de okulun hazırladığı bir tiyatro oyununda görmüştür. Gordon Lee, Kasım’la konuşur ve tıp okumak istediğini öğrenince, Amerika’ya gitmesini ve tahsilini orada yapmasını teklif eder. Kasım, memleketinde okumak istediğini belirterek bu teklifi reddeder. Gordon Lee, yine de Kasım’a kartını verir ve ne zaman Amerika’ya gelmek isterse tahsilini ve oradaki masraflarını üstleneceğine söz verir. Kasım daha sonra kararını değiştirir ve Amerika’ya gider. Gordon Lee sayesinde Amerika’da tıp okuyup doktor olarak döner.

Sevda Sokağı Komedyası228 romanında, Kilercibaşı Hamdullah Bey’in eşi Sabiha Hanım, eski usulde terbiye almış bir kazasker kızıdır. Babası ona en iyi hocalardan dersler aldırmıştır. Okumayı çok seven Sabiha Hanım, Osmanlı tarihini okurken, eski saray kadınlarının hayırseverliği dikkatini çekmiştir. Kendisi de, çok zengin olan Hamdullah Bey ile evlendikten sonra en çok sevdiği şey, küçük beslemeler almak, onları terbiye etmek, okutmak, yetenekli olanlara musiki öğretmek, evlenme yaşlarına geldiklerinde ise çeyizlerini hazırlayarak evlendirmektir. Evine yeni gelen ve annesi babası bir yangında ölen Emine’nin adını Numune olarak değiştirir ve onunla yakından ilgilenmeye karar verir. Özel dersler aldırır. Halide Edib’in eserlerinde kahramanların eğitimine yardımcı olan şahıslar ya iyi eğitim görmüş, eğitimin gereğine inanan insanlar ya da zengin hayırseverlerdir.

Çaresaz romanında, Mediha’nın babası hastalanıp onunla ilgilenemez duruma geldiğinde, Rum komşuları Nikolaki Efendi Mediha’nın eğitimi ile ilgilenir. Onu Üsküdar Koleji’ne yazdırır. Mediha burada bulaşık yıkamak ve başka işler yapmak şartıyla parasız okuyacaktır. Mediha bu okulda yatılıdır, eve hafta sonları gelir ve hasta olan babası ile ilgilenir. On bir yaşında babasını kaybeder.

Annesini çok küçük yaşta kaybeden Nermin’in eğitim sorununun anlatıldığı Akıle Hanım Sokağı romanında, Nermin’in albay olan babası uzakta görevli olduğu için

228 Adıvar, Halide Edib, Sevda Sokağı Komedyası, Atlas Kitabevi, 1. Baskı, İstanbul, 1971. (Alıntılardaki sayfa numaraları kitabın bu baskısına aittir.)

kızının eğitimi ile ilgilenemez. Nermin’i, çocukları olmayan eniştesi ve teyzesi büyütür.

Anne baba dediği bu kişiler, Nermin’in iyi bir eğitim alması için her fedakârlığı yapmışlardır. Onun, Türkçe dışında İngilizce ve Fransızca öğrenmesi için özel öğretmenler tutarlar. Nermin’in elçi olan eniştesi, çeşitli görevlerle eşi ile beraber yurt dışına çıkmak zorunda kaldığında, Nermin’le ilgilenmesi için bir mürebbiye bulur.

Nermin on yaşında iken, eniştesi Washington’a elçi olur. Nermin’i de Amerika’ya götürürler. Nermin, Amerika’da çok iyi İngilizce öğrenir. Miss Melon adlı bir

Nermin on yaşında iken, eniştesi Washington’a elçi olur. Nermin’i de Amerika’ya götürürler. Nermin, Amerika’da çok iyi İngilizce öğrenir. Miss Melon adlı bir