• Sonuç bulunamadı

1.4. EDEBĠ KĠġĠLĠĞĠ

2.1.2. ANLATICI VE BAKIġ AÇISI

Klasik romanın özelliği yazar ve anlatıcının içinde yaĢadığı toplumla aynı değerleri taĢımasıdır. Yazar eleĢtiri olarak yaĢadığı toplumu ve toplumun sorunlarını ele alır. Romanın kahramanları bile yazarın bağlı olduğu değerlerin roman dünyasındaki savunucularıdır. Bu bağlamda romancı bazen eleĢtirel bazen de sosyal gerçekçi bir tavır takınarak gerekli kimliğini ortaya koymaktadır.240

Bu bilgilere dayanarak modern dönemde yazılmasına rağmen Ġhsân Abdulkuddûs‟un incelemiĢ olduğumuz bu eserini, yaĢadığı dönemin sosyal ve siyasi olaylarından etkilenerek kaleme aldığını göstermektedir.

Fantastik esintinin hâkim olduğu sanat ve edebiyat dönemlerindeki anlatıcı tipi ile sanat ve edebiyatı sert realistliğin habercisi olarak görmek isteyen zamanların

239

NACĠ, Fethi, Yüz Yılın Yüz Türk Romanı, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul, 2007, s.15.

240

68

anlatıcı birbirinden farklıdır. Realistlerin objektiflik ilkesi, anlatılacak hikâyenin niteliğini son derece değiĢtirirken bu hikâyeyi anlatacak figürün (anlatıcının) nitelik ve iĢlevini de farklılaĢtırmıĢtır. Realistliğe göre hem anlatan kiĢi yani anlatıcı figürü hem de verilmek istenen mesaj yani hikâye gerçekçi olacaktır.241

Bu bağlamda incelemiĢ olduğumuz eserin anlatıcısının nitelik ve iĢlevi oldukça realisttir. Anlatıcının bir ruh doktoru olması ve verilen mesajın toplum sorununa bir çözüm olması niteliği taĢıyan sınıf ayrımı göz önüne bulundurulduğunda eser gayet gerçekçi bulunmaktadır.

Klasik dönemi takip eden Modern dönem 19.yy.ın ikinci yarısından itibaren ele alınan ve çeĢitli değiĢiklikleri ile tanınan dönemdir ve bu dönemde modern roman, birey ile toplum değerlerinin karĢı karĢıya gelmesi sırasında olabildiğine dramatik ve objektiftir. Geleneksel romanda toplumla ortak paydaya sahip olan ve karakterlerinin sosyal farklarını vurgulayan romancı aynı Ģartlarda 19.yy.ın ikinci yarısında ise bu farkları eleĢtirmeye ve aynı maddeleri yeniden yorumlamaya baĢlamıĢtır.242

Romanımız 19. yy.ın ikinci ilk yarısından söz etmekte olup sosyal farklılıkları eleĢtirmiĢtir.

Romanın olmazsa olmaz iki unsuru hikâye ve anlatıcıdır. Çünkü roman onun etrafında kurulup kurgulanır. Anlatıcı olmadan ne hikâye anlatılabilir ne de olaylar anlatıp olayların akıĢında rol alan figürler anlatılabilir. Anlatı dünyasının hem yapıcı hem de yansıtıcı unsuru olma özelliği taĢıyan anlatıcı, anlatının hayata en bağlı Ģahsıdır. Ġlk olarak anlatıcıyı iĢiterek ve onun yönlendirmesiyle eserde insan kendini bulur.243 Bu romanın anlatıcısı kahramanlar arasından bir tanesi olup yazarın ta kendisidir. Çünkü yazar kendini eserde bir ruh doktoru rolünde görevlendirmiĢtir. Modern dönemin üzerinde durduğu bir husus olan objektiflik yazarın eseri kaleme alırken konu, kahraman, olay örgüsü oluĢurken olabildiğince tarafsız olmasıdır. Modern dönem ile artık çok konuĢan ve seviyesiz anlatıcı dönemi kapanmıĢ ve yeni devirler açılmıĢtır. Dramatik dediğimiz bu yeni dönemde anlatıcının anlatma yetkileri en aza indirilmiĢtir. Dramatik romanda asıl olan baĢkahramanın bakıĢ

241

TEKĠN, Mehmet, age., s.19.

