• Sonuç bulunamadı

Anayasa Mahkemesi’nin konumu ve kararlarının niteliği itibariyle, yargı bağımsızlığı konusunda verdiği kararlar büyük önem arz etmektedir.

Bu çerçevede yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı kavramlarının açılı- mı Yüksek Mahkemenin içtihadına şöyle yansımıştır:

“…Yargı görevinin bağımsızlığını sağlayacak unsurların başında hâkim teminatı geldiği, hâkimlerin bağımsız olmalarının ise bu teminata kavuşmaları ile mümkün olacağı, bütün devlet faaliyetlerinin hukuk kurallarına uygun olmasının hukuk devletinin temel unsurunu teşkil ettiği; bu uygunluğu sağlayacak makam- ların da yargı organları olduğu, bu itibarla kazaî organların bağımsızlığının bu denetimin ciddiyet ve müessiriyetinin şartı bulunduğu, bu bakımdan hâkimler ve

529 MUMCUOĞLU, s.299; SABUNCU, s.305.

mahkemeler üzerinde her çeşit tesirleri bertaraf edecek hükümlerin Anayasada yer aldığı belirtilmiş bulunmaktadır…”531

Anayasa Mahkemesi, yargı bağımsızlığının yürütme erkine karşı korunma- sını ise şu şekilde açıklamıştır:

“…bütün hâkimler üzerinde Adalet Bakanının nezaret hakkını haiz oldu- ğunun esas olarak kabul edildiği ve bu yetkinin hâkimlerin bağımsızlığına doku- nur nitelikte olmadığı ve ancak bir hâkim hakkında muttali olacağı isnatlara dair kendisinden cevap almak üzere nezdine çağırabilmesi ve hâkimin de gelmeğe mecbur olması maddede tavzih edilmek suretiyle kabul olunan nezaret hakkının mahiyeti ve şümul derecesinin tayin edildiği açıklanmaktadır.

Türk hukuk lügatine göre : (Nezaret), (Murakabe) denetleme kelimesinin karşılığıdır. Hâkimlerin bahis konusu 83 üncü madde ile Adalet Bakanının etki alanı içine alındığında şüphe yoktur. Hâlbuki Anayasa’nın 3 üncü bölümünün “Yargı” haslığı altında yer alan genel hükümler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esasını sağlamak için konulmuştur. Bu hükümlerin, Anaya- sa’nın hâkimleri her türlü etkiden uzak tutmak, görevlerini Anayasa’ya kanunlara hukuk kurallarına ve vicdanî kanaatlerine göre yapmalarını sağlamak amacını güttüğü meydandadır.

Anayasa’nın 132. ve 133 üncü maddelerinde, hâkimlerin görevlerinde ba- ğımsız oldukları, Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine göre hü- küm verecekleri, hiç bir makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin kullanılma- sında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönde- remeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, hâkimlerin azlolunamayacak- lar, kendileri istemedikçe Anayasa’da gösterilen yaştan önce emekliye sevk edi- lemeyecekleri açıklanmakla beraber 134 üncü maddesinde hâkimlerin nitelikle- rinin ve atanmalarının, hakları ve ödevlerinin, aylık ve ödeneklerinin, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin veya görev yerlerinin geçici veya sürekli olarak değişti- rilmesinin, haklarında disiplin kovuşturması açılmasının, görevler ile ilgili suç- lardan dolayı soruşturma yapılmasına ve yargılanmalarına karar verilmesinin,

531 Anayasa Mahkemesi’nin 29.03.1966 tarih ve 1963/109 E. 1966/17 K. sayılı kararı,

meslekten çıkarılmayı gerektiren suçluluk veya yetersizlik halleri ve diğer özlük işlerinin, mahkemelerin bağımsızlığı esasına göre kanunla düzenleneceği açık- lanmıştır.

Anayasa’nın yargı yetkisine ve hâkimlere ilişkin maddeleri göz önünde tu- tularak düzenlenmiş olan ve Yüksek Hâkimler Kurulunun fiilen işe başlamasıyla tamamı yürürlüğe girmiş bulunan 45 sayılı Yüksek Hâkimler Kurulu Kanunu ile Hâkimler Kanunu’nun hâkimlerin denetimi ve özlük işlerine ilişkin, hükümleri değiştirilmiş ve Adalet Bakanlığına verilen yetkiler kaldırılarak bu hususta yeni esaslar konulmuştur.

