• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. KURAMSAL YAPI VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.7. Anlatı Kimlik Yaklaşımı

Anlatı kimlik, 19. yüzyılda felsefeden psikolojiye geçişte Wilhelm Dilthey’in, psikolojiye yönelik yorumbilim yaklaşımının önemi üzerinde durarak sosyal bağlamda kim olduğumuzun bütün bir yapısını yansıtan dil kullanmayı ve olaylardaki birliği algılayarak anlam oluşturmayı önermektedir. Daha sonra bu görüş sosyal bilimlerdeki anlatı kimlik yaklaşımlarını ve yorumlayıcı yaklaşımları ön plana çıkarmıştır (Tappan, 1997; akt. Hammack, 2015).

Pasupathi (2001) anlatı kimlik ile konuşmalar arasında köprü kuran öncülerdendir. Anlatı çalışmaları ve kavramları, kişinin kendi yaşamından çıkardığı temaların ve anlamların toplamı olarak kişinin ruh sağlığının güçlü bir yordayıcısı olarak işlev görmektedir (Schwartz ve ark., 2015). Bu doğrultuda anlatı kuramları bireylerin deneyimlerini anlatı hikayeleri ile bütünleştirerek ve kendi kimliklerini oluşturarak yaşamlarına anlam verme çabasını ifade etmektedir. Bu tür öykülerin hem hikaye oluşturan kişi için kendi kendini anlamaya hem de kişinin kim olduğuyla ilgili başkaları ile iletişim kurmaya ilişkin işlevleri vardır. İyi bir anlatı hikayesi anlatının

yazarı ve dinleyicisinin, bu işlevleri ne kadar yerine getirdiğine göre değerlendirilir (Waterman, 2015b).

Anlatı kimlik, insanların hayat hikayelerini incelemek için Bruner ve McAdams’ın öncülük ettiği nitel yaklaşım üzerine farklı boyutlara dikkat çeker. Bu yaklaşımlar kimliğin; kişinin yaşam öyküsünü yansıtan düşüncelerden, bu yaşam öyküsünü tutarlı bir bütünleştirebilme yeteneğinden ve hem olumlu hem de olumsuz yaşam olaylarından çıkarsama yapma yeteneğinden oluştuğunu ileri sürmektedir (Schwartz ve ark., 2015). Bu yönüyle anlatı kimlik, yaşama bütünlük katan ve içerisinde hem olumlu hem de olumsuz yaşam olaylarını barındıran kişisel geçmişin öznel bir yorumudur (McLean ve Syed, 2017).

Olumsuz yaşam olaylarına ilişkin anlamları ifade etme özelliği, anlatı kimliğinin araştırılmasında anahtar tema olarak görülür. Bütünselleştirilmiş bir yaşam öyküsü oluşturmak, olumsuz olaylar olmadan mümkün olmayan gelişim için bireye yardımcı olunabileceğini ifade eder. Bu doğrultuda ideal anlatılar olumlu ve olumsuz yaşam olaylarına ek olarak; gerçek ve kurgunun karışımı olabilir. Ancak bazı durumlarda gerçek durum anlatıları daha çok yumuşatılabilir. Bu durumda anlatı öykü artık fonksiyonel olarak algılanmazsa, anlatıların yeniden yazılması için bir fırsat olarak görülür, ancak hedef kitlenin yeni bir anlatıma açık olacağına ilişkin bir garanti verilememektedir (Waterman, 2015b).

Anlatı kimlik kuramı otobiyografik düşünme (autobiographical account), öyküleyici kimlik (narrative identity), yaşam öyküsü (autobiography), otobiyografik anlatım yaklaşımı (autobiographical narrative), söylemsel (discourse) kimlik gibi farklı ifadelerle birlikte ele alınır. Singer ve Kasmark (2015) laboratuvar ve klinik ortamlar için anlatı kimliği kendini tanımlayan anılar, anlatı senaryoları ve yaşam hikayelerine dayandırarak özgün bir çerçeve sunmaktadır. Schachter (2015) söylemsel yaklaşım çerçevesinde kimliği, pragmatik amaçları gerçekleştirmeye yönelik oluşturulan ve açıklanabilir bir yapı olarak kendi kendine geliştirilen söylemsel ifadeleri kapsayan bir kavram olarak tanımlamıştır. Söz konusu söylem süreçlerinin içsel (düşüncede), etkileşimsel (konuşmada) ve dışsal olarak (diğerleri arasında) üç şekilde

gerçekleştirilebileceğini belirterek söylemsel-etkileşimsel ve ego-kimlik perspektiflerini geniş ölçüde birleştiren kuramsal bir çerçeve sunmaktadır. Anlatı yaklaşımları kapsamında görülen söylemsel konumlandırma, kimlik gelişiminin etkileşimli bir olgu olarak söylemsel eylemlere nasıl uygulandığı konusunda amprik yaklaşımlarda bulunduğundan, kimlik gelişimi için etkileşimli bir bakış açısının öncüsü olarak görülmektedir (Korobov, 2015).