242

ÇETĠġLĠ, Ġsmail, age., s,43

243

69

açısıdır. Modern dönemle birlikte tekli bakıĢ açısından çoğulcu bakıĢ açısına geçiĢ sağlanmıĢtır. Asıl kahramanın yanı sıra diğer anlatıcılarla da verilmek istenen mesaj net bir Ģekilde dile getirilir. BakıĢ açısındaki çokluğun romana olan katkısı yazarın romanın dıĢında kalmasını önlemektedir.244

Ġncelenen eserde yazar romanın tam içindedir. Bu yüzden herhangi bir tarafgirlik söz konusu değildir, objektitlik aktiftir. Yazar modern dönemde eserinde toplum değil birey; bireyin içinde yaĢadığı dıĢ dünya değil iç dünya üzerine daha fazla meyil eder. Freud, Adler ve Jung‟ın meydana getirdiği psikoloji ekseninde insanın bilinçaltını aydınlatmaya çalıĢır. Bu bağlamda moder roman psikolojik kimliği ile öne çıkmaktadır. Aynı durum kahraman içinde geçerlidir.245

Bu verilere dayanarak eserin bir ailenin psikolojik tahlili söz konusu olması bakımından psikolojik roman özelliği de taĢımaktadır.

Romanda üç çeĢit anlatıcı tarzı mevcuttur. Bunlar 1.tekil kiĢi (ben), 3.tekil kiĢi (o), 2. Çoğul kiĢi (siz) anlatıcı tipidir. Yazara müthiĢ gurur duygusu yaĢatan ve okuyucunun sesini ilk duyduğu kiĢi olan O (anlatıcı), bu gururu son raddeye kadar götürür. O anlatıcı, destan türünden romana intikal etmiĢtir. Ben anlatıcı daha iĢin en baĢında bile beĢeri boyutla karĢımıza çıkmaktadır. Bu anlatıcı tipinin de diğerlerinde olduğu gibi eksiklikleri vardır. Çoğul 2. kiĢi anlatıcı ise seyrek kullanılan marjinal bir tiptir. 3.tekil(O anlatıcı) yöntemi, ilahi, yansız, kiĢisel olmak üzere üç çeĢitte gerçekleĢir. Ben anlatıcı ise anlatı dünyasında 1.tekil kiĢi olarak yer alır. Bu anlatıcı tipi anlatıcı dünyasının içindedir.246

Romanın anlatımında her ne kadar ara sıra diyalog veya monologlara yer verilse de roman, tek elden anlatılmıĢtır. Bu kiĢide romanda ismi zikredilmeyen ruh doktorudur. Bu ruh doktoru adeta bir kameraman gibi ele alınan mekânlardaki toplumu ve halkı her anlamda gözler önüne sermiĢtir. Romanın baĢtan sona anlatımı üstlenen baĢkahraman ruh doktoru genelde “ben anlatıcı“ yöntemini kullanmıĢtır. Fakat “o anlatıcı” tipine de hiç rastlanılmamıĢ değildir.

Sanat sadece yorumdan ibaret değildir ve biraz da perspektif göz önündedir. Esasında eĢya bir malzemeden baĢka bir Ģey değildir fakat onun sadece eĢya

244

ÇETĠġLĠ, Ġsmail, age., s.44.

245

Aynı eser, s.45.

246

70

olmadığını ifade ediĢ Ģekli veya perspektifi belirler. EĢyaya ruhunu ve rengini veren Ģüphesiz perspektiftir. Sanat olayını doğuran da sanatçının eĢyayı niteleyiĢi, ona bakıĢ açısı ve sunuĢ biçimidir. BakıĢ açısı roman sanatında hem teknik bir sorun hem de romanın kaderini içten ve dıĢtan etkileyen bir faktördür.247

Romanımızın bakıĢ açısı tekil bakıĢ açısıdır bu da romana sadelik katmaktadır. Bu sadeliği de seviyeli olarak aksettirmektedir ve bakıĢ açısı sonucunda olay örgüsünü heyecan korku merak figürleriyle süslemektedir. Yazar romanı ele alırken kahraman bakıĢ açısını ustalıkla kullanmıĢtır.