Yüksek Hâkimler Kurulunun görevlerini tayin eden 45 sayılı kanunun 2. maddesinde, hâkimlerin bütün özlük işleri hakkında karar verme yetkisi Yüksek Hâkimler Kuruluna verilmiş ve hâkimlerin denetiminin, Yüksek Hâkimler Kuru- lunca görevlendirilecek üst dereceli hâkim eliyle yapılacağı, hâkimlerle, hâkim yardımcılarının görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işledikleri suçlar veya sıfat ve görevleri icaplarına uymayan hal ve eylemlerinin ihbar ve şikâyet edilmesi veya cereyan eden işlemlerden bunların öğrenilmesi halinde ilgili hâkim veya hâkim yardımcısı hakkında soruşturma yapılıp yapılmamasının Yüksek Hâkimler Kurulunca takdir edileceği aynı kanunun 42 ve 43. maddelerinde açık- lanmıştır.

Anayasa’nın 144 üncü maddesinin üçüncü fıkrası ile 45 sayılı Yüksek Hâ- kimler Kurulu Kanunu’nun 47. maddesinde yer alan Adalet Bakanının gerekli gördüğü hallerde bir hâkim hakkında disiplin kovuşturması açılması için Yüksek Hâkimler Kuruluna başvurabileceği yolundaki hüküm, sadece hâdiseyi yetkili merciine intikal ettirme imkânını vermek maksadıyla sevk edilmiş olduğundan bunun hâkimler üzerinde bir denetim ve nezaret hakkının kullanılması anlamına gelmeyeceği şüphesizdir. Nitekim 45 sayılı kanunun Adalet Komisyonu rapo- runda bu konuyu ait olarak “Adalet Bakanının sadece kendisine ulaşan kanuna aykırı davranış iddiasının şekline göre gerekli gördüğü hallerde bir hâkim hak- kında disiplin işlemi yapılması için Yüksek Hâkimler Kurulu’na başvurabilmesi, Bakana verilmiş bir görev mahiyetinden ziyade adlî cihazla olan yakın münase- betleri dolayısıyla muttali olduğu takıp mevzuu hususlar hakkında Yüksek Hâ-

kimler Kurulu’nun dikkatini çekmekten ibarettir. Bu müracaat tasarının gerekçe- sinde belirtildiği gibi Bakanın hâkimler üzerinde mevcut bir nezaret ve murakabe yetkisinin neticesi değildir” denilmektedir.

Bu hükümlerden anlaşılmaktadır ki, Anayasa esaslarına uygun olarak dü- zenlenen 45 sayılı kanunla Adalet Bakanının, hâkimlerin denetimine ve özlük işlerine ilişkin bütün yetkileri alınarak hâkimlik teminatı ve mahkemelerin ba- ğımsızlığı kuralına göre teşekkül eden Yüksek Hâkimler Kurulu’na verilmiştir. Bu duruma göre Adalet Bakanının hâkimleri etki alanı içine alacak herhangi bir yetkiye sahip bulunduğu düşünülemez…”532

Yüce Mahkeme, aynı konudaki bir başka içtihadında da şöyle demektedir: “…Anayasa’nın 132. ve 133 üncü maddeleri, hâkimlerin görevlerinde ba- ğımsız olduklarından, hâkimlerin azlolunamayacağından, kendileri istemedikçe Anayasa’da gösterilen yaştan evvel emekliye ayrılamayacaklarından, bir mah- kemenin veya kadrosunun kaldırılmasıyla de olsa, aylıklarından yoksun kılına- mayacaklarından bahseder. 134 üncü maddesinde de, hâkimlerin nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görev- lerinin değiştirilmesi, haklarında disiplin cezası verilmesi ve diğer özlük işlerinin mahkemelerin bağımsızlığı esasına göre yapılacağı açıklandıktan sonra 144 üncü maddesinde hâkimlerin bütün Özlük işleri hakkında karar verme yetkisinin Yük- sek Hâkimler Kurulu’na ait olduğu kesin olarak belirtilmektedir.

Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun Anayasa Tasarısının bu mad- delere ilişkin gerekçesinde, Anayasa Tasarısının kabul ettiği prensiplerden birisi- nin yargı görevinin bağımsızlığı olduğu, yargı organlarının kuruluş ve yetkileri- nin, hâkimlerin özlük işlerinin bu temel prensipten hareket edilerek düzenlendiği, yargı görevinin bağımsızlığını sağlayacak unsurların başında hâkim teminatı geldiği, iyi bir adaletin bağımsız hâkimlere ihtiyaç gösterdiği, hâkimlerin bağım- sız olmalarının ise bu teminata kavuşmaları ile mümkün olacağı ifade edilmiştir. Yine bu konulara ilişkin gerekçelerde, 134 üncü maddede işaret edilen ve hâkim-

532 Anayasa Mahkemesi’nin 28.06.1963 tarih ve 1963/90 E. 1963/172 K. sayılı kararı,

http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1963/K1963-172.htm (04.05.2008)

lik meslekînin ve hâkimlerin özlük işlerini düzenleyecek olan kanundaki bütün konularda karar verme yetkisinin yürütme organından alınarak yargı organı için- de teşkil edilecek Yüksek Hâkimler Kurulu’na verildiği bu suretle yürütme orga- nının hâkimlerin atanması, meslekte yükseltilmeleri, görev, yerlerinin değiştiril- mesi veya görevlerine kanunda belli edilen hallerde son verilmesi konularında veya hâkimin meslek hayatı ile ilgili sair konularda herhangi bir tasarrufta bulu- nabilme yolunun kapatıldığı bu yetkinin kullanılmasının yalnız ve yalnız Yüksek Hâkimler Kurulu’na ait olduğu açıkça ifade edilmektedir.

Bu hükümlerden, Anayasa koyucusunun, hâkimleri her yönden yürütme organının etki alam dışında bırakmayı sağlaması amacını güttüğü anlaşılmakta- dır.

Hâkimlerin özlük işleri konusunda Yüksek Hâkimler Kurulu”nca verilen atanma kararlarının, müşterek kararname ile tasdike tabi tutulmasının, Anayasa ile yürütme organından alınarak yargı organı içinde teşkil edilen bir kurula ve- rilmiş olan yetkinin Teşkilât Kanunu ile tekrar yürütme organına iadesi sonucunu doğurduğu ve bunun ise hâkimlik teminatı ve hâkimlerin bağımsızlığı esasını zedelemesi bakımından Anayasa’nın 139 uncu maddesine aykırı düştüğü mey- dandadır. Kaldı ki, Yüksek Hâkimler Kurulu’nca hâkimlerin özlük işlerine iliş- kin olup 66. maddede bahsedilen ve Anayasa hükümlerine dayanılarak Yüksek Hâkimler Kurulu’nca alınan bu kararlar, herhangi bir inha ve istişare niteliğinde olmayıp hiçbir makam ve merciin tasdikine muhtaç olmaksızın hukukî sonuç doğuran icrası lâzım kararlardan bulunmaktadır.

Mevzu hükümlere göre Yüksek Hâkimler Kurulu’nca verilen bu kararların, hukukî muhtel olanlar tarafından açılacak idarî dava yoluyla Danıştay’ın kazaî inceleme ve denetimine tabi olması, hukukî bir netice tevlit eden kesin ve icrası lâzım bir karar niteliğini haiz olmasından ileri gelmektedir. Anayasa’nın bu ko- nulara ait hükümlerine ilişkin Temsilciler Meclisi görüşmeleri de bu düşünceyi tamamen teyit eder.

Bundan başka Anayasa’nın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasına göre, Yargıtay Üyeleri Yüksek Hâkimler Kurulu’nca, Yargıtay Birinci ve İkinci Baş-

kanları ile C. Başsavcısı Yargıtay Büyük Genel Kurulunca seçilmektedir. Anaya- sa’nın kabul ettiği ve bizzat düzenlediği bu esas karşısında Yüksek Hâkimler Kurulu’nca Yargıtay Üyeliğine seçilenler “Yargıtay Üyesi” ve Yargıtay Büyük Genel Kurulunca başkanlıklara seçilenler ise “Birinci ve ikinci Başkan” ve Cum- huriyet Başsavcılığına seçilen de “Cumhuriyet Başsavcısı” niteliğini yine hiçbir makamın tasdikine hacet olmaksızın ihraz ve iktisap edeceklerinden 45 sayılı kanunun 66. maddesindeki Yargıtay Üyelikleriyle başkanları ve Cumhuriyet Başsavcısı için yapılan seçimi tasdike tabi tutan hüküm de, yine Anayasa ile te- minat altına alınan hâkimlerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esasiyle bağda- şamayacağından Anayasa’nın 139 uncu maddesine aykırıdır…”533