Habermas ve Köber (2015) anlatı kimlik yaklaşımına otobiyografik akıl yürütme çerçevesinde değinmiş ve otobiyografik akıl yürütmeyi yaşamın farklı bölümlerini birbiriyle ve kişilik gelişimiyle ilişkilendiren yaşam öyküsüne dayandırmıştır. Ayrıca otobiyografik akıl yürütmenin kimlik araştırmaları için güçlü bir araç olduğu ve otobiyografik akıl yürütme için referans noktası olarak anlatı modelin önemli bir rolü olduğu öne sürülmektedir. Pasupathi (2015) ise anlatıların kimlik gelişimini etkileyebileceği üç olası yoldan bahsetmektedir; sözsüz/örtük temalar, somutlaşmış anlatım ve ilişkisel konumlandırma. Bu yollar anlatı araştırmalarına ilişkin alternatif araştırmaları da belirleyebilmektedir. Bu doğrultuda Freeman (2015), Habermas ve Köber’in kimlik yapılanmasında otobiyografik akıl yürütmeyi ve Pasupathi’nin fikirlerini bütünleştirmiştir. Kimlikle ilgili bu iki araştırmacının hangisinin daha etkili olduğu bilinmemektedir; fakat her iki yaklaşımın da bireylerin yaşamlarındaki rollere, kişisel sürekliliğe ve kimlik oluşumuna etki ettiği bilinmektedir. Bu doğrultuda bir kişinin yaşam öyküsü, Erikson’un kimliğin belirleyici bir özelliği olarak gördüğü aynılık ve süreklilik algısı için de olanak sağlamaktadır (McAdams ve Zapata-Gietl, 2015).

Anlatılar genellikle bireyin aynılık ve biricikliğinin yanı sıra bireysel faklılıklara da odaklanmaktadır. Bu farklılıklar ise çeşitli yöntemlerle belirlenmeye çalışılır (McLean ve Syed, 2017). Anlatı kimliğe ilişkin birçok araştırma yöntemi geliştirilmiştir (Adler ve ark., 2017). Bunlar anlatı kimliğe ilişkin çeşitli yaklaşımlarda belirli temalar veya içerikler için kodlanan sözlü veya yazılı formatta olabilen açık uçlu görüşmeler gibi benzer yöntemler kullanır (McAdams, 2011; akt. Schwartz ve ark., 2015). Yaşam olaylarından anlam çıkarabilme yeteneği, kişinin şimdiki hali ile geçmişi arasında bağ kurabilme yeteneği ve kişinin yaşam öyküsünün ne hakkında olduğuna ilişkin açıklama

yapabilme yeteneği gibi çeşitli anlatı kimlik yaklaşımları; söz konusu kodlama sistemlerine göre değişen belirli beceri ve görüşlere göre farklılık göstermektedir (Schwartz ve ark., 2015).

Kişinin yaşam öyküsünü anlatma yeteneği, özellikle çocuklarda bilişsel gelişim, dil gelişimi ve içinde bulundukları sosyal çevreye bağlıdır. Çocuklukların içinde bulundukları dönemde, yaşama ilişkin anlatılarını oldukça başarılı bir şekilde hikayelendirirler. Yaşama ilişkin hikayeleri anlatılarla tamamlama becerisi ergenlik ve beliren yetişkinlik döneminde gelişir. Beliren yetişkinlik dönemindeki araştırmalar anlatılardaki bireysel farklılıklara vurgu yapmaktadır (McLean ve Syed, 2017). Alanyazında ise, anlatı kimliğin daha çok beliren yetişkinlik döneminde çalışıldığı görülmektedir (Syed ve Azmitia, 2008, 2010). Bu bağlamda bireyler yaşamlarına ilişkin öznel yorumlarını aktararak kimliklerini biçimlendirirler.