Bir roman ele alınırken anlatıcı ve anlatılan arasındaki mesafenin ayarlanmasında, romanın dil ve üslûbunun Ģekillenmesinde, son olarak ise romanın sağlıklı bir roman olması konusunda seçilen ve uygulanan bakıĢ açısının rolü büyüktür.248

Anlatıcı romanın yazarıdır fakat anlatılanlar romanın kahramanlarıdır, bundan dolayı roman sağlıklı roman olma niteliği taĢımaktadır.

Roman aslında bir dil sanatı olmasına karĢın bakıĢ açısı dilin önüne geçmektedir. BakıĢ açısı bir taktik dil ise bu taktiği kullanarak olayları anlatma sanatıdır. Bir romancının adeta bir mimar gibi anlatımı gerçekleĢtirecek kiĢiyi, bu kiĢinin konumunu, bu kiĢinin olaylara olan bakıĢ açısını belirlemek zorundadır.249 Romanın konusu, anlatıcı ve bakıĢ açısını etkilemiĢtir çünkü konu itibariyle Afrika‟ya yapılan gezi sonucunda bir ailenin ruhsal tahlili yapılacağı için romanda doğal olarak yazarın anlatıcı biçimi olarak kahraman bakıĢ açısı hâkim olmuĢtur.

Anlatıcı yani ruh doktoru “yine bir şey anlamamış gibi aptal aptal suratıma bakmaya başladı.”250

ifadesini Selim için kullanmıĢtır. Burada ne kadar taraflı davrandığının göstergesi mevcuttur. Bu durum Ruh doktorunun Sami‟nin tarafını tuttuğunu göstermektedir çünkü Sami kardeĢinin bu tarz bir insan olduğunu kabullenmiĢtir.

Orman, romanda bahsedilen merkeze kırk beĢ dakika uzaklıktaki ormandır. Bu bölümde ormanın tasviri de yapılmaktadır. Bu mekanın korkunçluğu ve kasveti

247

TEKĠN, Mehmet, age., s.47.

248

Aynı eser, s.48.

249

Aynı eser, s.49.

250

71

üzerinde durulmuĢtur. Anlatıcı ormanın iç kısmında bir köyün olduğunu ve köyü Ģu Ģekilde tasvir etmektedir. Burada çerçeve anlatıdan yararlanılmıĢtır.

“Burası küçük bir köydü. Kulübelerinin sayısı yirmiyi aşmaz. Otlarla yoğrulmuş çamurdan yapılma kulübeler. Kulübelerin orta yerinde çiğnenmiş çıplak bir alan var. Çıplak ve geniş alanın ortasına iki tane davul yerleştirilmiş. Başlarına da iki tane dev gibi adam konmuştu. Ellerindeki tokmaklarla habire davullara vuruyorlardı.” 251

Romanda çeĢitli benzetmelere yer verilmiĢtir. Örneğin; Sami‟nin ormanda Selim tarafından basılması sonucu Selim‟in Samiye olan sert bakıĢları “kardeşinin kalbine isabet eden iki kurşuna” benzetilmektedir. Bir baĢka benzetme de Sami‟nin dans ettikten sonra Selim‟e yakalanınca döktüğü alnındaki terleri “sanki kafasına çakılmıĢ çivi baĢları gibi görünüyordu” çiviye benzetilmektedir.252

Yine bir benzetme daha yapmaktadır yazar, Sami‟nin geçirdiği atakta onun konuĢmaksızın çıkardığı belirsiz çığlıklarını “bir tuzağa vurmuş yaralı bir hayvanın çığlıklarına” benzetmektedir. 253 Sami‟nin nöbet geçirdikten sonra ormandan gelip kendine geldiğinde, önce zenci dilinde bir Ģeyler mırıldanması ardından Arapça konuĢmaya baĢlaması onun kimlik karmaĢasını ifade eder.254

Romanda dördüncü bölümdeki Ģu cümleler yazarın “birinci tekil Ģahıs” anlatıcı türünü kullandığının örneğidir.