Anılan Mahkeme bir başka içtihadında, hâkimlik teminatının amacını; “…Hâkimlerin görevlerini her türlü baskı ve etkiden uzak, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre yerine getirebilmelerini temin için bağımsız olmaları kabul edilmiş ve öteki kamu görevlilerinden farklı bazı güvencelere sahip kılınmışlardır” şeklinde açıklamaktadır.534

Anayasa Mahkemesi, yazı işlerinin yürütülmesi, adlî personelin yönetimi gibi yargı fonksiyonuna dâhil olmayan idarî nitelikte işlemleri ile ilgili olarak hâkimlere Adalet Bakanlığı tarafından emir ve talimat verilebileceği ve genelge gönderilebileceği hususlarına dair içtihadında şöyle demiştir:

“…Hâkimler ve mahkemeler kalem işlerinin yürütülmesi ve personelin yö- netimi için de işlem yaparlar. Ancak bu işlemlerde hâkim sıfatıyla değil, idarî bir makam olarak hareket ederler. Bunlar Adalet Bakanlığı adına yapılır ve bu iş- lemlerin hâkimlik sıfatıyla hiçbir ilgisi yoktur. Nitekim bu ve benzeri işlemler devletin diğer teşkilatında hâkim sıfatını taşımayan idarî makamlar tarafından yapılır. Anayasa Komisyonu raporunun 132’nci maddesine ilişkin gerekçesinde mahkemelerin idarî işlemleri de söz konusu edilmiş ve hâkimlere ve mahkemele- re müdahale edilmemesi ilkesinin, yargı yetkisinin kullanılması halinde göz

533 Anayasa Mahkemesi’nin 15.05.1963 tarih ve 1963/50 E. 1963/111 K. sayılı kararı,

http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/KARARLAR/IPTALITIRAZ/K1963/K1963-111.htm (04.05.2008)

534 Anayasa Mahkemesi’nin, 06.01.1987 tarih ve 1986/15 E. 1987/1 K. sayılı kararı, AMKD,

önünde tutulmak gerektiği ve mahkemelerin idarî işlerinin düzenlenmesinde Adalet Bakanlığının genelge gönderme ve tedbir alma yetkisinin mevcut olduğu açıklanmıştır…”535

Anayasa Mahkemesi’nin, 1971 Anayasa değişiklikleri ile Yüksek Hâkim- ler Kurulu kararlarının yargı denetimi dışında bırakılmasına ilişkin kararı şöyle- dir:

“…6366 sayılı Kanunla Türkiye’nin de katıldığı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesinin 6. maddesinde ‘her şahıs gerek medenî hak ve vecibeleriyle ilgili nizalar, gerek cezaî sahada kendisine karşı sarf edilen bir isnadın esası hakkında karar verebilecek olan kanunî, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve alenî surette dinlenmesini istemek hakkını haizdir’ diye yazılıdır…

…bu tümcede yer alan kesin karar verir sözcüğünü Kurulun vereceği karara karşı kanun yollarına başvurulamayacağı, idarî dava açılamayacağı şeklinde yorum- lamak imkânsızdır. Zira idarî bir karar aleyhine yargı mercilerine başvurabilmek için, o kararın kesin sonuç doğuran bir karar olması gerekir. Bu itibarla kesin karar verir sözcüğünden bu karara karşı yargı yoluna başvurulamayacağı anlamı çıkarılamaz. Bunu izleyen ‘bu kararlar aleyhine başka mercilere başvurulamaz’ tümcesi bu tarz bir yoruma engeldir. Eğer ilk tümcedeki kesin karar verir sözcüğünün amacı bu kararlara karşı yarı yollarına başvurulamayacağını belirtmek olsaydı onu izleyen 2. tümceye gerek kalmazdı…

Bu nedenle Yüksek Hâkimler Kurulu’nun kararlarına karşı yargı denetimi- ni engelleyen kural insan hakları ilkesine aykırıdır…”536

Yüksek Mahkeme, yargı yetkisinin kullanımında yargı bağımsızlığı ve hâ- kimlik teminatı kavramlarının önemini 28.02.1989 tarihli içtihadında vurgula- mıştır:

535 Anayasa Mahkemesi’nin, 13.05.1964 tarih ve 1963/99 E. 1964/38 K. sayılı kararı,

AMKD, S.2, s.117-118.