“Uykumdan erkenden uyandım. Alışık olduğum zamandan önce. Doğrusunu söylemek gerekirse tedirgin bir gece geçirmiştim. Kafamda Sami‟nin durumunu yoğurmaktan gözüme uyku girmemişti.”

Dördüncü bölümde yer alan kahraman anlatıcı örneği ise Ģu Ģekildedir.

251

ABDULKUDDÛS, Ihsân, Sukûb fi‟s-Sevbi‟l-Esved, s. 62-63.

252 Aynı eser, s.65. 253 Aynı eser, s.68. 254 Aynı eser, s.71.

72

“Bu aslında garip bir durum değildi. Bu bir “kişilik ikileşmesi” durumuydu. Kişilik ikileşmesi ise daha önce de karşılaştığım ve tedavisinde başarılı olduğum bir hastalıktı. Fakat Sami‟yi çevreleyen özel koşullar kişilik ikileşmesinde onda büyük etki yapmıştı. Afrika koşulları. Bunlarsa benim için yeni idi. Garipti. Çekiciydi. Daha önce zenci kişiliğiyle özdeşleşme vakası ile karşılaşmamıştım. Beyaz insan kişiliği.”255

Ġki hasta kiĢiliğe sahip olan Sami ve Samiye‟nin hastalıkları kıyaslanmıĢ ve Sami‟nin durumunun daha vahim olduğu kanaatine varılmıĢtır.256

Yazar yani anlatıcı, Sami‟nin durumuna bir türlü akıl erdiremiyor çünkü Sami akĢam ormanda zencilerle dans ediyordu ve zencileri beyazlara karĢı kıĢkırtıyordu. Fakat bir sahnede de zencilere acımasız ve sert davranan beyaz adam kiĢiliğini takınarak dükkânına gelen zenciye hakaret edip, dövüp rezil etmektedir. Bu kiĢilik karmaĢasına çözüm bulunması gerekmektedir. 257

Yazarın fikrine göre belki Sami‟nin beyaz adamlığını Selim‟in ki bastırıyordur.258

Sami‟yi tahlil etme sırasında doktorun sorduğu sorulara ya yalan ya da olmasını istediği gibi cevap vererek yalan söylemiĢtir. Birisi akĢam ormanda değil Lakoryon Barında olduğunu söylemesi, diğeri de yerli kızı gördüğünü söyleyen doktorun Sami‟ye yönelttiği senin de tanıdığın kız ifadesine inkârcı bakıĢlarla hayır tanımıyorum demesidir. 259

Sami‟nin babasını anlatırken babasının zengin olduğu, hem zenciler hem de Fransızlar tarafından çok sevildiğini, eli bol biri olduğunu, Bamako‟daki ilk büyük apartmanları diktiğini dile getirmiĢtir. Maddi kazancının çok iyi olduğunu ticaretçi olduğunu ve elli yıl önce babasının Afrika‟ya göçtüğünü ve daha sonra Lübnan‟a annesi ile evlenmeye gittiğini dile getirmektedir. Ahmet ġevki‟den Ġliyya Ebu

255

ABDULKUDDÛS, Ihsân, Sukûb fi‟s-Sevbi‟l-Esved, s.74.

256 Aynı eser, s.85. 257 Aynı eser, s.86. 258 Aynı eser, s.87. 259 Aynı eser, s.89-90.

73

Madi‟den kalır yanı olmadığına vurgu yapmıĢtır.260 Burada yazarın eserinde sanatçılara yer verdiği görülmektedir.

Romanı kahraman bakıĢ açısıyla anlatan yazarın yanı sıra olay içinde olay örgüsü yaratan Kabaka var olan sırları açıklamıĢtır. Romanda emir cümleleri bulunmaktadır. Örneğin; Kapının arkasında saat tam sekiz olana kadar bekle. Tam sekizde kapıyı tıklat. Kapıyı açtığımda Sami‟yi odanda benimle bulacaksın. Heyecana kapılma. 261

Bu ifadeler eserde yer alan emir cümleleridir. Romanda anlatıcı öyle farklı canlandırmıĢtır ki adeta bir tiyatro gibi göz önünde canlandırılabilen somut bir eser haline getirmiĢlerdir. Buna örnek olarak da; Samiye‟nin gazeteyi görünce ki halini tasvir eden “olduğu yere çakılmıĢ gibi kaldı. Gözleri fal taĢı gibi açıldı. Alt çenesi sarktı.”262

sözleri gösterilebilir. Metindeki çerçeve anlatı olarak Samiye‟nin “yüzünün sarılığının daha da artması, solukları sıklaĢıyordu. Az sonra o hala gazete elinde resme bakıyordu.”

Romanda anlatıcı yani doktor “Seninle tanıĢtığım günden beri kendimi kuĢatan garip bir hava hissediyorum.” ifadesini kullanmıĢtır. Burada anlatıcının bir karakteri ne kadar rahat anlatıyor olduğuna vurgu yapılmaktadır.263

Bu romanda anlatıcı karakterlerden biridir. Anlatıcı daima romandaki doktor karakteri olan Ģahıstır. Romandaki çerçeve anlatıya bir diğer örnek de onuncu bölümde Selim‟in kardeĢi Samiye‟nin konseri için çalgıcılara hazırladığı ortamı anlatırken kullandığı cümlelerdir. “Selim salonu tam istediğim gibi düzenlemiĢti. Orta yere çalgıcıların yer aldığı bir pist hazırlamıĢ. Önüne de konukların sandalyelerini sıralamıĢtı. Küçük bir sahne görünümü almıĢtı.”264

Romanda anlatıcı Samiye‟nin hissettiklerini anlatmaktadır. Bu durumda bir karakter diğer bir karakterin iç duygularını dile getirmektedir. “O kendi içinde yükselen ve boĢalıp gelen baĢka haykırıĢlar duyuyordu. ġimdi, o Ģuanda dıĢ dünyasından tamamen kopmuĢ bir durumdaydı. Bütün sarsıntıları ve çalkantıları ile o

260

ABDULKUDDÛS, Ihsân, Sukûb fi‟s-Sevbi‟l-Esved, s. 91-92.

261 Aynı eser, s.178. 262 Aynı eser, s.187. 263 Aynı eser, s.199. 264 Aynı eser, s.222.

74

bütün gücüyle Ģimdi iç dünyasında yaĢıyordu. Ruh çatıĢmasını yaĢıyordu.”265 Anlatıcı Samiye‟nin durumu için “birden on beĢ yıl sıçramıĢtı. On yaĢından yirmi beĢ yaĢına. Çevresindekileri fark etmeye baĢladı. Kendini görmeye baĢladı. Gerçek kiĢiliğini, olgun ve sağlıklı kiĢiliğini” 266

ifadelerine yer vermiĢtir. Anlatıcı yani doktor, kiĢilik geliĢiminde duraklama hastalığı ile ilgili gerekli birçok açıklama yapmıĢtır. Romanın onuncu bölümünde tıpkı diğer birkaç bölümde olduğu gibi bilgi içerikli yargılar içeren kısımlar bulunmaktadır.267

Yazar romanda öngörülere de yer vermektedir. Samiye‟nin konserden sonraki halinin sonucundaki öngörülerini dile getirmiĢtir. “Bütün davranıĢlarını düzeltecek, yaĢamını bir düzene koymaya çalıĢacak. Ümmü Gülsüm‟ü dinlediğinde çığlıklar atıp, histerik davranıĢlar sergilemesinin ve ağlamasının anlamsız ve yanlıĢ olduğunu düĢünür olacak. Bunların Ümmü Gülsüm‟ün sesini aĢırı derecede beğenmenin ve ona hayranlığının verdiği kendini kaybetme ve taĢkınlıklar olduğunu itiraf edecektir.”268

Bu ifadeler yazarın öngörülerini içermektedir.