536 Anayasa Mahkemesi’nin 27.01.1977 tarih ve 1976/43 E., 1977/4 K. sayılı kararı, AMKD,

“…Çağımızda hem öz, hem de yöntem olarak tanımlanan, öğretide ve uy- gulamada en ileri yönetim türü olarak üzerinde birleşilen demokraside erkler ayrılığı ilkesinin yaşama geçirilişi, yargının özel yerinin korunmasıyla değerini sürdürmektedir. Yargı erkinin varlığı yeterli olmayıp bağımsızlığı vazgeçilmez geçerlik koşuludur. Yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlığı korunan yargı, genelde yönetime karşı yönetilenlerin güvencesidir. Adaleti sağlamakla görevli bilinen yargı gücü, güven ve inan sağlayarak kamusal düzeni koruyan hukuksal bir kaynaktır. Hukuk devletinin en belirgin özelliği, güçler ayrılığına anlam kazandıran yargı bağımsızlığıdır. Hukuk devleti kendisini bağımsız yargı- sıyla korur. Günümüzde insan haklarının ve özgürlüklerinin başlıca güvencesi bağımsız yargıdır. Bağımsız olmayan yargı, gerçek bir yargı olarak karşılana- maz. Bağımsızlık, yargının karakteridir. Bu temel nitelikten yoksun olan yargı güdümlüdür ve öbür güçlerin, yasama ve yürütmenin etkisinde, egemenliğinde- dir. Devlet olmanın koşulu kabul edilen yargı bağımsızlığı, uygarlık savaşının en önemli alanını oluşturmuştur. Demokrasinin öğesi durumuna yükselen yargı ba- ğımsızlığı, yasama ve yürütme organının etki alanı dışına çıkarılarak sağlanmış- tır. Yürütmenin gözetim ve denetimi altında gerçek bir yargı bağımsızlığından söz edilemez. Bağımsızlık, günlük devlet işlerinde, yürütme karşısındaki durum- la anlam kazanır ve adalet ideali ancak bağımsız yargıyla gerçekleşir. Bu düşün- celerden esinlendiği anlaşılan Anayasakoyucu, yargı bağımsızlığını koruyacak önlemleri de gerekli kurallarla Anayasa’da almıştır. Bağımsız yargı, mahkemele- rin bağımsızlığı ile Hâkim güvencesinin temeli bulunduğundan çoğunlukla biri- siyle öbürü de anlatılır ya da özetlenir. Anayasa’nın 9. maddesinde mahkemele- rin bağımsızlığının, 138. maddesinde de Hâkimlerin görevlerinde bağımsız ol- duklarının öngörülmesi, zaman zaman mahkemelerin bağımsızlığı ile Hâkimlerin bağımsızlığı kavramlarının eşanlamlı olduğu izlenimini vermektedir. Mahkeme- lerin bağımsızlığı, yargının, yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsız yapı- sını, yetkilerini kullanmayı, görevlerini yerine getirmeyi anlatmaktadır. Hâkimle- rin bağımsızlığı ise, yasama ve yürütme organlarına bağlı olmadan Anayasa’ya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdanî kanılarına göre hüküm vermelerini amaçlar. Öğretide objektif bağımsızlık ve kişisel bağımsızlık olarak ikiye ayrılan Hâkim bağımsızlığında, kişisel bağımsızlık göreve ilişkin objektif bağımsızlığın

güvencesi sayılmaktadır. Anayasa, bu doğrultuda bağımsızlık ve teminatı ayrı başlıklar altında düzenlemişse de, mahkemelerin bağımsızlığıyla hâkimlerin ba- ğımsızlığı birbirini tamamlayan, birbirinden ayrılması olanaksız, biri olmayınca öbürü de olmayan, birbirini anlatan hukuksal kurumlardır. Bağımsızlıkla teminat da, birbirini var edip değerlendiren, birbirine anlam veren, ancak ikisi birlikte geçerlik kazanıp gerçekleşen iki anayasal ilkedir.