Romanda sömürgeden dolayı bilinen dillere özellikle vurgu yapılmıĢtır. “Otele vardığımızda Selim bana arabadan inmeden önce Fransızca, -ki ben, sıkıldığımız bir konuyu ifade etmek için her zaman Arapça yerine onu yabancı bir dille ifade etmeyi tercih ettiğimizi biliyordum. Çünkü bizim için yabancı dil açıklık bakımından daha zayıf kalmaktadır.”269

Romanda veda kısmında yani doktor artık Kahire‟ye dönerken Afrika‟daki bu aileye ne kadar konuksever olduklarını dile getirmiĢtir. Bu durumda romanda tema olarak konukseverlik de iĢlenmektedir. BaĢka bir tema da hediyeleĢmenin önemini anlatan doktorun Bamako‟dan ayrılması sonucu Selim‟in doktora çam sakızı çoban armağanı bir hediye vermesidir. 270

265

ABDULKUDDÛS, Ihsân, Sukûb fi‟s-Sevbi‟l-Esved, s. 277.

266 Aynı eser, s.232. 267 Aynı eser, s.233. 268 Aynı eser, s.233-234. 269 Aynı eser, s.241-242. 270 Aynı eser, s.244.

75

Bireysel ve sosyal problemler her zaman romanlara konu olmuĢtur. Hemen hemen tüm romanlarda bu sorunlar ele alınagelmiĢtir. Sorunları ele alırken uygulanan teknikler her ne kadar bir birinden farklı olsa da yazarlar sonuçta hayat içindeki insanı kurmaca içinde tekrardan biçimlendirmiĢlerdir.271

Eserde birde tema olarak ikinci sınıf insanların neler hissettiği dile getirilmektedir. Bu da romanın Ģu satırlarından çıkarılmaktadır: “Uçak yerde sürüklendi sonra serçe gibi sarsılarak yuvarlak çizdi. Bu küçük bir Dakuta uçağıydı. Sade ve eski model. Afrika havayolları, Fransız havayolları Ģirketinin bir Ģubesi olmasına rağmen, bu Ģirketin uçakları sadece Kara Afrika‟nın iç hatlarında çalıĢıyorlardı ve bunlara zenciler biniyorlardı. Onun içinde adi ve eski uçaklar olmaları gerekiyordu.”272

Romanın on birinci bölümünde yazar toplumsal sorunlar temasına da yer vermektedir. “Merakımın Sami‟de yoğunlaĢmasının nedeni, bu durumun kiĢisel olmaktan çok toplumsal olmasıydı. Afrika‟da ve Asya‟da bulunan toplumsal yapı, beyaz ve renkli ırkların karıĢımından meydana gelen çocukların oluĢturduğu sosyal yapı ya da, Afrika‟da söylendiği gibi matis/ melez toplumu.”273

Romanın on birinci bölümünde Sami‟nin niçin cevap yazamadığı ve ortalıktan kaybolduklarında nerelere gittikleri hakkında bilgi vermek için baĢından geçen olayları „uzun hikâye‟ Ģeklinde anlatmıĢtır.274

Anlatıcı olayları aktarırken veya kiĢileri sunarken öznel ya da nesnel davranabilir.275 Yazar eseri ortaya koyarken tarafgirlik yaptığı düĢünülürse olumlu yönde taraf olmuĢtur. Çünkü sömürge söz konusu olduğu için sömürülen tarafı desteklemiĢtir. Ayrıca bakıĢ açısı hiç değiĢmemiĢtir. Romanda anlatıcı hep aynı kiĢidir. Yani olayı anlatan roman kahramanlarından biri olan Ruh doktorudur. Anlatıcı romanın baĢından sonuna kadar aynı kiĢidir. Yazar romanı anlatırken olumlu

271

AYTAġ, Gıyasettin, Tematik Roman İncelemeleri, Akçağ Yayınları, Ankara, 2014,s.240.

272

ABDULKUDDÛS, Ihsân, Sukûb fi‟s-Sevbi‟l-Esved, s.245.

273 Aynı eser, s.246. 274 Aynı eser, s.255. 275 ÇETĠN,Nurullah, age., s.103.

76

gözle anlatmaktadır. Her ne kadar konu olarak olumsuz gözükse de hatta cümleler arasında negatif cümleler bulunsa da romanın seyri olumlu yönde olmuĢtur.

Benzer Belgeler