1- Bağımsızlığın amacı, her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak kalınarak adaletin dağıtılacağı güven ve inancını yerleştirmektir. Bu neden- le Anayasa, bağımsızlığı, mahkemeler ve Hâkimler için, bileşim niteliğinde, 138. maddesiyle düzenlemiştir. Objektif bağımsızlığın bu anlatımı, yargılama çalış- malarında Hâkimlerin hiçbir etki altında kalmamaları gereğine dayanmaktadır. Çekinme ve endişe duymadan, Anayasa’nın öngördüğü gereklerden başka hiç bir şeye bağlı olmadan yansız tutumla, özgürce karar verme durumunu sağlayan bağımsızlık, mahkemeler ve Hâkimler için bütünlük taşıdığından 138. maddenin başlığı “Mahkemelerin bağımsızlığı”dır. Bağımsızlığın olumsuz yönde etkilen- mesi kurallarla önlenmek istenmiştir. 138. maddenin getirdiği, hiçbir organ, ma- kam, merci ya da kişinin yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâ- kimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisin- de yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili soru sorulamayacağı, görüşme yapıla- mayacağı ya da herhangi bir beyanda bulunulamayacağı yönünden yasaklar bun- lardan başlıcalarıdır. Yasama ve yürütme organlarıyla idarenin mahkeme kararla- rına uymak zorunda tutulmaları, bu organların ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştirememek ve yerine getirilmelerini geciktirememekle yüküm- lü kılınmaları da yasaklarla önlenmek istenen sakıncaları tümüyle gidermeye yöneliktir. Bu durumlar, Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrala- rında geçen bağımsızlığın anlamını açıkladığı gibi, maddenin öngördüğü öbür düzenlemeler, yaş sınırı, yasada belirtilenler dışında resmî ve özel hiçbir görev alamamaları ilkeleriyle de bağımsızlık pekiştirilmektedir. Ayrıca, Anayasa’nın 142. maddesinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargıla- ma usullerinin yasayla düzenleneceğinin öngörülmesi de bağımsızlığı güçlen-

dirmektedir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun, mahkemelerin bağımsız- lığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup görev yapacağını öngören Ana- yasa’nın 159. maddesi de aynı amaca yönelik bulunmaktadır. Anayasa, bağım- sızlık konusunda duyarlı olmayı ve özen göstermeyi gerektirdiğinden ödün nite- liğinde bir düzenlemeye geçerlik tanımak olanaksızdır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun hâkimler ve savcılar için yetkili kılınması, yasama ve yü- rütme organına karşı bağımsızlığın korunması amacına bağlıdır. Kurulun oluşum biçimi ve kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olması Anayasa’dan kaynaklan- dığı için bu durumlar Anayasa’ya uygunluk, denetiminde esas alınamaz. İlgili kuralların tümünün birlikte belirlediği olgu, bağımsızlığın mahkemeler ve Hâ- kimler için en güçlü ilke bulunduğu gerçeğidir.

2- Hâkimlik ve savcılık teminatı, hâkim ve savcıların nitelikli görev yapma olanaklarının sürdürülmesinin sağlanmasıdır. Hâkim ve savcılara tanınan bu kişi- sel güvence Anayasa’nın 139. maddesinde; azlolunamama, kendileri istemedikçe Anayasa’da belirlenen yaş sınırına gelmeden emekliye ayrılamama, bir mahke- menin ya da kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer öz- lük haklarından yoksun kılmamama olarak başlıca üç konuda toplanmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasındaki durumlar için yasalardaki ayrılıklar saklıdır. Birinci fıkranın getirdiği, daha çok görev yapma ve akçalı durumla ilgili görülen güven- ce, bağımsızlığa bağlı, onu tamamlayan, onunla tümleşen bir konumdur. Maddî yönü kadar manevî yönü de önemlidir. Bağımsızlık ilkesiyle birlikte değerlendi- rildiğinde, görevi yerine getirmeyi olumsuz biçimde etkileyecek her durum gü- vence kurumuyla çelişir ve onu sarsar. Bağımsızlığının objektif bağımsızlık ol- masına karşın güvence, kişisel bağımsızlıktır. Hâkimlik güvencesi, hâkimlere tanınan bir ayrıcalık olmayıp, görevlerini tam bir yansızlık içinde ve doyurucu biçimde yapmalarını sağlayarak mahkemelere başvuran yurttaşlara bu hususlarda güven duyuran bir kurumdur. Gözetilen, hâkimin değil, halkın, kamunun yatarı- dır. Hâkimlere, Anayasa’nın öngördüğü düzeyde ve doğrultuda çalışma yapmak olanağını veren güvence, yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz koşuludur. Ba- ğımsızlığı güvenceyle pekiştirilmeyen yargının varlığı önemsizdir. Yasalardaki “mahkemelerin bağımsızlığı” ilkesiyle bunu güçlendiren hâkimlik ve savcılık

Benzer Belgeler